Efsane Dipdiri Yaşıyor

Spor Güncel
2. Bölüm Kırkpınar’ın Edirne’yle ilgisi elbette eskilere, çok eskilere dayanır. Bu “eski”yi, “eskiye dayanma”yı, “1946 dan bu tarafa” ile ifade etmek el...
EMOJİLE

2. Bölüm

Kırkpınar’ın Edirne’yle ilgisi elbette eskilere, çok eskilere dayanır. Bu “eski”yi, “eskiye dayanma”yı, “1946 dan bu tarafa” ile ifade etmek elbette tarihi, coğrafyayı ve kültürü unutmaktır. Çünkü bu “eski”lik yaklaşık 650 yıl öncesinde Edirne’ye bağlı küçük bir kasabacık olan Samona’ya, orada güreş tutan kırk yiğide dayandığı gibi ondan daha da öncesine uzanmaktadır.

Rumelinin Osmanlılar tarafından fethinde, Dimetoka ile Edirne arasında yer alan Samona’da konaklayan yiğitlerin, gazilerin, alperenlerin orada güreş tuttukları, güreş tutanların kırk kişi oldukları ve onların akibetleri ve oradan kırkpınarın, kırk kaynağın doğması bilinen bir hikayedir. Bu hikaye “Kırkpınar Efsanesi”dir.

Aslında Anadolu’dan gelip Rumelinde güreş tutulması olayı sadece Samona’daki kırk yiğitle başlayan bir olay değildir. Rumelide pehlivanlık ve güreş Samona’da yaşanan ve Kırkpınar’a efsanelik eden bu olaydan daha evvel 1263 yılında başlar. (yaklaşık 100 yıl evvel)

1263 yılı Hicri 663’e tekabül eder ki bu yıl Hoca Ahmet Yesevi’nin emri ve Hacı Bektaş Veli’nin işaretiyle Sarı Saltuk’un Rumeliye geçtiği tarihtir. Sarı Saltuk, hem bir derviştir hem bir yiğittir hem de bir pehlivandır. Sarı Saltuk, Anadolunun fetihinde gazalara katıldığı gibi Rumelinin fethinde de gazalara katılan, kahramanlıklar gösteren bir insandır. Sarı Saltuk; “Anadolu ve Rumeli’nin fethi esnasında gazalara katılan, cengâverliği ve velayeti ile daha yaşarken efsanevî bir şahsiyet haline gelen bir Türk kahramanıdır.”

Sarı Saltuk, döneminin ve hatta bütün dönemlerin kahramanlarının taşıdığı özelliklere sahiptir. Korku nedir bilmez. Bir yanıyla çok sert bir dövüşçü iken diğer yanıyla merhamet abidesidir. Akalın Sarı Saltuk’u daha da detaylı anlatırken; “Sarı Saltuk, bir destan kahramanında bulunması gereken bütün özelliklere sahiptir. Son derece güçlüdür, yüreğinde korkunun zerresi bile yoktur. Tek başına düşman içine yanar od gibi girmekte, düşman kalelerini fethetmektedir. Aman dileyen düşmanına karşı ise merhametlidir. Saltuk-nâme’de, yiğitte bulunması gereken özellikler ok atmak, yazı yazmak, suda yüzmek ve yigitçe gezmek olarak sıralanırken, Sarı Saltuk’un bu dört hünerde mahir olduğu özellikle belirtilir” ifadesini kullanmaktadır.

Sarı Saltuk hakkında başta Saltukname olma üzere, Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde ve İbni Batuta Seyahatnamesi’nde ve Yazıcıoğlu Ali‘nin Tevârih-i Al-i Selçuk isimli eserinde bilgiler mevcuttur.

Tevârih-i Al-i Selçuk adlı eserinde, Yazıcıoğlu Ali’nin, Sarı Saltuk’un Anadolu’dan Rumeliye geçişi, Rumelinde Dobruca’ya gidişi uzun uzun konu edilmektedir. Yazıcıolu Ali’nin bahsi geçen eserine göre; Sarı Saltuk, Dobruca’ya gitmiş, Baba Dağı’na yerleşmiş, İzzettin Keykavus’un Kırım seferine katılmıştır.

EDİRNE’DE KIRKPINAR COŞKUSU FOTOĞRAFLARI İÇİN TIKLAYIN

Ayrıca aynı konu Kemâl Paşazade’nin Tevârih-i Al-i Osman’ında ve Seyyid Lokman’ın Oğuz-nâme’sinde de yer almaktadır.

Sarı Saltuk’un Anadolu’dan Romanya’ya yaptığı yolculuk ve sonrasında Balkan coğrafyasında yaptığı görevler esnasında zaman zaman güreş tuttuğu bilinmektedir.

Nitekim konu üzerinde çalışan Akalın; “….bu bölümden sonra Sarı Saltuk’un Anadolu’ya geçişi anlatılmaktadır. Bu bölümlerde dikkati çeken bir özellik, Sarı Saltuk’un kendisini Üsküp diyarından gelen bir pehlivan olarak tanıtmasıdır” ifadesini kullanmaktadır.

İlgili bölüm şu şekildedir; “Ol kârbân başı eyitti: «Ne gülersin?» didi. Şerîf eyitti: «Ben dahı bir ulu pehlevanam, Rum içinde anıluram. Anı işidüp geldüm.» didi. Anlar eyittiler: «Hey sen fikr ittügün gibi değüldür bu, sakın gafil olma.» didiler, gittiler. Şehre gelüp kondılar. Şerif’ün âdeti deyre konmaktı. Gelüp girü bir deyre kondı. Ruhbanlar sordılar: «Kandan gelürsin?» didiler. Şerif eyitti: «Süküp diyarından gelürem. Padişahı işidüp geldüm.» didi

Evet Sarı Saltuk gerçekten ulu bir pehlivandır. Bu ulu pehlivanın Rûm içinde anılıyor olması elbette onun buralarda güreş tutmasındandır.

Başlangıcını ister Samona’ya ister Sarı Saltuk’a dayandıralım bu büyük kültür ve spor olayının şüphesiz kendine özgü yanları vardır. Bu kendine özgü yanların içinde elbette varlığını halen sürdüren dinamizmi, enerjisi ve etkileme gücü en başta yer almaktadır. Çünkü doğduğu dönemden sonraki dönemlerde, doğduğu toplumu etkilemeyi sürdürmeyen efsaneler varlıklarını da sürdüremez. Kırkpınarın dinamizmi bugün de dimdik ayaktaysa, Kıkpınar ve güreş hâlâ bu coğrafyada bir heyecan üretiyorsa efsane yaşıyor demektir. Hâlâ “Türkiye’nin başpehlivanı Kırkpınar’da seçiliyor”sa -ki öyledir – efsane dipdiri yaşıyor demektir.

Her yönüyle ayrı ayrı ele alındığında görülecektir ki Kırkpınar, bir spor organizasyonu olmanın çok ötesinde, “tamamen kendine özgü olarak”, siyasi, milli, dini, sosyo-kültürel unsurlar içeren, sporla kültürün, sporla geleneğin harman olduğu bir olaydır. Bu harman gerçek anlamıyla içinde birçok hususu, birçok yönü, bir çok boyutu barındırmaktadır.

EDİRNE’DE KIRKPINAR COŞKUSU FOTOĞRAFLARI İÇİN TIKLAYINU