Milli irade, söz anlamı olarak ; ulusun hiçbir baskı altında kalmasızın isteğini ortaya koyması olarak bilinmektedir.Milli irade olgusu şöyle tanımlanabilir;Milli İrade milletin ortak arzuları,terih ve eğilimleridir;milleti oluşturan bireylerin ortak arzularının, emellerinin bileşkesidir.[1] Türkiye’de ise milli irade kavramı Osmanlı’nın modernleşerek anayasal sürecinde ortaya çıkmıştır. 1876 Anayasası olan Kanun-i Esasi bu anayasal süreçte yer almaktadır, fakat bu anayasa da herhangi milli egemenlik yada milli irade kavramları görülmemektedir. İttihat ve Terakki Cemiyeti 1909’da yenilediği Kanun-i Esasi, parlamenter sisteme geçiş sürecine girmiş ve milli hamiyet söz konusu olmuştu. Mustafa Kemal Paşa, milli egemenlik sloganı ile yola çıkarken benzer bir akıl yürütmesini tercih etmiştir. Osmanlı hanedanın iradesini temsil eden “irade-i seniyye”ye karşılık sürekli “irade-i milliye” vurgusu yapmıştır.[2] Böylece padişahın iradesi yerine milletin iradesi esas kılınmak istemiştir.
Mustafa Kemal Paşa, Milli Mücadele’nin başından beri milletin iradesi ve egemenliği ilkesini benimsemiş, yaptığı atılımlar hep bu yönde olmuştur.Bunun en büyük örnekleri olarak yapılan kongreler ve Kuva-yı Milliye hareketi oldu. 22 Haziran 1919’da yayınlanan Amasya Genelgesi (Tamimi), Millî Mücadele’nin ihtilal ve stratejik bir belgesi olarak, aynı zamanda milli iradenin de ulusal ve evrensel düzeyde açık bir şekilde ortaya konulduğu önemli bir belge olmuştur.[3] Böylece milli irade kavramı bu genelge ile meşru bir şekilde akıllarda yer etmeye başlamıştı.
Mazhar Müfit Kansu şöyle dile getirmiştir; Milli irade, kendi yönünde bir nehir gibi coşup taşacaktır.Mücadeleyi her noktasından düşünerek kabul etmiş bulunuyoruz. Memlekette umduğumuz milli uyanış ve coşku olmuştur. Sadece dayanıklı olmak ve görevde kusur etmemek temel şarttır.[4]
Sivas’ta çıkarılan ve Milli Mücadele’nin sesi durumunda olan İrade-i Milliye gazetesinin adının daha sonra Ankara’da Hâkimiyet-i Milliye olmasıyla Mustafa Kemal Paşa, bu kavramlar aracılığı hem çevresine hem de kamuoyuna milli irade ve milli egemenlik yönünde bir mesaj vermek istemiştir.
Mustafa Kemal Paşa’nın Nutuk Kitabında şu kelimelerle milli iradeyi dile getirmiştir; “Bu kongrelerde alınan kararlara bağlı olduklarını bildikleri için milletçe vekil seçilen kişiler, her şeyden önce, bu kararlara bağlı kişilerden oluşan ve bu kararları ilan eden dernekle ilişkili olduklarını gösterir ad taşıyan bir grup kurucuydu: “Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Grubu”… İşte bu grup, milli örgüte ve dolayısıyla millete dayanarak, her nerede olursa olsun , milletin kutsal amaçlarını cesaretle dile getirecek, savunacaktı”.[5]
Buna binaen İstanbul hükümetinin 28 Ocak 1920’de Misak-ı Milli kararlarını kabul etmesi milli iradenin gücünü göstermesi açısından büyük önem teşkil etmektedir. Karaların kabulünden sonra 16 Mart’ta Melis-i Mebusan’ın basılması Milli Mücadelenin seyrini değiştirdi, çünkü bu olayın ardından memleketin her bölgesinde halk Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri etrafında toplanarak milli irade ve milli egemenlik şuuru daha fazla hız kazanmıştı. Ülkenin karar organı yetkisiz kılındığı için 23 Nisan 1920 yılında milletin istek ve arzularının tercümanı olduğu TBMM açıldı. TBMM’nin açılmasının ardından şu esaslar kabul edilmiştir; “1) Mecliste belirlenen milli iradenin, yurt alın yazısına doğrudan doğruya el koymasını kabul etmek temel ilkedir. TBMM’nin üstünde bir güç yoktur. 2)TBMM yasama ve yürütme yetkilerini kendinde toplamıştır.”[6] Mustafa Kemal Paşa, TBMM’nin 24 Nisan 1920 tarihli oturumunun ikinci celsesinde yapmış olduğu konuşmada; Erzurum Kongresi’nin milli esaslarından birisinin, milli sınır içindeki yönetimin milli egemenlik esaslarına dayanması gerektiğini belirtmiştir.[7] Bu vesile ile milli şuurun demokrasi ile bir bütün olmasını ve egemenliğin millete ait olduğunu savunmuştur.
Mustafa Kemal Paşa, Birinci Meclis’in son yasama döneminde yapmış olduğu bu konuşmasında “Efendiler, Millet önünde, onun hak ettiği bağımsızlığın önünde, onun layık olduğu gelişme ve yenileme arzusu önünde, her kuvvet ancak milletin irade ve amaçlarına uymak şartıyla yaşayabilir. Milletin irade ve amaçlarına uymayanların talihi hüsrandır, çökmedir. Efendiler, Bu yüce iradenin huzurunda büyük bir saygıyla eğilelim” ifadeleriyle esaslı ve kararlı bir milli irade vurgusu yapmıştır.[8] Mustafa Kemal Paşa 23 Nisan 1920 yılından 29 Ekim 1923 yılına kadar milli iradenin gücünü her yerde vurgulamıştı.
Milli irade kavramının burada açıklanmak istenilen tarafı yönetimde söz sahibi halktır anlayışının benimsenmesidir.Milli Mücadele ruhunu fitilleyen Mustafa Kemal Paşa arkasına en güçlü orduyu alarak memleketin kurtulmasını sağlamış oldu. Gerek Kuva-yı Milliye gerek Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri altında toplanan halk devrimci kişiliğini konuşturmuş oldu bunların sonucunda Atatürk’ün “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” sözünün gücünü daha iyi anlamamıza yardımcı oluyor. Milli irade aslında Milli Mücadele döneminde yapılan bütün faaliyetlere denilmektedir. Bunun sebebi ise milletin kendi isteği doğrultusunda örgüt kurma, teşkilatlanma, yapılanma, yasama ve yürütme gibi alanlarda kendini göstermiştir.
Bu dönemde anlatılan bütün kavramlar milli irade kavramı ile anlam olarak örtüşmektedir. “Bayrak”, “Vatan”, “Milli Egemenlik”, “Örgüt”, “Milli Beraberlik” gibi kavramların kesiştikleri yer “Milli İrade” çatısı altındadır.Özellikle Cumhuriyet rejiminin uygulanması seçme seçilme hakkının doğması ve meclis hükümet sisteminin uygulanması mutlak monarşi düzeni yıkmış halkın egemen olduğu bir düzene geçişi etkin kılmıştır.
[1] Millet Milli İrade, http://www.cihandura.com/tr/makale/altinci-ders-oezet-mll-rade-nedr-nasil-gercekler-, (Erişim Tarihi: 5.12.2019).
[2] Fuat Uçar, “Birinci TBMM’de Mustafa Kemal Paşa’nın Meclisi Açış Konuşmalarında “Milli İrade” Kavramı”, Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S.31,Adıyaman,2019,s.711.
[3] Fuat Uçar,agm,s.713.
[4] Türk Milletine İnan ve Güven, https://www.atam.gov.tr/duyurular/milli-mucadele, (Erişim Tarihi:5.12.2019).
[5] Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, Ema Yay.,İstanbul,2017,s. 109.
[6] Hamza Eroğlu, Türk İnkılap Tarihi, Savaş Yay., Ankara, 1990,s. 141.
[7] Fuat Uçar,agm,s.722-723.
[8] Fuat Uçar,agm,s.730.