Ebubekir Eroğlu’na Saygı Gecesi

Etkinlikler
‘Eskilerin ırmak gibi şairleri vardı/ şelâle olup köpük köpük dökülen// nasip oldu bir ömür kıyılarında gezdik/ eksilmeyen su nerden geliyor/ merak ettik/ gittiği yeri gözledik//bir onlar ...
EMOJİLE

‘Eskilerin ırmak gibi şairleri vardı/ şelâle olup köpük köpük dökülen// nasip oldu bir ömür kıyılarında gezdik/ eksilmeyen su nerden geliyor/ merak ettik/ gittiği yeri gözledik//bir onlar bir de -her devirde-/ yakınlarından daha yakını/ bulunduğu mekânda vaktin evladı/ toprağı kımıl kımıl besledi de/bizim otlarımız bitti// azizim boşver/ aradaki haşeratı.’

Zaman’dan Ercan Yılmaz yazdı… Eskimeyen Su Gazeli, şiirimizin yaşayan ustalarından Ebubekir Eroğlu‘nun hem poetikasına ışık tutması hem de geleneğe bakışı açısından oldukça önemli bir metin.

Şairin bu şiirde ne demek istediği, önceki akşam Sakarya Büyükşehir Belediyesi‘nin Sakarya Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü‘nün katkılarıyla tertip ettiği ‘Ustalara Saygı-Ebubekir Eroğlu’ programıyla daha iyi anlaşıldı.

Program, Türk Dili ve Edebiyatı öğrencilerinin Eroğlu‘nun şiirlerini okumasıyla başladı. Ardından Doç. Dr. Yılmaz Daşçıoğlu‘nun yönettiği panelde, Prof. Dr. Durmuş Günay ve Yönelişler dergisi şairleri Ömer Erdem, İhsan Deniz, Hüseyin Atlansoy yaptıkları konuşmalarla dinleyicileri Eroğlu‘nun ruh ve zihin dünyasında bir yolculuğa çıkardı; yükün sadece ‘kelimeler’ olduğu bir yolculuğa…

Prof. Dr. Durmuş Günay, Eroğlu‘nun Diriliş ekolünün bir süreği olarak, 70’li yıllardan itibaren günümüze kadarki düşünce serüvenini ve gelenek, kültür, kimlik, medeniyet konularında kalemini korkusuzca kullanan bir aydın kimliğiyle fikir hayatımızdaki yerini belirlemeye çalıştı. Günay‘dan sonra söz alan Ömer Erdem, yıllar önce Sakarya‘da bir toplantı vesilesiyle tanıştığı Eroğlu‘nun, ‘yük çağrılmaz kendiliğinden gelir’, ‘ve eski deyimle aşk/başlangıç bilgisidir/yol erlerinde’ mısralarından hareketle poetikası ve şair mizacı üzerinde durdu. Erdem, bir medeniyet krizinden doğmuş olan yeni Türk şiirinin, krizin aşılması yönünde nelere ihtiyaç duyduğunun Eroğlu‘nun Modern Türk Şiirinin Doğası adlı eserinde mevcut olduğunu söyledi.

Kendisini daima Yönelişler dergisi şairi olarak nitelediğinin altını çizen İhsan Deniz ise derginin tam manasıyla bir ‘mektep’ olduğunu ifade etti. Deniz‘in Yönelişler eksenli konuşması, Eroğlu‘nun dergicilik anlayışını açığa çıkarıyordu. Hüseyin Atlansoy, "70’li yıllardan günümüze çağın bilincini yüklenmiş taş gibi kararlı bir şairdir Ebubekir Eroğlu" cümlesiyle başladığı konuşmayı, şairin şiirlerinden örnekler sunarak ‘taş’ metaforu üzerinden devam ettirdi. Aynı zamanda Yönelişler ekolünün bir şairi olan Doç. Dr. Yılmaz Daşçıoğlu, Eroğlu‘nun şiirinin duru ve pürüzsüz dilinin altında, gittikçe derinleşen bir varoluş gerilimi barındırdığını belirten konuşmasıyla paneli kapattı.

‘HATIRLAMAK HİSSETMEKTİR’

‘Şiirin fonksiyonlarından biri hatırlama ve hatırlatmadır. Hatırlamak hissetmektir.’ cümleleriyle teşekkür konuşmasına başlayan Eroğlu‘nun sözleri, inancını ve heyecanını yol azığı yapmış bir yolcunun dudaklarından dökülüyordu adeta. Eroğlu sözlerini şöyle sürdürdü: "Her insanın hayatında yoğunlaşmış anlar vardır. İnsanın acısı ve sevinci bu anlarda toplanır. Acı kadar sevinç de kaynaklık eder şiire. İnsan olarak insana yakınlığımız imgeleri besler. Sevinç insanda sadece eğlenme isteği doğurmaz. Varolmanın zevki, var olduğunu hissetmenin zevki insana bir doygunluk verir. Burada ruh olgunluğuna giden yol üzerindeki rahatlama ve duygu yoğunlaşması, sevinme duygusunun yerine geçerek şiire kaynaklık eder. Dünyayı zihnimizde tasarlamak ve zihnimizi yeniden kurmak için şiire ihtiyacımız var. İnanışta, anlamada, kavramada, yaratılışımızı, kâinatın hallerini ve sonumuzu düşünmede yüceliği hissediş insana vergidir. Şair bu duygulara sahip çıkanların ve ileride çıkacak olanların hizmetindedir."