Nihat Hatipoğlu’nun Sabah gazetesindeki yazısı…
Mekke-i Mükerreme’deki mafyamsı güç dengelerini sarsan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in düzenin patronlarına karşı yürüttüğü mücadelesi, bir tebliğin yanıbaşında düzenin ana damarlarına karşı yaptığı müdahaleydi. Hz. Peygamber (s.a.v.) sermayesini putlara yatıran ve putlardan da sermaye edinen para akışına ve baronlara müdahale ediyordu. Köle pazarına müdahale ediyordu. Kadınların cariyeleştirilmesine müdahale ediyordu.
Kurulu kapitalist düzenin altını boşaltıyordu. Putlara adanılan otoriteyi ; ‘tevhid’le yıkan Hz. Peygamber (s.a.v.); hem inanç, hem ahlak ve hem de sosyal hayatta radikal değişimlere yol açacak vahyi, Kabe’nin alnına yerleştirdikçe; düşmanlık, teref, azgınlık arttı. Önceleri; Hz. Peygamber (s.a.v.)’i etkisizleştirmek için alaya alıp itibarsızlaştırmaya çabalayanlar, deli, şair, kahin diyenler şimdi onu ortadan kaldırmak için kumpaslar kuruyor ve kalemini kırıyorlardı.
Hüzün Yılı
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in, peygamberliğinin onuncu senesi hüzün senesi diye adlandırılır. Çünkü bu yılda peygamberimizin himayecisi Ebu Talib ve Hz. Hatice birkaç gün arayla vefat ettiler. Bu ölümler Mekkelileri daha da azgınlaştırıp cesaretlendirdi. Hz. Peygamber (s.a.v.)’e daha da azgınca saldırmaya başladılar.
Taif Çıkışı
Hz. Peygamber (s.a.v.) bunun üzerine bir alternatif arayışına girişti. Mekke’ye yakın olan (70 km) Taif’e yöneldi. Onları İslam’a davet etti. Ancak on gün kaldığı Taif’te sadece kötülük gördü. Taif yeni dine karşı kabuğuna çekilmiş, gardını almış ve Mekke’yle işbirliği yapmıştı.
Mekke-Kudüs-Sema
Taif dönüşünde Mekke’ye giremeyen Hz.Peygamber (s.a.v.) Mekke dağlarında birkaç gün bekledi. Nihayet müşrik ve ama saygın bir duruşu olan Mut’im bin Adiyy’in daveti ve himayesi üzerine Mekke’ye girdi. Bu günlerde iyice daralan Hz. Peygamber (s.a.v.)’i Yüce Rabbimiz Sidretül Münteha’ya davet etti. Cebrail’in yol arkadaşlığında gerçekleşen bu şerefli yolculuk ‘beden ve ruh’ ile gerçekleşmiştir. Bu muhteşem yolculuk; bir gecenin bir anında gerçekleşti.
Hz. Peygamber (s.a.v.) orada gelecekteki cennet ve cehenneme ait manzaralar gördü. Kaderi yazan kalemlerin sesini duydu. Cebrail’i gerçek haliyle gördü. Oradayken beş vakit namaz ve cuma namazı emrini aldı. İnsanların günahlarının karşılığında kendilerine azabı müşahede etti. Meleklerin ibadetini gördü. Yüce Allah’a nasıl itaat ettiklerini gördü. Peygamberlerin ruhaniyetleriyle görüştü. İnsanoğlunu ulaşabileceği en şerefli dereceye ulaştı.
Ve sonra Mekke’ye geri döndürüldü.
Necm Suresi’ndeki Miraç
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Kudüs’ten sonraki semaya olan yükselişine Miraç deriz. Bu konuda Kuran-ı Kerim özlü olarak şöyle buyuruyor.
– Ve üstün yaradılışlı (melek) doğruldu.
– Kendisi en yüksek ufukta iken.
– Sonra (Cebrail O’na) yaklaştı (yere doğru) sarktı.
– O kadar ki (birleştirilmiş) iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu.
– Bunun üzerine Allah, kuluna vahyini bildirdi.
– (Gözleriyle) gördüğünü kalbi yalanlamadı.
– O’nun gördükleri hakkında şimdi kendisi ile tartışacak mısınız?
– Andolsun onu, önceden bir daha görmüştü.
– Sidretül Müntehan’nın yanında.
– Cennetül Me’va’da O’nun yanındadır.
– Sidreyi kaplayan kaplamıştı.
– Gözü kaymadı ve sınırı aşmadı.
– Andolsun o, Rabbin en büyük ayetlerinden bir kısmını gördü. (Necm, 6-18)
İsra Suresi’ndeki İsra (Gece Yürüyüşü)
Hz.Peygamberin Mekke’den Kudüs’e olan yolculuğu Kuran’la anlatılmıştır. Bu nedenle bu yolculuğu inkar eden bu ayeti inkar etmiş oluyor.
Kulu Muhammed’i geceleyin, Mescid-i Haram’dan kendisine bazı âyetlerimizi göstermek için, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz ki her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla gören O’dur. (İsra,1)
Miraçla İlgili Şüpheler
Miracın mucize olduğunu göremeyenler, miracı sıradanlaştırmak için hayli gayret etmiş ve bunun bir rüya olduğunu söyleyecek kadar kendilerine, Peygamberlerine ve dinlerine yabancılaşmışlardır.
İsra yürüyüşünden bahseden ayette; ‘Kulu Muhammedi götüren’ ifadesi yer alır (İsra,1) Kul; et ve kemiğinle, ruhuyla insanı anlatır. Hadislerde ‘Burak’a’ bindirildiği anlatılır. Kişinin buraka binmesi için cüssesinin, ağırlığının olması gerekir. Necm suresinde; bu büyük yolculuğa dair açık beyanlar yer almaktadır. İsra suresi, Hz Peygamberin Mekke’den Kudüs’e götürülmesini surenin başına koymuş ve ‘Sübhan’ cümlesiyle başlayarak olayın olağanüstülüğüne işaret etmiştir. Bunu anlayamayanlara cidden acımak lazımdır.
Miraç ile ilgili sahih rivayetler tevatür noktasına ulaşmıştır. Saygın bütün İslam alimleri bu muhteşem yolculuğu ruh ve vücut bütünlüğünde kabul etmişlerdir.
Miracı olağanüstü hale getiren şey; Efendimiz (s.a.v.)’in bir gece Kudüs’e ve oradan göğe yükseldim ifadeleridir.
Onun içindir ki Mekke’de yer yerinden oynamıştır. İtirazlar, hayretler bütün Mekke’yi sarsmıştır. Eğer bu olay sadece ruh ile veya rüyada olsaydı hiçbir Mekkelinin itirazına gerek kalmayacak ve sıradanlaşacaktı. Halbuki Mekkeliler bu açıklamadan sonra Efendimiz (s.a.v.)’i çembere almış ve bize ‘Mescid-i Aksa’yı’ anlat demişlerdi. Efendimiz de o an Rabbimizin Mescid-i Aksa’yı karşısına getirmesiyle bütün ayrıntılarını tek tek anlatmış ve Mekkelileri bütün bir şaşkınlığa uğratmıştı.
Hz.Peygambere bu yolculukta kervanları gördün mü diye sormuşlar, Hz. Peygamber de yoldaki kervanın nerede olduğunu, bir develerinin şu mıntıkada kaybolduğunu, öndeki devenin yükünü gibi bütün ayrıntılarını birebir anlatmıştır.Ve kervan geldiğinde Efendimizin dediklerinin doğru olduğu azortaya çıkmıştır.
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in bir gece Mekke’den Kudüs’e, oradan da semaya yükseldiğine inanmakta zorlanan nakis akıl; Hz. Süleyman’ın yanındaki bilginin Züleyha’ya ait tahtı bir anda mekan değiştirerek Hz. Süleyman’a (binlerce kilometreden) getirdiğine inanmak zorunda kalıyor. (Necm Suresi, 38-40)
Yani; kendisine kitaptan ilim verilen biri, bir kul, bir kürsüyü bir anda binlerce km’den getirebiliyor da Yüce Allah’ın gücü Peygamberini yükseltmeye yetmiyor mu? Bu nasipsiz insanlara -kim olursa olsunlar- hidayet duası etmekten başka ne yapılabilir ki.