Abdullah Güner’in röportajı
“Türkiye’de Dergiciliğin Sorunları”nı konuşmaya bugün SabitFikir Dergisi ile devam ediyoruz.
SabitFikir Dergisi, 2009 yılında internette, 2011 yılında da basılı olarak yayına başladı. Edebiyatın yanı sıra güncel konulara da eğilen dergi, diğer kültür-sanat dallarına da edebi bir çerçeve içinde yer veriyor.
“Türkiye’de Dergiciliğin Sorunları”nı SabitFikir Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Elif Bereketli ile konuştuk.
“EDEBİYAT HİÇBİR ZAMAN YALNIZCA EDEBİYATTAN İBARET DEĞİL”
Öncelikle bize derginizi tanıtır mısınız? Hangi amaçla ne zaman yayın hayatınıza başladınız? Ne tür eserler yayınlıyorsunuz? Yayın politikanız nedir?
SabitFikir bir edebiyat dergisi ve 2009 yılında internette, 2011 yılında da basılı olarak yayına başladı. Edebiyatın yanı sıra güncel konulara da eğiliyoruz, diğer kültür-sanat dallarına da değiniyoruz, ancak her zaman edebi bir çerçeve içinde. Yayın politikamız, edebiyatın hiçbir zaman yalnızca edebiyattan ibaret olmadığı inancını ispatlama yönünde, diyebilirim. Hani o ünlü “Futbol yalnızca futbol değildir,” sözündeki gibi.
İngiliz edebiyat tarihçisi Mark Parker, 1800’lü yıllarda İngiltere’de dergiciliğin “soyluluk mücadelesi” için bir araç olma özelliği gösterdiğini söylüyor. Osmanlı’dan günümüze Türkiye’deki dergiciliğin tarihsel gelişimini de düşündüğünüzde bizde yayınlanan dergilerin nasıl bir mücadelenin aracı olduğunu düşünebiliriz? Bu anlamda Türkiye’de dergiciliğin geçmişini, hangi dönemlerden geçerek bugünlere ulaştığını söyleyebilirsiniz?
Türkiye’de dergiciliğin geçmişiyle ilgili büyük sözler söylemek bilmiyorum doğru olur mu. Bununla ilgili olarak bir kültür tarihçisi çok daha iyi konuşabilir.
“DİJİTAL OLANAKLAR EDEBİYATIN SEYRİNE MÜDAHALE EDİYOR”
Günümüzde dergiler internetle birlikte bir değişim dönüşüm geçiriyor. Matbu dergiler her geçen gün okur kaybedip kapanırken, internet dergileri gün geçtikçe daha da çoğalıyor… Türkiye’de son yıllarda okur sayısı düşüyor kullanıcı sayısı artıyor. Peki tablet bilgisayarlar ve mobilleşen dünya dergicilik için bir tehdit mi yoksa bir fırsat mı?
Diyebileceğim tek şey şu: Dijital olanakların olmadığı bir çağda, düzenli ve sık sık yayımlanan mecralar elbette edebiyatseverlerin buluşma noktasıydı, gündem belirliyordu, yazar adaylarını parlatıyordu; hatta öyle güçleniyordu ki, edebiyatın seyrine müdahale ediyordu. Çünkü yayıncılık yavaştı ve dergilere göre, doğal olarak, hantaldı, yetersiz kalıyordu.
Bugün ise edebiyatseverlerin (hadi diyelim bir konu ile özel olarak ilgilenen kimselerin) buluşabileceği bambaşka mecralar mevcut. Daha ucuz, daha kolay, daha güvenli ve daha demokratik mecralar bunlar. Bu sebeple dergiler, iletişimdeki major rolünü yavaş yavaş da olsa internete kaptırıyor. Ve ayakta kalabilmek için gerçekten iyi olmak zorundalar, kitlelerini çok iyi analiz etmeliler.
İnternette yayın yapmak konusunda iş modelleri henüz netleşmediğinden ve internet yayınlarından para kazanmak epey zor olduğundan, hala dergiler bu kadar güçlüler ve varlar. Yani, eğer aynı para internetten de kazanılıyor olsa, bunca çok dergimizin olacağına inanmak zor.
Ayrıca, bugün, basının diğer organlarına göre nispeten daha az sansüre maruz kalan dergiler, Gezi sürecinde de gördük, sırf bu sebeple bile tercih edilebiliyorlar.
“GERÇEKTEN İYİ DERGİLERİ YAŞATABİLİYOR MUYUZ?”
İki de bir kapanan, satmayan, okunmayan, sürekli olduğu yerde dönüp duran, boyu ne uzayan ne de kısalan dergilerin olduğuna şahidiz. Matbu dergilerin en temel sıkıntılarından birisi de ya ferdi ya da belli gruba dayanarak belli bir süre sonra kısır döngüye hapsolmaları. Dergilerin böylesine bir kısır döngüye hapsolmasının nedenleri nelerdir? Bunun dergiciliğe olumlu ya da olumsuz anlamda sonuçları neler oluyor?
Dergicilik dersek, daha büyük bir alandan bahsederiz. Müsaadenizle ben yalnızca edebiyat dergilerini ele alayım.
Evet, sürekli kapanan, satmayan, boyu ne uzayan ne kısalan bir sürü dergimiz var. Evet bunlar bir kısır döngüye hapsoluyorlar. Hatta ekleyeyim: Kötücülleşiyorlar kısır döngüleri içinde ve yeniyi de reddedip o paslı edebiyat dergiciliği dünyasını kendilerine saklamak istiyorlar.
Bu durumun pek çok nedeni var: Ekonomik, sektörel, kültürel, tarihsel, psikolojik, sosyolojik… Üzerine tez yazılır yani. Türkiye’de ne tamı tamına işliyor ki, dergicilik işlesin, diyerek belki düşüncelerim hakkında fikir vermiş olurum. (Gülüyor) Başarılı insana nasıl davranıyoruz? Gerçekten iyi dergileri yaşatabiliyor muyuz? Her türlü yayını düzgün biçimde değerlendirebiliyor muyuz? Bu sektörün çalışanları nasıl paralar kazanıyorlar? Bu soruların cevapları da sizin sorunuz kadar önemli.
Tablet ve mobil uygulamalara derginizi hazırlıyor musunuz? Gelecekle ilgili planlarınız neler?
Tablet uygulama düşünmüyoruz. Ama web temelli projelerimiz var. Mesela bir web-tv açmak gibi…
“ÇOĞU DERGİ TELİFSİZ YAZI YAZDIRIYOR”
Derginizin reklam, dağıtım, telif ücreti gibi problemlerini nasıl çözüyorsunuz. Bu anlamda dergiciliği genel anlamda problemlerini düşündüğünüzde, Türkiye’de dergiciliğinin içinde bulunduğu çıkmazların neler olduğunu düşünüyorsunuz?
Dergimizi Idefix, yani artık Doğan yayınlıyor. İdefix’in prestij projesi olarak ortaya çıktı ve para kaygısı gütmüyordu. Bu sebeple uzun süre istediğimiz yayını yapmamıza rağmen ayakta kalabildik. Aksi takdirde, reklamverenlerin dergi üzerindeki editöryal taleplerini reddetmemizle birlikte, kapanmamız gerekebilirdi.
Daha sonraları, SabitFikir edebiyatseverler arasında, deyim yerindeyse bir virüs gibi yayıldı. Özellikle internet kullanan edebiyatseverler arasında… Bundan sonra maddi düzlüğe de çıktık. Bugün hem satışlarımız çok iyi durumda, hem Idefix paketleriyle dağıtılarak rakipsiz sayıda bir kalabalığa ulaşıyoruz (30.000 kişi!) hem de internetin en önemli edebiyat portallarından biriyiz. Yani maddi kaygımız yok.
Telif sorusu çok ama çok önemli. Çoğu dergi telifsiz yazı yazdırıyor. Bu da bir süre sonra dergilerde yayımlanan yazıların kalitesinin gitgide düşmesine yol açıyor. Dergiler böyle böyle okunamaz oluyor ve… Tüm sarmal başa dönüyor. Ayakta kalabilmek için yaptığın bir numara, yine dönüyor ve senin kıçını ısırıyor!
Öte yandan, kültürel üretimin mutlaka ama mutlaka maddi bir karşılığı olsun istiyoruz. Eğer bunu yapmazsak, bir “insan sömürme” çarkına gireriz ki, bunun gerçek adının ne olduğunu herkes bilir. Kısacası, biz hiçbir şart altında, telifsiz tek bir yazı bile yazdırmadık.
“BUGÜNÜN DERGİLERİ YAZAR YETİŞTİRMEZ”
Bugünün dergileri yazar yetiştiriyor mu? Sizin derginizde yetişen yazarlar kimler oldu?
Bugünün dergileri yazar yetiştirmez çoğunlukla. Hatta yazar tercih etmeyen dergiler, gazete ekleri bile var! Bakıyorsunuz ünlü biri, bir anda röportajcı oluvermiş! Peki, bu 18 yaşından bu yana kendini röportaj yapmak konusunda eğiten, mesleğine aşık genç-yaşlı insanlar ne yapacak? Onlar nerede çalışacak? “İşlerini kötü yapıyorlar” desinler, amenna. Ama durumun bu olmadığını hepimiz biliyoruz. Benim amacım herkesi “ahlak”a davet etmek değil, nitekim ahlak kavramının da kendi içinde binbir boyutlu olduğuna inanırım, ama bence herkes ekmeğini yediği sektörün sürdürülebilirliğini biraz olsun kollamalı.
Bizde yetişen demek doğru mu bilmem, ama bizde ilk yazılarını yazan Aysu Önen ve Selçuk Uygur’u sayabilirim. Selçuk kendi başvurusuyla değerlendirmeye alındı, ancak editörümüz Mehmet Onur Doğan’ın özverili geribildirimlerde bulunması sonucu bir iyi bir genç eleştirmen oldu ve yıllardır düzenli olarak bizde yazıları yayımlanıyor. Aysu ise, galiba benim Twitter keşfim oldu. Tesadüfen tanıdım kendisini. Öyle yerinde edebi tespitler yapıyordu ki, ona yazarlığı teklif etmekten başka bir çarem yoktu, neyse ki o da kabul etti ve bugün kuşkusuz en iyi, en yaratıcı yazarlarımızdan biri.
Bu iki isim dışında, yeni başlayan çok kişiye röportajları, haberleri için çok kez yer vermişliğimiz vardır. Bu benim ilk yayın yönetmenliği tecrübem, ilk yazılara nasıl hayır diyebilirdim ki! (Gülüyor)
On5yirmi5