Kutludoğum’u konuşuyorduk. Dedik ki, bu etkinlikler gaye olarak görülürse bidat olur, yüce bir gayeye vasıta yapılırsa hayra vesile kılınır.
Devam edelim. Peygamberin ya da ümmetinin şahit olması ne demektir?
Allah buyurur ki, ‘Sizi böyle vasat bir ümmet yaptık ki, insanlara şahitler olasınız, Resul de size şahit olsun’ (2/143).
Vasat; orta halli, aşırılıklardan uzak demek. Adalet iki tarafa da eşit mesafede olmayı gerektirdiği için vasat aynı zamanda âdil demektir. Yani aşırılıklardan uzak, insaflı ve adil bir ümmet… ‘Akrabanız bile olsa adil olun’ (6/152).
Ama ‘vasat’ olma ‘şahit olmayı nasıl sonuç verir ki, ‘şahit olasınız diye vasat kıldık’ denmiş olsun?
Biz varlığın iki alana ayrılabileceğini söylüyoruz:
Âlem-i gayb ve âlem-i şehadet.
Gayb beş duyumuza gelmeyen, yani deneye, laboratuvara konu olmayan varlık âlemi. Alem-i şehadet ise görülen, denenebilen âlem. Bunlara ‘gâip/gayb’ ve ‘şahit’ de denir. Gayb imanın konusudur. ‘Müminler Gayba inanırlar’ (2/3). Şahit olanı kabullenmek iman sayılmaz, o da bilimin konusudur. Bilim Gaybı anlayamaz, çünkü deneyemez. Onu ne ispat ne de reddedebilir. Reddederse söylediği bilim olmaz, ideoloji olur. Çünkü olmadığını ispat edemediği bir şeye yoktur demek bilimsel değildir.
İmdi, yukarıdaki ayette Resul’ün müminlere, müminlerin de diğer insanlara şahit olmasının iki anlamı olabilir:
Birincisi; Resul size Gayb âleminin habercisi, oranın şahidi ve bir bakıma Gaybı somutlaştırıp görünür ve duyulur gibi kılan, Gaybı şahide çeviren bir elçidir. Onun vasıtasıyla siz Gaybı görmeseniz de şahidini görmüş olursunuz. Böylece Gaybı adeta görmüş gibi olursunuz. İnanmanız için Gaybın böyle somut bir şahidini görmeniz yeterlidir. Hz. Peygamber ilk Müslümanlar için bu anlamda bir şahit idi. Onun müminler için Üsve-i hasene olması da buna yakın bir anlam ifade eder.
Arkasından müminler de bu görevi diğer insanlar için yapmalı ve bütün insanlığa şahitler olmalıdırlar. Vasat, adil ve insaflı olmalarıyla onlar da hem Gaybın, hem de Peygamber’in görünür numuneleri haline gelebilirler.
Böyle düşünülürse sanırım bu şahitlik çok anlamlı olmuş olur.
Mamafih, ayetteki şahitlik bildik anlamıyla da düşünülebilir: Yarın Hakk’ın huzurunda Peygamber sizin için şahit olacak, yaptıklarınızı ve yapmadıklarınızı söyleyecek. Sizler de bütün insanlık için şahitler olacaksınız, onların yaptıklarını ve yapmadıklarını söyleyeceksiniz. Ta ki, hiç kimse sonuca itiraz edemesin.
Gerçi bunu Allah zaten biliyor. Kaldı ki, kişinin elleri ve ayakları da kendi aleyhine şahitlik edecek, ama bununla Allah sanki insanlara da işlerini belgelendirme/tevsik dersi vermiş oluyor.
Bir de Hz. Peygamber’in ‘âlemlere rahmet olması’ var. ‘Biz seni sırf âlemlere rahmet olarak gönderdik’ (21/107). Âlem, ‘alem’ kökünden gelir. Buna göre özel ve ayırıcı bir ismi olan her tür, her nevi bir âlemdir. Her bir böcek, her bir çiçek, her bir hayvan bir âlemdir. ‘On sekiz bin âlem’ denmesi, âlemlerin sayılamayacak kadar çok olduğunu anlatmak içindir.
Hz. Peygamber’in her bir âlem için rahmet olmasının da iki anlamı olabilir:
Birincisi, onun hayatta iken fiilen varlığı, vefatından sonra da getirdiği dinin canlı kalması Allah’ın rahmetinin her an inmesinin vesilesidir. Allah ona şöyle demişti: ‘Sen içlerinde bulunduğun sürece Allah onlara azap etmez, onlar istiğfar ettikleri sürece de Allah onlara azap etmez’ (8/33). İşte bu onun hayatında ve hayatından sonra rahmet olmasıdır. ‘Allah’tan bağışlanma diler ve O’na dönerseniz, O da nimetleri size gökten şarıl şarıl yağdırır’ (11/52). Böylece Hz. Peygamber’in herkes için rahmet olması devam etmiş olur.
Yazının devamının okumak için tıklayınız