LONDRA – SAAD ALDOURI
Irak Başbakanı Haydar el-İbadi’nin, Musul’u kurtarma operasyonunun başladığını ilan ettiği tarihten bu yana neredeyse iki ay geçti ve beklendiği gibi, zafere giden yolun uzun olduğu anlaşılıyor. Musul’u kurtarma operasyonunda, DEAŞ’la mücadele için bir araya gelen askeri ve milis güçlerin benzeri görülmemiş bir koalisyonuna şahit olduk, ancak bu askeri işbirliğinin siyasi yansımaları henüz görülmüş değil. Operasyona dahil bütün siyasi grupların üzerinde uzlaştığı etraflı bir siyasi çözüm olmaksızın Irak’ta DEAŞ sonrasına ilişkin herhangi bir senaryo başarısızlık ihtimaline son derece açık olur ve bu da beraberinde felaket niteliğinde sonuçlar getirebilir.
Irak hükümeti, DEAŞ’la mücadeleye dahil olan rakip gruplar arasındaki farklı siyasi hırsları bir kenara koyma konusunda çeşitli zorluklarla karşı karşıya. Şu erken safhada ortaya çıkan belirtilere göre bu konuda pek bir yol kat edilebilmiş değil, zira kamuoyunca tanınan Kürt, Şii ve Sünni liderler, ne tür yönetim yapılarının oluşturulması ve düzenlemelerin yapılması gerektiğine dair birbiriyle çelişen açıklamalar yapıp duruyor.
DEAŞ’a karşı sürdürülebilir bir başarı elde edilecekse şayet, yakın bir gelecekte, yeni bir devlet inşası ve uzlaşmaya yönelik yol haritası üzerinde siyasi bir anlaşmaya varılmalıdır. Uzun ömürlü herhangi bir çözüm, Irak’ın yerel halklarını daha büyük bir sosyal ve ekonomik katılıma teşvik edebilmek için en temel meselelere hitap edebilmeli.
Askeri operasyon ne durumda?
DEAŞ’a karşı askeri bir zafer kazanılabileceğine dair beklentiler büyürken Musul’daki askeri operasyon, her mezhep ve etnik kökenden Iraklıyı harekete geçirdi. Irak güvenlik güçleri ve polise ek olarak, mücadelede Haşdi Şabi, peşmerge güçleri ve Sünni aşiretlerden gelen savaşçılardan oluşan bir koalisyon da var. Ancak, şehir içindeki operasyonda sadece Irak ordusunun yer alacağını İbadi net bir şekilde ifade etti. Bu operasyon Irak güçlerinin 2003’ten bu yana görülmüş en kapsamlı konuşlanmasını temsil etmesine rağmen, yavaşlamakta olan ilerleme grafiğine bakılacak olursa haftalar değil, aylar sürecek yorucu bir mücadele seyretmeye mahkum olacağız gibi görünüyor.
Irak ordusu şimdiye kadar Musul’un doğu kesimlerindeki bölgeleri ele geçirmeye odaklandı ve en büyük ilerleme de orada kaydedildi. Güney kesimlerini ele geçirme teşebbüsleri büyük ölçüde sonuçsuz kalmakla birlikte son günlerde kuzeyde bazı başarılar elde edildi. Şehir içindeki ilerleme gayretlerinin akim kalmasının bir nedeni, DEAŞ’ın, Musul’un yerel nüfusunu ana savunma hattı olarak kullanma stratejisi. Dolayısıyla Irak ordusu, çok sayıda sivil kayba sebep olmadan ilerleme mücadelesi veriyor bir yandan.
DEAŞ’ın bu stratejisinin bir sonucu olarak Irak terörle mücadele güçleri, geçtiğimiz günlerde, ordunun DEAŞ militanlarıyla daha rahat bir şekilde mücadele edebilmesine imkan sağlamak için sivil halkın Musul’dan kaçmasına müsaade edilmesini teklif etti. Ancak bu teklif İbadi tarafından geri çevrildi. İbadi, mevcut stratejiye bağlı kalınması gerektiğinin gerekçeleri olarak DEAŞ’tan kaçan şehir sakinlerinin maruz kalacağı tehlikeleri ve öyle bir durumda Musul’dan harekete geçecek muazzam göç dalgasını idare edecek bir kapasitenin ne yardım kuruluşlarında ne de yerel idarelerde bulunduğu gerçeğini zikretti. İbadi’nin bu reddedişinin arkasında, Ramadi’dekine benzer yıkıcı bir operasyon yürütmek konusunda isteksiz oluşu da yatıyor olabilir: Ramadi’nin sakinleri büyük ölçüde şehirden kaçmış olduğundan savaş şehirde çok büyük tahribata sebep olmuştu.
DEAŞ’a karşı elde edilecek nihai bir askeri zafer, DEAŞ’ı stratejisini değiştirmeye ve muhtemelen idareyi elinde tutan bir entite olmaktan, eski denenmiş yeraltı direniş taktiklerine dönmeye zorlayacaktır. Yeniden toparlanmaya gayret edecek ve bütün Iraklılara hitap edebilecek gerçek bir alternatifin sunulamaması durumunda ortaya çıkabilecek siyasi ve mezhepsel fay hatlarını sömürebileceği yöntemler bulmaya çalışacaktır.
DEAŞ evvelemirde 2014 senesinde Kuzey Irak’taki bölgelerde oluşan iktidar boşluğundan ortaya çıkmıştı. Örgütün yeniden vücut bulmuş herhangi bir müstakbel versiyonu da aynı yöntemleri uygulamanın peşinde olacaktır. Bu ihtimal, bu tür yönetim ve iktidar boşluklarının yeniden oluşmasının önüne geçebilmek için, herhangi bir askeri operasyonun Irak’taki siyasi ve sosyal yelpazenin bütün tarafları arasındaki etraflı bir siyasi uzlaşı ile birlikte yürütülmesinin önemini iyice artırıyor.
Siyasi bir uzlaşı ufukta hâlâ görünmüyor
Mevcut durumda DEAŞ’la mücadelede Iraklıların karşı karşıya olduğu en büyük engel, operasyona katılan kesimlerin arasında DEAŞ sonrası senaryoya yönelik herhangi bir siyasi mutabakatın olmayışı. Şimdiye kadar ‘DEAŞ’a karşı askeri başarı nasıl kazanılır’ konusunun üstünde haddinden fazla duruldu, ancak ‘böyle bir başarının ardından siyasi bir çözüm nasıl olur’ konusuna yeterince odaklanılmadı. Her bir tarafın, olayların nasıl gelişmesi gerektiğine dair ve yönetim yapılarının nasıl olması gerektiği konusunda kendi özel tasarımları olacaktır. Bu hal, sadece Musul’da değil, Ninova eyaletinde bulunan tüm kesimlerin karşı karşıya bulunduğu en büyük risk.
DEAŞ’ın askeri açıdan yenilmesinin ardından uzun ömürlü bir siyasi çözüm sağlayabilecek karar alma inisiyatifinin nerede bulunduğunu düşündüğümüzde çeşitli faktörler devreye giriyor. Şii grupların kendi içindeki mevcut siyasi rahatsızlıkların ortaya koyacağı gelişmeler, DEAŞ’tan kurtarılan Sünni bölgelerinde kabul edilebilir ve etkili yönetim alternatiflerinin oluşturulup oluşturulmadığını tespit etmede çok önemli bir unsur olacaktır.
Anayasal düzenlemelerin Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ne (IKBY) göre nasıl değişeceği de diğer bir faktör. IKBY Başkanı Mesut Barzani, peşmerge güçleri tarafından DEAŞ’tan kurtarılan bölgelerden çekilmeye niyetleri olmadığını ifade etti. Bunlar arasında, diğerlerinin yanında Kerkük, Selahaddin ve Ninova’dan kesimleri içeren bölgeler de var. Yakın bir gelecekte bağımsız bir referandum yapma niyetleri olduğunu da yeniden vurguladı. Üsame en-Nuceyfi gibi diğer Sünni siyasetçiler de, Ninova gibi eyaletler için daha büyük bir güç devrinin nasıl olması gerektiğine dair önerilerini sundular. Bu öneriler, kaçınılmaz bir şekilde Bağdat’tan gelenlerle olduğu kadar ana Şii siyasi partilerin görüşleriyle de çatışacaktır.
Haşdi Şabi sorunu
Bütün bunlara ek olarak Irak parlamentosunda geçtiğimiz günlerde kabul edilen ve Haşdi Şabi’yi, Irak ordusuna ek olarak resmi bir hükümet gücü olarak tanıyan tasarı, Irak’taki siyasi ve sosyal yelpazeden birçok kesimi endişeye sevk ediyor. 26 Kasım tarihinde Irak meclisinin 327 üyesinden 208’i tasarıyı onayladı, fakat meclis oturumları bazı Sünni Arap siyasetçiler tarafından boykot edildi. Çok sayıda kişi bu kanunun Irak’ta daha fazla bölünmeyi ve mezhepçiliği davet edeceğini savundu. Oturumları boykot eden vekillerden Raad el-Dahlaki, Haşdi Şabi’nin, İran’daki Devrim Muhafızları’na benzer şekilde, Irak ordusunu gölgede bıracak bir güç haline gelebileceği uyarısında bulundu.
Haşdi Şabi’yle ilgili potansiyel riskler, ülkede zaten mevcut olan mezhep kaynaklı gerginlikleri daha da kötü noktalara taşıyabilir. Büyük ölçüde Şiilerden oluşan bu milis güçleri, ideolojik motivasyona sahip olduğu ve İran tarafından çok ciddi şekilde desteklendiği düşünülen Irak ordusuna paralel bir güç teşkil edecek. Kanunlar, Haşdi Şabi’nin Başbakan İbadi’ye karşı sorumlu olduğunu söylüyor ise de İbadi’nin bu komuta yetkisini pratikte uygulayabileceğine dair pek bir beklenti bulunmuyor. Irak’taki milletvekillerinin, bu kanunun geçirilmesinin Haşdi Şabi’yi denetim altında tutmayı daha da zorlaştıracağına dair şüpheleri var, zira Haşdi Şabi birimlerinin fiili idare ve komutası İbadi’nin kontrolünün dışında kalmış olacak.
Tartışılır olmakla birlikte, Haşdi Şabi’yi çevreleyen siyasetin, Şii grupların Bağdat’ta siyasi kontrol sahibi olmak gayesiyle sürdürdükleri kendi içlerindeki mücadelelerin daha geniş yansıması olduğu söylenebilir. İbadi’yle eski Başbakan Nuri el-Maliki’nin arasındaki mücadeleden Hadi el-Amiri ve Ebu Mehdi el-Mühendis gibi Haşdi Şabi liderlerinin hırslarına, Haşdi Şabi’nin artmakta olan nüfuzunun siyasi etkileri, Irak’ta yaklaşmakta olan (fakat muhtemelen kasten ciddi şekilde tehir edilecek olan) 2017 yerel seçimlerinde ve 2018 parlamento seçimlerinde önemli bir unsur olacak.
Bütün bunlar, DEAŞ’la yürütülen uzun vadeli mücadeleyi temelden zayıflatacaktır. Iraklı milletvekilleri, DEAŞ sonrası Irak’ta yönetimin nasıl bir yapıda olacağı konusunda siyasi bir uzlaşmadan çok uzakta bulunuyorlar. Haşdi Şabi’nin artan nüfuzunun siyasi etkileri, DEAŞ sonrası siyasi bir uzlaşıya varılması ihtimalini de iyice zayıflatıyor.
Askeri cephede bir ilerleme kaydedilmiş olmasına ve neticede bir zafer beklenmesine rağmen gerçek sınav, askeri operasyondan sonra siyasi sahada nelerin başarılabileceğinde yatıyor. DEAŞ kalıntıları muhtemelen gelecekte de bir isyan hareketi olmayı sürdürecek ve daha büyük güvensizlik ve istikrarsızlık hedefiyle siyasi bölünmelerden yararlanmaya bakacaktır. Musul ve diğer kurtarılmış bölgeler için askeri hamleden sonra ne geleceğine dair siyasi bir çözüme varmak, DEAŞ’ın kökünü kalıcı şekilde kazıyabilmek için gereken güvenlik ve istikrar ortamını sağlamada anahtar niteliğinde.
Mütercim: Ömer Çolakoğlu