Hayatlarımız, elimize tutuşturulmuş bir kalem. Hususi âlemlerimizse, hayat kaleminin üzerinde yazılar yazıp nakışlar işlediği sayfalar.
Doğumdan ölüme hayat kalemimizin ucu, hususi âlem sayfamızın üzerinde bir an bile durmuyor, uyurken bile işliyor habire.
Ya "varlık" yazacağız alem defterimizin sayfalarına ya da "yokluk."
Ya berhava edilecek o sayfalar ya da sonsuz değerli bir sanat icra edilecek.
Bir elma yenecek mesela.
Mümin için bir elmayı yemek bile sanatkârâne bir iş.
Öyle haldır huldur yemez bir elmayı, bir şahesere dönüştürür bu eylemi. Hayat kalemiyle öyle şeyler yazıp çizer ki, meleklerin bile gözünü kamaştırır, övgülerine mazhar olur.
Mesela, önce Allah’ın adıyla başlar yemeye. O meyvenin bir şaheser olduğunu bilir; bu bilgiyle yenen her lokma ile de kendi sanatını ince ince işler. Öyle bir eyleme dönüşür ki o elmayı yemek; melekler selam edip dua ederler müminlere bu hareketinden dolayı.
Melekler, estetiğin zirve hallerinden olan "Bismillah" denme anını arş-ı alaya taşırlar sevinçle.
Mümin büyük bir sanatçıdır.
Amel kalemiyle nakış nakış işlemeler kondurur sergüzeşt-i hayatına. Ve her nakış bir yakarıştır. Her nakış her şeyi sanatla yaratan Mutlak Varlığın sanatına bir övgüdür.
Her sanat eseri kendini değil, sanatkârını gösterdiği ölçüde büyüktür, değerlidir, kıymetlidir.
Mümin hayat kalemiyle âleminin sayfalarında yaptığı işlemeler kendini, benliğini, enaniyetini değil, O’nu gösterir, O’na delalet eder; kendini değil, O’nu över. Kendine perestiş edilmesini istemez mümin. O’na perestiş edilmesini talep eder.
Bir elmayı "Bismillah" diyerek yemeye başlayan bir mümin hayatının kalemiyle sonsuz değerli ve sonsuz anlamlı bir yazı nakşetmiştir kendi kişisel dünyasının sayfasına. Altın harfler bile sönük kalır yanında. Elmanın varoluşunu nefsine, hevâ ve arzularına feda etmez, edemez mümin. Bir elmanın var oluşunun amacının ondan tat devşirmek olmadığına inanır. Bir tat uğruna elmaya, elmadaki sonsuz sanata ihanet etmez, edemez. Yerken zikrini de yapar. Elmadaki sanatı gözler, tefekkür eder. Beş duyusuyla tadar elmayı. Aklıyla ve kalbiyle tadar. Ruhu bile elmadan zevk alır. Bir mümin için elma elmadan ibaret değildir. Var oluşu kendinden değildir, bahşedilmiş bir var oluştur bu. Elma onun sonsuz rahmet ve kudret kazanında pişirilmiş, sonsuz değerli bir varlıktır. Elma O’nun sonsuz güzel isimlerinin tecelligâhıdır.
Mü’minin farkı tövbesidir
Bir mümin sonsuz güzel isimlerin tecellisine güzel bir ayna olabilmek için yaşar. Yaşarken kimileyin gaflete de düşer. Düştüğü gafletten bile bir sanatçı duyarlılığıyla çıkar mümin.
Müminin farkı hatasızlığı değil, hatasını kabul eden tövbesidir. Tövbeyle sanatına sanat katar mümin. Hatalarıyla sonsuz acizliğini derk eder, derinden derine. "Hatasızım" kibriyle, narsisizmin doruklarında dolaşmaz. Her daim kusurluluğunu sunar Mutlak Varlığa.
Mümin büyük bir sanatçıdır.
Hayatıyla nakışlar işler, ince ince. O nakışlar O’nun sonsuz isimlerinin tecellisi içindir.
Mümin bir elmayı yemeyi bitirince öyle sus pus oturmaz. Kalan parçayı basket niyetine çöp sepetine atmaz, atamaz. Geride kalan o yenmeyen kısma bile saygı gösterir.
Elmayı yedikten sonra, kainâtın en önemli sanatlarından birini daha icra eder. Dudaklarından ”Elhamdülillah” kelimesi dökülür. Kalbi ve ruhu O’na sonsuz bir minnetle doludur.
Bir sanat eserinin değerini belirleyen faktörlerden biri de kalıcılığıdır.
Müminin hayat kalemiyle hususi âlem sayfalarında gerçekleştirdiği sanatı bu dünyayı aşan bir kalıcılıktır. Mümin bu dünyada hayat kalemiyle cennetini inşa eder. Hususi dünyasının ahiret ve cennetin geçici bir fidanlığı olduğunu derk etmiş, sonsuz bir eser ortaya koymuştur. Müminin sonsuz değerli sanat eseri, hayatıyla O’nu övdüğü, O’nu andığı, O’na şükrettiği, O’na minnet duyduğu anlardır. O’nun isimlerinin aynalığını yaptığı için, Mutlak Varlık da onun hayat kalemiyle yazdıklarını ebedi bir esere dönüştürür.
Kim ki, her ne yaparsa yapsın -ister kitap yazsın, ister göz alıcı bir mimarisi olan bir yapı, ister icatların en büyüğüne nail olsun- eğer yaptığı işte O’nu övmüyorsa, O’nu anlatmıyorsa; dünyada bir nevi beka kazansa da, kainatın ölümüyle berhava olacaktır.
Sanatçı ortaya koyduklarıyla O’na değil, kendine methiyeler düzülmesini beklediği anda, hiçliğin ve anlamsızlığın içinde yok olup gider. Hayat boşu boşuna yaşanmıştır.
O’nu anlatmayan bir hayatın, bir eserin hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur.
Hayat kalemiyle O’na övgüler dizen, O’na yakaran, O’nu anlatan, O’nu tanıyan mümin, bu yüzden büyük bir sanatçıdır. Ebedi hayat da müminin O’nu anlatan sanat eserinin ebedi sergilendiği bir sergi gibidir. Bu da Mutlak Varlığın bize büyük bir lütfudur.
Zaman