Ocak ayında da yeni kitaplar raflardaki yerini almaya devam ediyor.
İşte ocak ayında yeni çıkan kitaplar…
Zaman Aynası Namaz- Ali Mermer – Senai Demirci
Said Nursî, vaktin kalbine dayıyor can kulağını. Varlığın göğsünden hayatın bileğine vuran nabızda tutuyor başparmağını. İnsanın varoluş sancısını uyandırarak, namazın gölgesine çağırıyor kalbi. Kalbin gizli ağlayışlarını duyarak, sonsuzluğun göğüne uzatıyor ümitleri.
Ali Mermer ve Senai Demirci, yarım yüzyıla varan ders halkası birikimleriyle, Dokuzuncu Söz’ün dip seslerine kulak kesiliyor, Kur’anî göndermelerini yokluyor, Risale-i Nur’un göz gezdirdiği ufka açılıyorlar. Said Nursî’nin ardı sıra bıraktığı ‘nüve’ metnin neşvünemasına şahitlik ediyorlar. Risale-i Nur’un, vahye tutunan ve esmaya uzanan metnine refakat ederek, namazı “zaman aynası” olarak okuyorlar.
Her iki yazar, Risale-i Nur’un şerh ve izah görevine mütevazı bir katkıda bulunuyorlar. Dokuzuncu Söz’ün bakış açısından yeni metinlerin doğması ümidiyle ‘Said Nursi ile Kur’ân Okumak’ta ısrar ediyorlar.
Gel Sana Aşkı Anlatayım-Hakan Baştürk
“Kim bir Müslüman’ın hayatını anlatırsa ona yeniden hayat vermiş gibi olur” sözü geliyor hatırıma. Ki öyledir ve öyle olmalıdır da. Zira ölmeyen ölüler vardır. İşte bu kitap da onlardan birini, Anadolu’nun maneviyatına temel olmuş, gönül lisanımıza ses, medeniyet mefkûremize nefes olmuş birini Emir Sultan Hazretlerini anlatıyor. Okuyan tarihî olarak Osmanlı’nın beylikten devlete dönüşünü ve hatta bir imparatorluğun doğum sancılarını hissedecektir içinde ve manevi dinamiklerini satır satır bulacaktır bu kitapta. Ama bundan belki de daha önemlisi o medeniyetin manevi sütunlarını ve mimarlarını okuyacak, Emir Sultan’ı tanırken esasen çağını aşan bir gaye ve bir ideal ile karşı karşıya olacaktır. Daha açık söylemek gerekirse bir gönül devletinin nasıl kurulduğunu hissedecektir ve genç bir yazarın gözünden girecektir o âleme. Belki de en çok da bu tarafı için okunmalıdır bu roman.
Kusur bulunmak istendiği vakit her güzelde kusur bulunur. Lakin maksadımız kusur görmek değil kusur varsa örtmektir. Hem ehl-i hünerin kadrini bilmek de hünerdir. Bu sebeple genç kardeşim Hakan Baştürk’ü hem bu güzel çalışma için hem de bu gayreti için tebrik ediyorum, zira yazmak acı verir, biliyorum.
Duam odur ki yolu da bahtı da açık olsun…
Mesnevi’de Geçen Bütün Hikâyeler-Ahmet Metin Şahin, Kaynak Yayınları
‘Hakka Vuslat’ yani ‘Yaradana Kavuşma’ olan ve ‘Düğün Gecesi’ anlamına gelen, Mevlana Celaleddin Rumi’nin ölüm yıldönümü olan Şeb-i Arus törenleri başlıyor. Hz. Mevlana’nın günümüze kadar ulaşan birbirinden değerli eserlerine, dünyanın her yerinden, her yaştan insanın ilgisi gün geçtikçe artıyor.
Dünyanın bütün dillerine çevrilmiş, en çok okunan eserlerden biri olan Mesnevi, bir hikâye kitabı olmamakla birlikte, anlatılanların daha iyi anlaşılması için hikâyelerle zenginleştirilmiş bir eser. Yazar Ahmet Metin Şahin, “Mesnevi’de Geçen Bütün Hikâyeler” isimli yeni kitabında, insanın ruhuna işleyen bu hikâyeleri, günümüz Türkçesiyle daha anlaşılır ve kusursuz bir dil ile okuyucularına sunuyor.
13. yüzyılda Anadolu topraklarında yaşamış olan büyük düşünür, mutasavvıf ve şair Mevlana Celaleddin Rumi, Türk-İslam tarihinin en önemli karakterlerinden biridir. Her yaştan, her kesimden okuyucusu olan büyük eseri Mesnevi, dünyanın bütün dillerine çevrilmiş, dünya üzerinde en çok okunan eserlerden biri olmuştur.
Mesnevi bir hikâye kitabı olmamakla birlikte, tasavvuf öğretisini çeşitli hikâyeler vasıtasıyla anlatır. Mevlana, hikâyelerde geçen olayları yorumlarken, kişileri analiz ederken tasavvufun ilkelerini açıklar.
Hem edebi, hem de felsefi açıdan bir başyapıt olan Mesnevi 6 cilt ve 25700 beyitten oluşur.
Tasavvuf edebiyatı üzerine çalışmalarıyla tanınan Ahmet Metin Şahin, Kaynak Yayınları tarafından basılan “Mesnevi’de Geçen Bütün Hikâyeler” isimli eserinde, Mesnevi’de yer alan hikâyeleri tek bir kitapta topluyor.
Her satırında İslamiyet’in güzel ahlakını, hikmetlerini anlattığı hikâyelerde; bazen Kelile ve Dimne’den, bazen tarihî olaylardan, bazen Kur’ân-ı Kerim’in kıssalarından ve bazen de halk arasındaki söylencelerden faydalanıyor.
Ahmet Metin Şahin’in kusursuz bir çeviri ve akıcı bir üslupla okuyuculara sunduğu “Mesnevi’de Geçen Bütün Hikâyeler”, Mevlana’nın eserlerine bir giriş niteliğinde okunabileceği gibi, tasavvuf edebiyatı meraklılarının da her daim başucunda bulunması gereken, tekrar tekrar okunası eşsiz bir eser.
“İnsanlar dostlarla konuşurken çok dikkatli olmalı. Çünkü öyle söz vardır ki keskin bir kılıç gibidir, dostluğu keser, öldürür. Kalpte tedavisi olmayan yaralar açar. Kalp bahçesindeki yeşillikleri, sevgi çiçeklerini kış mevsimi gibi öldürür, bitirir. Bir söz de vardır, ilkbahar mevsimi gibidir. Her tarafı süsler, güzelleştirir; sayısız faydalar sunar.”
Çocuk Bu İhmale Gelmez- Mehmet Kurtoğlu
Çocuk, merhametin ve sevginin simgesidir. Günahsızlığın, mutluluğun, enerjinin ve samimiyetin temsilcisidir de…
Çocuk yetiştirme biçimi ne olursa olsun; bazen bilerek ya da bilmeyerek çocuğun gelişimi sekteye uğratılabilir. Bazen bencillikler, sorunlar ve ihtiraslar; bazense hayaller çocukları görmezden gelmeye, onları kişisel çıkarlar doğrultusunda, farkında olmadan, kullanmaya neden olabilir…
İşte Çocuk Bu İhmale Gelmez tam da bunlardan bahsediyor. Çocuğun gelişimini ve mükemmelliğini sekteye uğratan, yer yer farkında olunmayan ihmal ve istismar vakalarının fark edilmesini sağlayıp; ihmal ve istismarın önlenmesinde bir zırh görevi gören ‘mahremiyet bilinci’nin çocuğa nasıl kazandırılacağını anlatıyor.
Ayrıca mahremiyet donanımını elde etmiş çocuklar yetiştirme gayesinde olanlar için de çeşitli yol ve yöntemler sunuyor…
Bildiğin Gibi Değil-Mehtap Kabataş
Kediler, karıncalar, kırlangıçlar, balıklar, kelebekler, papağanlar, balıklar ve ağaçlar…
2019 Yaşındaki Ağaç’ın uzun yıllar nasıl yaşadığı, Savaşçı Japon Balığı’nın neden savaşçı olduğu, Horlayan İnci’nin uyurken horlama sesleri, Hayat Getiren Yağmur Damlası’nın nasıl hayat getirdiği…
Daha önce bilmediğin ve başka yerde bulamayacağın, varlıkların birbirinden ilginç öyküleri bu kitabın sayfalarında seni bekliyor.
Kesilen Gitar- Cüneyd Suavi
Bu kitabı yazarken, şimdi ancak rüyalarımda gördüğüm kişilerle görüştüm, onlarla sohbet ettim, hem de yüz yüze. Hayatımı tekrar yaşadım sanki.
Kitabı kapatıp geriye baktığımda, ortaya çıkan tek gerçek dünyanın faniliği…
Çocukluğumu yaşarken güzel bulduğum şeyler, gerçekten de güzel olan dereler ve ırmaklar, birbiri ardınca ölüp gitmişler bu dünyadan. Bir daha geri dönmemek, inşallah cennette akmak üzere…
Uçurtma uçurduğumuz yeşil ovalar, hep birlikte piknik yapıp gezdiğimiz tepeler, kıvrım kıvrım derelerle serinleyen ormanlar; sanki müthiş bir depremle beton blokların altına gömülmüşler. O bâki diyarda tekrar yeşermek duasıyla…
Sevdiğim insanlarsa, belki onda dokuzu, başta gül kokulu Resul olmak üzere, ebedî bir diyara göç etmişler. Kalanlarsa yüzlerini oraya çevirmişler.
…
Bu kitabın başlarında önce cennetteymiş gibi geçen çocukluğumu, daha sonra gençlik yıllarımı dile getirirken son elli yıl içersinde neler kaybettiğimizi gözyaşları içinde fark edeceksiniz.
Üniversite ve Ötesi: Genç Yetişkinler İçin Hayat Becerileri
Koç Üniversitesi Yayınları, gençlerin üniversitede ve sonrasındaki profesyonel hayatta ihtiyaç duyacağı temel yetkinlikleri aktarmayı amaçlayan Üniversite ve Ötesi: Genç Yetişkinler İçin Hayat Becerileri adlı kitabı, “Psikoloji ve Kişisel Gelişim” kategorisinde yayımladı.
Koç Üniversitesi’nde eğitime başlayan öğrencilerin ilk yıl zorunlu ders olarak aldıkları, Akademik Başarı ve Hayat Becerileri Programını (Academic and Life Skills – ALIS) anlatan kitap, Esra Tuncer, Muhsine Itır Özgen, Rengin Işık, Pınar Özbek ve Bülent Kılıç tarafından kaleme alındı.
ALIS Programı, Koç Üniversitesi’ndeki gençlerin üniversitede ve profesyonel hayatta ihtiyaç duyacakları temel yetkinlikleri geliştirmelerine yardımcı olmak amacıyla 2010 yılında başlatıldı. Genç Yetişkinler İçin Hayat Becerileri adlı kitap, teori ve uygulamanın harmanlanarak sunulduğu bu dersin içeriği temel alınarak genç yetişkinlere, eğitmenlere ve ailelere yönelik hazırlandı.
Konu anlatımlarının ve egzersizlerin yanı sıra, eğitmenler için özel notların da yer aldığı kitap, gençlerle çalışacak öğretim görevlileri, öğretmenler, rehber öğretmenler, psikolojik danışmanlar, psikologlar, akran eğitmenleri ve farklı ortamlarda eğitim veren herkes için önemli bir kaynak niteliğinde. Kitapta, bir akademik dönem, yani 14 hafta boyunca derslerde paylaşılan konu anlatımları ve uygulanan egzersizler bulunuyor.
ALIS Programı Kurucusu ve Akademik Danışmanı Prof. Dr. Zeynep Aycan, kitapta genç yetişkinlerin gelişimine bütüncül yaklaşımın gerekliliğinin altını çizerken, ailelerden eğitim kurumlarına kadar herkesin bu süreçte önemli rolü olduğunu vurgulamayı amaçladıklarını belirtiyor.
Prof. Dr. Aycan, ALIS ile verilen ek donanımın, kişinin zaman ve enerjisini doğru alana yönlendirerek olmak istediği birey, hatta edineceği becerilerle olabileceği en “bütün” birey olmasına katkı sağladığını söylüyor. Aycan, programın aynı zamanda akademik başarıdan bağımsız olarak bireyin iş başvurularında, mülakatlarda ve akademik programlara kabul süreçlerinde bir adım önde olmasına imkân sağladığını vurguluyor.
Yazarlar: Esra Tuncer, Muhsine Itır Özgen, Rengin Işık, Pınar Özbek, Bülent Kılıç
Sevgilim Londra
Hem eşsiz bir seyahat rehberi hem de mini bir Van Gogh biyografisi olan bu kitap, Victoria dönemi Londra’sında Van Gogh ile unutulmaz bir yürüyüşe çıkmanın eşsiz deneyimini vaat ediyor.
Vincent van Gogh 1873-1876 yılları arasında henüz resme başlamamışken Londra’da yaşadı ve çalıştı.
Yazar kısa hikâyeler eşliğinde okuyucuyu Van Gogh’un Londra’sına götürüyor: Nerede yaşadı?
Neler gördü? Nerede çalıştı? Nerelerde yürüdü? Neler okudu? Hangi resimleri gördü? Günümüzde o günlerden kalan, hâlâ görülebilecek neler var?
Van Gogh’un Thames Nehri kıyısındaki yürüyüşlerinde ilahiler söylediğini biliyor muydunuz?
Charles Dickens’ın Christmas Carols kitabını çok sevdiğini ve her yıl aralık ayında yeniden okuduğunu?
Peki ya British Museum’da Rembrandt’a ait özel bir tablo aradığını?
Şimdi bu kitabı elinize alıp Londra’da Vincent ile bir yürüyüşe çıkmaya hazır mısınız?
Şeyhülreis İbn-i Sina–Nazım İntepe
Daha çok hekim kimliğiyle tanınan İbn-i Sina sadece tıp alanında değil, matematik, fizik, kimya, astronomi ve jeoloji bilimleriyle ilgili de pek çok araştırma yapmış, eserler yayınlamıştır. Ayrıca felsefe ve müzik konusunda da çığır açan önemli çalışmaları vardır.
Gelmiş geçmiş en üretken bilim adamlarından biri olan İbn-i Sina, yaşadığı dönemde olduğu gibi, sonraki yüzyıllarda da insanlara faydalı olmaya devam etmiştir. Bıraktığı eserlerin etkisi günümüze kadar ulaşan bu büyük alimin yazdığı “el-Kanun Fi’t-Tıb” (Tıbbın Kanunu) hem İslam ülkelerinde, hem de Avrupa’da asırlar boyunca temel tıp kitabı olarak okutulmuştur.
Dünya tarihi açısından bu denli önemli olan İbn-i Sina’nın hayatı, eserleri ve düşünceleri Yrd. Doç. Dr. Nazım İntepe’nin yeni kitabında mercek altına alınmış.
Nazım İntepe, “Şeyhülreis İbn-i Sina” adını verdiği eserinde, Newton’dan Kant’a kadar pek çok bilim ve düşünce adamına ilham veren bu büyük alimi, tıpkı bir hikaye anlatır gibi sürükleyici bir üslupla satırlarına taşımış.
Seneler süren titiz bir araştırmanın sonunda ortaya çıkan “Şeyhülreis İbn-i Sina”, doğumundan ölümüne kadar alimin hayatını anlatırken, fikirlerine ve eserlerine de yer veriyor.
Ortaçağdan bugüne geçerliliğini koruyan kadim bilgileri aktaran “Şeyhülreis İbn-i Sina”, bilim ve tarih meraklılarına soluksuz bir okuma vadediyor.
“Şeyh’in ders anlatacağı gün büyük ders salonu tamamen dolardı. O haftaki ders, ilaç olarak kullanılan zencefil ve reyhan bitkileri hakkında oldu. İbn-i Sina zencefil ve reyhanın Kur’ân’da geçen şifalı bitkilerden olduğunu birçok hastalıkta kullanıldıklarını, ilgili kitaplarda bahisleri ve terkipleri yazıldığını, Fevaidi Zencebil adlı kitabında bu bilgileri topladığını söyleyerek yedi sayfalık kitapçığını talebelerine sonuna kadar okuyarak açıkladı.
Başka bir hafta İbn-i Sina, medresenin büyük kubbeli ana ders salonunda günlük dersine çıktı. O gün, yanık çeşitleri, şekilleri, tedavileri ve akıbetleri konulu geniş içerikli bir konu anlattıktan sonra önündeki kâğıtlara baktı. Bu kâğıtlar, bir hafta on gün boyunca talebelerin ve hekimlerin yazıp kürsüsüne bıraktığı ve kendisine sorduğu çeşitli sorulardı. Soruların sırasına göre cevap vereceğini söyleyerek soruları okuyup anlatmaya başladı.”
Muhteşem Gatsby
Ünlü Amerikalı yazar Francis Scott Fitzgerald’ın en parlak yapıtı ve 20. yüzyıl Amerikan edebiyatının en iyi romanlarından biri olarak görülen Muhteşem Gatsby Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları etiketiyle raflardaki yerini aldı.
Muhteşem Gatsby, eğitimsiz bir aileden gelen ve kendini baştan yaratan yoksul Gatsby’nin Long Island’da bir malikânede sürdürdüğü görkemli yaşam tarzını ve “Caz Çağı” olarak bilinen 1920’li yılları bütün coşkusu, aşırılıkları, şiddeti ve çöküşüyle yansıtır.
Servet ve güç kazanarak yeni umutlar ve başlangıçlar vaat eden bir hayatın eşiğine gelen bu gizemli milyonerin tek dürtüsü saplantı haline getirdiği ilk aşkı Daisy’ye kavuşmaktır. Ama geçmiş geçmiştir ve tekrar edilmesi mümkün değildir.
Gatsby’nin uğradığı yıkım Amerikan Rüyası’nın da çöküşüdür aslında.
Francis Scott Fitzgerald (1896 – 1940)
“Caz Çağı”nın ruhunu büyük bir başarıyla canlandıran Fitzgerald, Yitik Kuşak adıyla anılan yazarların önde gelenlerindendir. St. Paul Academy ve Newman School’dan sonra bir süre devam ettiği Princeton Üniversitesi’nde parlak bir öğrenci oldu. 1917’de orduya katıldı. İlk romanı This Side of Paradise (1920; Cennetin Bu Yakası) yazara büyük bir ün kazandırdı. Ardından, The Beautiful and Damned (1922; Güzel ve Lanetli) adlı ikinci romanı yayımlandı. Fitzgerald bu arada 1918’de Alabama’da askerken tanışıp âşık olduğu Zelda Sayre ile evlendi. 1924’te Fransız Rivierası’na yerleşen çift kendilerini orada yaşayan bir grup Amerikalıdan oluşan bir çevrede buldular. Yazar Tender is the Night (1934; Kırılgandır Gece) adlı romanında bu çevreyi anlatır. Fitzgerald 1934’te Hollywood’u konu alan The Last Tycoon (Son Patron) adlı romanına başladı, ancak bu romanı bitiremeden kalp krizinden öldü.
Bir Varmış Ötesi Yokmuş-Bihin Edige
Bugüne kadar çok ses getiren 7 kitaba imza atan yazar Bihin Edige, üzerinde uzun yıllar çalıştığı “Bir Varmış Ötesi Yokmuş” adlı yeni kitabıyla okurlarıyla buluşuyor.
Kişisel gelişim konusunda seminerler veren ve birçok kitabı bulunan Bihin Edige’nin “Bir Varmış Ötesi Yokmuş” adlı yeni kitabı şu cümlelerle başlıyor: “Peki, ben kimim? Etken miyim, yoksa edilgen mi? Bir şeyler yapabilir, bir şeyleri değiştirebilir miyim? Yoksa kader rüzgârının sürüklediği yere giden çaresiz bir yaratık mıyım? İşte bütün mesele önce bu soruları kendinize sormanızla, sonra bildiklerinizi veya bildiğinizi zannettiklerinizi sorgulamanızla ve cevapları aramanızla başlıyor.”
Bu soruların hepsinin cevabı, evrene holistik bakış açısını anlamakta yatıyor. Kendimizi var olan her şeyden ayrı görmeye devam ettiğimiz sürece acı çekmeye mahkûmuz. Ve çevremizdeki acıyı hafifletmenin anahtarı da yine bizim hayata yaklaşımımızda.
İşte Bir Varmış Ötesi Yokmuş bütün bu soruları kendimize sorarken ve cevapları ararken yolumuzu aydınlatacak bir rehber niteliğinde.
Koton Kitap etiketiyle raflara çıkan “Bir Varmış Ötesi Yokmuş” tüm kitabevlerinde.
Bihin Edige Hakkında: Adana doğumlu Bihin Edige, yüksek öğrenimini Marmara Üniversitesi İktisat Bölümü’nde tamamladı. Satış ve pazarlama, halkla ilişkiler, reklam ve organizasyon alanlarında çalıştı ve aldığı eğitimler ve yaptığı araştırmalar doğrultusunda kişisel gelişim seminerleri vermeye ve kitap yazmaya başladı. Tanrıça Uyanıyor, Kontrol Kimde, Nerede Hata Yapıyoruz (Aydın Arıtan ile birlikte), Haddini Bil, Denge, Çırılçıplak, Arayış isimli kitapların da yazarıdır. KRT Kültür TV’de Holistik Kültür isimli programı hazırlayıp sunuyor, çeşitli vakıflarda aktif olarak görev yapıyor, halen TOVAK (Türkiye Toplum Hizmetleri Vakfı) Başkan Yardımcılığı görevini sürdürüyor.
POSTYAPISALCI EDEBİYAT KURAMI
Sevim Burak, Edebiyatta Bir Tekillik Düşünürü
Yazar: Mustafa Demirtaş
Edebiyat değişim için bir oluş gücü sunabilir mi? Dünyayı temsil etmeye çalışmak yerine, bizzat yaşamı genişleten sınırlarla başka dünyalar yaratabilir mi? O halde edebi bir ürün, bir temsilin sergilendiği bir sahne değil, bilakis bir üretim süreci olarak ele alınabilir mi? Yaşamdaki farklılaşma güçlerinin olumlanması olan yaratıcılığa, bu mükemmel anlamı yeniden verilebilir mi?
Bu sorular, hiç şüphesiz edebiyatın sorunsallaştırılma biçimindeki bir yenilikten kaynaklanır. Postyapısalcı edebiyat kuramı, artık “edebiyat nedir?” değil, “edebiyat nasıl işliyor?” diye sormayı önerir. Doğrudan edebiyatı da ilgilendiren özne, dil ve anlam, hakikat gibi tüm meseleleri bu temel soru ışığında ele alır. Şimdi yazar hakikate vakıf oluşuyla, sözcükler metaforik özellikleriyle, hakikat gerçeği temsil edebilme gücüyle değil, hepsi de yaşamı dönüştürebilmekteki güçleriyle değerlendirilecektir. Tekilliklerin gücüyle sarsmak gerekmektedir artık bu dünyayı.
Sevim Burak da yazdığında, dünyamız sarsılır. Edebi uzamdaki bir tekillik düşünürüdür o da. Mevcut olanı tekrar etmez, fark sevgisini aşılar yaşama. Gerçeği temsil etmeye çalışmaz, bizzat yeni bir gerçek olur. Olan için değil, gelmekte olan için yazar Sevim Burak da: “Bu dünyayı izleyenlere bir halt yok… Açıkgözler için hiçbir şey yazmayacağım –Erken bunamışlara- hayalperestlere çok acıklılara –bu dünyadan gitmek üzere hazırlık yapanlara yazacağım… Yalnız aklını kaybetmişlerle bu dünyayı paylaşacağım. Aşktan aklını oynatanlara-Şizofrenlere-aşırı romantiklere-ve aşırı sadistlere… Delilere yazacağım… Aptallara da sevgim var. Ama delileri yaratıcı buluyorum…”
Yazar hakkında
Mustafa Demirtaş, 1984, İzmir doğumlu. Lisans eğitimini 2007 yılında Uludağ Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde tamamladı. Ege Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde 2010 yılında yüksek lisans derecesini aldı. Aynı yıl Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü doktora programına kabul edildi. 2013 yılında Uludağ Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladı. Edebiyat sosyolojisi, siyaset felsefesi ve toplumsal teori alanlarında çeşitli kitap ve dergilerde yayımlanan makaleleri ve çevirileri bulunmaktadır.
Benim Gözümle-Mehmet AZİMLİ
Rehberimizin başından geçen ilginç bir olay şu şekildedir; bir otobüs yolculuğu molasında içki içen yaşlı bir amcaya ne için içtiğini sorar. İspanyol amca, rahatlamak için içtiğini, ancak dedesinin küçüklükte öğrettiği bir şarkının onu içkiden daha fazla rahatlattığını söyler. Şarkının ne olduğunu soran rehberimize yaşlı amca şarkı olarak bildiği, “Fatiha” suresini okur. Şaşkına dönen rehberimiz, Fatiha’nın ne olduğunu anlatınca, şaşkınlık sırası bu sefer yaşlı amcadadır. Dinleri zorla değiştirilen Morisko’ların (Müslümanlığı gizlice yaşayan Endülüslüler) direnme başarılarından biri de bu olmalıdır. Derin kodlara ince ince işlenmiş belki de bir gün ortaya çıkacağı düşünülen işaretler…
Dünyanın gündemine oturmuş olan Srebrenica katliamı sonrası cesetler bilinemesin diye parçalara ayrılıp değişik yerlere gömülmüş. Sırplar bununla olayı sakladıklarını düşünmüşler. Fakat “Mavi Kelebek” olayı hesapları alt üst etmiş. Mavi bir kelebek sadece toplu mezarların olduğu yerde çıkan ve yetişen mavi bir çiçeğe konuyormuş ve sadece bu mavi çiçeği takip ediyormuş. Böylece mavi kelebeği takip eden Bosnalılar mavi çiçeklere, dolayısıyla toplu mezarlara ulaşıyorlarmış…
on5yirmi5.com