Nobel Ödüllü Şair Yeats’in Hayaleti İstanbul’da

Etkinlikler
Sabancı Üniversitesi’nin Karaköy’deki iletişim merkezi, bugünlerde Nobel ödüllü İrlandalı şair William Butler Yeats’in hayatı ve eserlerinin tanıtıldığı bir sergiye ev sahipliği yapı...
EMOJİLE

Sabancı Üniversitesi’nin Karaköy’deki iletişim merkezi, bugünlerde Nobel ödüllü İrlandalı şair William Butler Yeats’in hayatı ve eserlerinin tanıtıldığı bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Karaköy’deki sergi binasına uğrayanlar, ‘W.B.Yeats’in Çalışmaları ve Hayatı’ başlıklı belgeseli de edinebilir.Şair dostumun vaktiyle denize düşürüp kaldırımın kenarından alır gibi sakince suyun içerisinden çıkardığı, sayfaları tuzla eprimiş W.Butler Yeats’in toplu şiirleri kitabıyla sahilde yürüyordum. Heyecanlıydım. Nihayet uzak diyarlardan sevdiğim bir şairin özel hayatının gölgesinde dolaşıp ona hayatı boyunca eşlik eden ‘isimli eşyalarına’ bir camın arkasından da olsa dokunabilecektim. Elyazmalarını, kitaplarının üzerindeki karalamaları, tıraş bıçağını, ezoterizme düşkünlüğü nedeniyle topladığı sihir kartlarını, ünlü Abbey tiyatrosunun ilk çizimlerini görecektim. İrlandalı şairin, ülkesinin manzarasını, mitolojik unsurlarını, farklı kültürünü yansıtan resimleriyle başka bir coğrafyaya gidecektim aslında. Gün ufukta usulca erirken bakıra kesen boğazın kızıllığıyla yumuşayınca ‘Göğün Kaftanları’nı mırıldanmaya başladım; "Benim olsaydı göğün sırmalı kaftanları/o kah altın kah gümüş ışıklarla dokunmuş/o kah mavi kah açık kah koyu kaftanları/güneşin ayın gecenin ipliğiyle dokunmuş/kaftanları sererdim ayaklarının altına."

Sergi ve bir belgesel

Bu şiiri hayatına giren kadınlardan hangisine yazdığını bilmiyorum ama nedense bana yaşadığı sürece bir saplantı olan, dört kez evlilik teklif edip her seferinde onu reddeden İrlandalı oyuncu, feminist Maud Gonne’e yazmış gibi geldi. O devrimci kadının ince bileklerini, hülyalı bakışlarını düşündüm. Ve diğer kadınlarını da elbette… Hepsiyle birer birer tanışacaktım.

Sabancı Üniversitesi’nin iletişim binasına girince sohbet eden insanlara serginin nerede olduğunu sordum. "Burada" cevabını alınca şaşkınlıkla etrafıma bakındım. Vestiyerin önündeki giriş alanına Nobel ödüllü Yeats’in hayatını anlatan on adet bez afiş asılmıştı. Üzerlerinde küçük baskı resimler ve broşürlerde hayat hikâyesi yer alıyordu. O bir sergi değildi, olsa olsa gerçek bir serginin simülasyonu olabilirdi. Nitekim orada tanıştığım İngiliz bir çift, tahminimi doğruladı. Biraz sohbet ettik. Onlara Yeats’in Türkiye’deki edebiyat severlerce tanındığını, has şiir okurlarının onu önemsediğini, hatta daha geçenlerde yeni bir şiir derlemesinin yayımlandığını söyledim. (Her Şey Ayartabilir Beni/Helikopter Yay. Çev. Cevat Çapan). Sanırım fiziksel özelliklerim ve Yeats’i doğru telaffuz etmem yüzünden (Türkler hep yanlış telaffuz ediyormuş) kitaba adını veren şiirini ezbere bilip bilmediğimi sordular. Gülümsedim, "Bilsem bile İngilizce okuyamam ama isterseniz Türkçesini hatırlatabilirim." dedim. "Her şey ayartabilir beni şu şiir uğraşından; /Gün olur bir kadının yüzü ya da daha kötüsü…"

Sohbet sıcaktı; yaşadığı evlerden, resim çalışmalarından, kabaca siyasî hayatından, İrlanda efsanelerine ve mitolojiye düşkünlüğünden, tiyatro kurma çabaları sırasında para bulmak için zorlandığından bahsettiler. Eh, itiraf etmeliyim ki büyük bir ozanın hayatıyla ilgili sergiyi başkalarının anlatımıyla izleyeceğim aklıma gelmezdi.

Anlaşılan, Sabancı Üniversitesi ve İrlanda Büyükelçiliği iyi niyetli bir çabayla şairin doğumunun 100. yılında Dublin’de açılan muhteşem serginin İstanbul’da tanıtımını gerçekleştirmek istemiş. Doğrusu, Yeats’in hayatını merak edenlere, mutlaka görün diyebileceğim bir sergi değil, ancak Karaköy’deki sergi binasına uğrayanlar ‘W.B.Yeats’in Çalışmaları ve Hayatı’ başlıklı belgeseli edinebilir. Arşivde saklanacak nitelikte olan film, sadece ona ve yakınlarına dair farklı dönemleri anlatmıyor, yaşadığı çağın simgesel görüntülerine de yer veriyor. Hayatı hakkında araştırma yapan akademisyenlerin ve eleştirmenlerin tanıklığında yaşadığı çağın edebiyat akımındaki yeniliklerin izini sürmek de mümkün.

İrlanda edebiyatının Rönesans sürecinin öncüsü kabul edilen Yeats’in okültizme duyduğu ilgi yüzünden ölülerle konuştuğu söylenir. İrlanda efsanelerini anlattığı ‘Kelt Şafağı’ ismiyle derlenen lirik denemelerinden birinde, uyanık olduğu halde bile düşler gördüğünden bahseder. Onların sönük ve gölgemsi ama aynı zamanda maddesel dünya gibi katı olduğunu söyledikten sonra bu alışkanlığını değiştiremeyeceğini zira bu hallerinin iradesinin dışında geliştiğini anlatır.

Eve dönüş yolunda onun bu özelliğini hatırladım. Sonra deniz kenarında bir banka oturup, seneler sonra hâlâ iyot kokan kitabımı açıp sevdiğim şiirlerini onun diliyle, sesiyle okumaya başladım. Biliyordum, o da beni duyuyordu. Giden gitmiş sayılmazdı çünkü, şimdi canlılarla konuşma sırası ondaydı: "Saçın solduğu, için uyku dolduğunda geçen yaşla/Ve ocak başında daldığın vakit bu kitaba bak/Yavaşça oku ve eskiden sahip olduğun o yumuşak/bakışlarını gözlerinin ve derin gölgelerin düşle./Kaç kişi senin zarafetinin cevherini/Ve sevdi güzelliğini aşkla yalan ya da hakikat/sendeki gezgin ruhu bir tek adam sevdi fakat/Ve sevdi değişen yüzünün kederini…" Serginin orijinalini internette dolaşmak isteyenler için.

Sabah