Ak Parti’de Yeni Başbakan Ahmet Davutoğlu olarak açıklandı. “Yeni Başbakan Ahmet Davutoğlu döneminde bizi nasıl bir Türkiye bekler?” sorusunu eski AK Parti Diyarbakır Milletvekili ve akil adamlar heyetinde de yer alan Abdurrahman Kurt’a sorduk.
Ak Parti’de yeni başbakan Ahmet Davutoğlu olarak açıklandı. Ahmet Davutoğlu’nun başbakan olacak olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Ahmet Davutoğlu’nun başbakanlığı döneminde bizi nasıl bir Türkiye bekler?
Aslında bunu Sayın müstakbel Cumhurbaşkanımız ifade ettiler. Erdoğan, parti içi dengeler açısından başbakan ve aynı zamanda genel başkan olacak ismin içeriden bir milletvekili olmasının güçlü bir başbakanlık ve güçlü bir genel başkanlık için zorunlu olduğunu ifade etti ki bu aslında geçmişte pasif başbakan eleştirilerine, tek adam eleştirilerine verilmiş bir cevaptır. Tek adam olmayı isteyen bir insan güçlü bir başbakanlığı organize etmezdi. Burada hem o eleştirinin cevabını gördük hem de Sayın Erdoğan, başbakanlığa ilişkin bir kriteri ortaya koydu. Güçlü bir genel başkan, aynı zamanda güçlü bir başbakan bu ikisinin de gücünün birbiri ile pekiştiği bir sistem. Başbakan olacak ismin 3 dönem kuralına takılmama esprisi önemlidir çünkü aynı zamanda önümüzde 2015 seçimlerine girecek bir kadro var. Süreklilik açısından da Ahmet Davutoğlu’nun 3 dönem kuralına takılmaması isminin öne çıkmasında önemli bir etken oldu. Erdoğan’ın konuşmasında çözüm süreci ve paralel yapıya yönelik vurguları önemliydi. Sayın Başbakan bu konuda şahsen mağduriyet yaşadığı için ve bununla mücadele etmiş bir isim olarak Ahmet Davutoğlu isminin altının çizdi. Bu yeni dönem içerisinde Ortadoğu yeniden yapılanma sürecine girdi, tüm sınırlar yeniden dönüşüyor ve kaotik bir durum söz konusu. Dış politikada ciddi bir hususiyet gerektiren süreçle karşı karşıyayız. Bu anlamda özgün, öz güveni olan ve bir kimlik sahibi olan bir duruşa ihtiyaç gösteren bu zaman dilimi, buna uygun bir isim olarak da yine Ahmet Davutoğlu’nun öne çıkmasına sebebiyet veriyor.
Bizi bekleyen sürecin aslında ana kodlarını Sayın Başbakanımız ifade etti. Bu kodlar içerisinde yeni başbakanın isminin belirlenmesi çok yoğun bir temayül yoklamalarıyla ortaya çıktı. Bu kriteler gözönünde bulundurulduğu zaman Ahmet Davutoğlu’nun ismi böylece öne çıktı ve parti içinde yeni süreci bu isimle götürme kararı alındı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni başbakan olarak Ahmet Davutoğlu’nun ismini açıklarken paralel yapıya vurgu yaparak “Ahmet Davutoğlu arkadaşımızın bu görevlere aday olmasında, paralel yapıyla mücadele azmi ve kararlığı da önemli bir etken olmuştur.” ifadesini kullandı. Erdoğan’ın tek başına kalsa da paralel yapıyla mücadeleyi devam ettirecek mesajı vermesini nasıl değerlendirmek gerekir?
Bu anlamda çok büyük bir ihanete uğradığını hepimiz gördük. Ama bu o ihaneti hem şahsına hem de ülkenin ulusal bağımsızlık kimliğine karşı yapılmış olan bir saldırı olarak görüyor. Bir kısım insanların gerek şantaj kayıtları, gerekse ihbar korkusu ile suskunluğu, onun tavırlarında “Tek başına kalsam da mücadele etmeye devam edeceğim” şeklinde ortaya çıkıyor. Bunu böyle okumak lazım. Yoksa Başbakan bu konuda olayın ehemmiyetinin farkında… Yaşanan şeylere baktığımızda oğlu Bilal Erdoğan’ı evinden almaya kalktıklarını görüyoruz. Başbakan’ın bu çıkışı Hakan Fidan üzerinden yargısal darbe girişimine maruz kalmış, darbe girişimi bizzat evine, mahremine ulaşmış bir şahsın ulusal güvenlik tedbirinin çok derinlemesine bilincinde olduğunun bir göstergesidir.
Ahmet Davutoğlu’nun başbakan olmasıyla birlikte çözüm süreci nasıl ilerler?
Ahmet Davutoğlu ile bu konuda pek çok kez istişare etmiş ve bu konuda onun bakış açısını bilen biri olarak söylüyorum, bu konuda en güvenilir, en sağlıklı isimlerden bir tanesidir Sayın Davutoğlu…Onun bu konudaki bilinci çok yüksektir. Gerek geçmiş dönemdeki yüz yıllık arızalı tarih döneminde ki kendisi buna ‘Fetret Dönemi’ diyor. Bu Fetret Dönemi içerisinde ortaya çıkan arızaların sebeplerine vakıf olma boyutuyla, bu sorunların çözülmesi noktasında Ak Parti’nin yürüttüğü politikalarda kendi bakış açılarının da yansıdığını göz önüne alırsak, Davutoğlu’nun umut verici bir isim olarak karşımıza çıktığını görüyoruz. Davutoğlu aynı zamanda bu yüz yıllık arızanın yeni bir bin yıla açılan barış ve Kürt-Türk ittifakı ehemmiyetini de çok derinlemesine bilen bir isim.
Çözüm süreci aslında çok geniş bir kapsamı olmasına rağmen PKK ile anlaşmaya indirgenerek, PKK ile anlaşılırsa süreç tamam gibi bir algı oluşturuluyor. Bu yoruma katılır mısınız? Aslında çözüm sürecini nasıl algılamamız gerekir?
Burada sorunu bilmeyenler ve dışarıdan bakanların PKK sorunu ve Kürt sorunu özdeşleşmiş görmesiyle ilgili dar algı meselesi var. Çözüm süreci Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde Ak Parti içindeki ve dışındaki Kürtleri ilgilendiren, aynı zamanda BDP içindeki ve dışındaki Kürtleri ilgilendiren, aynı zamanda Türkiye’de yaşayan tüm Türkleri ilgilendiren ve Ortadoğu’yu da ilgilendiren bir süreçtir. Dolayısıyla bu boyutuyla baktığınız zaman şu an neyin görüşmeleri yapılıyor diye sorarsanız, Kürt sorununun ürettiği bir şiddet ve terör yan ürünü vardı; şu anda bizi bu sorunla birinci derecede pratik anlamda boğuşturan şey bu şiddet ve terörün sonlandırılmasına ilişkin çabalardır. Çözüm süreci bunun adıdır. Yoksa Kürt sorununa ilişkin, demokratikleşmeye ilişkin ne Türkiye’nin ihtiyacı yeter ne de bu evreler nihayete erer. Çünkü çok kültürlü yaşama ilişkin demokrasinin nasıl biri sınırı yoksa bu sorunlarda da bunun sonu, nihayeti diye bir sınır yoktur. Demokrasinin sınırı yok şu anda, Kürt sorunu da bu yönüyle bir demokratikleşme problemidir aynı zamanda.
Davutoğlu Dışişleri Bakanı olduğu zaman ‘Komşularla sıfır sorun’ politikasıyla iyi bir sinerji oluşturmuştu. Fakat son dönemlerde özellikle Suriye, Irak politikaları nedeniyle eleştiriliyor. Bu eleştirilere katılıyor musunuz? Ahmet Davutoğlu’nun yürüttüğü dış politikayı nasıl değerlendirirsiniz?
Ben doğrusu bu eleştirileri sığ buluyorum. Uluslararası siyasette de, sosyal bilimlerde de iki kere iki bazen dört eder, bazen üç eder bazen de beş eder. Bu boyutuyla baktığımız zaman, Arap Baharı’na ilişkin öngörüleri kim yapabilirdi ki? O günün şartları içerisinde çok doğru politikalardı ama o günün şartları değişti. Bugün Amerika bile Ortadoğu’da istediği hedeflere, istediği planlara ulaşamıyor. Dolayısıyla bu anlamda, mesela Mısır’da bir önce, “Esed gitsin” dendi ancak Esed’den sonra gelecek isimle ilgili şüpheye düşülünce o zaman da “Esed kalsın” dendi. Dolayısıyla, bu anlamda bir öngörü yapma şansı gaybı bilmekle ilgili bir şey ve Ahmet Davutoğlu’nun böyle bir gayb bilgisi yok elbette. Ama o günün şartları içerisinde çok doğru politikalardı. O politikaların kimsenin kontrolü olmayan şekilde Arap Baharı’nda ve Arap Baharı’ndan sonra da bu konuya ilişkin uluslararası politikalarda da dengesizliklere ilişkin kaotik durum yaşandı. Dolayısıyla, buradan baktığınız zaman Ahmet Bey’in duruşunu nedir derseniz, Ahmet Bey’in duruşu tüm bunların içerisinde haktan yana özgürlüklerden yana bir duruştur. Mısır’da Sisi’yi mi desteklemeliydik? Öngörü bu mudur? O zaman biz bu zamana kadar neden kimlikli bir politikadan bahsediyoruz? Kimlikli bir politika ile Doğu ile Batı arasında bir köprü olabilmek mümkün, bu arayışı sürdürürken, Ahmet Bey’in Doğu’nun kendi kimliği ile kendi hak ve hukukunu koruyarak varolabilmesi adına bölge halklarına verdiği destek takdire şayandır.
Gerek Mısır’daki darbeye karşı Türkiye’nin tutumu, gerek Gazze’deki katliamlara karşı duruşu, gerek Esed’in yaptığı zulme karşı gösterilen tavrın hangisi gayri insanidir? Bana birisi bunu söylerse ben o zaman Ahmet Bey’in yanıldığını ifade edebilirim.