İman-amel-ahlak ilişkisi

İslam
Prof. Dr. Hayrettin Karaman Yenişafak gazetesindeki yazısında iman- amel ilişkiisini irdelerken “Allah’a iman ve teslimiyet (İslam) hem dil ile hem de kalp (bilinç, zihin, duygu, içtenlikl...
EMOJİLE

Prof. Dr. Hayrettin Karaman Yenişafak gazetesindeki yazısında iman- amel ilişkiisini irdelerken “Allah’a iman ve teslimiyet (İslam) hem dil ile hem de kalp (bilinç, zihin, duygu, içtenlikle kabul) ile olursa makbuldür. Yalnızca dil ve görüntü yeterli değildir” diyor. İşte o yazı…

Ahmed b. Hanbel Müsned’inde (3672) İbn Mes’ud (r.a.)’dan şu hadisi naklediyor:
Allah nasıl rızkı aranızda paylaştırmış ise ahlakı da öyle paylaştırmıştır. Allah dünya nimetlerini sevdiklerine de sevmediklerine de verir, ama dini (dindarlığı) ancak sevdiklerine verir. Allah kime dini vermiş ise kesin olarak onu sevmiştir.

Varlığım elinde olan Allah’a yemin ederim ki, diliniz ve kalbiniz Müslüman olmadıkça siz Müslüman olmuş olmazsınız. Komşularınız bevâıkınızdan güvende olmadıkça da Müslüman değilsinizdir.

“Bevâık ne demektir yâ Resulallah” diye sordular.

“Kötülüktür, zulümdür” buyurdu ve devam etti:

“Bir kul haram bir mal edindiğinde onu iyilik yolunda harcasa bile bundan bereket (sevap) elde edemez.

O malı Allah rızası için tasadduk etse bu bir ibadet olarak kabul edilmez.

Ölüp de geride bıraktığı (bu haram kazanç ve harcama) ancak ona cehennem yolculuğunda azık olur.

Allah kötülüğü kötülük, günahı günah ile yıkamaz, gidermez; kötülüğü iyilik ve meşru amel ile giderir. Pis ile pislik temizlenemez.”

Açıklama:
Allah insanı yaratırken böyle murad ettiği için zengin de yoksul da, ahlaklı da ahlaksız da olacaktır; ancak hem rızkı elde etmede, hem de dindar ve güzel ahlak sahibi olmada kulun irade ve kesbinin etkisi vardır; bu oluş da Allah’ın muradına dahildir.

Bir kimse hak dine iman edip amel ve ahlakıyla da Allah’a kul olmadıkça Allah onu sevmez. İnsanlar hakkındaki değer hükmünde bu kuralın unutulmaması gerekir. İnsanların dünyada zengin, güçlü, hakim, müreffeh… olmaları Allah tarafından sevildiklerine delil değildir; çünkü bunları, elde etmek isteyen bilgili ve programlı her gayret sahibine verir.

Allah’a iman ve teslimiyet (İslam) hem dil ile hem de kalp (bilinç, zihin, duygu, içtenlikle kabul) ile olursa makbuldür. Yalnızca dil ve görüntü yeterli değildir. Kalbin Müslüman olmasının kemali (doruk noktası) nefsin fâni olmasıdır. Nefsi terbiye ederek Allah’a teslim olmasını sağlayanların kurtuluşa erecekleri Kur’an’da da tekrarlanarak yer almıştır.

Hadiste samimi imanın iki önemli alametinden söz edilmiştir: Komşu hakkına riayet ve haram kazanıp harcamaktan sakınmak.

Burada komşuyu, müminin fiziki olarak yakınında oturup yaşayanlar yanında içinde yaşadığı küçük ve büyük toplum olarak da almak gerekir. Hakka, hukuka riayet etmeyen, yakından uzağa bir coğrafyada hayatı paylaştığı insanlara kötülük ve zulmeden kimselerin imanları yeterli değildir.

Haramı helali ayırmayan…

yazının devamını okumak için….