Yalova Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Süleyman Berk, vatanın gerçek sahibini tespitte mezarlıkların önemli bir argüman olduğunu belirterek, “Esasen tarihi eserler, bütünüyle bir memleketin tapusu ve karakteri hüviyetindedir” dedi.
Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği (ESKADER) tarafından düzenlenen “Babıali Sohbetleri”nin bu haftaki konuşmacısı, Yalova Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Süleyman Berk oldu. Aynı zamanda hattat olan Berk, sohbetinde, araştırmalarını yaptığı “Kültürümüzde Mezar Taşları” konusunu ele aldı.
Timaş Kitap Kahve’de gerçekleşen sohbette Doç. Dr. Berk, Milli Mücadele döneminde Erzurum’da yaşanan bir hikayeden yola çıkarak, “Vatanın gerçek sahibini tespitte mezarlıklar önemli bir argüman olmuştur. Esasen tarihi eserler, bütünüyle bir memleketin tapusu ve karakteri hüviyetindedir” ifadesini kullandı.
Doç. Dr. Berk, Osmanlı mezarlıklarının herkesin ilgisini çektiğinin altını çizerek, “Bu mezarlıklar, endamlı servileri, rengarenk çiçekleriyle insana huzur veren mekanlardır. Eski mezarlıklarımızda ölümün, insana ürperti veren soğuk yüzü görülmez. Osmanlı medeniyeti, buraları birer ‘manevi istirahat bahçesine’ çevirmiştir” diye konuştu.
Mezar taşı kitabelerinin yapıları itibarıyla da sanat ve estetiğin konusu olduğunu belirten Berk, “Çok ince taş işçiliği, çeşitlilik arz eden başlıkları, taşıdıkları edebi ifadeler ve yazı sanatının çok güzel örneklerini taşımaları, onları önemli kılmıştır. Ayrıca kişi ile ilgili en doğru bilgiler, mezar taşlarından elde edilmiştir” dedi.
“İnsanlar, ölüleriyle birlikte yaşamıştır”
Doç. Dr. Berk, medeniyetimizde mezarlık alanlarının şehir dışına taşınmadığını vurgulayarak, “Mezarlıklar, devamlı göz önünde olan yerlere yapılmıştır. Bir manada insanlar, ölüleriyle birlikte yaşamış, bundan da huzur duymuşlardır. Bu sayede, faniliklerini hiçbir zaman unutmamışlardır” görüşünü dile getirdi.
Mezar taşı kitabelerinde taş işçiliği, yazı sanatı, mezar taşlarında bulunan dini ve edebi ifadelerin göze çarptığını vurgulayan Berk, şöyle devam etti:
“Yapı olarak mezar taşları, birbirlerine benzer özellikler göstermektedir. Ana farklılık, erkek ve kadın mezar taşlarında görülür. Erkek mezar taşlarında ölünün statüsüne göre bir başlık bulunmasına karşılık, kadın mezar taşlarında çiçek motifleri başlık olarak yer alır.”
Mezar taşlarında başlıklar ve semboller
Erkek mezar taşı kitabelerinde “mevta”nın sosyal hayattaki statüsünü yansıtan başlıkların, kavuklar, fes ve tarikat başlığı şeklinde üçe ayrıldığını ifade eden Doç. Dr. Süleyman Berk, şöyle konuştu;
“Başlıklar ve semboller, mezar taşı kitabelerine işlenmiştir. Şüphesiz erkek mezar taşlarının en dikkat çeken kısmı, başlıklardır. Kişinin genç yaşta ölmüş olduğunu belirten çiçek, hacı olduğunu belirten hurma ağacı, idam edildiğini anlatan boyun kısmındaki kement, mesleklerini yansıtan tulumba, çapa, ok-yay ve okur-yazarlığına delalet eden kalem-divit gibi simgelerde de kişinin kimliğiyle ilgili daha özel bilgiler verilmeye çalışılmıştır. Osmanlılarda sosyal statünün en önemli göstergesi olan kavuklar, bu nedenle mezar taşlarının da en belirleyici özelliği olmuşlardır. Bunların ortadan kalkmasından sonra görülmeye başlayan kallavi ise, aslında sadrazam, vezir ve üç tuğlu paşaların kullandığı, bir tür tören başlığıydı. Gündelik kullanımda çok az yeri bulunan bu kavuğun mezar taşlarındaki kullanımı, tamamen semboliktir.”
Mezar taşı kitabelerinin, taş işçiliği ve edebi özelliği yanında yazı sanatı bakımından da önemi bulunduğuna dikkati çeken Berk, sözlerini şöyle tamamladı:
“İstanbul’un tarihi mezarlıklarında Osmanlı’nın önemli hattatlarının yazdığı, imzalı mezar taşı kitabeleri bulunmaktadır. Mezar taşlarında genellikle celi sülüs, celi talik, kufi yazı çeşitleri kullanılmıştır. Sanatta üslup sahibi hattatlar, yazdıkları mezar taşı kitabelerinin sonuna imzalarını atmışlardır.”