Tuluyhan Uğurlu Kudüs’ü yazdı

Fikir
Dünyaca ünlü besteci ve piyanist Tuluyhan Uğurlu, Kudüs’ü yazdı. Ünlü sanatçının ‘kadim kentlerin en hüzünlüsü’ olarak nitelediği ve Selahaddin Eyyubi’nin aziz hatırasına ithaf ettiği Kudü...
EMOJİLE

Dünyaca ünlü besteci ve piyanist Tuluyhan Uğurlu, Kudüs’ü yazdı. Ünlü sanatçının ‘kadim kentlerin en hüzünlüsü’ olarak nitelediği ve Selahaddin Eyyubi’nin aziz hatırasına ithaf ettiği Kudüs yazısı şöyle:

“Aynı bölgenin aynı kültürün kentleri birbirine benzerler… Çoğu zaman birbiriyle karıştırırsınız.

Balkan kentleri aynı coğrafyanın ve birbirine yakın kültürlerin izlerini taşır. Ortadoğu’nun tarihi yapıları, karmaşası, camileri sınırları geçseniz de kentleri birbirine benzer kılar. Ortasından nehir geçen Avrupa şehirleri ilk bakışta sanki birbirinin kopyasıdır. Ancak her şehrin bir rengi, kokusu, her şehrin farklı yeşili, her şehrin farklı bir gökyüzü vardır. Diller gibi mekânlar değişince insanlar da değişir ve her şehir size yeni ve farklı bir şeyler fısıldar…

KADİM KENTLERİN EN HÜZÜNLÜSÜ KUDÜS

Bir de kadim kentler vardır… Kurulduğundan beri stratejisi ile herkesin sahip olmak istediği şehirler… Dünya tarihinin en önemli duraklarını oluşturan, dünya kültürünü yazan ya da etkileyen, uğruna çok kan dökülen, paylaşılamayan şehirler vardır. Yaydığı enerji ile dünyanın inanç, ekonomi, kültür ve bilim merkezi olan şehirler…İstanbul gibi..

 

Bu kadim kentlerin en hüzünlüsü bana göre Kudüs’tür. Kudüs’ün toprağının harcı kanla karışır, kavga ile yoğrulur… Kudüs bir türlü kendi başına bırakılmaz, ferahlayamaz, ellerini göklere kaldırıp insanlık adına huzur içinde dua edemez… Tüm semavi dinlerin peygamberlerinin, velilerinin, ermişlerinin, bilgelerinin yaşadığı ancak bir türlü sevgiyi, güzelliği yaşayamayan hüzünlü ve umutsuz Kudüs…

MİLYONLARCA İNSAN GERÇEĞİ ARAMAK İÇİN BURAYA KOŞAR

Ezanlar okunur, çanlar çalınır, havralarda ibadet edilir… Dar sokaklarında her dinden, her ırktan insan dolaşır. Dünyanın her bir yanından milyonlarca insan gerçeği aramak için buraya koşar, dualar yükselir ama biri diğerinin duasını duymaz. Biri diğerinin namazını görmez. Kudüs gelenleri rahatça kucaklayamaz, sarıp sarmalayamaz. Her bir taşında iyilik, aşk ve sevgi taşıması gereken bu semavi kent, tarih boyunca yaşadığı savaşları hala yaşar… Hala korku, kuşku ve adalet arayışı içinde umutsuzca yarınlara doğru yol alır.

Hepsi Allah’a inanan üç dinin inananları gelip de gönül rahatlığı içinde ibadetlerini yapamazlar Kudüs’te… Adaleti ile bilinen Hazreti Süleyman’ın Kur’an’ı Kerim’de anlatılan tapınağının kalıntılarının üzerinde 21. yüzyılda hala adaletsizlik kol gezer. “Tanrı sevgidir” diyen Hazreti İsa, daracık merdivenlerle çıkılan uzun bir yoldan sırtında o korkunç yüküyle acı içinde Kudüs’ün tepelerine doğru son yolculuğunu yapar… Bugün Kudüs’te değişen bir şey yoktur. Yine yüzlerce, binlerce insana türlü işkenceler yapılır, evleri yıkılır, çocukları öldürülür, yuvalarına ateş düşer…

 

TÜM SEMAVİ DİNLERİ KUCAKLAYAN DEVASA TAŞ DUVARLAR

Nedir bu savaş, nedir paylaşılamayan? Oysa “Bütün üIkeIer AIIah’ın üIkeIeri, kuIIar da AIIah’ın kuIIarıdır, bütün yeryüzü Müslümanlar’ın mabedidir” diyen sevgililer sevgilisi Hazreti Muhammed burada Miraç’a yükselmiştir. Ancak insan, yaratılmışların en şereflisi olan insan, gün gelir nasıl da iblis kesilir? Dünyayı kana bular, kâinatı yaşanmaz hale getirir…

Kudüs… Ey Kudüs… Sana bir tepeden bakıyorum… Altın kubbesi ile Kubbet-ül Sahra… Hemen yakınında ağlama duvarı… Kiliseler, havralar… Dudaklarda dualar, gözyaşları ile kılınan namazlar… Kanuni Sultan Süleyman’ın yaptırdığı ve bu kutsal bölgeyi kolları ile sarmalayarak çevreleyen Osmanlı surları… İslam’ın hoşgörüsü ile tüm Semavi dinleri kucaklayan devasa taş duvarlar…

KIZLI ERKEKLİ YAHUDİ GENÇLERİ… DEVASA SİLAHLARI İLE

Surların belirlediği alanın içinde geziyorsunuz… Namaz saatlerinde dar yollardan geçmek daha da zorlaşıyor. Ayağınızla bastığınız yerlere küçük bir örtü ya da bir gazete kâğıdı konulmuş, hiçbir hijyen kuralı tanımayan satıcılar yan yana çeşit çeşit balık, ekmek, türlü otlar satıyorlar… Şekerci dükkânlarına geleneksel şekerlerin yanında jöleli plastiği andıran şekerler karışmış… Her yerde yoğun bir felafel kokusu. Kargaşa, karmaşa, her dil konuşuluyor ancak tüm satıcılar güler yüzlü, bir şeyler satmak için çabalayan insanlar.

Kalabalıkta size gülen “Türkiye, İstanbul” isimleriyle yüzleri aydınlanan insanlar… Bu isimleri söylediğiniz zaman size açılmayan kapı yok. Mutluluk içinde çat pat Türkçe-Arapça-İngilizce sohbetler yapılıyor… Ta ki, uzaktan birileri görününceye kadar:

Birbirinden güzel, kızlı erkekli Yahudi gençleri… Üzerlerinde üniformaları, asık bir çehre ve ellerine yapışmışçasına tuttukları devasa silahları ile hiç beklemediğiniz bir anda önünüzden geçiyorlar. Onlar göründüğü anda yüzler asılıyor, gözlerde kin ve nefret … Birden o dünya güzeli gençler karşınızda bakamayacağınız kadar çirkinleşiyor. İçinizi hüzün kaplıyor…Neyse ki, bir fısıltı geliveriyor kulağınıza:

“Mazlumun bedduasından sakınınız. Onunla Allah arasında perde yoktur”.

İSTANBUL… KEŞKE KUDÜS’ÜN HÜZNÜNÜ…

Kudüs’ten Tel Aviv’e hava limanına doğru yola çıkıyorum. Saat akşamın dokuzu… Farklı ve dev bir hava limanı… Binlerce insan gelsin diye yapılmış ama daha akşam saatinde mağazaların neredeyse tümü kapalı… Issız mekânda Yahudi gençlerinin yoğun sorgusundan geçiyor yolcular.. Türk Hava Yolları uçağına biniyorum.. Uçakta güler yüzlü hostesler… Sanki “Artık evinizdesiniz” diyorlar sevgi ile…

Ve İstanbul semalarındayım. Saat gece yarısını geçiyor… Altımızda İstanbul ışıl ışıl… Hava limanında yoğun bir kalabalık… Alışveriş yapanlar, taksi kuyrukları, gelenleri karşılayan yüzlerce insan… Birden yaşadığınızı hissediyorsunuz.

İstanbul, kadim İstanbul, kutsal İstanbul, dünya başkenti İstanbul…

Tüm inançların kavgasız yaşandığı hoşgörülü İstanbul… Keşke Ortadoğu’daki kardeş kentler de senin kadar şanslı olsalardı. Keşke Kudüs’ün hüznünü, öfkesini ve yalnızlığını o büyük enerjinle sarmalayabilseydin…

Kim bilir, belki bir gün…”