İslamofobi üretilmiş bir korkudur

İslam
Diyanet İşleri Başkanlığı Görmez, “İslamofobinin, Avrupa, Amerika ve İsrail üçgeninde siyasetin ürettiği bir korku olduğunu artık bilimsel araştırmalar da ortaya koymaktadır” dedi. Diyanet...
EMOJİLE

Diyanet İşleri Başkanlığı Görmez, “İslamofobinin, Avrupa, Amerika ve İsrail üçgeninde siyasetin ürettiği bir korku olduğunu artık bilimsel araştırmalar da ortaya koymaktadır” dedi.

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, İslamfobinin insanların durup dururken sahip oldukları bir korku ya da nefret olmadığını belirterek, “İslamofobinin, Avrupa, Amerika ve İsrail üçgeninde siyasetin ürettiği bir korku olduğunu artık bilimsel araştırmalar da ortaya koymaktadır. Bunun bir endüstriye dönüşmeye başladığını hepimiz bilerek hareket etmek durumundayız” dedi.

Sapanca’da bir otelde düzenlenen “Yurtdışı Hizmeteri Konferansı”nın açılışında konuşan Görmez, bu toplantıda, yurtdışı insan varlığına yönelik hizmetlere mesafeleri kapatacak, gayrimüslim toplumda, İslam’a ve Müslümanlara dair bilgi ve ön yargıları giderecek değerlendirmeler yapılacağını belirtti.

İslam dini ve bütün Müslümanların, içeriden ve dışarıdan olmak üzere 2 büyük sorunla boğuştuğuna şahit olduklarını ifade eden Görmez, şunları söyedi:

“İçeriden olan sorun, bugün bilhassa İslam dünyasında olan mezhep çatışmaları. Aslında ben bütün değerlendirme ve tahlillerimde İslam dünyasında olup bitenleri doğrudan tarihte ortaya çıkan mezheplerin bir çatışması olarak görmediğimi ifade ediyorum. Bütün sorunların, siyasi sorunların, bilhassa şiddet, savaş ve işgallerden sonra yaralanan bilinçlerin ürettiği bir tefrikanın ürünüdür. Bugün İslam dünyasında olup bitenlerin, tarihte ortaya çıkan mezheplerin çatışması olarak değerlendirmek çok zordur. Şiddet, savaş, terör ve işgallerden sonra yaralanan bilinçlerin, bu dönemler içerisinde ortaya çıkan cehaletlerin meydana getirdiği kavgalar, mezhep rengine bürünerek yoluna devam ediyor.”

“İnsanların durup dururken sahip oldukları bir korku ya da nefret değildir”

Büyük İslam medeniyetinin 2 büyük ailesinin bulunduğunu, bunlardan birinin ehlisünnet, diğerinin de ehlibeyit olduğunu aktaran Görmez, şöyle konuştu:

“Aslında bu 2 yol, 2 yöntem de kaynağını Hz. Peygamber’den alır. Birisi Peygamberin sünnetidir, diğeri Peygamberin ehlibeytidir. Belki bütün bu konulara sadece siyaset penceresinden bakıp değerlendirmek, daha başka yanlışlıkları beraberinde getirebilir. Bihassa bütün dini kurumları, bütün din bilginlerini, bütün dini mercilerin bir araya gelerek, İslam dünyasında, ‘Allahu Ekber’ nidalarıyla insanların neden birbirini katletmeye çalıştığını, bütün mesailerini, zihinsel bütün çabalarını, bütün gayretlerini bu konular üzerinde teksif etmek durumundadır.”

Görmez, İslam’a ve Müslümanlara yönelik ikinci yanlışlığın, İslamfobi olduğuna dikkati çekerek, 11 Eylül olaylarından sonra giderek tırmanan İslamfobinin, bir nefrete dönüştüğünü bilimsel araştırmaların ortaya koyduğunu vurguladı. 

“Bu, sadece kendi tabii şartlarında ortaya çıkan, insanların durup dururken sahip oldukları bir korku ya da nefret değildir” diyen Görmez,  “İslamofobinin, Avrupa, Amerika ve İsrail üçgeninde siyasetin ürettiği bir korku olduğunu artık bilimsel araştırmlar da ortaya koymaktadır. Bunun bir endüstriye dönüşmeye başladığını hepimiz bilerek hareket etmek durumundayız. Bütün bunlarla birikte elbette yine aynı şekide farklı dini kurumlara, nasıl ki İslam dünyasındaki mezhep çatışmalarını ortadan kaldırmak için din bilginlerine ve dini kurumlara görevler düşüyorsa aynı şekilde İslam ve Müslümanlara yönelik bu korkuyu, nefreti ortadan kaldırmak için de bütün dini kurumların, farklı dini kurumların bir araya gelerek ortak bir çaba içerisinde olmaları gerekiyor” şeklinde konuştu.

“İdeolojiler, zihinlere ve kalplere çok daha rahat girmeye başladı”

Diyanet İşleri Başkanı Görmez, 21. yüzyılda pek çok Müslüman ülke veya toplumun, İslam’ı kendi çeşitli ve zengin yorum geleneği içerisinden anlamak yerine, yerel veya küresel etkenlerin neden olduğu çatışmalara, maddi ve insani yokluk ve yolsuzluklara bağlı olarak takdim ettiğini anlatarak, bunun büyük bir Müslüman topluluğun müşkül durumu, İslam’ın zorluğu ve krizi olarak görülebildiğini belirtti.

İslam dünyasında var olan bu krizin, 21. yüzyılda yön değiştirdiğini, sorunların küresel ölçekte daha çok büyüdüğünü dile getiren Görmez, şunları kaydetti:

 

“Geride bıraktığımız ve içinde yaşadığımız asırda, birey, toplum ve ülkeleri birbirleri arasında etkileyen, yönlendiren sadece düşünce alanındaki fikirler ve izahlar olmadı. Ulaşım ve iletişimdeki giderek sıkılaşan ve yaygınlaşan imkanlar, etkileşimi ve toplumsal örgütlenmeyi bile etkiler bir konuma geldi.”

Görmez, ideoloji, düşünce, sanat, bilim ve medyanın görünmez bir zemin üzerinden yükselmeye başladığına dikkati çekerek, şöyle devam etti:

“Sadece evlere ve bilgisayarlara değil, zihinlere ve kalplere bu söz konusu ideolojiler çok daha rahat girmeye başladı. Bunlar, suç örgütlerin bile mekanizmaları arasına girdiler. Buradan tekrar hizmet bölgelerimiz, coğrafyalara bir göz attığımızda, ister doğu, ister batı olsun, Müslümanların azınlık olarak yaşadıkları ülkelerde, dinin içerik, etki ve geleceğine dair mesafeli bir duruş tespit edilmektedir. Müslüman ülkelerin değişik nedenlerle izah edilir zor durumları ve sorunları, İslam’ın hanesine yazılmaktadır. Hatta gerek uzaktaki Müslüman ülkelerin sorunları, gerekse batı toplumunda yaşayan göçmen Müslüman kitlelerin sergilediği eğitilmiş, katılımcılık veya üretilen sorun alanlarına bakılarak, Müslümanların, aile veya toplumda şiddet, kadın-erkek ayrımcılığı ve özgürlükler gibi konularda alınması gereken mesafelerin olduğu yüksek sesle dile getirilmektedir.”

“Kitle iletişim araçlarının etkisi”

Görmez, azınlık psikolojisinin, bilhassa Müslümanların azınlık olarak yaşadıkları bölgelerde insanların birbirlerine daha çok kenetlenmesini ve çok daha ortak düşünce içerisinde olmalarını gerektirdiğini belirtti.

“Kitle iletişim araçları, bilhassa sosyal medya, Müslümanların azınlık olarak yaşadıkları bölgelerde dahi her bireyin farklı düşünceye sahip olmasına yol açmıştır” diyen Görmez, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Yeni nesil gençlerin bireyselleşmesi ve maddeyi esas alması üzerinden kendini ifadeye meyyal, sanal dünyadan beslenen algı, şekillenen düşünce ve sahip oldukları haletiruhiye de keza bu önemli kesim ve tabanla artık klasik iletişim, anlatma ve ikna etme arasında geniş bir mesafe oluşturmuştur. Burada üzerinde durmamız gereken en önemli konulardan bir tanesi, yeni kuşaklara, yurt dışında yaşayan yeni genç kuşaklara, nasıl yeni bir dil ve üslup üretilmelidir. Bu açıdan bakıldığında, bu gün din hizmetini sunmak, özellikle farklı zemin ve geleneğin olduğu yurtdışında başarılı olmak, araya giren bu mesafeleri aşabilmeye bağlı kalıyor.”

Yurtdışı hizmetlerinin ele alınacağı konferans, 13 Haziran Perşembe günü sona erecek.

AA

  • Universitas terbaik Tapanuli
  • tutorial dan tips zeverix.com
  • https://insidesumatera.com/
  • https://prediksi-gopay178.com/
  • https://margasari.desa.id/
  • https://sendangkulon.desa.id/