Başarısız liderler hem kendini hem de şirket çalışanlarını batırıyor…
Ekonomik krizin nedeni eleştrilere sağır, alternatiflere kör, güçlüye secde edip zayıfı ezen, etrafları evet’çi adamlarla dolu şekilde gerçeklikten izole yaşayan bu CEO’lar…
Charles Prince, Stanley O`Neil, Angelo Mozilo… Onlar sorumsuzca dağıttıkları kredilerin batmasıyla dünya ekonomisini krize sokan Citigroup, Countrywide ve Merrill Lynch`in eski CEO’ları. Bugüne kadar çok eleştirildiler. Adi bir suçları bulunmasa da hırslarının neden olduğu yönetim hataları ile defalarca suçlandılar. Bunlarla ilgili ABD Temsilciler Meclisi Denetleme Komitesi’ne ifade vermek durumunda bile kaldılar. Onlar her ne kadar krizle bir ilgilerinin olmadığını söylese de önce yönettikleri kurumları uçuruma sürüklediler, sonra da zincirleme olarak dünya ekonomisinde krize neden oldular.
Peki bu CEO’ların ortak özellikleri neydi? Kariyeri boyunca Atlantik’in her iki yakasında 30 yıldan uzun süredir birçok üst düzey yönetici ile çalışan Carmine Coyote bu ‘karizmatik CEO’ları, “Kibirleri, açgözlülükleri ve aptallıkları yüzünden aptallık ve gururla inşa ettikleri binalarını kendileri kadar bizlerin de üzerine yıkan dünyanın hakimleri” olarak tanımlıyor. Kurucusu olduğu ‘Slow Leadership’ adlı yönetim blogunda bu tür CEO’ların hataya sürükleyen ortak alışkanlıklarını sıralıyor. Coyote onlara bakarak en azından başarılı bir liderin nasıl olmaması gerektiğini öğrenebileceğimiz görüşünde. İşte ‘başarısız liderin yedi alışkanlığı’…
1- Sadece kazanmaya ve kendilerinin diğer herkesten çok daha iyi olduğuna odaklanmış güdümlü insanlardı. Geçmişleri ve deneyimleri ne olursa olsun hepsinin ortak noktası obsesif davranışlara meyilli olmaları. Her ne kadar en tepeye tırmanmış olsalar da kendilerini daha iyisini yapmaya çalışmaktan alıkoyamadılar. Üstlendikleri işler oldukça büyük boyutlarda olduğu halde daha da büyümesi gerektiğini düşündüler. Bu yüzden de riskli satın alma ve birleşmeler yaparak kurumlarını şişirdiler ve işi herhangi birinin yönetebileceği bir noktadan çok daha öteye götürdüler. Ne kadar çok kazanmış olsalar da daha çoğunu kazanan varsa kendilerini önce onu yakalamak sonra da geçmek zorunda hissettiler.
2- Etrafları kendilerine bağımlı ‘evet’çi adamlarla doluydu. Onların bulunduğu ortamda sorgulamak hiçbir şekilde cesaretlendirilmiyordu. Kabul etmemek kariyerin bitmesi ya da işten çıkarılma nedeni haline gelmişti. Kanunsuzlukların farkına varanlar önce susturuluyor, sonra da işten atılıyordu. Yönetim katındaki atmosfer insanların hissedarlar, çalışanlar, müşteriler ve tedarikçiler adına en iyi stratejileri bulmak için ortaklaşa çalıştıkları bir yer olmaktan ziyade adi bir diktatörün ofisini andırıyordu.
3- Kulaklarını eleştirilere, gözlerini de alternatiflere kapadılar. Bu tür liderlere göre herhangi bir durum karşısında sadece iki yaklaşım olabilir: kendilerinki ve yanlış olan. Bu insanların çoğunun ortak karakteristiklerinden biri de dar kafalı bir şekilde statükocu olmalarıdır. Değişim fikrine karşı ilk tepkileri bunu ihanetle bir tutmak şeklindedir.
4- Neredeyse tümü kendini gerçek dünyadan izole etmişti. Günlerini ‘sıradan faniler’in girmesine izin verilmeyen yönetim katında geçirdiler. Özel jetlerde seyahat ettiler, dolayısıyla havaalanlarında ‘ayak takımı’yla karşılaşmak zorunda kalmadılar. Sadece elitlerin yaşadığı kotarılmış bölgelerde yaşadılar, özelin de özeli sahalarda golf oynadılar. Böylelikle zenginlerden oluşmuş cazip halkanın dışındaki herhangi biri ile iletişime geçmek durumunda kalmadılar.
5- Onlar için sadakat yetenekten, uyum sağlamaksa uzmanlıktan daha değerliydi. Birçoğu kendisinden daha fazla bildiğinden şüphelendiklerine güvenmedi. Kendilerini gerçeklikten izole ettikleri, kendi iş yapma biçimleri dışındaki alternatiflerden obsesif bir şekilde korkmaya başladıkları için bilgisi onlardan fazla olanların sayısı aslında çok fazlaydı. Herkesin kendi istek ve önyargılarına uymasını talep ettiler. Kendilerine sadakati herhangi bir şeye ya da birine karşı sorumluluğun üzerinde tuttular.
6- Karar süreçlerinde kriter olarak politik değerlendirmeleri her şeyin üstünde tuttular. Profili yüksek bu kişilerin neredeyse tümü, yani etkisiz liderler tepe noktalara teknik ya da yönetime dair yeteneklerinden ziyade siyasi manevralarla geldiler. Yanlış anlaşılmasın, bütün liderler politika ile ilgilenmek zorunda ve her kurumun bir tür politik süreci ya da gündemi vardır. Kötü olan politikayı herhangi başka bir aktiviteden daha fazla seviyor olmaları. Sürekli olarak politik açıdan arzulanır olana odaklanmaları bu kişileri etik ve kamuoyu gibi diğer kriterlere karşı körleştirdi.
7- Kendilerinden daha güçlü olduğunu düşündükleri herkese secde ederken zayıfları ezdiler. Dünyayı ekonomik krize sürükleyen kargaşada en sık rastlanan hatalardan biri de süper güç sahibi bu CEO’ların yönetim kurulu üyelerini riskleri göz ardı ederek kendi zaferleri için peşlerinden sürüklemiş olmaları. Her üst düzey yönetici kendi ortamında yönetilmesi zor kişiler olarak bilinir. Ama bu güçlü CEO’lar ile aynı odaya girdiklerinde hemen her konuda teslim oldular. Bu durumun dışındaki insanlar işleri uçuruma sürükleyen güç delisi CEO’yu neden kimsenin durduramadığını anlayamadı. Bunu yapabilecek olanlar da denemeye bile korktu.