“Ölümden konuşmak insanlara dokunur ama benim aldırdığım yok” diyen bir adamı vefatının yıl dönümünde bugünün insanının gündemine taşımanın önemli olduğu kanaatiyle başlayalım. Hasıl-ı kelam Müslüman öncü şahsiyetler bağlamında önemli bir adam Malcolm X. Savundukları bağlamında, konuştukları bağlamında fazla derinleşemeden, düşüncelerini yeterince olgunlaştıramadan giden bir adam Malcolm. Zaten bu imkâna sahip olabilecek bir hayat süremedi. Ardında bıraktığı düşünce ve söylemlerden daha ziyade, onu bizim için değerli kılan, etrafında kopan fırtınaydı. Amiyane tabirle, çevresinde dönen fırıldaklardı. Mücadelesindeki tecrübe ve en nihayetinde samimiyetiydi. Hakkında çok fazla yazıldı, belgeseller yapıldı, kitaplar basıldı, paneller yapıldı, okundu, anlatıldı. Lakin yazıların ekseriyeti, Alex Haley’in Malcolm’la yaptığı nehir söyleşilerden oluşan biyografisinden hareketle, Malcolm’un sadece ateşli konuşmalarına odaklanmış üretimler. Tarihsel ya da biyografik ayrıntıların azlığı ve parçacı, kulaktan dolma bilgilerin dağınıklığı gibi birçok arızi problemler, Malcolm’u anlama açısından doğru sonuçlar doğurmamaktadır. Geçtiğimiz yıl içerisinde, kızı Ilyasah Shabazz’ın Ketebe Yayınları’ndan çıkan X kitabı (360 sf.) ise Malcolm hakkında yeni detaylara ulaşabileceğimiz anlamına geliyor. Yazımızın iddiası ise sadece Malcolm ve şahitlik ettiği dönem hakkında araştırma yapacak olan genç arkadaşlar için mütevazı bir katkı sunabilmektir.
Malcolm şahsiyetiyle karizmatik bir lider olarak her zaman hedefteki adamdı. O yaşadığı dönemin şahitleri arasında birçok aktivistten ayrı olarak ‘Siyahilerin Prensi’ olarak nitelendiriliyordu. Hatta siyahi liderin hayatından etkilenen ve onun hayatının anlatıldığı filmde başrol Malcolm X’i canlandıran Denzel Washington, oğullarından birinin adını Malcolm koymuştu.ABD’deki Müslüman toplumunun önde gelen simalarından biri olan imam Wahhaj’ın ifadesine göre (New York Brooklyn’de bulunan Takva Camisi’nin kurucusu) Malcolm X, Amerika’nın ikiyüzlülüğünü uluslararası toplumun önüne sermek istedi. Acı sonu Malcolm X’in Afro Amerikan toplumu üzerinde muazzam bir etkiye sahip olmasına yol açtı.
Malcolm X değişme kapasitesi son derece hızlı samimi bir kişilik olarak kayıtlara geçti. Hikâyesine baktığımızda, uyuşturucuya, suça karışmış bir mahkûmun hayatını dönüştürerek nasıl Amerika ve dünya için bir ışık haline geldiğini rahatlıkla görüyoruz. İslam Milleti Cemaati (Nation of Islam) içinde bulunduğu 12 yıl boyunca, siyahi Amerikalılara renkleriyle ve kendileriyle gurur duymalarını öğretti. Hacdan sonra, İslam’ı doğru bir çizgide anlamaya ve yaşamaya başladı ve ne yazık ki bu durum uzun sürmedi.
Amerika’da siyahilerin en fazla saygı duyduğu iki isimden biriydi. Bunlardan biri Hıristiyan siyahi lider Dr. Martin Luther King, diğeri de Müslüman Malcolm X’ti. 50’li ve 60’lı yıllara şöyle bir mercek tutulduğunda Amerika’da ana akım medyada, Dr. Martin Luther King’in Malcolm X’e göre sivil haklar konusunda daha fazla öne çıkarıldığı göze çarpmaktadır. Dr. Martin Luther King, şiddet karşıtı barışçı hareketi savundu, bu iyi bir şeydi. 1964’te Nobel Barış Ödülü’nü aldı. Malcolm X ise barıştan daha çok adaletten bahsetti, gerekirse bu konuda mücadele edilmesi gerektiğini anlattı. Dr. Martin Luther King’i zencilere masal anlatmakla suçluyordu. 400 yıldır zencilere zulmeden beyazları affetmekle insanları uyutuyor, diyordu. 1960’larda Luther King Yurttaşlık hareketinin lideri idi. King için 20. Yüzyılın “Tom Amca”sı diyordu. Tom Amca, Malcolm X’in “ev kölesi” zihniyetini öne çıkaran siyahi önderler için kullandığı bir tanımdı. Biliyorsunuz Amerikan tarihinde bir de “Sam Amca” simgesi vardır. Genellikle uzun beyaz saçlı, fraklı, yelekli ve çizgili pantolonlu, uzun şapkalı bir karikatürle betimlenen ve ABD’nin simgesi haline gelen Sam Amca figürünün nereden kaynaklandığı kesin olarak bilinmemekle beraber, bir varsayıma göre, Samuel Wilson isimli bir tüccar 1812 savaşında askerlere bağışladığı et varillerinin üzerine devlet malı olduğunu belirtmek amacıyla US (United States: Birleşmiş Milletler) yazar. Amerikan eyaletleri yeni birleştiğinden US kısaltması henüz pek bilinmemektedir. Askerler bu kısaltmayı göndericiye ithafen “Uncle Sam” (Sam Amca) olarak yorumlarlar. Uncle Sam figürü zamanla yaygınlaşır ve Amerika’nın sembolü haline gelir.
Malcolm, King’e göre duruş olarak daha militarist bir yaklaşım belirledi. Dr. Martin Luther King Malcolm’un vefatından üç yıl sonra 1968’de suikast neticesinde henüz 39 yaşındayken öldürüldü. King’in en bilinen ve etkili konuşması “Bir Hayalim Var” başlıklı konuşmasıdır.
“Tam dört yüz yıl Amerikalı siyahlar olarak şiddete maruz kaldık, sadık millet olarak yaşadık, tarla kölesi ve ev kölesi olarak..Tarla kölesi tarlalarda yaşadı, çalıştı, efendisinin verdiği kadar yedi, izin verdiği kadar dinlendi. Ev kölesi ise, efendisinin artıklarını yedi ve eski elbiselerini giyindi, evleri yandığında yangına ilk koşan oydu, efendisi hasta olduğunda, ‘patron hasta mıyız?’ dedi. Bir problem olduğunda yine efendilerimizin çomağını ensemizde hissettik. Kardeşlerim, biz buraya Christof Colombo’nun gemileriyle falan gelmedik! Burada doğmak sizi Amerikalı yapmaz diyordu Ben Amerikalı değilim siz Amerikalı değilsiniz!”
Malcolm X, sivil veya vatandaşlık hakları denilen kavramları daha ileri aşamaya taşıdı, tanrı tarafından verilen insan haklarının daha büyük olduğunu düşündü. Bir tarafta dünyaya özgürlük ve adalet diye konuşan öte yandan eski köleleri olan kendi vatandaşlarına adaletsizlik yapan Amerika’nın ikiyüzlülüğünü uluslararası toplumun önüne sermek istedi.
Soyadıyla tüm denklemleri geçersiz kılan bu adam :“Ben Amerikanizme kurban edilmiş yirmi iki milyon kara insandan biriyim. Bir maskeli sahtekârlık olmaktan öte hiçbir anlam taşımayan demokrasiye kurban edilmiş 22 milyon kara insandan biri. Bundandır ki burada durup size hitap eden bir Amerikalı yahut bir vatansever yahut bayrağa selâm duran biri yahut bayrak dalgalandıran biri değildir; hayır, ben bunlardan hiçbiri değilim. Ben konuşuyorsam, bu Amerikan sisteminin bir kurbanı olarak konuşuyorum. Ve ben Amerika’yı ona kurban edilmiş birinin gözüyle görüyorum. Georgia’daki pamuk tarlalarında demokrasi görmedik. Harlem sokaklarında demokrasi görmedik. Brooklyn sokaklarında demokrasi görmedik. Hiçbir Amerikan rüyası gördüğüm yok; ben bir Amerikan kâbusu görüyorum.” diyordu.
Dört asırdan daha fazla bir zaman önce, beyaz kolonyalistler Afrika’da yaptıkları işgaller ve baskınlar sonucu milyonlarca siyahi Afrikalıyı zincire vurarak gemilerle Amerika’ya taşımaya başladılar. “Tumberio” yani ‘ceset taşıyıcılar’ adı verilen yelkenlilerle aylarca süren ıstırap dolu yolculukların sonucunda 1500-1870 yılları arasında on iki milyondan fazla siyahi, köle olarak Amerika’ya getirildi. Binlercesi açlık ve hastalıklardan ölüm gemilerinde hayatlarını kaybettiler. Siyahiler Amerika’ya doğrudan getirilmiyordu. Önce Karayip adalarına götürülüp oralarda türlü ve sistematik işkencelere maruz kalıyorlardı. Ehlileştirme burada başlıyordu. Hamile kadınların gözü önünde eşlerini parçalara ayırarak öldürüyorlardı. Kadının içine düştüğü korkuyla birlikte korku doğrudan doğruya henüz doğmamış çocuğa geçiyordu. Bebek içinde korkuyu taşıyarak doğuyordu. Afrika’dan getirilen siyahiler inanılmaz acılar yaşadılar. Kunta Kinte’nin hikâyesini bilenler daha iyi hatırlayacaklardır. Kunta Kinte, 1750 yılında Gambia’ da doğan ve 1767’de Maryland Annapolis’e getirilen 98 köleden biri. Bir köle hakkında bu kadar ayrıntının biliniyor olmasının sebebi, 5. göbekten torunu olan Alex Haley’in ‘Roots’ (Kökler) adlı kitabı yazması ve hayatını anlatmasıdır. Alex Haley biliyorsunuz Malcolm otobiyografisini yazan ilk yazar. ‘Roots’(Kökler) adlı roman 1977 yılında Amerikan televizyonlarında 6 bölümden oluşan bir diziye uyarlanmıştır. Dizi ülkemizde de ‘Kökler’ adıyla TRT’de gösterilmiştir. ABD’nin Annapolis şehrinde Kunta Kinte’nin anısına dikilmiş bir heykel vardır. Kunta Kinte vatanında kendi halinde bir avcı iken köle edilen, hayatı boyunca köleliğe karşı mücadele eden karakterin adı olma özelliği taşımaktadır. Malcolm, çiftliklerde, evlerde ve sokaklardaki ayak işlerinde çalıştırılmak zorunda bırakılmış bu mazlum halkların çocuklarındandır. Siyahilerin kendi tarihleri hakkında esaslı bir tarihi bilince sahipti. Her fırsatta bu dikkati fark ediliyordu.
“Gelecek ay zenci haftası dedikleri bir hileyle çıkacaklar senin ve benim önüme. Bu hafta boyunca Georgia’daki, Missisipi’deki, Alabama’daki zencilerin tarihi hakkında propagandalarla bizi oyalayacaklar. Kimse Teksas’taki hapishanelerde sonlanan yolculuğumuzun öncesi hakkında bizi bilgilendirmeyecek. Zenci tarihi haftası düzenleyerek hayatımız boyunca pamuk toplayıcısı olduğumuz izlenimini vermek istiyorlar. Bu ülkede beyaz adamın pamuk toplayıcısı, çocuk ve at bakıcısı olarak geçmiştir hayatımız. Zenci haftası düzenleyicilerin açısından zencilerin tarihi işte budur. Yer fıstığı yetiştirmekle başka bir beyazı zengin etmiş olan birkaç kişiden bahsedebilirler. George Washington Carver: Bir bilim adamıydı. Ama meteliksiz öldü. Ford’u zengin eden adam. Kendisi ve halkı için hiçbir şey yapma fırsatı bulamamıştı. Bize isminden başka hiçbir şey bırakma fırsatı olmamış. Tıpkı ormanda, çalılıklarda bir tavşanı kovalayıp avcı sahibine getiren bir köpek gibi. Köpek ne kadar aç olursa olsun tavşanı yiyebilir mi?”
Gerçek adı Malcolm Litte idi.Annesi aslı Karayiplere dayanan Louise Little eğitimli ve açık tenli bir kadındı. Babası ise, hayatını siyahların özgürlük mücadelesine adamış Bapdist bir rahip ve bir vaiz olan Earl Little. Baptistler, Protestanların çoğuyla aynı temel inançları paylaşan bir çeşit Hristiyan mezhebidir.
Malcolm, 1925 Mayısının 19’unda, Omaha’da on bir çocuklu bir ailede yedinci çocuk olarak dünyaya gelir. Dönemin Amerika’sı, Calvin Coolidge yönetiminde ve nüfusunun neredeyse %70’i beyaz ırklardan oluşmaktadır. Buna rağmen bölgedeki siyahi insan nüfusu 22 milyonu bulmaktaydı. Siyah insanlar hizmetçilik, garsonluk ve ayakkabı boyacılığı gibi ayak işlerinde çalışarak hayatlarını devam ettirebilmektedirler. Garsonluk veya bir kasaba dükkânında ayak işlerine bakmak bile onlar için saygın bir iş olarak görülmekteydi. Paralı siyahlar ise genellikle suç çetelerine bulaşmış, uyuşturucu ve kadın ticareti gibi pis işlere yönelmişlerdi. Siyahlar beyaz insanlarla aynı okula gidemez, aynı otobüse binemez, beyazların kiliselerinde ibadet edemezlerdi. Sadece siyahilerin tarihi hakkında değil, Amerika’nın siyasi tarihi ve Kızılderililerin tarihi hakkında da önemli tespitleri vardı Malcolm’un.
“Fakat Kızılderililere, sizlere ve bana olduğundan daha fazla saygıları var. Niçin biliyor musunuz? Çünkü Kızılderililer onlarla savaştı ve direndi.”
X olarak değiştirdiği yeni soyadı, Afro-Amerikan bilinci ve ateşli konuşmalarıyla, karizması, hitabeti ve kapalı salon toplantılarındaki bıçkın tavırlarıyla dalga dalga büyüyen bir Malcolm X efsanesi böyle bir zeminde inşa ediliyordu. Hıristiyanlık ve kölelik hakkındaki bir konuşmasında şunları söylüyordu:
“Kardeşlerim, köle tacirleri beyaz efendilerimizin dini olan Hıristiyanlık, bizlere burada, Kuzey Amerika’nın vahşi bölgesinde öldüğümüzde, günahlarımızın affolunup gökyüzüne doğru yükseleceğimizi ve orada Tanrı’nın bize özel hazırladığı cennetlere erişeceğimizi öğretmektedir. İşte bu beyaz adamın Hıristiyanlık dinidir ve onunla siyah adamın beynini yıkayabilirsin. Biz bunu kabul eder bağrımıza basarız. Ona inanır, onu uygularız. Biz tüm bunları yaparken, bu mavi gözlü şeytan Hıristiyanlığı parmağında oynatır. Ne için? Ayağını sırtımızda tutabilmek için. Niçin? Öbür dünyadaki cenneti düşündürmek için. Kendisi işte buradaki cennette yaşarken… Evet evet bu dünyada… Bu hayatta…”.
Malcolm X’iniki metre boyunda Babdist bir vaiz olan babası, siyahların kiliselerini gezerek onları asırlardır süren esaretten uyandırmak için vaazlar verir. Anavatan Afrika’ya geri dönmeyi savunmaktadır. Zamanla babası ırkçı beyaz çetelerin tehditlerine hedef olur. Bir gece evlerini kundaklayarak yaktıklarında Malcolm daha dört yaşındadır. Aile artık parçalanmanın eşiğine gelmiştir. O şartlarda babanın ailesini koruması ve sahip çıkması gittikçe zorlaşmıştır. Ailenin bir kısmı akrabalarına sığınmışlardır. Kendisinin ve ailesinin akıbetini tehlikede gören baba, ailesi ve kendisi için hayat sigortası yaptırmıştır.1931’de Bir gece yarısı ırkçı beyaz çetelerden birinindüştüğü tuzaklarına düşen Babdist rahip dövülerek öldürülür. Demir yoluna atılan cesedi tanınmayacak hale getirilir.Kafasının arkasında çekiçle darbe izleri olmasına rağmen olaya intihar süsü verilmiştir. Malcolm artık sekiz yaşındadır. Cenaze masraflarını bile doğru düzgün karşılamayan sigorta şirketi babanın intihar ettiği gerekçesiyle aileye ödeme yapmayı kabul etmemiştir. Altı yaşındaki Malcolm’un, babasının cenazesine dair aklında kalan en net hatıra, annesinin geçirdiği histeri krizleridir.
Amerika aynı zamanda büyük bir ekonomik buhran yaşamaktadır. New York borsasının çökmesiyle Amerika tarihinin en büyük krizlerinden biri olan Büyük Buhran’a denk gelen açlık ve sefalet, her yerde kol gezmektedir. Çocukluğu hakkında, bazen yiyecek bulamadığımızda açlıktan gözlerimiz kararırdı diye bahsetmektedir. Malcolm, “Annemin sık sık öğütlediği onurdan, açlığa dayanamayarak ilk ben vazgeçtim. Alış veriş yapılan yerlerden ufak tefek yiyecekler çalmaya başladım” demesi o acı süreçleri çok iyi özetlemektedir. Yardım fonlarından aileye yapılan yardımlar yetmemektedir. Yardım fonu yetkilileri çocuklarına bakamadığını iddiasıyla Malcolm’u ve beş kardeşini de koruyucu aileye verirler. Annesi yaşadığı bu dramlar neticesinde akıl sağlığını kaybeder ve neredeyse yirmi dört yıl kalacağı Michigan’daki akıl hastanesine yatırılır. Ailenin yaşadıkları çok ağır hikâyelerden oluşmaktadır.
Yaşadıkları Malcolm’u daha zorlu süreçlerin içerisine itecektir. Taşkın bir karaktere sahiptir. Koruyucu aileden kopan Malcolm bir süre sonra ıslah evine gönderilir. Bir yandan da o zor şartlar içerisinde okuluna devam eder. Okulun en başarılı öğrencileri arasındadır. Lise öncesi eğitimin son sınıfında iken, en çok sevdiği İngilizce dersi öğretmeni okul bittiğinde kendisine ne olmak istediğini sorar. Malcolm belki de uzun süredir hayal ettiği bir gelecek planı olarak, ‘avukat’ olmak istediğini belirtir. Hocası, bir zenci için bunun gerçekçi bir hedef olmadığını ifade eder. Kendisine marangozluk yapmasının ilerde işsiz kalmaması için daha iyi olacağını söylemiştir. Hem İsa da marangoz değil midir? Malcolm orada bir zenci olarak toplumsal kast düzeni içerisinde bir siyahinin konumunun değişmeyeceğini anlamıştır. Malcolm ortaokulu bitirdikten sonra liseye devam etmek gereği duymadı. Zira bunun kendisine herhangi bir fayda sağlayacağına inanmamıştı.
Daha sonra Boston’da üvey ablası olarak bildiği akrabalarının yanına yerleşir. Bulaşıkçılık ve garsonluk yapmaya başlar. Serserilik ve suç dünyasına adım attığında Malcolm, henüz on beş yaşındadır.
Shorty adında kendisi gibi siyahi ve aynı zamanda sağlam bir serseri olan arkadaşıyla yarenlik etmektedir. Bir süre ayakkabı boyacılığı yapar. 16 yaşında Boston Harlem arası sefer yapan trenlerde ayakkabı boyacılığı yapmaya ve simit satmaya başlar. Kirli işlere bulaşması kaçınılmazdır. Gece kulüplerinde serserilik, fedailik, kadın ve uyuşturucu temini gibi birçok batakhane işleriyle hemhal olur. Artık amansız bir serseridir. “Detroitli Kızıloğlan” lakabıyla tanındığı hayatının bu devresi daha çok Boston-NewYork arasında geçmiştir. Asıl mekânı ise NewYork’ta siyahların ağırlıkta olduğu meşhur Harlem’dir.
Çalıştığı gece kulüplerinden birinde beyaz bir kadın olan Sophia ile tanışmıştır ve bir süre sonra da çalışmayı bırakır. Eğlence ve gece hayatı artık vazgeçilmezidir. Aynı zamanda çok iyi dans etmektedir. Uyuşturucu, kadınlar ve Harlem artık onun vazgeçilmezleridir. Harlem’de mafyanın organize ettiği piyangoculuk, yol kesmek, soygun, kuryelik, torbacılık ve hayat kadınlarına kılavuzluk gibi her türlü kirli işin içerisindeydi artık.
Malcolm, ‘askerlik, hapis ve düzenli çalışma’ya “korktuğum üç şey” diyordu. Artık askerliğe çağrılma zamanı gelmişti. Öyle de oldu. Üstelik savaş zamanı. Ama onun bir planı vardır. Harlem sokaklarında uçuk kaçık kıyafetler giyerek ve saçını tinerle sarartarak, saçma sapan şarkılar söylemeye başlar. Gittiği askerlik şubesinde Psikiyatra yönlendirirler. Psikiyatride ise askerliğe elverişli olmadığı gerekçesiyle vaziyetten kurtulmuş olur. Artık askerlik engelini de ortadan kaldıran Malcolm, Harlem sokaklarının efsanevi serserilerinden biri haline gelir. En yakın arkadaşı Shorty ve diğer birkaç kişi ile bir hırsızlık çetesi kurmak ister. Artık kendi işinin patronu olma derdindedir. Arkadaşı Rudy, kendisi, beyaz kadınlar Sophia ve kız kardeşinden oluşan beş kişilik çete kurar. Birkaç parti başarılı soygunlar gerçekleştirseler de çetenin ömrü sadece beş ay sürer. Yakayı ele vermişlerdir. Malcolm ve Shorty 1946’da hırsızlıktan iki yıl, beyaz kadınlarla yaşamaktan sekiz yıl olmak üzere on yıl hapis cezasına çarptırılırlar.
Hapishane yılları zorludur. Asi kişiliği Malcolm’un uzun süre işkence altında tek kişilik hücrelerde kalmasına sebep olur. Uyuşturucu krizleri yakasını kolay kolay bırakmaz. Malcolm, tek kelimeyle berbat bir yer olan Charlestown Hapishanesi’ne düştüğünde 21 yaşındaydı. Ve o artık bir insan değil, 22843 numaralı bir mahkûmdur.
Malcolm o süreçte hiçbir dine inanmamaktadır. Hapishane arkadaşları arasında artık “İblis” lakabıyla anılmaktadır. Kendisinden yaşça büyük ve bilge bir kişilik olan bir Elijah müridi, Malcolm ile diyalog kurmaya başlar. Dini değerlere küfreden bir adamın daha hızlı batağa saplanmasının kaçınılmaz oluşunu Malcolm’a fark ettirmeyi başarır. Bu arkadaşlık onun hayatı için bir dönüm noktasıdır. Günlerce sorular sorar.
“Beyaz adamın zehrini almaktan vazgeç! Sigaralarını, uyuşturucusunu, içkisini, domuzlarını hayatından çıkar. Kendine saygı duy, vücuduna saygı duy! Sözlüklere baktın mı hiç? Siyah lanettir dediler inandın, siyah, ışıktan yoksun anlamına gelir dediler, inandın. Siyah; kasvetli, kara, düşmanca, tehditkâr, zalim, suça yatkın gibi anlamlar taşıyordu sözlükte. Beyaz’ın tanımında ise; Siyahın zıttı. Lekeden uzak, masum saf, zararsız, dürüst. Bu sözcükleri beyazlar yazdı dostum.”Elijah’ın bilge adamı Malcolm’u markajına almıştır artık. Yanlışta olsa bir dinin hidayetine kendisini adamak üzeredir.
EliJah’ın Ağındaki Harika Çocuk Malcolm
Elijah Muhammed(1897-1975) Siyah Müslümanlar hareketinin ikinci lideridir. W.D. Fard’ın 1934’te aniden ortadan kaybolması üzerine teşkilatın lideri olur. 2. Dünya savaşı sırasında yandaşlarına askere yazılmama çağrısında bulununca hapse atılır. 4 yıl sonra çıkar. 1952’de Malcolm ile tanışır. Elijah kendisine vahiy geldiğini ve beklenen mehdi olduğunu söyler. Ayrıca İslam’ın sadece siyahlara geldiğini ve ahiret hayatının olmadığını iddia eder.Detroit’e bir ipek tüccarı olarak doğudan gelen ve Siyahi Müslümanlar Hareketi’ni kuran Wallace D. Fard Kuzey Amerika’da insan suretinde ortaya çıkmış bir tanrıdır ve 1931’de kendisini peygamber olarak görevlendirmiştir. Öldüğünde 22 çocuğu vardır. Kendisinin son peygamber olduğunu iddia edecek kadar çarpık bir İslam anlayışına sahip olan Elijah Muhammed’in bütün beyaz derilileri şeytanlaştıran koyu ırkçı fikirleri; zaten ağır bir tahakküm, baskı ve saldırı altında olan Afro-siyahların Müslüman olmalarını kolaylaştıran en önemli etkenlerden biri olmuştur. Beyaz öfke, Malcolm X için de, zamanla temel motivasyon haline gelmiştir.
Malcolm, 1948 yılının başlarında kardeşi Philbert’ten gelen bir mektupta, kendisiyle birlikte tüm aile fertlerinin “siyahlara özgü bir din olan” İslam dinine geçtikleri yazmaktadır. Bir süre sonra daha iyi şartlara sahip bir cezaevine nakledilmiştir.Cezaevi kütüphanesi artık onun yeni mektebiydi. Lügatleri ve ansiklopedileri okuyarak havsalasını geliştirmek için yoğun çalışmalar yaptı. Din, tarih ve felsefe alanında uzun yıllar okumalar yaptı. Gece iştimasından sonra koridordan hücresine sızan ışık yeni dünyasını aydınlatmaya yetiyordu artık. Elijah Muhammed’in cezaevindeki müridinin telkiniyle uyuşturucuyu bırakarak Elijah’la mektuplaşmaya başladı. Elijah akıllı bir adamdı. Harlem, Detroit ve Boston sokaklarını harekete geçirecek cevherin cezaevi parmaklıklarının ardında saklı olduğunu fark etmesi uzun sürmemişti.Elijah Muhammed cezaevindeki insanlara müritlik payesi vererek onlara itibar bahşediyordu. Dostu olmayanların dostu oluyordu. Muhammed’e siyahi Müslümanların peygamberi diyorlardı. Malcolm yedi yıldan fazla süren mahkûmiyetin sonunda şartlı tahliye ile hapishaneden çıkarılınca Detroit’e geldi. Elijah Muhammed’le yakından tanışma fırsatı buldu. Elijah Malcolm’un hikâyesini çok iyi biliyordu. Her yeni üyesine yaptığı gibi Malcolm’unda soyadını değiştirdi. Ona da, beyaz efendilerin siyahlara verdiği soyadlarını reddederek, kayıp atalarını sembolize eden X soyadını vermişti.Harlem’in bütün bataklıklarına girip çıkan Malcolm X, İslam’la tanışmasıyla birlikte artık her şeyi geride bırakmıştı. Cemaatin içerisinde yükselmesi ve kendisini fark ettirmesi fazla uzun sürmedi. Sadece birkaç yıl içerisinde gözlerin aradığı sima, kulakların işitmek istediği ses haline geldi. Çok güçlü bir hatipti. Elijah’ın takımının en iyi vuran beyzbol oyuncusuydu artık. Cemaatin teşkilatlanması için gecesini gündüzüne katmıştı. Örgütü ciddi anlamda disiplinize etmiş, silahlı birliklerin oluşturulmasına yönelik faaliyetlerde bile bulunmuştu. 12 yılı aşkın bir süre bu camia için çalıştı. Cemaatin baş sözcüsüydü. Nation Of Islam yani (İslam Milleti Cemaati) Malcolm sonrası 300 bini aşmıştı. Amerika genelinde 49 camide Elijah ve onun sözleri adeta kanun gibiydi. Medyada sürekli Malcolm’un ikinci adam olması konuşuluyordu. Evet, Elijah Muhammed akıllı bir adamdı ve siyaseti çok iyi biliyordu. O satranç oynarken, Malcolm daha henüz dama oynuyordu. Elijah cemaati, Malcolm’un yetenekleri ve samimiyeti üzerinden inşa ediyordu. Ticari işletmeler, eğitim kurumları, mescitler, restoran zincirleri kurdular. Gayrimenkul yatırımları yaparak büyük çaplı fonlar oluşturdular. Elijah ve ailesi artık devasa bir servet içerisinde yüzüyordu. Malcolm’a ve ailesine sadece nafakalarına yetecek kadar bir maaş (bu rakamın aylık 350 dolar civarında olduğu ifade edilir) ve bir ev tahsis edilmişti.
Örgüte Malcolm’dan etkilenerek katılan ve ileriki yıllarda cemaatte önemli görevler üstlenecek olan Louis Farrakhan, Malcolm hakkında gözlemlerini şu sözlerle ifade etmektedir: “Hiç kimse Malcolm ile başa çıkamazdı. Çok parlak bir zekâsı vardı. Disiplinliydi. Onu hiç sigara içerken görmedim. Hiç beddua ettiğini duymadım. Bir kadına kaş göz yaptığına hiç tanık olmadım. Öğünler arasında hiç yemek yemezdi. Günde tek bir öğün yerdi. Sabah namazını kılmak için her gün 5’te kalkardı. Randevularına asla geç kalmazdı. Saat gibi dakikti.”
Konuşmalarına selam ile başlar; değerli misafirler, kardeşlerimiz ve sayın düşmanlarımız.. Hoş geldiniz! diye başlardı. Mizahi yönü de güçlü bir kişilikti.
Malcolm radyolarda, televizyonlarda, sokaklarda, üniversitelerde davasını anlatmak gayesiyle yıllarca konuştu. Yıllar geçtikçe mikrofonların tozunu attıran genç hatip, karizmasının da katkısıyla bir hitabet sanatçısına dönüşmüştü. Tahliye olduğu 1952’den 1964’e kadar 12 yıl boyunca sapkın bir liderin hizmetinde kendi cehaletinde boğulan müritlerle dolu koca bir örgüt inşa etmiş oldu. Tek silahım dediği samimiyeti aynı zamanda tek çıkış yoluydu.
Daha önce hiçbir siyah, beyaz olan karşısında onun kadar güçlü konuşmamıştı. İslam Milleti Cemaatini markalaştıran isim Elijah Muhammed değil Malkom X’ti.
Malcolm, mensup olduğu örgütünün gerçek anlamda İslam’ı temsil etmediğini, başka amaçları olan daha derin bir yapıya ya da akla hizmet ettiğini ve yalnızca kendi çıkarları doğrultusunda hareket eden sistem tarafından onaylı basit bir öfke kırıcı yapılanma olduğunu anladığında Elijah Muhammed’in vekili ve en etkili kurmayı olarak görev yapıyordu. Cemaatin içerisindeki çürümeyi geç de olsa fark etti. Elijah ve ailesinin korkunç bir lüks içerisinde yaşaması, Elijah’ın çok genç yaşta kızlarla kurduğu gayrımeşru ilişkiler, gayrımeşru çocuklar vs. beynini bulandırıyor ve kendisini derin bir çıkmazın içerisinde hissediyordu. İslam diye kendini adadığı dava İslam ile bağdaşması mümkün olmayan sapkın fikir ve pratikler barındıran yanlış bir yoldu.
Elijah Muhammed’in İslam Milleti’ndeki bazı kadınlarla gayri meşru ilişkiler yaşadığına dair söylentilere ilk başta kulak asmayan Malcolm, bunları, iftiradan başka bir şey olamayacakları gerekçesiyle kulak ardı ediyordu. Ama 1963’te bizzat Elijah’ın oğlu Varisuddin Muhammed (Warith Deen) söylentilerin doğru olduğunu Malcolm’a söyledi. Büyük bir şok yaşadı. Allah’ın elçisi olduğuna inandığı ve bir liderinin bu tür pis ilişkileri midesini bulandırmıştır. Öğrendikleri karşısında büyük bir hayal kırıklığı yaşayan Malcolm, kendini ihanete uğramış hissedecektir. Bir süre sonra lideri ile görüşen Malcolm, vahim iddiaların doğruluğunu teyit etmiş olur. Liderleri kendisini ve herkesi kandırmıştır. İnandığı dünya başına yıkılmıştır.
Karısı Betty, Malcolm’un çok geç fark ettiği gerçekleri görme noktasında daha basiretlidir. Onu defalarca uyarmıştır. Kendisinin namlunun ucunda olması onu çok önceden endişelendirmeye başlamıştır.
Kennedy Suikastı (Rüzgâr Eken Fırtına Biçer)
Malcolm için derin sarsıntılar yaşadığı günlerde Amerika kimsenin beklemediği bir olay yaşadı. 22 Kasım 1963’te ABD’nin Protestan olmayan ilk başkanı, İrlanda asıllı Katolik John F. Kennedy suikaste uğradı. Elijah ABD yönetimine ve Beyaz Saraya direkt olarak herhangi bir söylem geliştirmekten uzak duruyordu. Ama Malcolm, basın mensuplarının bir sorusu üzerine, hadiseyi, “Rüzgâr eken fırtına biçer.” diyerek Amerika’nın kendi zulümlerinin kurbanı olduğunu ima etti. Bu açıklama basında büyük ses getirdi. Malcolm: “Köpekler zenci kadınları ve bebekleri ısırdığında Kennedy tek laf bile etmedi.” diyordu.
Theodore Roosevelt’ten sonra göreve gelen en genç ikinci ABD başkanı olan John F. Kennedy, 44 yaşındayken başkan olmuştu. 1961-1963 yılları arasında görev yapan Kennedy suikastının en büyük şüphelisi Lee Harvey Oswald’ın mahkemeye gelirken öldürülmesi ise birçok komplo teorisine sebep olmuştu.
Yolların Ayrılış Noktasında Malcolm
Zamanla, John Ali ve Raymond Sharrieff gibi örgütün güçlü kurmayları örgüt içindeki nüfuzlarını kullanarak Malcolm’un Muhammed’e itaatsizliğine dair söylentiler yaymaya başladılar. Malcolm’un, Elijah’ın makamına göz koyduğu düşüncesi dillendirilir olmuştu. Medyada sürekli bu yönde haberler çıkmaya başlamıştı. Liderinin vaaz ettiği temel ahlaki ilkelere kendisinin uymaması midesini bulandırmaya devam ediyordu. Elijah kendisini yanına çağırarak onun cemaatin sözcüsü olmaktan azledildiğini ve cemaat adına 90 gün boyunca konuşmama cezası aldığını söyledi. Verilen hükme boyun eğmişti. Ama bu bekleyiş sürecinde kendisi hakkında yapılan kara propaganda süreci tüm acımasızlığı ile işliyordu. FBI sürekli Malcolm ile Muhammed arasında ciddi gerilim olduğunun propagandasını yapıyordu.
- Edger Hoover dönemin FBI başkanıydı. Çok korkunç bir adamdı. Amerikan tarihinin en etkili manipülasyon uzmanlarındandı. Malcolm’un ABD’deki muhtemel bir devrimin lideri olabileceğinden endişe ediyordu. Malcolm zaten 1950’den sonra izlenmeye başlanmıştı.
Cemaatin Malcolm’a saldırılarının belki de en etkilisi, resmi yayın organları olan “Muhammed Diyor Ki” (Muhammad Speaks) adlı gazetede yayınlanan Louis X imzalı bir yazıydı. Yazı, Millet’in silahlı kanadı olarak vazife gören İslam’ın Meyveleri (Fruit Of İslam) adlı teşkilata imalı bir göndermeydi: “Ölüm kapıda ve Malcolm özellikle o şeytan işi ahmakça konuşmadan sonra akıbetinden kaçamayacak. Malcolm gibi biri ölümü hak ediyor.”
Artık Elijah Muhammed’in ve cemaatinin yozlaşmasını tüm çıplaklığı ile ifşa etmediği sürece ABD’de İslam’ın başarıyla ilerlemesinin mümkün olmadığına kanaat getirmişti. Malcolm’un kendisi ve ailesi artık sürekli ölüm tehditleri alıyorlardı. Arabasında kundaklanan patlayıcılar olduğu haberini kendisine Elijah’ın oğlu haber vermişti.
Oturduğu ev kendisine ait değildi. İslam Milleti cemaati tarafından kendisine tahsis edilmişti. Evini elinden geri almak istediler ama o evini vermek istemedi. 12 yıl bu cemaate hizmet etmişti 24 saat çalışıyordum diyordu. Evinden atılmak istemesini hazmedemiyordu. Ertesi günlerde basına yaptığı Bir açıklamada EliJah’ın 6 farklı genç kızdan 8 tane çocuğu olduğunu basına açıkladı. Kızların hepsi onun özel sekreterleriydi. Artık Elijah’ı açıkça ifşa etmişti. Cemaatteki insanların Muhammed’i terk edeceğine inanıyordu. Ama yüzde yüz yanılıyordu. Binlerce sabit fikirli insanın bir şeylere inanmaya ihtiyacı vardı. Malcolm burada yanılıyordu.Elijah’ın metreslerinin ve gayrımeşru çocuklarının olması cemaatindekileri rahatsız etmiyordu. Nasıl ki bir Hristiyan İncil’de geçen Davut peygamberin başka birinin karısına göz koymasından rahatsız olmuyorsa onlar da rahatsız olmadıklarını söylüyorlardı. Malcolm, Elijah aklını yitirdi diyordu. 70 yaşındasın, etrafın 16, 17, 18 yaşında kızlarla dolu. Elbette aklını koruyamazsın, diyordu. Malcolm’un cemaatin tabanına olan güveni de sarsılmıştı.
Tehditlerin ve saldırıların arkası bir türlü gelmiyordu. Şahsına yapılan üç beş başarısız girişimden sonra çok tehlikeli bir saldırıya maruz kaldı. Alçakça bir saldırıydı. Eşinin ve küçük kızlarının olduğu eve Molotof kokteyli atılmıştı. 14 Şubat gecesi, dondurucu soğukta, eşi ve çocuklarını alıp, yanmakta olan evden son anda çıkabilmişlerdi. Bu olay artık bardağı taşıran son damla olmuştu. Artık kararını vermişti. Malcolm X dürüst bir adamdı yaşanan yozlaşma ile mücadele edeceği çok acıktı.
Malkom’un evi ateşe verildiğinde Muhammed bunu Malcolm’un kendisi yapmıştır diye basına konuştu. Malcolm’un şov yaptığını reklam peşinde olduğunu söyledi. Hatta yangın sırasında evinde bir şişede benzin bulunmuştu. Oraya onu polisler ya da itfaiye personeli getirmiş olabilirdi. Bu aynı zamanda itibar suikastının bir parçasıydı. Malcolm bunu reklam için yaptırıyor diyeFBI desteğiyle gazetelerde yayınlar yaptılar. Yani bu haber ve söylentilerle Malcolm X’in güvenliğini ciddiye almaya gerek yok izlenimi verilmeye çalışılıyordu. Başarılı da oldular.
Hâlbuki Malcolm olay gecesi havanın neredeyse -10 derce olduğunu biliyor musunuz? diye açıklama yaptı. İç çamaşırlarımla, yalınayak elimde silahla ve kucağımda çocuklarımla 45 dakika itfaiyenin ve polisin gelmesini bekledim, diyordu.Şov yapacak olsaydım, bunun daha iyi bir yolunu bulurdum, diye açıklama yapmıştı.
8 Mart 1964’te Elijah Muhammed’in lideri olduğu İslam milleti cemaatinden ikinci adam pozisyonundayken ayrılışı, örgütün Malcolm X’e hain olarak bakmaları için yeterli bir sebepti. Ayrıca federal hükümet de ondan haz duymuyordu. Siyah bir adam olarak konuşun, sabrı tükenmiş siyah bir adam olarak konuşun, diyordu. Sesindeki erkeklikten etkilenmemek mümkün değildi.
Artık konuşmalarında tehdit altında hayatta kalmaya çalıştığını sıklıkla dillendiriyordu. Elijah müritlerine emir verdi. Beni sakatlanmalarını ya da öldürülmemi emretti, diyordu. Muhammed hakkında FBI’ın telefon dinlemelerinde “Riyakârların kafalarını koparın.” şeklinde müritlerine direktifler verdiği kayıtlara düşmüştü.
Zaten açıkça böyle bir emir vermesine bile gerek yoktu. Bu durum beni rahatsız ediyor demesi bile yeterliydi. Yani liderlik bir şeyin yapılmasını istediğinde bunu doğrudan söylemesine ya da ifade etmesine gerek yoktu. Onlar kendi terminolojilerini kullanarak gereken diyalogları sağlayabiliyorlardı.
1964’te İslam milleti cemaatinden ayrıldığını duyurduktan sonra New York’ta “Birleşmiş Müslümanlar Camisi” adı altında yeni bir cami kurma fikri olduğunu kamuoyu ile paylaştı.
Eskiden Elijah adına konuşurdum. Artık eylemlerimde bağımsız olduğuma göre niyetim herkesle birlikte ya da herkese karşı insanlarımızın yaşadığı sorunlara karşı çözüm bulmak, diyordu. Ondan sadece New York Emniyeti tedirgin olmuyordu. Siyahi bir liderdi. 22 milyon siyahiyi uyandıracak sesin Malcolm’un sesi olduğu biliniyordu. Malcolm X, artık “Siyah Mesih” olarak da tanımlanmaya başlanıyordu.
Clasus Clay (Muhammed Ali) Geç Gelen Vefa
Cemaatle yollarının ayrıldığı süreçte Malcolm bir dönem Miami’ye gitti. Orada Clasus Clay (Muhammed Ali) ile tanıştı. Muhammed Ali siyahilerin kendileri ile gurur duymasını sağlayan adam olarak Malcolm X’e hayrandı. 1964’te Dünya Ağır Sıklet Boks Şampiyonası’nda Muhammed Ali Miami’de şampiyon oldu. O maçı canlı olarak Malcolm X’de izlemişti. Rakibi 7. raunda çıkamadığı için Muhammed Ali hükmen şampiyon olmuştu. Clasus Clay eski şampiyon Sonny Liston’ u yendiğinde 22 yaşındaydı. Muhammed Ali kariyeri boyunca yaptığı 61 maçın 56’sından galibiyetle ayrılmıştı. 37 maçında da nakavtla kazanmıştı. 1960’da Roma olimpiyatlarında kazandığı altın madalyayı bir lokantada sadece beyazlara servis yapıldığını duyduğu için Ohio nehrine atmıştı
Clasus Clay de Elijah’ın cemaati ile irtibat halindeydi. Elijah Muhammed akıllı bir adamdı. Şampiyonluğundan sonra ona Muhammed Ali adını o vermişti. Şampiyonluğundan hemen sonra Clay’ı konuşma yaptığı sahneye çıkarıp:“Diyorlardı ki Sonny Liston, Clay’ın suratını paramparça edecekmiş. Ama Allah ve ben buna izin vermedik.” demişti.
Ama Malcolm’un Muhammed Ali’ye verecek bir şeyi yoktu. Elijah’la Malcolm’un arasındaki gerilim konusunda Muhammed Ali, Elijah’ın safında yer aldı. Boksör Muhammed Ali, Malkom X için,tek başına bir adam işte, diyordu.Uzun bir süre Malcolm ve takipçilerinden uzak duran Muhammed Ali, Malcolm X ile yola devam etmediği için yaşadığı pişmanlığı “Bir Kelebeğin Ruhu” başlıklı otobiyografisinde ifade etmiştir.
Vietnam Savaşı’nın en kanlı dönemi olan 1967’de, Dünya Ağır Sıklet Boks Şampiyonu Muhammed Ali Clay askere çağrıldı. Kariyerinin zirvesinde olan boksör muayeneden geçse de Vietnam’a karşı savaşmaya kesinlikle karşıydı. Vietnam savaşına “Vietnamlılar bana hiçbir kötülük yapmadılar ki onlarla savaşayım.” diyerek gitmediği için 5 yıl hapis ve 10 bin dolar para cezasına çarptırıldı. Lisansı ve pasaportu elinden alınınca dava süresince maddi sıkıntılar yaşadı ve iflas ettiğini açıkladı. Ailesinin yardımı ve üniversitelerde para karşılığı yaptığı konuşmalarla geçimini sağladı. 1970’te temyiz davasını kazanıp tekrar boksa döndü.
“Asker kaçağı değilim. Ne bayrağımızı yakıyorum ne de Kanada’ya kaçıyorum. Burada kalacağım. Beni hapse mi tıkmak istiyorsunuz? Olur, istediğinizi yapabilirsiniz. 400 yıldır zaten hapisteyim. Üç beş yıl daha yatacakmışım ne çıkar. Ama katillere yardım edip fakirleri öldürmek için 15,000 km’lik bir mesafe katetmeyeceğim. Ölmek istesem, burada ölürüm. Şimdi, sizinle kapışarak ölürüm. Benim düşmanım sizlersiniz. Vietkonglar değil.” (Vietkong: Vietnamlı savaşçı)
1965-1973 arasında süren ve Amerikan tarihinin en ağır yenilgisi olarak kabul edilen Vietnam ve Kamboçya’da savaşta 60.000’den fazla Amerikan askeri ve 2 milyondan fazla Vietkong ve sivil ölmüştür.
Malcolm X Harlem’in önde gelen camilerinden 7 numaralı camiden ve cemaatten ayrılınca Elijah Muhammed’in Sadık adamlarından olan Louis Farrakhan onun yerine getirildi. Farrakhanda hitabeti çok güçlü bir vaizdi. Aradan geçen onca yıldan sonra Elijah Muhammed’in örgütünün başına o geçmişti. Bugün hala teşkilatın başkanlığını yapmaktadır.
Hac Yolculuğu Büyük Şok
1964’te Üvey kardeşinden aldığı borç paralarla ve eşinin telkinleriyle Mısır üzerinden hacca gitti.
Mekke’den karısına yazdığı mektupta; Afrika’ya zihinsel bir dönüş yapılmalı fiziksel değil, bu bizim bağımızı daha iyi güçlendirir, diyordu. Eşi ile 1958’de evlenmişlerdi. Dr. Betty ile Elijah’ın cemaatinde tanışmışlardı. 4 kız çocuğu Malcolm hayattayken ikiz kızları da Malcolm’un ölümünden sonra dünyaya gelmişlerdi. (Qubilah Shabazz, Ilyasah Shabazz, Attallah Shabazz, Gamilah Shabazz, Malaak Shabazz, Malikah Shabazz)
Eşi Betty bir eğitimciydi. İnanılmaz sebatkâr bir hanımdı. Son derecede öngörülü bir kadındı. 1934 doğumlu olan Betty eşinden 9 yaş küçüktü. 1997’de torunlarıAhmet Malcolm tarafından kazara çıkarılan bir yangında ağır yanık yaraları aldığı için hayatını kaybetti. Eşinin yanına defnedildi.
Malcolm,Hac dönüşünde artık beyaz adamın şeytan olarak görmediğini söylüyordu. Mekke’ye gidince gözlerindeki perde kalktı. Artık hiçbir ırkın sert ithamlarını kabul etmediğini söylemişti. Hac ziyareti tüm düşünce dünyasını kökünden dinamitlemişti. Hac dönüşü ataları kayıp Şhabazz kabilesini hatırlara getirecek bir isim seçerek adını Malik el-Şhabazz olarak değiştirmiş oldu.
Yeniden İnşa Dönemi
Elindeki çok kısıtlı imkânlara rağmen artık daha özgür bir şekilde kendi örgüt yapılanmasını inşa etme konusunda yavaşlığa tahammülü yoktu. Durup dinlenmeden çalışmaya başladı. Malcolm artık çıktığı tüm kürsülerde, “Sana özgürlüğünü kimse veremez. Kimse sana adaleti veremez. Adamsan kendin alırsın. Adaleti savunan herkesin yanındayım ama oturup beklememi söyleyenlerin yanında değilim.”diyordu.
Ona göre Amerika’da yaşayan Afrika asıllı Müslümanların acilen çok derinlikli ve kapsamlı bir çözümleme yapması gerekiyordu. Bu çözümleme yapabilecek kadrolara sahip değillerdi ama bir yerden başlamak gerekiyordu.“Bunu ilk olarak kendi zaaflarımız ile yüzleşerek yapmalıyız karşı karşıya bulunduğumuz sorunların dışarıdan kaynaklandığını söylemek kullanışlı bir söylem olsa da ucuz bir söylemdir. Önce çok acımasız bir yüzleşmeye hazır olmak zorundayız bizi kuşatan sorunların bizim zaaflarımızdan kaynaklandığını bilen bir dikkate ihtiyacımız var” diyordu.
Her anında FBI peşinde olmasına rağmen 1965’te Afro-Amerikan Birliği Örgütünü kurdu. Bize benzeyenler ile bir ittifak kurma amacı taşıyoruz, diyordu. Sonuç almaya odaklı hazır ve eyleme geçmeye istekli bir örgütün gerekliliğine inanıyordu.
Yeni düşüncelerini ve programını anlatmak için Harvard, Yale ve Cambridge gibi üniversitelerde konuşmalara davet ediliyordu. Bir yandan da uluslararası irtibatlar kuruyordu ve bu daha önce çok az siyahi lidere nasip olmuştur. Afrika’ya gideceği ve irtibatlar kuracağı konuşuluyordu bir tür seyyar siyahi elçi gibi bazı ülke liderleri ile görüşüyordu. Adeta atanmamış bir bakan gibiydi, siyahi bir Amerikan başkanı gibi ilgi görüyordu.
“Bugün Afro-Amerikan Birliği toplantılarına ister gelin ister gelmeyin. İster kiliseye, ister locaya, ister se başka bir yere devam ediyor olun. Hepimizin bildiği bir gerçek var ki, o da dünyanın başının belada olduğudur.”
Bilkent Üniversitesi sosyoloji bölümünde Oğuz Kaan Çetindağ’ın hazırlamış olduğu “Malcolm X’in Mart 1964 ve Şubat 1965 Arası Dönemde Sivil Haklar Hareketini Uluslararasılaştırma Çabası” adlı yüksek lisans tezinde 1964’ten, Malcolm X İslam Milleti’nden ayrıldığı ve 1965 Şubatı’nda gerçekleşen suikastına kadar, sivil haklar hareketinin en önde gelen liderlerinden biri olarak sürdürdüğü ifade edilmektedir. Malcolm X’in bu süreçteki mücadelesi, Amerika Birleşik Devletleri’nin sınırlarını aşan, küresel ölçekte bir bağlama yerleştirilmiştir. Tez üzerinden Malcolm hakkında teorik düzeyde daha derinlikli argümanlar yakalanabilir.
Malcolm Cinayeti / Adım Adım Gelen Son
FBI İslam Milleti cemaatinin Malcolm’u öldüreceğini biliyordu. Bunun için gerekli tüm şartları hazırlıyorlardı. Telefonları dinleniyor, adım adım izleniyordu. Etrafındaki birçok isim Federaller adına muhbirlik yapıyordu. Malcolm birçoğunun da farkındaydı. Vaktinin daraldığını yanındakiler de New York Emniyeti de biliyordu. Ve çoğu zaman da konuşmalarında hayatta kalma mücadelesi verdiğini ifade ediyordu. Detroit/Harlem’de yaşanan o acı hadise yaşandığında tarihler 21 Şubat 1965’i gösteriyordu.
Malcolm, 21 Şubat 1965 tarihinde Pazar günü öğleden sonra Detroit’te Audubon gösteri salonunda öldürüldü. O gün sahnede kendisi ile birlikte olması gereken 4 kişi daha vardı ama onlar salona gelmemişlerdi. Güvenliğinden sorumlu arkadaşlarının salona kendisini dinlemeye gelen kişilerin üzerlerinin aranması gerektiğini söylemeleri karşısında onlara izin vermedi. Güvenmediğimiz kardeşlerimize bir şey söyleyemeyiz, demişti. Orada olmaması gerektiğini çok iyi biliyordu. Ama çok cesur bir adamdı. Sahneye çıktı ve selam verdi. Tam o esnada salonda ‘çek ellerini üzerimden pislik’ şeklinde yüksek bir ses duyuldu. Küçük bir arbede yaşandı. Dikkati dağılan Malcolm ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Salonda iri yarı paltolu bir adam paltosundan kısa namlulu bir tüfekle Malcom’un kürsüsüne doğru yaklaşarak ateş etti. Sonra iki adam daha sahneye yaklaşarak defalarca yere yığılan Malcolm’a ateş etti. Eşinin ve kızlarının gözleri önünde kurşun yağmuruna tutularak katledildi. Son cümlesi Allah’ın selamı oldu. Salondaki herkes darmadağın olmuştu. O gün Audubon salonu ve çevresinde hiçbir emniyet görevlisi yoktu. Balo Salonunda sadece 2 tane üniformalı polis vardı. Salonda hayati fonksiyonlarını tam anlamıyla kaybetmeyen Malcolm’un New York’taki Presbiteryen Hastanesinde öldüğü açıklanmıştı.
New York’ta turizm gezi rehberliği yaparak hayatını kazanan tarihçi Abdurrahman Muhammed adında bir siyahi Müslüman suikastın üzerinden 55 yıl geçmesine rağmen neredeyse 40 yıldır Malcolm davasını araştırıyordu. Bu cinayet davasıyla ilgili konu ve şahıslar hakkındaki en kapsamlı ve en geniş bilgiye o sahipti. Kimse onun kadar bu işi çalışmadı. Federal hükümet Malcolm davasının üzerini yıllarca kapatmaya çalıştı. Konunun buradan sonraki ayrıntılarına Abdurrahman Muhammedin izlenim ve malumatları üzerinden devam edelim.
Aslında davayı çözmek için Sherlock Holmes olmaya gerek yoktu. Malcolm öldürüldüğünde 39 yaşındaydı 1.90 boyunda, 80 kilogram ağırlığındaydı. Otopsi raporunda yazan bilgiler bunlardı. Adli Tabip onu öldüren şeylerin tüfek saçmaları olduğunu rapor etmişti. Kısa namlulu bir tüfek, bir 45’lik ve bir de Luger marka 3 ayrı silahla ateş edilmişti. Bir kurşun çenesinin sağ tarafından girmişti. Bir kurşun göğsüne ve vücuduna gelmişti. Vücuduna toplam 16 yerinden mermi isabet etmişti. 45’liği kullanan zanlı Malcolm’un korumalarından biri tarafından bacağından vuruldu ve yakalandı.Orada bulunanların saldırısına uğradı ve linçten onu sonradan gelen polis memurları kurtarmıştı. Yakalanan kişinin adı Talmadge Hayer’di. Diğer saldırganlar esrarengiz bir şekilde kaçmışlardı. Çünkü polis yoktu. Suç mahalli ne cinayet öncesi ne de sonrası koruma altına alınmamıştı.
Cinayet sırasında Malcolm’un yanında en yakınında duran koruması siyahi bir kişiydi. New York Emniyetinde çalışan bir istihbarat görevlisiydi. Adı Gene Roberts idi. Malcolm X’in yeni kuracağı teşkilatı takip ediyordu ve raporluyordu. Malcolm vurulduğunda ona suni teneffüs bile yapmıştı. O gün salonda FBI ile irtibatlı çalışan 9 tane daha muhbir vardı. Bahsi geçen koruma Malcolm davasında ifadeye bile çağrılmamıştı.
Olaydan sonra Emniyet görevlileri cinayet mahalline sanki herhangi bir acil durum yokmuş gibi geldiler. Bu çok fark ediliyordu. Cinayet salonunda Central Park’ta yürüyüş yapar gibi hareket ediyorlardı. Üstü örtülmek istenen bir cinayet soruşturması için oradalardı sanki. Sonrasında bölge savcısının dava dosyalarının çoğu zaten kaybedilmişti. New York Emniyet Müdürlüğü’nde Federal büronun kayıt defterinde olay kaydı mevcut. Dosyada cinayet mahalline ait 65 renkli fotoğraf hala var olmasına rağmen dava dosyasının üzeri yıllar sonra kapanmıştı.
Öğleden sonra cinayet işlenen Audubon salonunda akşam 19.00’da bir balo gösterisi vardı. Malcolm’un naaşı salondan çıkarıldıktan birkaç saat içerisinde salon yeniden toparlandı. Duvarlardaki kurşun izlerine rağmen, henüz Malcolm’un yerdeki kanı bile kurumadan akşam o salonda balo gösterisi düzenlendi.
Elbetteki olay yerinde yakalan Talmadge Hayer tutuklanarak sorgulanmak üzere cezaevine gönderilmişti. Ama diğer iki kişinin kim oldukları ve nereye gittikleri bilinmiyordu. Olayın üzerinden 4 gün geçmişti. Thomas 15 X Johnson ve Norman 3X Butler adlı iki siyahi genç daha katil zanlısı oldukları gerekçesiyle tutuklanmış ve apar topar cezaevine gönderilmişlerdi. Malcolm cinayetini gerçekleştirdikleri iddiasıyla tutuklanan üç kişinin yargılanmasına bir yıl kadar sonra başlandı. Yargılama sonunda üç isim de ömür boyu hapse mahkûm edildiler.
Zanlı olarak Malcolm cinayetinden 20 yıl hapis yatan kişi Thomas Johnson, sonradan adı Muhammed Abdullahaziz olarak değiştirilmiştir, olayı radyodan duymuştur ve 4 gün sonra tutuklanmıştır. 3 şüpheli de tutuklandı ve onlarda İslam Cemiyeti mensuplarıydı. Butler ve Johnson Malcolm’un camisi olan Harlem camisindendi. Göstergeler olayı gerçekleştirenlerin İslam Milleti Cemaati olduğu sonucuna götürüyordu. Malcolm’un taraftarları Elijah Muhammed ve İslam Milleti cemaatinden İntikam almaya yemin ettiler. Malcolmcular intikam istiyorlardı. Elijah Muhammed’in Chicago’daki evi polis koruması altına alındı.
Elijah Muhammed, olayla ilgili yaptığı açıklamada; Malcolm’un kendi sözlerinin kurbanı olduğunu, söyledi. Elijah adamlarına doğrudan bir emir vermemişti. Bu yönde hiçbir kanıt yoktu. Cinayet ABD basınında siyahiler arasındaki bir çete savaşı olarak lanse edildi. Beyaz medya neredeyse bu olaya seviniyordu.
Suikastçi Talmadge Hayer, ifadelerinde doğrudan bir emir asla almadığını, Muhammed’in Malcolm tarafından iftiraya uğradığını düşündüğünü, ve yaptığı şeyi yapması gerektiğini düşündüğünü ifade etmişti. Talmadge Hayer, müebbet ceza aldıklarını duyduğunda tutuklanan diğer iki kişinin olayla alakası olmayan kişiler olduğunu itiraf etti. Buna rağmen Thomas Johnson ve Norman Butler’in akıbetleri çok acıklı oldu. Thomas Johnson Malcolm cinayetinden tam 22 yıl cezaevinde kaldı. 2009 da vefat etti. Norman Butler ise tam 20 yıl cezaevinde kaldı. Talmadge Hayer ise çok pişman olmuştu. 45 yıl cezaevinde kaldıktan sonra 2010 yılında tahliye edildi.
Talmage Hayer tam 12 yıl olayı gerçekleştirenleri açıklamadı. 1975’de Elijah Muhammed ölmüştü ve İslam Milleti örgütünün baskısı azalmıştı. 12 yıl sonra yeminli ve yazılı bir ifade ile suç ortaklarını yani asıl katilleri açıkladı. İsimlerini vermişti artık. Benjamin Thomas, Leon Davis, Wıllıam X ve Wilber Kinly. Bu adamların isimleri açıklamasına rağmen emniyet yetkilileri ve federal hükümet bu isimlerin peşlerine düşmedi. Üstelik adamlar polisin ifade ettiği gibi Harlem camisinden değildi. Yani onları İslam Milleti Cemiyeti’nden kimse tanımıyordu. Newark Camisi New Jersey’deydi. Yani Malcolm’un katilleri Harlem’den değil Newark’tan gelmişlerdi.
Cinayet yerinde iri yarı paltolu ve kısa namlulu tüfek ile ateş eden kişi William X diye bilinen William Bradley’di. Bu adam New York’taki 25 Cami üyesiydi. Sonradan Mustafa Şahbaz adını almış. New York’taki bir tetikçi farkedilmeden yıllarca nasıl yaşamıştı. Hatta bu adam 2010’da Newark belediye seçimleri için çekilen bir reklam filminde bir iki saniye görüntülenmişti. İri yarı, beyaz sakallı ve gözlüklü bir adamdı. 1998’de başka suçlardan dolayı girdiği cezaevinden çıkmış ve kendisine Newark’ta yeni Bir hayat kurmuştu. Bir boks salonu açmış ve işletiyordu. Bradley 2018’de öldü. Diğer kişilerin ise kimler oldukları konusunda bir bilgi hala mevcut değil.
Kesin olan şu ki Malcolm’un ölümünde birinci derecede sorumluluğu paylaşanlar İslam Milleti cemaati ile New York Polis Departmanıydı. New York Emniyeti, FBI ve daha doğru bir ifadeyle ABD.
Malcolm Sonrası ABD ve Müslümanlar
Ölümünden sonra Malcolm’un kurduğu çok yeni iki teşkilat da kısa bir süre sonra işlerliğini yitirdi. Zira Malcolm gibi bir liderin yerini değil o yıllarda, halen dahi kimse doldurabilmiş değildi. Alex Haley tarafından kaleme alınıp Malcolm’un ölümünden hemen sonra yayımlanan otobiyografi müthiş bir popülarite edindi ve lise ve üniversite müfredatlarına dahi girdi. Kitaba dair en yetkin tanımlama Malcolm’un münazara arkadaşı Bayard Rustin tarafından yapılmıştı. Washington Post Gazetesi’nde yazdığı yazıda şu yorumda bulunmuştu: “Bu kitap, kimliğini ve toplum içindeki yerini arayan Amerikan zencisinin Odesa Destanı”ydı.Kitap ilk 12 yılda dünyada 6 milyondan fazla satmıştı.
İran İslam Devrimi’nin lideri Ayetullah Humeyni hükümeti 1984 yılında üzerinde Malcolm’un resmi bulunan özel bir posta pulu yayınlamıştı. 1999 yılında Amerikan Devleti dahi çok ilginç bir şekilde ona özel bir posta pulu bastırmıştır.
Peki Malcolm’dan sonra İslami teşkilatın durumu ne oldu? Malcolm’un siyahı varisleri olan Kara Panterler, 1965’ten 1970’li yılların başına kadar birçok Afro-Amerikan Birliği çalışmalarını devam ettirmişlerdir. Etkili oldukları bölgelerde (Boston, Detroit, Harlem) idareyi ele alıp yoksulluğa karşı, uyuşturucu salgınına karşı, ırkçı polis şiddetine karşı mücadele ettiler. Amerika çapında konferanslar verdiler, güzel giydiler asaletli bir konuşma tarzı ile kendilerine ve mazlum siyahi Müslümanlara güven telkin ettiler.
Wallace Muhammed (Elijah Muhammedin oğlu) Malcolm ile temelde aynı düşüncelere sahipti. Ama Malcolm’un hareket metodunu kullanarak hareket etmedi. Farklı bir strateji izlemişti. Babası hayatta iken teşkilat çalışmalarına mesafeli durmuş ve kendini geri plana çekmişti. Nihayet babası Elijah’ın 1975 yılında vefatı üzerine cemaatte ipleri eline almıştır. O tarihten bu yana yaptıklarıyla çok nitelikli ve devrimsel bir dönüşüm yaşamıştır. Elijah’ın din öğretilerinin neredeyse tamamını reddetmiştir. Amerika’da İslam’ın doğru anlaşılması noktasında uzun yıllar çaba harcamıştı. O bir çeşit sessiz kahramandı. Meydanlarda Malcolm gibi kürsülerin tozunu attırmıyordu. Yaptıkları İslam Milleti Cemaati için adeta zihinsel bir devrimdi. Kelime-i Tevhide çok önem veriyordu. Kiliseleri andıran sözde camileri eleştiriyordu. En büyük devrimi ise babasının peygamberliğini reddederek gerçekleştirmişti.
Babası tarafından tanrı olarak kabul edilen adam Wallace Fard’dan gelen ismini Warith Deen (Varisuddin) olarak değiştirmiştir. Warith Deen (Varüsiddin Muhammed), Malcolm hakkında ileri geri konuşan ve katı bir siyahi ırkçısı olan Louis Farrakan’ın vekilliğini/sözcülüğünü elinden aldı. İslam Milleti’nin ırkçı görüşlerinin tamamını reddetti ve beyaz Müslümanlaracamianın kapılarını açtı. İslam Milleti’ni Kur’an ve Sünnet çizgisindeki sahih İslam dairesine çekmek için mücadele etti. Büyük oranda başarılı oldu. Artık teşkilatta yeni bir dönem başlamıştı. Örgütün ve yayın organının ismini değiştirdi. Malcolm’un itibarını iade etti ve Harlem’deki camiye onun adını verdi. W. D. Muhammed, kendisini yenilemeyen/değişime kapatan Louis Farrakhan’ı daha sonra teşkilattan ihraç etmiştir. Elijah Muhammed’in batıl inançlarını sürdüren ve ırkçılık üzere yürümeye devam eden Farrakhan, İslam Milleti ismini kullanarak etrafında ırkçı insanları toplamaya devam etti. Ciddi bir ayrışma yaşandı. Louis Farrakhan, beyaz düşmanlığına ve katı bir Yahudi düşmanlığını hareketinin merkez ideolojisi haline getirdi.
Warith Deen, babası ve cemaatin yozlaşmasından şikâyetçi olarak Malcolm’un safına geçmek istemişti. Babası ve Cemaati hakkındaki birçok ifşa eylemini o gerçekleştirmişti. Malcolm’un yanına defalarca gelmişti. Malcolm onun teşkilatta kalmasını daha uygun bulmuştu. Bu belki de Malcolm’un teşkilat öngörüleri ile ilgili stratejik bir adımdı.
Cemaatin tabanını gerçek İslam’la tanıştırmak için verdiği mücadele çok önemli olmakla birlikte camianın tabanı, zamanla kendisini, babasına ihanet etmekle suçladı. Cemiyet tabanı tarafından terk edildi.O da irşat faaliyetlerine yeni bir teşkilat kurarak devam etti. American Müslim Mission. Yani Amerikan Müslüman Daveti adında bir yapılanma oluşturdu. Boksör Muhammed Ali de daha sonra Varisuddin Muhammed(Warith Deen) ile yakın ilişkiler kurdu. Zamanla yüz binlerce Müslüman siyahi bu camianın içine dahil oldu. 9 Eylül 2008’de vefat etti.
1989’da ise Elijah’ tan kalma öğretilere inanmaya devam eden siyahlar yeniden yapılandı ve yeniden örgütlenen yapının başına Louis Farrakhan geçti.Louis Farrakhan kendisini uzaylıların kaçırdığını ve orada Elijah Muhammed’in sesini duyduğunu iddia ediyordu. Cemaatin eski taraftarları onun yanında yer aldı ve hala cemaatin başında Farrakhan var. Uzun süre Warith Deen ile görüş ayrılığına düşsede etkili bir vaiz olan Farrakhan İslamiyet’in doğru anlaşılması noktasında bazı uzlaşı noktaları buldu. Ama Malcolm X’in çocukları tarafından babalarının katili olduğu iddiasıyla itham edildi. Siyah ırkçılığa karşı ilk tepkiyi gösteren Malcolm X karşısında Elijah Muhammed’in görüşlerine sıkı sıkıya bağlı kalan ve halen 6O’lı yıllara ait İslam ulusu inançlarını koruyan Louis Farrakhan bugün Amerikan TV kanallarının gözdesi durumundadır.
Şimdi gelinen aşamada ise ABD’de 2 binden fazla İslami kurum ve kuruluş yer almaktadır. Bunların %70’inden fazlasının üyesi 50’yi 60’ı aşmaz. En büyük örgüt olarak İslamic Society Of North Amerika (Kuzey Amerika İslam Toplumu) söylenebilir. Bunu müteakiben Müslim Students Association (MSA-Müslüman Öğrenciler Birliği) gelir. Özellikle bunların yıllık toplantılarına Kuzey Amerika’nın dört bir tarafından binlerce insan katılmaktadır. Amerikan siyasi hayatında rol oynayan çeşitli etnik ve dini gruplara nazaran Müslümanların bu yönde lobi oluşturma ya da siyasi baskı gurubu kurma gibi herhangi bir girişimleri de yoktur.
ABD’de şu an nüfus artışı noktasında en hızlı millet Müslümanlardır ve bir yandan da artan ihtida hareketleriyle hızla büyümektedirler. Uzun vadede artan bu sayısal oran Amerikan sosyal ve siyasi hayatı için potansiyel bir tehlikeyi içinde barındırmaktadır. Kuzey Amerika’da belirgin bir azınlık gurubu teşkil eden Müslümanlar özellikle büyük metropollerde yoğunlaşmış durumdadırlar. Bu bölgelerde tesis edilen İslami merkezler ve camiler aracılığı ile öncelikli olarak çocukların ve gençleri dini eğitim ve öğretimlerinin sağlanması arzulanmaktadır. Şu an, mevcut vakit namazlarının kılındığı bu mescitler aynı zamanda dini konferans, toplantı ve kültürel programların düzenlendiği, bayramlarda özel kutlamaların yapıldığı, cemaatsel dergilerin yayınlandığı ve dünyanın diğer bölgelerinden gelen Müslümanların kabul edildiği ve çeşitli bağlantılar kurulduğu merkezler konumundadırlar.
Boston’daki serserilik günlerinden, en sıkı dümenlerin, en güzel kızların, en kıyak tabancaların arasından bir adam gelmişti. Harlem sokaklarındaki bir serseriyi onurlu bir şekilde kürsülere taşımıştı. Hakan Albayrak’ın bir yazısında şu ifadeler yer almıştı: “Allah’ım o onurlu adama rahmet et. Mazlum ve yoksul sokakların intikamı, kibirli bulvarların korkulu rüyası olan o adama rahmet et. Duruşu adam gibiydi, yıkılışı da adam gibi oldu.”
Aradan geçen onca yıla rağmen sevenleri okullara, liselere, spor salonlarınaMalik El Şahbaz adını verdiler.Şehit edildiği Audubon Salonu ise şimdi “Malcolm X ve Dr. Betty Shabazz Anma ve Eğitim Merkezi” olarak kullanılmaktadır. Malcolm bu salonda Afro Amerikan Birliğini kurduktan sonra 20 konuşma yapmıştı. Harlem sokaklarının bıçkın delikanlısı davasına olan sadakatinin bedelini 39 yaşında kanıyla ödemişti. Büyük kalabalıklar eşliğinde yağmurlu bir kış gününde New York’taki Ferncliff Cemetery(Ferncliff Mezarlığı)’na defnedilmişti.
Zenciler ve ABD sineması
Ayrımcılık ve ırkçılığın kültürel ve toplumsal etkilerinin filmlerdeki yansımasını incelerken A.B.D. sineması önemli bir kaynaktır. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren siyah imgesinin sinemanın ilk yıllarında beyazperdeye de yansıdığı görülmektedir. Bu yıllarda siyahiler, genellikle kıt zekâlı, tembel ve cahil tipler olarak gösterilirler. Alay konusu olan bu tiplere ek olarak sinema tarihinde beyazlara hizmet etmekten mutlu hizmetçi, beyaz kadına tecavüz eden cinselliği abartılmış vahşi siyah erkek tiplemesi gibi hep olumsuz örneklerle ve basmakalıp bir biçimde temsil edilirler. Sinemada siyahlar birkaç istisna dışında 80’li yıllara kadar çoğunlukla beyazların onları resmettiği gibi görünürler. 80’li yılların ikinci yarısında Spike Lee’nin okullu bağımsız bir yönetmen olarak ortaya çıkar ve arka arkaya filmler çekerek Amerikan film piyasasında kendine yer edinir. Çektiği filmlerde Afrikalı-Amerikalıların sorunlarını, Amerika’daki ırkçılığı, Malcolm X gibi siyahi bir lideri konu alan Lee, Amerika’da bir siyah olarak yaşamanın ne demek olduğunu aktarır. Siyahlar onun filmlerinde tek boyutlu basmakalıp tipler olarak değil daha gerçekçi ve derin karakterler olarak temsil edilirler. Ayrıca Hollywood’da çalışma şansı bulamayan birçok siyah oyuncu, Lee’nin filmlerinde kendilerini gösterme fırsatı bularak ünlenir ve bu sayede siyahlar Amerikan sinemasında daha çok yer bulurlar. Sonuç olarak, Spike Lee sineması, siyahların (azınlıkların) beyazperdede beyazlar (başat kültür) yerine kendileri tarafından temsil edildiğinde daha gerçekçi bir biçimde temsil edilerek ırkçılığın sinemada bir kez daha üretimini engellediğini kanıtlıyor. Ahmet Ilgaz’ın “Spıke Lee Filmleriyle Siyah İmgesinin Hollywood’daki Dönüşümü” başlıklı doktora tezi, “Siyah İmge” konusu üzerine çalışacaklar için çok daha derinlikli içerikler taşımaktadır.
Biyografik bir belge niteliği taşıyan filmin hikâyesi Alex Haley’in yazdığı “The Autobiography of Malcolm X” kitabından alınarak senaryolaştırılmıştır. Denzel Washington bu filmde en iyi erkek oyuncu akademi ödülünü kazanmıştır. Başrolü, eşi Betty karakterini canlandıran Angela Bassett ile paylaşmıştır.
Malcolm X filminin yönetmeni Lee, filmi çekmeden önce Malcolm X’in eşi Betty Shabazz’ı filmin danışmanı olmaya ikna eder. 28 milyon dolar bütçeyle başlayan film, çekim sonuna doğru bütçeyi aşmaya başlar. Yapımcı firma Warner Brothers film için daha fazla para aktarmak istemez. Bunun üzerine Spike Lee bu filmdeki 3 milyon dolarlık kendi hakkı olan gelirini 1 milyon dolara çekerek bütçeye 2 milyon dolar katkı sağlar. Ancak bu da yeterli olmaz. Bunun üzerine Spike Lee aralarında Bill Cosby, Prince, Magic Johnson, Tracy Chapman, Oprah Winfrey, Michael Jordan, Janet Jackson gibi isimlerin olduğu ünlü siyah sanatçı ve sporcuları arayarak filmin kendi istediği şekliyle vizyona girebilmesi için paraya ihtiyacı olduğunu söyler. Ünlülerden destek bulan Spike Lee bir şekilde tamamlamayı başarmıştır. Film Dönemi için 49 milyon dolar gibi önemli bir gişe hasılatı yapmıştır.
3 saat 21 dakika süren filmi üç bölümde özetlemek mümkündür. Birinci bölümde Malcolm X’in “flashback”lerle çocukluğu ve gençliğinden sekanslarla birlikte 40’lı yıllarda suçla iç içe yaşadığı, yasadışı yaşadığı yıllar anlatılır. Bu bölümde görüntü yönetmeni Ernest Dickerson filtreler kullanarak ve objektifin önüne kadın çorabı koyarak filmin 40’ların filmlerine benzetecek renk sıcaklığını ve yumuşaklığı vermeye çalışmıştır. İkinci bölümde Malcolm X’in hırsızlıktan yakalanıp hapse girdiği dönem anlatılır. Hapisteki sahnelerde renkler daha soğuk ve solgundur. Bu bölümde Malcolm’un hapiste biriyle tanışarak ondan İslam’ı öğrenmesi, Müslümanlığı seçişi ve kendisini sözlük ve kitaplar okuyarak geliştirmesi anlatılır. Üçüncü ve son bölümde ise Malcolm’un hapisten çıkışı İslam Ulusu’yla ve lideri Elijah Muhammed’le tanışması, bu örgütte yükselip siyasi konuşmalar yapması ve ardından Muhammed’le yollarının ayrılması anlatılır. Bölümün sonunda Mekke’ye Hacca gidişi ve dönüşünde kendi fraksiyonunu kurup siyasi örgütlenmeye ve vaazlarına devam edişi ve akabinde bir konuşması sırasında suikaste kurban edilmesi anlatılır. Hac gezisi sırasındaki görüntüler belgesel tarzındaki görüntülerdir. Pek sinematografik değildir.
Eleştirmenler genel olarak filmi beğenir. Spike Lee şu anda Amerika’nın en iyi yönetmenlerinden biridir. Filmlerinde aşırı duygusallıktan ve siyasi klişelerden uzak durarak, karakterlerinin nasıl ve neden o şekilde yaşadıklarını anlatmaktadır.İzleyen siyah seyircileri kutlamadığı gibi beyazları da ayıplamaz.
1992 yapımı filmde Spike Lee’de aynı filmi hem yönetti hem de Malcolm’un serserilik arkadaşı olan Shorty karakterini canlandırmıştır.
Gerçekten de Malcolm X siyah bir yönetmen tarafından çekilen ilk büyük bütçeli film olmakla kalmaz, başrolünde bir siyahın yer aldığı 3 saat 21 dakikalık ilk epik siyah filmi olur. Siyahların basmakalıp bir şekilde köle, uşak, çeteci, uyuşturucu satıcısı, cahil siyah, suçlu siyah gibi ırkçı tiplemelerle temsil edildiği Hollywood filmleriyle kıyaslandığında bu oldukça büyük bir gelişmedir.
23.02.2020
ENES GÜNASLAN
KAYNAKÇA
- https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-51498783/Netflix(Dizi-Belgesel) Killed MalcolmX?
- https://www.anadoluplatformu.org.tr/yazarlar/malcolm-x/ Anadolu Platformu
- https://www.ilkehaber.com/yazi/malcolm-x-17052.htm /Hakan Albayrak
- https://www.dunyabizim.com/alinti/ey-malcolm-xin-kardesi-h1031.html/Ey Malcolm X’in kardeşi!
- https://www.timeturk.com/malcolm-x/biyografi-797167
- https://www.fikriyat.com/galeri/biyografi/malcolm-xi-kim-neden-oldurdu
- https://islamansiklopedisi.org.tr/malcolm-x
- Malcolm , Alex Haley, İnsan Yayınları
- Kan Kardeşler: Muhammed Ali Ve Malcom X’ İn Tehlikeli Dostluğu – Johnny Smith Timaş Yayınları
- Amerika’da Zenci Müslümanlık Hareketi, Kadir Mısıroğlu, Sebil Yayınları
- Kelebek ve Arı Malcolm X ve Muhammed Ali’nin Kesişen Hayatları,Mehmet Ali Başaran, Çıra Yayınları
- Malcolm X , Prof. Dr. Recep Şentürk, İlke Yayıncılık
- Malcolm X, Spike Lee tarafından yönetilen, Afrikalı-Amerikalı aktivist Malcolm X’in hayatını anlatan 1992 yapımı biyografi filmi.