Yaser El Zeatire
Norveç’teki korkunç saldırı eylemiyle ilgili haberler birbiri ardına gelmeye başlayınca, katilin Müslüman olduğu endişesiyle elimi kalbimin üzerine koydum. Sadece dinimizin imajı ve Batı’daki Müslüman nesiller için değil, aynı zamanda Arap milletimizin bu yılın başından beri girdiği ve bütün dünyayı hayran bırakan özgürlük ve saygınlık mücadelesi için de endişelendim. Fakat dikkatler, bu mücadeleden İslam ruhuna ait olmayan suç eylemlerine çekilmemeli. Hal böyleyken Batıdan önce Arap dünyasındaki İslam düşmanlarına halk hareketlerinin başında yer alan İslamcılara karşı korkutmaları için fırsat verecekti.
Kilisede aşırılıkçı görüş
Gerçeğin ortaya çıkmasından sonra, sadece katilin Müslüman olmaması sebebiyle değil, ayrıca çokkültürlülüğü reddeden beyaz bir Hıristiyan köktenci olduğu için de rahat bir nefes aldık. Kendisinin de açıkladığı üzere, İslam ve Müslümanlara düşmanlık besliyormuş. Keza Marksizm’e de… Hıristiyan köktenci aşırılık, ABD ve Avrupa için yeni değil aslında. Bu bağlamda yine bir Hıristiyan köktenci Timothy McVeigh’in gerçekleştirdiği 1995’teki meşhur Oklahoma patlamasını hatırlatabiliriz. ABD ve Avrupa’da yayılmaya başlayan Hıristiyan sağcı milisleriyse hiç sormayın. Bu milislerin suç ve aşırılık bağlamında ağır sicil dosyaları var.
Bu noktada üzerinde durmamız gereken en önemli fark, hiç kimsenin Hıristiyanlığı terörü üretmekle ve kiliseleri ötekine karşı örgütlü şiddetin temellerini öğretmekle suçlamaya cesaret edememesi. Yöntemleri değiştirmek, Hıristiyan köktenci kiliselerin aldığı mali yardımların kurallarını belirlemek için çıkarılacak yeni yasalara dair hiçbir şey görmeyeceğiz. Bütün yapılacak olan, suçlunun cezalandırılması ve onun gibi düşünenlere yönelik güvenlik kovuşturması.
Eski ve yeni ahitleriyle ‘kutsal kitaba’ yoğunlaşan araştırmalar duymayacağız. Böyle bir araştırmada eski ahit metinlerde ötekine yönelik kışkırtmanın boyutunu görürsünüz. Hiç kimse bu metinlerin çıkarılmasını, silinmesini veya kiliselerde okunmasının yasaklanmasını istemedi. Daha da önemlisi sinagoglar önlemler almayacak. Kanada’da Mahir Arar ve binlerce benzerinin şüpheyle tutuklandığını görmeyeceğiz. Bu kimseler, hayatlarında bazı İslami sembolleri temsil etmek dışında bir şey yapmadıkları anlaşılmadan önce cezaevlerinde yıllar geçirdi.
Gazeteciler, Batı’daki mescitlere yaptıkları gibi bu aşırılıkçı düşünceleri ve gençler arasında nasıl yayıldığını bulmak için kiliseleri yakmayacaktır. BBC ve CNN, yanı sıra Fox News ve Sky News’ta bu tür aşırılıkçı düşünceleri takip eden soruşturmalar okumayacağız. Sadece Müslümanlar aşırı bir düşünceyi benimsediğinde ve suç işlediğinde, suçlu sayılıyor nedense. Hiç kimse diğer dinlere aynı muameleyi yapmaya cesaret edemiyor. Yoksa insanları kimliğe göre öldüren Yahudi köktenciliği veya Yahudi olmayan çocukların öldürülmesini meşrulaştıran hahamların fetvasından bahseden soruşturmalar duyduk mu hiç?
Batı’nın ikircikli tavırları
Bazı Batılılar (kuşkusuz hepsi değil), biz Araplara ve Müslümanlara karşı çifte standart tutumlar sergilerken, diğer dinlerden vatandaşlarıyla ilişkilerinde insani değerler kendilerine yön vermekte. Araplar, Müslümanlar ve geçmiş yıllarda Batı’ya akın etmiş olan Afrikalılar dahi kendi ülkelerinde hak ettikleri hayatı alamadıkları için gitmediler. Fakat Batı’nın sömürge yılları, sonrasındaki yalancı bağımsızlık yılları ve peşisıra gelen bozuk yöneticileri insanları fakirleştirdi, çalan yağmalayan, fakir halkların ve servetlerinin aleyhine olacak biçimde zenginleşen Batı’ya doğru yönlendirdi.
Norveç’te işlenen suç, Avrupa ülkelerinde aşırılıkçı köktenci birçok benzer uygulamalarda, iş biz Arap ve Müslümanlarla ilişki kurmaya geldiğinde Batı’nın çifte standart tavrını ve sefil kriterlerini ifşa ediyor. Müslümanlardan biri Batı’ya karşı şiddete başvurduğunda Filistin, Afganistan ve Irak’taki Batılı saldırısıyla İslam dünyasının geneli tarafından reddedilen yöntemleriyle misilleme yaptıklarını unutmuyoruz.
Oysa Batılı aşırılıkçılar, göçmenlerin tehdit ettiği saf ırk ve ekonomik refah söylemleriyle karşılık vermekte. Hiç kuşkusuz fark açıkça ortada ve her iki durumda da şiddet kınanmakta. (Lübnan gazetesi Düstur, 25 Temmuz 2011)