Bugün, 4 gün sürecek olan Kurban Bayramı’nın ilk günü. Bu mübarek günde biz de size biraz Kurban Bayramı’nın anlamından bahsetmek istedik. Kurban Bayramı ne zaman ve nasıl kutlanır? Müslümanlar niye bugünlerde kurban keser. İşte bu soruların cevabı…
Kurban Bayramı, Müslümanlar tarafından Hicri Takvime göre Zilhicce ayının onuncu gününden itibaren dört gün boyunca kutlanan bir dini bayram. Zilhicce ayının onuncu, onbirinci ve onikinci günlerine ‘ Eyyâm-ı nahr ‘ (Kesme günleri) ve bir önceki gün olan Zilhicce ayın dokuzuncu gününe Arife denir. Kurban Bayramı, aynı zamanda İslam âleminin her yıl Mekke’de hac farizasını ifa ettikleri vakittir.
Kurban Bayramı, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan birçok ülkede dinî bayram olmasının yanı sıra resmî tatil ilan edilir. Ramazan Bayramı ile beraber İslam dinindeki en önemli iki bayramdan biridir.
Bayramda Bayram Namazı kılınır ve Bayram hutbesi okunur.
Arefe günü sabah namazından itibaren bayramın son ikindi namazı dahil her farz namazdan sonra teşrik tekbirleri okunur: Allahü Ekber Allâhü Ekber Lâ ilâhe İllâllahü Vallâhü Ekber, Allâhü Ekber ve Lillâhi`l-Hamd.
Kurban Bayramı’nın nasıl bir içeriğe sahip olduğunu ise Diyanet İşleri Başkanlığı’nın internet sitesinden alıntıladığımız Mehmet Deri’nin güzel yazısı daha iyi anlatıyor.
Sosyal Bir İbadet Örneği Olarak Kurban
Sözlükte “yaklaşmak, Allah’a yakınlaşmaya vesile olan şey” anlamlarına gelen kurban, İslamî bir terim olarak, ibadet maksadıyla belirli şartları taşıyan hayvanı usulüne uygun olarak kesmeyi ve bu amaçla kesilen hayvanı ifade eder. (Ali Bardakoğlu, “İslam’da Kurban” mad., Diyanet İslam Ansiklopedisi, c. 26, TDV Yay., Ankara 2002, s. 436) Türkçemizde kurban, Arapçadaki “udhiye” kelimesinin karşılığıdır. Udhiye, sözlükte kurban olarak kesilen veya kurban bayramı günlerinde Allah rızası için kesilen, Cenab-ı Allah’a yaklaşma ve yakınlaşma vesilesi sayılan hayvana denir. (Mehmet Soysaldı, Kur’an ve Sünnet Işığında İbadet Tarihi, TDV Yay., Ankara 1997, s. 289; Saffet Köse, “Kurban” mad., Şamil İslam Ansiklopedisi, c. 5, İstanbul 2000, s. 18)
Hemen hemen bütün dinlerde kurban uygulaması mevcut olmakla birlikte, şekil ve amaç yönüyle aralarında farklılıklar bulunur. Kur’an’da, Hz. Âdem’in iki oğlunun Allah’a kurban takdim ettiklerinden söz edilir (Maide, 27), bir başka ayette de ilahî dinlerin hepsinde kurban hükmünün konulduğuna işaret edilir. (Hacc, 34)
İnsanlık tarihi boyunca bütün semavî dinlerde kurban ibadetinin mevcut olduğu bilinmektedir. Ancak zaman içerisinde, başta Yahudilik ve Hıristiyanlık olmak üzere bazı semavî dinlerdeki kurban anlayış ve uygulamaları değişikliğe uğramıştır. Semavî dinlerin dışındaki dinlerde de, şekil ve gaye yönüyle farklılıklar bulunsa bile, kurban ibadetinin mevcut olduğu bilinmektedir. (Ahmet Güç, Çeşitli Dinlerde ve İslam’da Kurban, Düşünce Yay., İstanbul 2003, s. 37)
Kurban, insanın Allah’a yaklaşmasına/yakınlaşmasına vesile olan bir ibadettir. Kurban, Allah yolunda fedâkârlığı, Allah’a teslimiyeti, sadâkati ve şükrü ifade eder. Kurban ibadetinde bu mana vardır. (Seyfettin Yazıcı, Lütfi Şentürk, İslam İlmihâli, 11. baskı, DİB Yay., Ankara 2004, s. 322) İnsan, kurban kesmekle Hz. İbrahim (a.s.) gibi Allah’a ve O’nun emirlerine olan sımsıkı bağlılığını ve gerektiğinde O’nun rızasını kazanmak için her türlü fedâkârlığa hazır olduğunu; Hz. İsmail (a.s.) gibi kayıtsız şartsız teslimiyeti, büyük bir sabır örneğini göstermiş olur. Bu nedenle bütün ibadetlerde olduğu gibi kurbanda da hâlis niyet ve ihlas esastır. (Zeki Duman, Beyanu’l-Hak Kur’an Tefsiri, Fecr Yay., Ankara 2006, s. 533) Nitekim Kur’an-ı Kerim’de: “Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır; fakat O’na sadece sizin takvanız ulaşır” buyrulmuştur. (Hacc, 37) Bu bağlamda kurban ibadetinde; Allah’ın rızasını kazanma, Allah’a tâzim/hürmet duygusunu hissetme, ibadet aşkının ve heyecanının duyulması ve bu çerçevede kurbanlığa ve kurban kesme işlerine büyük bir özen gösterilmesi gerekir. Ayrıca kurban kesen ve kesilmesine yardım eden kimselerde de, takva amacı ve bilinci bulunmalıdır ki, kesilen kurbanlar Rabbimiz katında değer bulsun, makbûl olsun. (Duman, Age., s. 533) Hz Âdem’in oğulları kıssasında olduğu gibi, Rabbimiz ancak takva sahiplerinin kurbanını kabul eder. (Maide, 27) Buradan da rahatça anlaşıldığı üzere, diğer ibadetlerde olduğu gibi, kurbanda da bizi Rabbimizin rızasına ulaştıracak temel unsur takva; yani ibadetlerin gösterişten uzak, Allah rızası için samimiyetle ve ihlasla yapılmasıdır. Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.) bir hadislerinde: “Amellerin kıymeti ancak niyetlere göredir. Herkesin niyeti neyse eline geçecek olan da odur.”( Buhârî, İman, 41; Müslim, İmare, 45) buyurmuşlardır.
Kurban kesen insan, Allahın koruması ve himayesi altına girmekte, şeytanın ve nefsinin tehlikelerinden kurtulmaktadır. Nitekim bu hususu Peygamber Efendimiz şöyle müjdelerler: “Ey insanlar! Kurban kesiniz, ondan akan kan nedeniyle Allah’tan mükâfatınızı bekleyiniz. Şüphesiz, kurbanın kanı yere düştüğü zaman, kişi Allah’ın himayesine girer.”( İbni Mâce, Edâhî, 2)
Kesilen kurbanın her kılına bir sevap verildiği gibi, akıtılan kanın da taşıdığı mânâ şu Hadis-i Şerif’te belirtilmektedir:“İnsanoğlu Kurban Bayramında, Allah katında kan akıtmaktan daha makbûl bir amel işlememiştir. O kesilen kurban, kıyamet günü boynuzları, kılları ve tırnakları ile Allah’ın huzuruna gelecektir. Kesilen kurbanın kanı yere düşmeden, Allah katında yüksek bir mertebeye çıkar. Artık kurbanlar hakkında gönlünüz hoşnut olsun.” (İbni Mâce, Edâhî, 3; Tîrmizî, Edâhî, 1)
Kurban, İslam’da sosyal yardımlaşma ve dayanışma örneğinin en iyi ve en somut şekilde görüldüğü bir ibadettir. Yeryüzünde her gün yüz binlerce hayvan kesilmekte ve bunlardan çoğunlukla, zengin kimseler yararlanmaktadır. Hâlbuki kurban ibadetinde, kesilen kurbanlardan daha çok, fakirler ve ihtiyaç sahipleri yararlanmaktadır. (Hamdi Döndüren, İslam İlmihâli, Erkam Yay., İstanbul 2001, s. 620) Zira bir hadiste de işaret buyrulduğu gibi (Buhârî, Edâhî,16; Müslim, Edâhî, 28, 29, 33; Ebu Davud, Edâhî, 9), kesilen kurbanın eti üçe taksim edilir; üçte bir kısmı fakirlere ve ihtiyaç sahiplerine verilir, üçte bir kısmı aile fertleriyle yenilir, üçte bir kısmı ise komşulara, akrabalara ve misafirlere ikram edilir.
Kurban, zenginlerde infak, paylaşma ve cömertlik duygularını geliştirir, fakirlerde ise zenginlere karşı oluşan önyargıları yok eder; zenginlerle fakirler arasında karşılıklı sevgi, saygı ve muhabbet duygularını geliştirerek, toplumsal huzuru ve barışı sağlar; yine bu bağlamda kurban “sosyal adalet”in gerçekleşmesini sağlar. (Musa Hub, Her Yönüyle Kurban, Işık Yay., İzmir 2006, s. 32)
Kurban, insanın yardım etmesini kolaylaştırarak dünya malına olan tutkunluğunu önler. Fakirlere bir dayanak olur, onları hayata bağlar. Kurban; toplumda kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma ruhunu canlı tutar, kurulan sofralarla komşuluk ilişkilerini pekiştirir, yapılan ev ziyaretleriyle zenginleri ve fakirleri kaynaştırır, böylece aralarındaki haset duygusunu tedavi eder (Hub, Age., s. 33).
Kurban, toplumun tamamını kucaklayan potansiyel bir güç kaynağıdır. Onunla ekonomik hayat canlandığı gibi, yine kurban neticesinde oluşan imkânlarla ihtiyacı olanların ihtiyaçları giderilerek içtimaî bir dengelenme sağlanır. Kurbanlık hayvanları yetiştirenler, alanlar, satanlar, nakliyesini ve kesim işini yapanlar, derisini alıp satanlar, kasaplar, yem tüccarları vs. birçok insan bu vesile ile para kazanmakta ve geçimini temin etmektedir. Ayrıca kurban ibadeti, yeni hayvan soylarının yetiştirilmesine imkân sağlayarak hayvancılığın gelişmesini sağlar. (Süleyman Uludağ, İslam’da Emir ve Yasakların Hikmeti, TDV Yay., Ankara 1989, s.101)
Sonuç itibariyle şunları söyleyecek olursak, İslam’da sosyal yardımlaşma ve dayanışma örneğinin en iyi şekilde görüldüğü kurban ibadeti, aynı zamanda İbrahimî duruşun ve İsmailî teslimiyetin sembolleştiği bir ibadettir. Kurban, Allah yolunda infakın, cömertliğin, fedâkârlığın ve takvanın bir nişânesidir. Biz Müslümanlar, kurban keserek Rabbimizi hoşnut etmenin ve O’na tâzimde bulunmanın sevincini yaşar; Hz. İbrahim (a.s.)’in ve Hz. İsmail (a.s.)’in aziz hatıralarını yâd eder; Rabbimize bize böyle bir ibadeti bahşettiği için sonsuz hamdü senâ ederiz.