Erol Erdoğan’ın yazısı
Gezi Parkı olaylarının etkisi devam ederken daha üst bir aklın ileriye dönük projeksiyon üretmesinde fayda var. Onu için siyasetçilerin, tarafların, öncülerin birbirini yenme psikolojisinden kurtulup ‘sistemin daha insani, demokratik ve katılımcı noktaya nasıl taşınabileceği’ konusuna yoğunlaşması gerekir.
Salı gecesi geç vakitlerde Twitter’de şöyle bir mesaj paylaştım: “Bütün bu olanlarla, yüzde on gibi yüksek seçim barajının dolaylı bir ilgisi var mı diye sorsam bana kızanlar çıkabilir, hak verenler de.” Kızan birkaç kişi çıksa da mesaj bağlamında kendi twit’leriyle konuyu geliştirenler de oldu.
Toplumun bazı olaylar karşısında sıradışı tepkiler vermesinde o anki akut durumun etkisi olsa da daha derin birikmişlikler-beklentiler olabilir. Siyasi aktörlerin yanı sıra toplum da bu süreçte ciddi şekilde kamplaştı. Üstelik oluşan dumanlı havadan faydalanarak kendince iş görmek isteyenler de az değil. Olaylar bir süre sonra dursa da ortaya çıkan yeni kamplaşma mevcut derin kamplaşmalarla etkileşerek farklı sosyal-siyasi durumlarda kendini gösterecektir.
Dolayısıyla, Gezi Parkı olaylarının etkisi devam ederken daha üst bir aklın ileriye dönük projeksiyon üretmesinde fayda var. Onu için siyasetçilerin, tarafların, öncülerin birbirini yenme psikolojisinden kurtulup ‘sistemin daha insani, demokratik ve katılımcı noktaya nasıl taşınabileceği’ konusuna yoğunlaşması gerekir.
Ortaya çıkan sert dalganın toplum menfaatine dönüşmesi için dalgayı aşacak daha yüksek bir demokratik gündem oluşturulmasında fayda var. “Neler olabilir” sorusunun bendeki cevaplarını kısa notlar halinde paylaşıyorum.
Yeni Anayasa: 12 Eylül askeri yönetiminin anayasasından kurtulup her şeyiyle sivil, katılımcı, demokratik yeni bir anayasanın yapılması sürecinde yavaşlamalar oldu. Yeni anayasa, son yıllarda elde edilen demokratik pek çok gelişmenin şemsiyesi, tamamlayıcısı ve muhkemleştiricisi olacaktır. Dolayısıyla, anayasa yapım sürecinin kararlılıkla ilerletilmesi gerekir. Karşılıklı restleşmelerin olduğu bu noktada başta AK Parti ve BDP ’ye ve tabii ki MHP ve CHP ’ye ciddi görev düşüyor. Herkes geriye az çekilerek “Yeniden birlikte devam edebilir miyiz” diye samimice sormalıdır. Sivil toplumun yeni anayasa ısrarını sürdürmesi de şart.
Seçim Barajı: Siyasi geleneğin yerleşmediği ülkelerde seçim barajları parlamenter sistemin sürekliliğini sağlamak için bir miktar işe yarıyor. Ancak siyasetin fonksiyonelliğini sadece istikrara bağlamak yerine siyasetin özgürlük, doğallık ve değişimciliğini de garanti altına almak gerekir. Bunun için seçim barajları; siyasi katılımı engelleyecek, kitleleri istemedikleri partilere oy vermeye mahkûm edecek veya bazı eğilimleri ömrü billah Meclis’ten uzak tutacak bir engele dönüşmemelidir. İyi bir seçim sisteminin, istikrar ve adalet ilkelerini, ikisinden birini tamamen yok etmeyecek bir denge içinde (hatta adalet lehine) formüle etmiş olması gerekir. İşin özeti, seçim barajı önce düşürülmeli, makul bir dönemde de kaldırılmalıdır.
Yerel Meclislerin Güçlendirilmesi: Herhangi bir ildeki bir lisenin türünün ne olacağına Ankara’dan karar veriliyorsa ve bu da aylarca sürüyorsa adem-i merkeziyetçilik alanında almamız gereken mesafenin çok olduğunu anlamalıyız. Yerel inisiyatifin güçlenmesi noktasında AK parti hükümetinin son dönemdeki en önemli icraatı yerel iki meclisin birleştirilmesi olmuştur. Büyükşehirlerde il genel meclisi ile belediye meclislerinin birleştirilmesi ‘yerel yönetimlerin güçlendirilmesi’ için yeni bir başlangıçtır. Yerel meclisler-yerel yönetimler yetki ve sorumluluk açısından daha fazla güçlendirilmelidir. Yerelin güçlenmesi merkezi organizenin (iktidarın) organizasyon kabiliyetinin güçlenmesi demektir. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi yanında onların da daha fazla halk iletişimine ihtiyacı olduğu açıktır. Mesela, RP döneminde belediye-halk diyaloğunu en doğrudan, yalın ve fonksiyonel biçimde sağlayan ‘Halk Meclisleri’ ve ‘Beyaz Masa’ uygulamalarının bu dönemki karşılıklarının ne olabileceği sorusu üzerinde düşünmeye ihtiyaç var.
Seçilen-Seçen İletişimi ve Denetimi: Temsili demokrasilerin en büyük kusuru seçen-seçilen iletişimini seçim dönemlerinde interaktif, diğer dönemlerde ise pasif (tek yönlü) olarak işletmesidir. “Demokrasi seçimdir” veya “Demokrasi seçimden ibaret değildir” tartışmasını ‘seçen-seçilen’ veya ‘hükümet-halk’ bağlamında iletişim, denetim, şeffaflık, ulaşılabilirlik kavramları üzerinden konuşmak/tartışmak daha anlamlıdır. Milletvekillerinin, lideri kadar seçmenine karşı sorumluluk hissetmesi, parti içi süreçlerde delege yerine üye ve seçmenin inisiyatif alması, karar ve uygulama süreçlerinin denetime açılması, siyasi süreçlere daha çok katılımın sağlanması temsili demokrasinin kusurlarını azaltacaktır.
YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN..
Radikal