Röportaj: Engin Dinç
Usta spor yazarı Kemal Belgin, Turkcell Süper Lig’de son görünümü on5yirmi5.com’a değerlendirdi. Bu sene en iddialı takım hangisi? Galatasaray’daki düşüş sürer mi, yoksa toparlanacak mı? Beşiktaş, Fenerbahçe’yi yakalayabilir mi? Anadolu’dan şampiyon çıkar mı? Merak edilen bu soruların cevabını Kemal Belgin verdi… İşte dün ilk bölümünü yayınladığımız röportajın ikinci kısmı…
Lige dönersek, Fenerbahçe’nin bu kadar iyi başlangıç yapması – en azından puan olarak-, Galatasaray’ın birden durması, Anadolu takımlarının biraz geride kalması… Rijkaard gibi futbolu çok iyi bilen bir isme rağmen Galatasaray’ın durmasını neye bağlıyorsunuz? Turkcell Süper Lig bu sene nasıl geçiyor?
Şimdi futbolu çok iyi bilmek önemli değil. Önemli tabi de, futbolun içinde bir sürü şey var. Ben 1994 Dünya Kupası’ndan bu yana yaşanan bir değişimi baz alarak konuşuyorum. Başka şeyler var; sosyoloji, ekonomi, politik davranış, felsefe, tıp var… Bunlar artık sahada antrenmanı yaptırıp, işte geri dörtlü şöyle, orta saha buraya devam edecek demekle bitmiyor iş. Oyuncunun gözüne baktığınızda “Oğlum dün akşam ne oldu? Senin canın sıkkın galiba… Gel, bakim anlat…” demelisiniz. Yani buraya kadar geldi. Traş olmamış bir oyuncuya, “Sakal mı bırakıyorsun? Yoksa sabah geç mi kalktın?” Artık mesele buralara kadar inmiştir…
GALATASARAY İKİYE AYRILARAK OYNUYOR
Ben taa geçen seneden, Steau Bükreş’le oynanan Şampiyonlar Ligi ön eleme maçından bu yana Galatasaray takımı için bir yorum yapıyorum. Galatasaray takımı, öndeki sosyetik bloğuyla, ortadan arkaya doğru işçilerden kurulmuş bir takım. Bugünün futbolu böyle bir şeyi taşımaz. Geçen sene TGRT Haber’de program yaparken 8. maçta bunu söylemiştim; Galatasaray’ın bu sene 4. veya 5. olur diye… Bu sene lig başladı, herkes açık ara şampiyon olur derken, Galatasaray’ın aynı hastalık içinde çabaladığını, bu sonuçların denk geldiğini, çok yakın bir zamanda başına bir şeyler geleceğini Türkiye’de tek söyleyen adam bendim. “Aynı tablo hem de artarak devam edecek” dedim. Çünkü geçen seneki sosyetik blok sayısı 4 oyuncudan oluşuyordu, bu sene 6’ya çıktı. 4’ü mutlaka oynuyor hatta Strum Graz maçında bir aralık oyuncu değişikliğiyle bu beşe çıktı. Rijkaard diyor ki, “Geri gelmeyen oyuncu var.” E hoca, bu oyuncular geri gelmez ki… Ben 65 yaşıma girdim. Sen benim huyumu değiştiremezsin ki, mümkün değil! Futbolcunun da bir huyu var.
Şimdi bak, Keita –ki en fazla geri gelen-, Elano, Baroş, Nonda, Arda, Kewell. Bunların hiçbiri geri gelmez. Topu kaptırdığında bir Keita geliyor, içlerinde en fazla gelen… Takım ikiye bölünürse, biri çıkar bu bölünen alanı çabuk kullanır, seni bayıltır. Bu benim için hiç sürpriz olmadı. Hatta biraz da geç oldu. Onun için herkes diyor ki, “Aaa, Galatasaray’a ne oldu?” Türkiye’de Galatasaray’ın böyle gidemeyeceğini, ikiye ayrılarak oynadığını, bu kadar lüksü bugünkü futbolun kaldırmasının mümkün olmadığını hep söylediğimden benim için bu durum son derece doğal.
FENERBAHÇE TÜRKİYE’NİN VİTESİ EN DÜŞÜK TAKIMI
Fenerbahçe içinse şunu söyleyebiliriz; Fenerbahçe Türkiye’nin vitesi en düşük takımı. Dolayısıyla öne doğru düşük vitesle gidiyor. Bu kadar düşük vitesle gittiği için, top rakibe geçtiğinde savunmasıyla hücumcuları arasındaki mesafeyi kapatması da çok kolay oluyor. Zaten gidememiş durumda. Yani döndüğü mesafe, mesela Gaziantep takımında 40 metreyse Fener takımında 15-20 metre. Zaten gidememiş ki, geri gelmek için büyük çaba sarfetsin… Dolayısıyla pozisyon vermiyor, kolay gol yemiyor.
Peki bu durum Avrupa maçlarına nasıl yansıyor?
Avrupa’da tutmuyor işte. Twente geldi, yendi… Sion eliyordu. Sion burada 2-1 öne geçti, hakem o penaltıyı icat etmese devre biterken, 3-1 oluyordu. Gitti Fener takımı… Ha, bizim ligde bu böyle gider… Hiç mi kaybetmez onu bilmem. Rakipler de işte Fener takımı fazla adamla gelmiyor diye biraz çıkıyor, zaten ilerde bir buçuk adam var. Bir Guiza, bir de biraz yakınında Alex var. O arada biri bir top atıyor, işte bir şey oluyor. Oyuncular kabiliyetli oyuncular. Tempoları yok, fizik güçleri çok yüksek değil fakat oyun zekaları ve teknikleri var. Bizim ligde bir pas, tık bir vuruyor gol oluyor, bitti.
DAUM ARTIK TÜCCAR OLMUŞ
Daum’u nasıl değerlendirmek gerekiyor? Neticede Alman liginden geliyor ve futbol orada çok daha hızlı…
Daum artık tüccar olmuş. Zaten biliyorsun (Fenerbahçe’nin son maçta Denizli’de şampiyonluğu bırakmasını kastediyor) bir vaka atlattı. O onun ezikliğini ciddi şekilde yaşıyordu. Kulübeden çıkamıyordu. Sonra Köln’ün ikinci ligde ona teknik direktör olarak şans vermesi, Daum’un şahsiyetini geri getirdi. Yani Daum, Almanya’da ülkesinde bir takım çalıştırmış olmakla, o ezikliği üzerinden attı. Şimdi çıkıyor, bağırıyor… Hakeme bile… Eskiden nerede, kulübeden kafasını çıkartamazdı. Köln’de çalışması Daum’un o ezikliği üzerinden atmasına yardımcı oldu. Köln’de belki 800-900 bin euro para alıyordu, bunlar veriyor şimdi 3,5 milyon euro… Yani tüccar oldu artık. Diyor ki, “birkaç sene daha antrenörlük yapacağım.” Almanlar dünyada parayı İskoçlardan da daha fazla seven insanlardır. O parasına bakıyor şimdi… Zaten verdiği demeçler hep sahibinin sesi…
Ben Fenerbahçe için bir de şu soruyu sormak istiyorum; Semih gibi bir futbolcu yedek oturur mu?
Oturur. Şöyle oturur, Semih Kadıköylü. Esas İzmirlidir de, fi tarihte Fenerbahçe altyapısına gelmiş. Kadıköylü, bizim buranın çocuğu. Semih hayatından çok memnun. Antrenmandan geliyor, çocuğunu alıyor; Caddebostan, Suadiye’de geziyor. Çok iyi de bir aile babasıdır. Akşam belki de eşiyle bir yere gidiyor. Çok rahat, parasını, transfer taksitini muntazam alan bir oyuncu. Fenerbahçeli Semih olarak itibarı var, milli de oluyor. Hayatı da rahat. Sevdiği yerde, Kadıköy’de, arkadaşları var. 10 dakika kala da bazen oyuna sokuyorlar. Bazen yerinde oynadığı oyuncu sakat falan olursa maçın başından itibaren oynuyor. Semih hayatından memnun. Ben bunu böyle yorumluyorum yani…
Başka bir yapıda oyuncu olsaydı, çoktan şimdiye antrenörle dövüşmüş, kadro dışı kalmıştı. Belki kulüpten bile atılmıştı. Ama Semih, Fenerbahçeli Semih olarak hayatından memnun. Yapacak bir şey yok onun için. Ben ilk zamanlar Semih formasyonunda bir oyuncunun oynatılmayışını ciddi şekilde eleştiriyordum. Artık eleştirmiyorum. Semih o özellikleriyle yedek kalmaya, son 5 dakikada oyuna girmeye veya hiç oynatılmamaya rıza gösterip sıkıntı yaşamıyorsa ve buna bir tepkisi yoksa bizim diyeceğimiz bir şey de yok.
ŞAPKADAN TAVŞAN ÇIKARMAK DENİZLİ’NİN HUYUDUR
Beşiktaş geçen sene ligde iki kupa birden aldı. Ama bu sene büyük bir düşüşte. Geçen yıl iki büyük takımın ligdeki performansının kötü olması Beşiktaş’ı bu derece başarılı gösterdi diyebilir miyiz?
O etkili tabi. İki büyük takımın ligden çok çabuk kopuşu, Sivas’ın deneyimsizliği, Trabzon’un antrenörü sayesinde bir ay içinde 4 maçta 11 puan bırakması. Yalnız, ben sene başında şöyle bir yorum yaptım; “Bugün için Fener, Galatasaray ve Beşiktaş arasında en oturmuş takım Beşiktaş, ikisine oranla da daha takım oyunu oynuyor. Oyuncular buna uygun oyuncular. Dolayısıyla başındaki teknik adam –ki adetidir- şapkasından tavşan çıkarmaya çalışmazsa Beşiktaş bu sene de bu ligin en ciddi favorisidir.” Ama teknik direktörünü iyi tanıdığım için bunu söyledim. Nitekim tavşan üstüne tavşan çıkararak, Beşiktaş’ı bu sene bu hale getirdi. Biz arkadaşlarla “Beşiktaş toto” oynuyoruz. En fazla 5-6 kişiyi bildik. Sivok, Ferrari; önlerinde Ernst, Fink; önlerinde Nobre, onun arkasında Tello veya yeni alınan Tabata, eğer Tabata buradaysa Yusuf ve Serdar Özkan veya Holosko kanatlarda, iki tane bek İbrahim Üzülmez ve Ekrem… Beşiktaş takımı bu. Sen her maç yeni bir sağ bek oynatıyorsun. Her maç yeni bir sol bek oynatıyorsun. Fink’i sen aldın, hem de Cisse oynarken aldın; o yok, Ekrem ön libero. Nihat sağ açık.
Beşiktaş takımı eğer Denizli şapkadan tavşan çıkarmasaydı en kötü ihtimalle Galatasaray’la yüzde yüz aynı puandaydı. Belki de bir puan yukarıdaydı. En son programımda bunu yine söyledim. Beşiktaş, Galatasaray’ı yakalarsa hiç şaşırmayın hatta futbolun büyük bir maraton olduğunu düşünürsek, Fenerbahçe’yi dahi yakalama ihtimali var. Ama yeter ki, teknik direktörü şapkadaki tavşanlarıyla uğraşmasın. Gece rüyaya yatıp sabah kalktığında takım yapmasın!..
Erhan diye bir çocuk aldın. Gayet de iyi sağ bek oynuyordu. Bir de ona alternatif Rıdvan’ı aldın ümit milli takımdan. Geçen seneden sağ bek oynayan Ekrem var. Hiçbirini oynatmıyorsun, İbrahim Kaş’ı oynatıyorsun…