Büyülü Gerçeklik nedir ?

Dosya
“Büyülü gerçekçilik”, net bir tanım sunmak gerekirse, gerçek hayatta yaşanabilecek olayları, gerçekçi bir üslupla anlatırken, normal şartlarda yaşanamayacak doğaüstü olayları anlatıya dahil eden bir y...
EMOJİLE

“Büyülü gerçekçilik”, net bir tanım sunmak gerekirse, gerçek hayatta yaşanabilecek olayları, gerçekçi bir üslupla anlatırken, normal şartlarda yaşanamayacak doğaüstü olayları anlatıya dahil eden bir yazı üslubu olarak tanımlanabilir.

Tek cümle ile anlatmamız gerekirse sihirli ve mantık dışı öğeleri içeren bir sanat akımıdır diyebiliriz.

Bu yöntemi kullanan yazarlar, çoğu zaman bu doğaüstü olayları da anlatının gerçekçi yapısı içinde ele alırlar. Bir başka deyişle; sokağa çıkmak, yürümek, hırsızlık, cinayet gibi günlük hayatta yaşanabilecek şeyler ile, bir karakterin uçarak göğe yükselmesi gibi “doğaüstü” olaylar tamamen aynı “olağanlık” seviyesi ile anlatılır.

Durumu daha iyi anlamak için, “gerçekçilik” kavramı ile, normalde edebiyatta “büyülü” unsurlarla ilişkilendirilen “fantastik” eserleri ele alıp, büyülü gerçekçiliğin bu şemaya nasıl yerleştirilebileceğini görmek faydalı olabilir.

Gerçekçi edebi eserleri, kavramın kendisinden de anlaşılacağı gibi, gerçek hayatta da yaşanabilecek konuları ele alır. Bir romanı gerçekçi bir eser olarak kabul edebilmemiz için, bu romanda doğaüstü bir şey olmaması, yalnızca gerçek hayatta karşımıza çıkabilecek konuları işlemesi gerekir.

 

Fantastik romanlar ise, ikiye ayrılarak incelenebilir. Bu türe dahil olan eserler, ya tamamen bizim içinde yaşadığımız dünyadan farklı, hayali bir dünyada geçer, ya da gerçek dünyanın “büyülü” bir boyutunu ele alır.

J. R. R. Tolkein’in Yüzüklerin Efendisi veya George R. R. Martin’in Buz ve Ateşin Şarkısı gibi serileri, ilk yapıya verilebilecek iyi örnekler olarak gösterilebilir. Bu hikayeler, pek çok fantastik öge içeren, farklı dünyalarda geçer.

Harry Potter serisi ise, ikinci yapının en meşhur örneğidir: Hikaye başladığında İngiltere’de sıradan bir ailede, sıradan bir hayat süren Harry Potter, daha sonra “büyücü” olduğunu öğrenir ve bildiğimiz dünyanın içinde gizli kalan, büyülü bir dünya olduğunu keşfeder.

Bu tarz romanların özelliği, hikayenin fantastik boyutunun anlatı içinde de yansıtılmasıdır. Harry Potter serisinde, bu dünyayı yeni keşfeden ana karakter, doğaüstü olaylar gördüğünde bunların doğaüstü olaylar olduğunun bilincindedir. Bunlar, onun büyük şaşkınlıkla karşıladığı olaylar olarak kalır. Hikaye devam ettikçe, bu doğaüstü unsurlar hikayenin bilinçli olarak geliştirilen, merkezi bir boyutu haline gelir.

Büyülü gerçekçilik kavramıyla değerlendirilen eserlerde ise, hikayenin büyük bölümü gerçekçi olaylar üzerinden kurgulanır. Doğaüstü, başka bir dünya olmadığı gibi, bu doğaüstü olayların sistematik bir şekilde geliştirilmesi veya bunların hikayenin merkezine yerleştirilmesi gibi bir

durum da bulunmaz.

Gerçekçi romanlardan farklı olarak, yazarlar, günlük hayatta yaşanabilecek olayları anlatırken, belli noktalarda doğaüstü olaylar da kullanılırlar. Ancak, hikayelerini ortada hiçbir

“anormallik” yokmuş gibi aktarmaya devam ederler. Bu doğaüstü olaylar, gerçek anlamda açıklanan, nedenleri ve sonuçları olan, eserin ana karakterleri tarafından doğrudan “kullanılan” olaylar olarak değerlendirmez, hikayenin merkezine konulmazlar.

Büyülü gerçekçilik kavramı ile değerlendirilen romanlarda, gerçekçi bir dünya, gerçekçi karakterler, gerçekçi bir anlatı kullanılır; yalnızca bazı “doğaüstü” olaylar anlatının merkezine yerleştirilir. Bu olaylar okuyucuya anlatırken, bunların doğaüstü nitelikleri üzerinde de fazla durulmaz, günlük hayatın normal parçaları gibi, herhangi bir olaymış gibi anlatılıp, geçilirler.

Özellikle 20. Yüzyılın ikinci yarısında Güney Amerika Edebiyatı içinde popüler hale gelen ve buradan bütün dünyaya yayılan büyülü gerçekçilik, modern edebiyatının pek çok önemli romanında karşımıza çıkar.

Yazının girişinde de belirttiğimiz gibi, bu kavramla ilgili en büyük zorluklardan biri, böylesine tuhaf bir yapıyı tanımlamanın oldukça güç olmasıdır. Bu nedenle, yukarıda verdiğimiz bilgiler büyülü gerçekçilik ile ilgili temel bilgiler olarak değerlendirilebilecek olsa da, bunları her kitaba, her yazara uyarlanabilecek somut gerçekler olarak kabul etmemek gerekir. Aynı şekilde, bu kavramın farklı kişiler tarafından farklı seviyelerde kullanılabileceğini de düşünmek faydalı olabilir: Doğaüstü ögeleri çok ön plana çıkmayan bir eser, bazı kişiler tarafından “büyülü gerçekçi”, diğerleri tarafından “fantastik roman” olarak tanımlanabilir.

 

Edebiyat alanında en önemli Büyülü Gerçekçilik eserlerine örnekler:

Alçaklığın Evrensel Tarihi (Jorge Luis Borges),
Usta ve Margarita (Mihail Bulgakov),
Görünmez Şehirler (Italo Calvino),
Pi’nin Yaşamı (Yann Martel),
Yüzyıllık Yalnızlık (Gabriel Garcia Marquez),
İmkansızın Şarkısı (Haruki Murakami),
Gece Yarısı Çocukları (Salman Rüşdi),
Koku (Patrick Suskind),
Solomon’un Şarkısı (Toni Morrison)…

 

Türkiye’deki örnekleri arasında ise Peyami Safa’nın Matmazel Noraliya’nın Koltuğu eseri; Latife Tekin ve İhsan Oktay Anar’ın eserleri gösterilebilir. Ayrıca Gulyabani gibi bazı romanlarında Hüseyin Rahmi Gürpınar, batıl inanç ve hurafelerin saçmalığını göstermek için Büyülü Gerçekçilik’e başvurmuştur.

Büyülü Gerçekçilik edebiyatın yanı sıra resim, sinema ve tiyatro gibi diğer sanat dallarında da kullanılmıştır. Resimdeki temsilcileri arasında Alexander Kanoldt, Paul Cadmus, Frida Kahlo, Felice Casorati, Jared French, Erich ‘Ricco’ Wassmer, Carel Willink, George Tooker ve Gustav Klimt gibi çok sayıda isim yer almaktadır.

Filmlere ise Yeşil Yol (The Green Mile, 1999), Amelie (2001), Birdman (2014), Kahire’nin Mor Gülü (The Purple Rose in Cairo, 1985), Paris’te Gece Yarısı (Midnight in Paris, 2011) ve Çingeneler Zamanı (Time of the Gypsies, 1988) örnekler arasında gösterilebilir.

Gerçekçilikte tarih, gerçekliğe dayanma ve benzerlik, mantık, öykünme, neden-sonuç ilişkisi ve doğacılık ön plandayken Büyülü Gerçekçilikte mitler, efsaneler, alışılmışın dışındaki unsurlar-durumlar ve olaylar, fantastik unsurlar, büyü, metafizik, hayal gücü, alegori ve detaycılık ön plana çıkar.

Büyülü Gerçekçilik zaman zaman Gerçeküstücülükle karıştırılabilmektedir. Ancak Gerçeküstücülükten farklı olarak Büyülü Gerçekçilik, gerçekle ilişkilidir. Düşünce deneyimlerini

aktarmaz. Bizim dünyamızda bulunan ve nesnel olarak isimlendirdiğimizden farklı bir gerçeklik deneyimi yaşayan insanların bakış açılarını kullanır. Yani; gerçekliği farklı olan insanların gerçek dünyalarını anlatır.

Büyülü Gerçekçilikte gerçek ve fantastik, alışılmış ve alışılmamış olan bir arada, birleştirilerek; ancak okuyucuyu şaşırtmayacak şekilde kullanılır.

Perilerin, cinlerin, hayaletlerin, mucizelerin ve ilginç atmosferlerin yer aldığı yerel masallardan, mitlerden, destanlardan ve efsanelerden yararlanılır.

Hayatın gizemleri ifade edilir. Sıra dışı ve mantık ötesi olaylara yer verilir.

Zaman sıralı değildir, çevrimsel zaman algısı hakimdir, yer belirsizdir ve nedensellik özneldir.

Çift yönlü bir ayna gibi gerçek ve gerçek olmayan dünyalar arasında bir kesişimdir.

Melezlik ve ‘öteki’ kavramları ile üçüncü dünya ülkelerinde yaşayan insanların bireysel, toplumsal ve ekonomik sorunları da işlendiği için bazı eserler politik kaygı taşımaktadır.

Kavram 1920’den sonra Avrupa’da da kullanılmaya başlanmıştır

Özet: Büyülü gerçekçilik, postmodern edebiyat kuramının merkezini oluşturan önemli akımlardan biridir. Çağdaş İngiliz edebiyatı yazarlarından Angela Carter’in Büyülü Oyuncakçı Dükkânı (1967) isimli eseri ile çağdaş Türk edebiyatı yazarlarından Latife Tekin’in Sevgili Arsız Ölüm (1983) isimli eseri, büyülü gerçekçilik akımının ölçütleri ile yazılmışlardır. Bu çalışmanın amacı, söz konusu iki eseri büyülü gerçekçilik akımı ölçütleri açısından karşılaştırmak, iki eser arasındaki benzerlikleri, farklılıkları ve etki – etkileşimleri saptamaya çalışmaktır.

20.yüzyılda ortaya çıkan bir sanat akımı. Edebiyat ve diğer sanat dallarında-özellikle resimde- görülür. Bu terim ilk defa Alman sanat eleştirmeni Franz Roth tarafından resimle ilgili olarak kullanılmıştır. 2o.yüzyıl akımlarından postmoderizm ile sıkı bir ilişki içinde olan büyülü gerçekçilikle beraber eserlerde folkrorik unsurlar da canlanmıştır.

Büyülü gerçekçilik, normal ya da gerçekçi kabul edilen sanat akımlarında olmaması gereken sihirli ve mantık dışı ögeleri içeren sanatsal akım

Gerçekçilik ve fantezinin bir karışımı olan büyülü gerçeklik Latin Amerika’da oluşan bir akım. Bu akımın en önemli temsilcisi Gabriel Garcia Marquez’dir. Bu karışım, eserde meydana gelen her şeyin sıradan, günlük olaylar olmasına dayanıyor. Büyülü gerçeklik sınırları içinde yer alan her şey hikâyedeki karakterler tarafından tipik yaşam olarak kabul ediliyor. Konular ne kadar olağandışı olursa olsun durum son derece alışagelmiş görülüyor, kayıtsızca davranılıyor. Bu, büyülü gerçekçiliğin en önemli özelliğidir.

Büyülü gerçeklikte, fantastik ya da tuhaf unsurlarla, gerçekçi unsurların karıştırılması ya da yan yana kullanılmasının yanında labirentimsi anlatım tekniklerine başvurulduğu gibi, ustalıklı zaman değişimlerine ve rüyalara da bolca yer verilir. Büyülü gerçeklikte bunlara ek olarak, esrarengiz bir bilgelikle korkunç, izah edilemez, şaşırtıcı ve hatta ani şok yaratacak unsurların kullanımına da rastlanır. Gabriel Garcia Marquez’in de tanımladığı üzere büyülü gerçeklik, en acımasız şeyleri yalnızca gördükleri şeylermiş gibi anlatmaktır.

 

“Büyülü gerçekçilik” ya da “büyüleyici gerçekçilik” akımı,  ilk olarak Latin Amerika’da ortaya çıkmış, postmodern edebiyatın yükselişi ile beraber dünyanın farklı noktalarında özgün şekillerde gelişmiş ve Türk edebiyatında Latife Tekin, İhsan Oktay Anar, Şafak ve Orhan Pamuk tarafından örnekleri verilmiştir.

 

Büyülü gerçekçilik; büyülü, masalsı, fantastik, alışılmamış veya hayalî unsurlar ile gerçeğin, gerçekçiliğin, sıradanlığın, mantığın veya alışılmışın iç içe geçmesi durumudur. Büyülü kavramı, mitolojiden, masallardan, fantastik hikâyelerden gelirken; gerçekçilik kavramı günlük hayatın zorluklarından gelebileceği gibi ilgi alanları tarih, sosyoloji, antropoloji veya politika olabilir.

 

Masallar, efsaneler, geleneksel sözlü edebiyat, büyülü gerçekçilik akımının büyüsünü oluşturmaktadır. Gerçekliğin dört bir yanına sindirilmiş bu doğaüstü olaylar, okuyucuyu ikna etmek için hiçbir çaba göstermez. Bu fantastik dünyalar kendi içerisinde tutarlı ve mantıklıdır. Hiçbir şey tuhaf değildir. Garip olan bizzat okuyucunun kendi kalıplaşmış gerçeklik algısıdır. Eserlerde postmodern edebiyatın çok sevdiği mübalağalar, mecaz ve metaforlar, ironiler ve paradokslar sıklıkla kullanılır. Bu yardımcı unsurlar sayesinde gerçek olanın içine sızmış doğaüstü hikâyelerde bulur okuyucu kendisini.

 

Masallar, efsaneler, geleneksel sözlü edebiyat, büyülü gerçekçilik akımının büyüsünü oluşturmaktadır. Gerçekliğin dört bir yanına sindirilmiş bu doğaüstü olaylar, okuyucuyu ikna etmek için hiçbir çaba göstermez. Bu fantastik dünyalar kendi içerisinde tutarlı ve mantıklıdır. Hiçbir şey tuhaf değildir. Garip olan bizzat okuyucunun kendi kalıplaşmış gerçeklik algısıdır. Eserlerde postmodern edebiyatın çok sevdiği mübalağalar, mecaz ve metaforlar, ironiler ve paradokslar sıklıkla kullanılır. Bu yardımcı unsurlar sayesinde gerçek olanın içine sızmış doğaüstü hikâyelerde bulur okuyucu kendisini.

 

Büyülü gerçekçilik, gerçekle ilişkilidir. Bizim dünyamızda bulunan ve nesnel olarak isimlendirdiğimizden farklı bir gerçeklik deneyimi yaşayan insanların bakış açılarını kullanır. Gerçekliği farklı olan insanların gerçek dünyalarını anlatır.

 

Büyülü gerçekçilikte gerçek ve fantastik, alışılmış ve alışılmamış olan bir arada, birleştirilerek; ancak okuyucuyu şaşırtmayacak şekilde kullanılır. Perilerin, cinlerin, hayaletlerin, mucizelerin ve ilginç atmosferlerin yer aldığı yerel masallardan, mitlerden, destanlardan ve efsanelerden yararlanılır. Hayatın gizemleri ifade edilir. Sıra dışı ve mantık ötesi olaylara yer verilir. Zaman sıralı değildir, çevrimsel zaman algısı hâkimdir, yer belirsizdir ve nedensellik özneldir. Çift yönlü bir ayna gibi gerçek ve gerçek olmayan dünyalar arasında bir kesişimdir.

Özellikle modern edebiyat eserlerinde karşımıza çıkan bir anlatı tipi olan büyülü gerçekçiliği, bu kavramla ilişkili kitapları okumadan anlamak biraz zorlayıcı olabilir.

 

“Büyülü gerçekçilik”, net bir tanım sunmak gerekirse, gerçek hayatta yaşanabilecek olayları, gerçekçi bir üslupla anlatırken, normal şartlarda yaşanamayacak doğaüstü olayları anlatıya dahil eden bir yazı üslubu olarak tanımlanabilir.

Bu yöntemi kullanan yazarlar, çoğu zaman bu doğaüstü olayları da anlatının gerçekçi yapısı içinde ele alırlar. Bir başka deyişle; sokağa çıkmak, yürümek, hırsızlık, cinayet gibi günlük hayatta yaşanabilecek şeyler ile, bir karakterin uçarak göğe yükselmesi gibi “doğaüstü” olaylar tamamen aynı “olağanlık” seviyesi ile anlatılır.

Durumu daha iyi anlamak için, “gerçekçilik” kavramı ile, normalde edebiyatta “büyülü” unsurlarla ilişkilendirilen “fantastik” eserleri ele alıp, büyülü gerçekçiliğin bu şemaya nasıl yerleştirilebileceğini görmek faydalı olabilir.

Gerçekçi edebi eserleri, kavramın kendisinden de anlaşılacağı gibi, gerçek hayatta da yaşanabilecek konuları ele alır. Bir romanı gerçekçi bir eser olarak kabul edebilmemiz için, bu romanda doğaüstü bir şey olmaması, yalnızca gerçek hayatta karşımıza çıkabilecek konuları işlemesi gerekir.