Çocuk İstismarının Modern Boyutu: Cinsiyetsiz Çocuk Yetiştirme Modası

Fikir
İnsanoğlu var olduğu günden beri çeşitli sorunları gündemine almış ve üstesinden gelmek için çabalamıştır. Günümüz toplumları da hızlanan zamana ayak uydurur bir vaziyette gündemini sürekli olarak taz...
EMOJİLE

İnsanoğlu var olduğu günden beri çeşitli sorunları gündemine almış ve üstesinden gelmek için çabalamıştır. Günümüz toplumları da hızlanan zamana ayak uydurur bir vaziyette gündemini sürekli olarak tazeliyor. Belki binlerce yıldır konuşulan konuların yeniden yorumlanmış halinin toplumlardaki tezahürü bizleri de yeni argümanlarla tartışmaya sürüklüyor. Bir zamandır küresel çapta toplumlarca konuşulan (ne yazık ki bazı toplumlar için tartışılması imkânsız) konulardan biri de “cinsiyet algısı”. Toplumsal cinsiyet/ biyolojik cinsiyet şeklinde ayrımlarla günlük konuşma pratiklerimizden kültüre kadar her türlü alanda karşımıza çıkan söylemler, bizi bu konuda düşünmeye sevk ediyor. Müslüman toplumların da büyük imtihanı haline gelmeye başlayan cinsiyet tartışmaları hakkında şimdiye kadar yorumlar bazı kaygılar dolayısıyla sessizce yapılmıştı. Kaygıların en başında gündeminde bu konu olmayan insanların kafasına bu karışıklığı bulaştırmamak gelirken sosyal medya ve güçlü iletişim bağları dolayısıyla kaygılarımızın gerçeğe dönüştüğünü gördük. Artık her inanç grubundan, her yaş seviyesinden, farklı yaşam tarzlarına sahip insanlardan cinsiyet/cinsiyetsizlik/ eşcinsellik hakkında olumlu ya da olumsuz bir yorum duymak normalleşti. Ne var ki şimdiye kadar böyle tartışmaların odağına çocuklar hiç bu kadar oturtulmamıştı. Cinsiyet hem çocukların, hem çocuklar üzerinden yetişkinlerin toplumsal okumalar yaptığı bir tartışma haline geldi.

Birkaç yıl öncesinde dersine katıldığım bir hoca “Çocuğumun kimliğinde din hanesini ilerde kendisi karar verir diye boş bıraktık ama kimliğin mavi basılmasını engelleyemedik” diyerek cinsiyetin tercihe ne denli bağlı olduğuna inandığını ispatlamaya çalışmıştı. Söylemlerine göre çocuğu inanç sistemini kendi oluşturduğu gibi (biyolojik gerçekliği ne olursa olsun) cinsiyetini de kendisi inşa edecekti. Çocuğuna mavi kıyafetler almayacak, oyuncakçıda araba ya da robot reyonlarına yönlendirmeyecekti. İster etek ister pantolon giyecek, isterse uzun saçlı prenses bebek oyuncaklarıyla oynayabilecekti. Toplumdan gelecek her türlü eleştiriyi kulak ardı edecek ve çocuğunu tercihleri konusunda cesaretlendirecekti çünkü böylece çocuğunun en özgür seçimlerle kendini gerçekleştireceğine inanıyordu. Hocanın tüm bu anlattıklarından ben tek bir şey çıkarıyordum: Çocuğunu özgürleştirmek bir yana, onu kendi cinsiyet algısına mahkûm bir şekilde yetiştirecekti.

Çocuğunu biyolojik cinsiyetinin toplumda kabul görmüş kurallara göre yetiştiren aileleri çocukları adına karar vermekle suçlarken kendisi çocuğu adına bir karar verip onu cinsiyetsiz yetiştireceğini söylüyordu. Mantık silsilesi dâhilinde düşünüldüğünde eleştirdiği eylemlerden farklı bir şeyi yapmadığı gibi üstenci bir tavırla kendisininkinin olması gereken olduğunu diğerlerini suçlayarak göstermeye çalışıyordu. Zamanla hocamdan duyduğum bu söylemlere farklıları eklendi ve konuşulduğunda daha az tepki verilir oldu. Sosyal medyada hem ebeveynlerin hem çocukların maruz kaldığı cinsiyetsiz çocuk yetiştirmesi furyası kartopu gibi büyümeye başladı. Ünlülerin pek çok konuda olduğu gibi ebeveynlik konusunda da örneklik olarak sunulması ile cinsiyetsiz çocuk algısı normalleşmeye başladı. Ünlülerin başlattığı bu modaya bir de bazı meşhur bilim dergilerinin “Cinsiyet Devrimi” başlıklı sayıları eklendi. Bu haberler ve yayınlar çocuklara biyolojik gerçeklikleri dışında seçenekler sunarak beden ve ruh dengelerini bozmayı hızla başarır hale geldi. Önceden yabancı çizgi filmlerde gördüğümüz bu tarz tehlikelerden çocuklarımızı korumak için küçük tedbirler almak yeterli olabiliyordu. Ancak ülkemizde ilkokul seviyesindeki çocukların bile cinsiyet tercihleri hakkında öğretmenlerine danıştığı şu günlerde çocukları neyden ne süre uzak tutacağımızın cevabını veremez durumdayız. Nesillerin ıslahı ve geleceğin inşası iddiasıyla yola çıkan biz Müslümanlar durumun gidişatını endişeyle izlemenin ötesinde bir şeyler yapmaya mecburuz. Çocuklarımız bizim anne babalarımıza sormadığımız soruları bizlere soracak ve veremediğimiz cevapları başkalarının söylemleriyle dolduracaktır. Toplumların kabul görme hızının arttığı bu konularda söylemlerimizi Kur’an ve sünnet örnekliğini temel alarak olgunlaştırmak en önemli vazifelerimizdendir. Argümanlarımızın sağlamlığı kadar üslubumuzun dengeli olmasını sağlamalı ve söylediklerimizin imtihanımız olmaması için dualarımızı arttırmalıyız. 

Senanur Yaşaroğlu

Genç Öncüler Dergisi