Bir grup kaplanın her zaman bir sürü lideri, bir köyün veya bir devletin de yöneticileri olmuştur. Uygarlaşma sürecinden itibaren günümüze kadar savaşları, barışı ve antlaşmaları beraberinde getirip politikayı doğurdu. Politika ise zamanla devletler arası yönetici ilişkilerini farklı bir boyuta taşıdı. Özellikle birinci ve ikinci dünya savaşı sonrası barış ve güvenliğin sağlanması adına toplumlar kurulup toplantılar düzenlendi.
Buna Birleşmiş Milletleri örnek verecek olursak; 24 Ekim 1945’ te uluslararası bir boyutta güvenliği korumak, ekonomiyi, barışı ve toplumsal refahı sağlayabilmek için kurulan bir kurumdur. 2. Dünya savaşını kazanan ülkeler arasındaki anlaşmazlıkları ortadan kaldırmak ve güvenliklerini tehdit edecek dış etkenlere karşı koruma altına alabilmek adına kurulmuştur. BM de verilen önemli kararların ABD, Birleşik Krallık, Fransa, Rusya ve Çin gibi ülkelerin yakından ilgilendikleri gün gibi ortada olmasıyla birlikte toplam 190’dan fazla üyesi mevcuttur. Uluslararası Adalet Divanı, Birleşmiş Milletler’ in yargı organı olduğundan içerisinde görev alacak yargıçları genel kurul ve güvenlik konseyi seçer. Bu durumda Birleşmiş Milletler in belli bir yönetim altında tutulduğunu söylemek yanlış olmaz. Neredeyse tüm dünya ülkelerinin üye olduğu bir kuruluş olduğundan, bunu bir çeşit dünya politikasını yönetmek olarak ta adlandırabilir miyiz?
Savaşlar insanlığın başladığı zamanlardan beri süregelen bir eylemdir. Bunu engellemenin yolları araştırılıp incelense de henüz başarılı olmuş sayılmazlar. Savaşın nihai amacı nedir peki; savaşı kaybeden ülkenin doğal kaynaklarını sömürmek, halkını kendin için çalıştırmak, politikasını yönetip devlet hazinesine el koyma gibi olaylar canlanıyor gözümde. Peki tüm bu savaşların bitmemesinin sebebi bazı kişilerin, az önce savaşta yenilen ülkelere yapılanları tüm dünyada uygulamaya çalıştıkları için mi bitmek bilmiyor?
Birleşmiş Milletler den devam edecek olursak, barış ve güvenlik için yaptıkları operasyonlardan birkaçını aşağıya belirttim. Sadece bunlarla sınırlı olmamakla birlikte daha birçok Barış Gücü Operasyonları (Askeri operasyon) mevcuttur. İç karışıklık ve soğuk savaş olan bölgelere askeri operasyonlar yapıp durumu kontrol altına alması güvenliği sağlama amacıyla olduğu düşünülse de sonucun öyle olmadığını biraz daha irdeleyerek görebiliyoruz. Yapılan tüm Barış Gücü Operasyonlarının ve sonrasında BM askerlerinin kurduğu geçici üstler kalıcı hale gelip otoriteyi kontrol etmeye başlarlar.
ABD de yeni bir elçi atanmasını Uluslararası Adalet Divanı’na sunar, her hâlükârda kabul edileceğinden diplomatik ilişkileri kontrol altına alabilmek için elçi operasyonun olduğu ülkede göreve başlar. Geçmişte hatta günümüzde de bunların izlerini komşu ülkelerimizde gözlemleyebiliriz. Zaten savaş olan bir bölgeye silahlı askerler göndererek savaşı kontrol altına alamazsın, tam tersi bu savaşı daha çok körükler. Anlaşmazlık yaşayan her iki gruptan biriyle anlaşabildiğin taktirde savaşı kısa sürede bitirip bölgeyi kontrol altına alabilmek kolaydır ve bunun böyle yapıldığına şüphem yok. Savaşın olduğu bir yere bir arabulucu ya da anlaşmazlıkları ortadan kaldırabilecek birilerini göndermek yerine neden askerler gönderilir ki…
Tam da bir önceki cümlemde söylediğimle ilgili bir Barış Operasyonu daha var Birleşmiş Milletler in; kısaltılmışı UNTSCO olarak adlandırılır. Buna 29 Mayıs 1948 de o bölgede gerçekleşen ilk barış süreci ve sonrasında Araplar – İsrail çatışması denilse de 750.000 Filistinlinin topraklarından kovulup mülteci konumuna düşmeleri gibi ciddi bir insani krizden ibaretti. Barış sürecini denetleyip devamını sağlayabilmek adına 17 Eylül 1948 ‘de arabulucu olarak Kont Bernadotte gönderildi. “Barış” kelimesi İsrail’in hiç hoşuna gitmemiş olmalı ki bu olaya verdiği cevaptan da anlaşılabiliyor.
ABD den gelen arabulucu Kont Bernadotte Kudüs kentinde suikasta uğrayarak öldürüldü. Bu BM in ilk (ve son) barış operasyonu olması nedeniyle 29 Mayıs tarihini BM Barış Gücü Uluslararası Günü olarak ilan etti. BM in barış adı altına yaptıkları özetle bunlardan ibarettir ama UNICEF’ i de es geçmemek gerek. Tüm bu barış operasyonları gibi önemli olaylarla yakından ilgileniyorlarken neden BM in yardım kolunu açık bir fon olarak bırakıyorlar. Neden onu da kendilerine görev edinmiyorlar? Kısacası UNICEF sizler bağış yaptıkça faaliyete geçebilen bir kurumdur demekten vazgeçmiyorlar. Bu yüzden de UNICEF’ in yardımlarından çok bağış kampanyası başlıklarını görürüz.
*UNMIS
*UNAMID
*UNMEE
*MINUSTAH
*UNMIK
*UNDOF
*UNMOGIP
*UNMIL
Üzerinde durmak istediğim bir diğer konu ise NATO (North Atlantic Treaty Organization). Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü 12 ülkenin katılımıyla 04 Nisan 1949 da Washington DC de imzalandı. Varşova Paktının Avrupa ya hakim olmasını engellemek amacıyla kurulan bir kurum olduğunu yine tarih bize çok açık bir şekilde gösteriyor. Uluslararası askeri ittifak olarak ta adlandırılır ve amacı tabiki de BM gibi güvenliği ve gelecek olan dış tehditlerden koruyup refahı sağlamak… NATO’ un ilk maddesi “ Taraflar, BM Yasası’nda ortaya konduğu üzere, karışmış olabilecekleri herhangi bir uluslararası anlaşmazlığı, uluslararası barış ve güvenlik ve adaleti tehlikeye sokmadan barışçıl yollarla çözmeyi ve uluslararası ilişkilerinde BM’ in amaçlarına aykırı olacak şekilde güç kullanımı ya da tehdidinden sakınmayı taahhüt etmektedirler.” 14 madde içerisinde sadece bir maddesini okuyarak NATO’nun amacını anlayabilmemiz mümkün. Siyasi anlamda çözebilmek adına BM, onun yetersiz kaldığı alanlarda fiziksel müdahale gerektiren durumlarda NATO’ nun kullanıldığı bence çok açık bir durumdur. Arada bir (Neler oluyor?) diye sorduğunuzda ise cevapları çok açık (NATO askeri bir topluluktur, onlardan masa tenisi oynamalarını bekleyemeyiz.) olur.
Tüm bunların en hoşuma giden kısmı da Savaş Suçları… Savaş Suçları adından da anlaşılacağı üzere kısaca; sivil halkın öldürülmesi, esirlerin çalıştırılıp öldürülmesi, kamu ve özel kişilerin mallarına zarar verip yağmalanması gibi maddeler içerir. Nürnbeg Uluslararası Ceza Mahkemesi, BM Güvenlik Konseyi tarafından oluşturulan ve Hollanda’ nın Lahey kentinde kurulan Uluslararası Ceza Mahkemeleri mevcuttur. Amerika Birleşik Devletleri, İsrail, Çin gibi devletler mahkemeyi eleştirip kendi haklının üzerinde yetkisi olmasını reddetmişlerdir. Kendi kurdukları mahkemeyi reddetmeleri de ne kadar da tuhaf. Hatta öyle ki ABD 6 Mayıs 2002 de imzasını geri çekip, toplantılarına katılmayarak resmi olarak reddetmiştir.
Savaşların sebebini daha fazla hakimiyet, daha fazla güç, daha fazla doğal kaynaklara sahip olma olarak görüyorum. Tüm dünyaya hakim olmak neden bu kadar önemli, dünyanın yönetiminin tek bir yerden olması neyi değiştirir? Zamanında bilinen dünyanın ortalama üçte birine Osmanlı İmparatorluğu hakimdi ve bu neyi değiştirdi; insanlar yine yaşayıp öldüler, yemek bulabildiler, onlarında kendi evleri vardı, aileleri, akrabaları ve çalışabilmek için kendilerine iş bulabiliyorlardı. Savaş sebeplerinin neredeyse hepsi yönetici kesimin ortak olarak aldıkları kararlardan ibarettir. Peki bu yaşayan halk için ne kadar önemli ya da halka sorulmadan böyle bir kararın alınması ne kadar sağlıklı? Bir önceki yazımda bahsettiğim Dünya Anayasasının ilk maddesi “İki ülke veya daha fazlasının katılacağı bir savaşta, savaşa katılan her ülkenin katılıp katılmayacağıyla ilgili halkına referandum yapması zorunludur” olabilir mi? Tahmin ediyorum ki ABD halkının Suriye, Afganistan ve Irak’ ta yaşayan insanlarla arasında bir anlaşmazlık olmadığına kesinlikle eminim. Sadece bu madde bile tüm dünyada kabul görülse savaş denilen şey yeterince varken bir daha tarihimizde olmaz. Ama tabiki de yöneticilerin bazen seçme hakkı olmadığı durumlar gerçekleşiyor ve gerçekleştiriliyor. Basitçe anlatmam gerekirse bir futbol sahasında topa ayak ile vurmanız gerekir eğer o topu elinize alırsanız kırmızı kart ile oyun dışına atılırsınız. Şu an o futbol sahasını çoktan oluşturmuş durumdalar ve bazı ülkeler diğerlerine sürekli pas atıyor, ayak ile vuranlar ile anlaşabiliyorlar fakat topu eline alan yönetici kesimin ülkesi ve ülkelerinin halini günümüzde ve geçmişte de net olarak görebiliyoruz. Peki neden topluca oynamaktan vazgeçmiyoruz, böylelikle pas atabilecekleri kimse kalmaz.