Doç Dr. Fethi Güngör’ün Diriliş Postası’ndaki yazısı…
Mevdûdî’nin “Sîret-i Nebi” Risalesinden Ders Almak
1967 yılından başlayarak günümüze kadar yirmiyi aşkın eseri Türkçeye çevrilip yayımlanan Mevdûdî’nin Türk dilindeki son eseri “Sîret-i Nebi”, “İki Dil Bir Kitap” serisinin 19. kitabı olarak Beyan Yayınları tarafından Nisan 2017 tarihinde okuyucunun istifadesine sunuldu.
“Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi ve Hz. Peygamber’in Hayatı” başlığıyla Türkçeye çevrilen “Sîret-i Server-i ‘Âlem” isimli eserinde Mevdûdî, Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar bütün peygamberlerin ortaya koyduğu tevhid-şirk mücadelesini ele almıştır. Bu eserinde Kur’an-ı Kerim’in ve Hz. Muhammed’in vazifelerinin birbirini tamamladığını ve aynı amacı taşıdıklarını açıklayan üstada göre bu gerçek unutulduğu takdirde, Kur’an-ı Kerim yalnız sözler yığını, sîret-i nebi de sadece bir hayat hikâyesi ve olaylar zincirinden ibaret kalacaktır. Buradaki kıstas dinin ruhuna ve özüne ulaşmaktır. Bu husus ne kadar iyi anlaşılırsa Kur’an ve sîret de o derecede iyi anlaşılacak, keza ne kadar yanlış anlaşılırsa her ikisi hakkındaki bilgimiz de o derecede yanlış ve eksik olacaktır.
Editörlüğünü yaptığım “Sîret-i Nebi” isimli eseri, müellifi Mevdûdî’nin esere verdiği ismi koruyarak neşretmeyi tercih ettik. Nitekim İbn-i İshak ve İbn-i Hişam başta olmak üzere Son Nebi’nin (s) hayatını yazan müellifler “sîret” kavramını tercih etmişlerdir. “Siyer” şeklinde çoğul formunda kavramlaşan kelime ise İslam edebiyatında daha çok devletlerarası hukuk için kullanılmıştır.
Klasik sîret-i nebeviyye kitaplarının muasır bir nüshası olarak gördüğümüz “Sîret-i Nebi” adlı eserinde Mevdûdî, diğer nebilerden farklı olarak Son Nebi’nin (aleyhimusselam) hayatının en ince detaylarıyla bilindiğini, dolayısıyla kıyamete kadar gelecek bütün bir insanlık için en güzel örnekliği oluşturan ideal model olma işlevini sürdüreceğini açıklamaktadır.
Üstat Mevdûdî’nin 22 Ekim 1975 tarihinde Pencap Üniversitesi’nde verdiği konferansın yazıya dökülüp basılmasıyla ortaya çıkan kitapçık, Hz. Muhammed Aleyhisselam’ın hayatının insanlık için nasıl bir örneklik oluşturduğunu ve bu örnekliğin hayatımızda ne tür bir işleve tekabül ettiğini anlatmaktadır. Bu haftaki yazımızda üstat Mevdûdî’nin “Sîret-i Nebi” isimli eserinden bazı pasajları sizlerle paylaşmak istedim:
Örneğimizin Son Nebi Olduğunu İdrak Etmek
“Allah Teala gerçek bilgiyi insanlara iletmek için, görevleri sadece mesajlarını tebliğ etmekle sınırlı olmayan peygamberler göndermiştir. Peygamberler mesajlarını evde ve pratik hayatta davranış hâline getirmiş, sapkınlığa düşenleri doğru yola davet etmiş ve hakiki bilginin pratik örneklerini her bir köşesinde barındıran bir toplum inşa etmek için müminlerin saflarını düzenlemişlerdir (s.27).
Bu kısa izahtan, topluma hidayetin ulaştırılması meselesinin büyük bir ölçüde, Hz. Peygamber’in seçkin kişiliğine ve ahlakına dayalı olduğunu anlamaktayız. Peygamberden başka biri ya da peygamber sıfatına bürünen bir kâfir, aklı başında, bilge ya da ilimde çok ileri gitmiş bile olsa bir beşer olarak bize uygun lider olamayacaktır. Bu şekildeki insanlar hakiki bilgiye sahip değildir ve hakiki bilgiden yoksun olan bir insan, hayatta bizim için adil ve gerçek bir düzen ortaya koyamayacaktır (s.29).
Bizler Kur’an’da kıssaları geçen bütün peygamberlerin nübüvvetini kabul ediyor ve hepsine inanıyoruz. Ancak işin gerçeği, onların getirdiği esaslar ve hayatları ile ilgili doğru bilgiler bizlere sağlıklı şekilde ulaşmamıştır. Aynı şekilde onları örnek alabilmemiz için bu bilgiler hiçbir güvenilir kaynaktan elde edilmemiştir. Hiçbir şüpheye yer yoktur ki, Yüce Allah, Nuh, İbrahim, İshak, Yusuf, Musa ve İsa peygamberlere (aleyhimusselam) semavi mesajını göndermiştir. Biz onların hepsine inanıyoruz. Ancak, onların semavi mesajlarından istifade edebilmemiz için onlara inen mesajlar elimize ilk şekliyle ulaşmamıştır. Yani, onların hayatları bizlere bireysel ve toplumsal hayatın farklı alanlarında örnek alabilmemiz için doğruluğundan emin olacağımız bir şekilde gelmemiştir (s.31).
Herhangi bir kişiden bütün bu peygamberlerin öğretilerini bir araya getiren bir kitap hazırlaması istense, bu şahıs birkaç sayfadan daha fazla yazamayacaktır. Üstelik yazdıklarının çoğunluğu Kur’an-ı Kerim’de zikredilen gerçeklere dayalı olacaktır, çünkü faydalanacağımız güvenilir başka bir kaynak mevcut değildir. Sözün özü, diğer peygamberlerin hidayeti hakkında araştırma yapmak istesek bile, onların tarihlerini ve öğretilerini tahrifsiz bir şekilde ortaya koyan gerçek bilgilere ulaşabileceğimiz sağlam ve güvenilir bir kaynak bulamamaktayız (s.33).”
Örnek Alınabilecek Bir Hayatın Detaylarına Ulaşabilmek
“Diğer peygamberler farklı olarak Rasulullah’ın (s) şahsiyetini ve ahlakını ihtiva eden rivayetler, hayatın her alanında yolumuza ışık tutması için nesiller boyu muhafaza edilmiştir. Hz. Peygamber ilk çocukluk döneminden hayatının son anına kadar insanlarla iç içe yaşadı. İnsanlar onun hayatına yakından şahit oldular, konuştuklarını, hutbelerini, emirlerini ve yasaklarını duydular ve bunları ezberleyerek kendilerinden sonraki nesillere aktardılar (s.63).
Acaba tarihte hayatı bu şekilde son derece titiz yöntemlerle incelenen başka birisi var mıdır? Diğer bir şahıstan hadis rivayet eden binlerce ravi hakkında kapsamlı kitapların kaleme alındığı başka örnekler biliyor muyuz? (s.71).
Hıristiyan ve Yahudi âlimlerinin Nebevî sünnetin sağlamlığına dair başlattığı şiddetli karalama kampanyalarının temel sebebi aşırı derecede art niyetli olmalarıdır (s.71). Oysa Hz. Muhammed’in (s) hayatı ve şahsiyeti hakkında bilgi edindiğimiz dakik kaynaklar gibi diğer hiçbir peygamberin hayatı hakkında kaynak yoktur. Bu husus onu diğer peygamberler arasında farklı kılan özelliklerden biridir. Keza başka hiçbir tarihî şahsiyette kesinlikle görülmemiş bir şekilde, onun hayatının bütün yönlerine dair gerekli ayrıntıları elde etme imkânı mevcuttur (s.75).
Onun güzel hayatına ve takvalı şahsiyetine dair en ince ayrıntıları hadis kitaplarında okuyabiliriz (s.79). Nebi (s) örnek bir komutandı. Elimizde, Müslümanların onun komutasında savaştığı savaşlardan çok detaylı rivayetler bulunmaktadır. Birinci sınıf devlet başkanıydı. Onun dönemindeki devletin tarihi eksiksiz bir şekilde ellerimizin altındadır. O bir hâkimdi ve ona arz edilen davaların bütün gerekçeleri ve verdiği hükümlerin ayrıntıları elimizde bulunmaktadır. Nebi (s) sokaklarda dolaşıp tüccarların ve satıcıların davranışlarını çok yakından takip etmiştir. Zulmü ve hileyi yasaklamış ve insanlara adil ve ölçülü bir şekilde muamelede bulunanlara doğruluk ödülü vadetmiştir (s.77).
Bu temeller üzerine Hz. Muhammed’in, diğer bütün peygamberler içinde insanların sadece ona güzel ahlak, nasihat ve hidayet için yönelmesi gereken tek kişi olduğunu ortaya koyuyoruz. Çünkü kendisine vahyedilen Kitap ilk aslını ve ilk saflığını muhafaza etmiştir. Onun doğru yolu gösteren çok ince ahlaki ayrıntılarla dolu şahsiyeti de bizlere çok sağlam ve güvenilir kaynaklar aracılığıyla ulaşmıştır (s.79). Şimdi onun takva sahibi şahsiyetiyle tebliğ ettiği esasların ve bize ilettiği mesajın ne olduğuna dair bazı örnekler verelim:”
Son Nebi Aleyhisselam’ın Evrensel Mesajına Dikkat Kesilmek
“Hz. Muhammed’in risaletinde gördüğümüz en önemli özelliklerden biri, renk, cinsiyet, dil, ırk ve ülke ayrımını gözetmeksizin her bir insanı beşerî toplumun bir üyesi olarak görmesidir. Allah Rasulü (s) insani iyiliğin bütün temel değerlerini getirmiştir. Bu temel değerlere inananlar Müslüman olarak İslam’ın evrensel kardeşlik bahçesine dâhil olmaktadır. Hz. Muhammed İslam davetini ister doğudan ister batıdan, ister siyah ister beyaz, ister Arap ister Acem olsun; insanın yaşadığı yer ve ülke neresi olursa olsun, milleti ve uyruğu ne olursa olsun, konuştuğu dil ve derisinin rengi ne olursa olsun bütün zamanlardaki ve bütün mekânlardaki tüm insanlara iletmiştir (s.81). Hiçbir tabakanın ve ırkın ayrıcalığı yoktur. Eşitsizliğe ve insanlar arasında ayrılığa neden olacak herhangi bir dil, ülke veya coğrafi bölge imtiyazı söz konusu olamaz. Bu ayrımcılıklardan hiçbirinin İslam toplumunda yeri yoktur (s.83).
Bir insan ile diğeri arasında ayrım yapmak, insanlığın başına gelen en büyük musibettir (s.85). Milliyet, ülke, cinsiyet, renk ve dil sebebiyle yapılan ayrımcılıklar insanların birbirine düşman olmasına ve bir toplumun diğerini yok etmesi için tahrik edilmesinde yol açmıştır. İnsanoğlunun birçok kuşağı, ayrımcılığa boyun eğmesi için çeşitli vahşi katliamlara maruz kalmıştır. Nihayet Hz. Muhammed (s) gelmiş ve ayrımcılık sorununa köklü bir çözüm getirmiştir (s.87).
Ana esaslarına göz atıldığında İslam’ın belirli bir millete, kabileye, ırka ya da zümreye meylettiği tek bir açık yön bulunamayacaktır. İslam’ın şer’i kanunları dünyanın her yerindeki bütün insanlar için uygulanabilir niteliktedir. Zira bu kanunlar âdemoğlunun eşit olduğunu beyan etmektedir (s.89).”
Allah’ın Diriltici Kanunlarına Uyum İçinde Boyun Eğmek
“Allah Rasulü’nün (s), İslami kaideler aracılığıyla insanlığın yararı ve refahı için getirdiği esasların başında tevhid inancı gelmektedir. Yüce Allah tek yaratıcıdır, kulları üzerinde her şeye gücü yetendir ve âlemlerin tek sahibidir (s.93).
İslam, yüce Allah’ın gücünü ve O’nun her şeyi kuşattığını kabul etmeye imana davet eder. Allah’a iman, ondan başka kimseye itaat etmeyeceğimize, yeryüzünde O’nun emirleriyle çelişecek ya da O’nun emirleri ile aynı değerde kanunlar koyabilecek hiçbir gücün olmadığına yönelik bir kabullenmedir. Allah’a iman; ondan başka kimsenin önünde boyun eğmemeyi ve gücü ne kadar büyük olursa olsun başka bir varlığın önünde boyun bükmenin imkânsız olduğunu kabul etmektir (s.95).
Hz. Muhammed’in daveti, kâinatın kurallarıyla çelişen meydan okumaya son vermek için gelmiştir. Nebi (s) bizlere bütün kâinata hükmeden kurallarla uyum içinde yaşamamız gerektiğini öğretmiş, elçilik görevini şu şekilde ilan etmiştir (s.99):
“Şüphesiz ki ben Allah’ın sizler için gönderdiği elçiyim, rabbimin mesajını tüm insanlara tebliğ ediyorum. Ben de sizler gibi insanım, Allah’ın emirlerini yerine getiriyorum. O’nun mesajından bir şey değiştirme yetkisine sahip değilim. Allah’ın emrettiğine itaat etmekle emrolundum. Onu değiştirmeye ya da ona yeni bir şey eklemeye hakkım yoktur. Kur’an-ı Kerim, bana vahyedilen şeriatın vücut bulmuş şeklidir. Benim fiillerim, Allah’ın emri ve rızası doğrultusunda ortaya konan kanunlardır. Ben Müslümanların ilkiyim, bundan dolayı, bütün insanları başka bir kaynağa dayalı kanunlara bağlı kalmayı terk etmeye ve Allah’ın şeriatına sımsıkı tutunmaya davet ediyorum.” (s.101).
Son Nebi (as) ümmetine işlerin görüş alışverişi ve istişare yoluyla idare edilmesini, Allah’tan açık bir şekilde emirlerin indirildiği bütün durumlarda Allah’ın emirlerine bağlı kalmayı, nassın inmediği durumlarda ümmetine kanaat ve düşünce özgürlüklerini korkmadan kullanmayı öğretmiştir (s.105).
Hak dinin insanlığa sunmuş olduğu bir “hürriyet sözleşmesi” vardır. İnsan, Allah’tan başka kimseye kulluk yapmaz. Hiç kimse, Yüce Allah’tan başka, Hz. Peygamber de dâhil kimseye kulluk yapamaz. Bu sözleşme, insanı Allah’tan başka bir kimseye kulluk etmeme konusunda özgür kılmış ve insanları Allah’tan başka ilahlar edinmemeleri için sınırlamıştır. Bu anlaşma, aynı zamanda hukuka üstünlük tanımıştır. Bir kralın, diktatörün, demokratik parlamenter sistemin ya da Müslüman bir zümrenin, kanunları/şeriatı suiistimal etme, kaldırma ya da kendi kanunlarıyla değiştirme gibi bir hakları yoktur. Din insanlık için prensipler, iyilik ve kötülük için de kalıcı değerler yerleştirmiştir. Hiç kimsenin iyiliği kötülüğe, kötülüğü iyiliğe çevirmek için bu değerleri değiştirme ya da yok etme yetkisi yoktur (s.109):
“Hepiniz Allah’ın önünde hesaba çekileceksiniz.” Allah sizlere bu hürriyeti, hoşunuza giden her şeyi yapmanız veya sorgusuz sualsiz bir yerde yatıp kalkmanız için vermemiştir. Üstelik hesap günü bütün amellerinizden ve söylediklerinizden hesaba çekileceksiniz. Özgürlük, sizlere hayatın her alanında ancak sınırlı bir şekilde verilmiştir. Mezarlarınızdan diriltileceksiniz, görünmeyeni ve görüneni bilen Allah’a döndürüleceksiniz. O zaman Allah, tüm yaptıklarınızı sizlere haber verecektir. İnsan vicdanı bu manevi gücü kuşandığında, insanı her türlü kötü düşünceden koruyan ve günaha girmesinin önüne geçen bir koruyucuya dönüşecektir… (s.111).”
Müdekkik bir âlim, müteyakkız bir mütefekkir ve mutedil bir hareket adamı olan üstad Ebu’l-A’lâ el-Mevdudî’yi, Son Nebi Muhammed Aleyhisselam’ın örnekliğini bizlere belagat ve dirayetle anlattığı için rahmet ve minnetle yâd ediyoruz. Mekânı cennet, makamı âlî olsun.
Kaynak:
Ebu’l-A’lâ el-Mevdudî. (2017). Sîret-i Nebi, çev. İbrahim Ethem Hatiboğlu, “İki Dil Bir Kitap” serisi içinde, Arapça-Türkçe, İstanbul: Beyan Yayınları, 128 s.