Memurajans.tc internet sitesinde yer alan zabıt Katipliği klavye sınavında en çok çıkan daktilografi metinleri şöyle,
1-Barışı korumak kolay bir iş değildir. Bunun için milletler arasında dayanışma gerekir. Bu nedenle devletler birbirleri ile anlaşmalar paktlar yapmaktadırlar. Ancak bu anlaşmalar da hiçbir zaman saldırgan amaçlı olmamalıdır. Barışı bozmak isteyenleri bundan vazgeçirmek için kuvvetli olmak ve birlik içinde bulunmak gerekir. Diğer milletlerin haklarına toprak bütünlüklerine saygılı olmak ve onlardan da aynı saygıyı beklemek şartıyla vatanımızın güvenliğini koruyacak tedbirleri almak ve sulh için harbe hazır olmak prensibini güdüyoruz.
Halen dünyada her yıl açlıktan ölen pek çok insanın bulunduğunu görüyoruz. Geri kalmış milletlere kalkınma çabalarında yardımcı olarak; refahı açlık ve baskının yerine geçirmek lazımdır. Devletler vatandaşlarını birbirlerine karşı olduğu kadar diğer milletlere karşı da açgözlülük ve kıskançlık göstermeyecek, kin tutmayacak ve duymayacak şekilde eğitilmelidirler. Tarihteki olayları ve geçmiş kavgaları alevlendirip düşmanlık tohumları ekmemek gerekir. Türk milleti insanlığın düşmanı olanların dışında hiç kimsenin düşmanı değildir.
2-Tarih dersinde Atatürk dersini anlatıp bitirmiş olan öğrenciye çocuğum yalnız bir şeyi söylemeyi unuttun; Türk milletini kim kurtardı diye sordu. Öğrenci de atamız kurtardı paşam diye cevap verdi. Atatürk bu cevabı kabul etmedi. Hayır, çocuğum Türk milletini kendi kanı kurtardı dedi. Atatürk Galatasaray lisesinin sınıf içi sınavında öğrencilerden birisine Nil olmasaydı mısır ne olurdu? Diye sordu. Öğrenci çabuk cevap vermek için birden boş bulunarak heyecanla ve yüksek sesle: hapı yutardı… Dedi. Bu cevap Atatürk ün hoşuna gitti. Atatürkün gerekli görmesi üzerine köy okutma davasını ele alan bir köy komisyonu kuruluyor. Uzun müzakereler arasında içinden çıkılmaz bir konunun karşısındayız. Bütün köylerde birer okul açılması kolay fakat bu kadar okula öğretmeni bulmak zor. Buna karşı aramızda çavuşlardan askeri görev yapar gibi köy öğretmenliğiyle mükellef bir kadroyu kurslar açarak yetiştirmek tezini savunanlar çok. Nihayet mesele Atatürk e arz ediliyor. Atatürk konu ile ilgili rapora şöyle yazıyor: Köy öğretmenliği üniversite profesörlüğünden daha güç ve mühim bir iştir. Bu kadar ciddi bir konuyu böyle hafif tedbirlerle çözümlemeye çalışmanız yanlış olacaktır.
3- Silgi, kâğıda yalnız bir yönde temas ettirilmelidir. Geriye dönüşlerde silgiyi hafifçe kaldırmak, kâğıda değdirmemek gerekir. Saçımızı tararken tarağı nasıl tek yönlü kullanıyorsak, silgi de aynı şekilde tek yönlü kullanılmalıdır. Böyle yaparsak kâğıt zedelenmez. Yanlışı silerken, doğru harflerin de silinmemesi için silgi mikaları kullanılması yararlıdır. Silinen yere doğrusunu yazarken tuşlara çok sert vurulmaz ve vurulacak tuşun parmağı kullanılır. Yanlış kâğıdın alt kısımlarında ise silindiri geriye silgi tablasına gelinceye kadar döndürüp sileriz. Eğer silindiri bu şekilde değil de yukarıya döndürürsek kâğıt, silindirden kurtulur; makineden çıkar. Kâğıdı tekrar makineye takmamız gerekir. Silinecek yere denk getirmek de çok zor olur. Yanlışı silmemek ve geri tuşuna basıp yanlışın üzerine doğrusunu vurarak düzeltmeye kalkışmak hatalıdır. Yanlış mutlaka silinerek düzeltilmelidir. Silgi dille ıslatılmaz; aksi halde kâğıt zedelenir ve silgi kullanıldığı belli olur.
4- Bir yazıyı daktilo ile yazdıktan sonra makineden çıkarmadan önce baştan sona kadar yeniden ve dikkatlice okumak gerekir. Yazıyı kâğıt makinedeyken okumayıp da makineden çıkardıktan sonra okur isek bulunacak yanlışı düzeltmek zor olur. Çünkü satır düzeyini ve harflerin yerini tutturmak oyalayıcı, zaman yitirici bir işlemdir. Yanlışları bulmak da dikkat ister. Yanlışları bulmak için okumada kâğıt sol elle üst kısmında tutulur ve sağ elde de kurşun kalem bulunur. Yazıyı yavaş bir şekilde ve kurşun kalemin ucu kelimelerin harflerine değecek imiş gibi yakın tutarak okumak gerekir. Bu şekilde yani kelimenin harfleri okuduğunda yanlışlar kolay kolay gözden kaçırılmaz. Gözden kaçmış düzeltilmemiş bir yanlış okuyanı olumsuz yönde etkiler; bize veya kuruluşumuza zararlı olur. Amire imza için götürülen yazıdaki yanlış için sekreterin hiçbir özrü kabul edilemez. Yanlışı zamanında görüp düzeltmek bir görevdir. Çalışanlarda aranan en önemli niteliklerden biri de sorumluluk duygusudur. Yanlışları görmek ve düzeltmek her yazıyı kusursuz göndermek de sorumluluğun bir gereğidir. Bu konudaki dikkat sekreterin başarısını sağlar.
5- Okuldan kaçan birkaç lise öğrencisi bir gün Çankaya civarında ağaçların altına otururlar. Birden karşılarında birkaç kişiyle birlikte Atatürkü görürler. Atatürk söyleyin bakayım burada sizin ne işiniz var diye sorar. Öğrenciler müdürden izinli olduklarını söylerler; izin kâğıdı soran Atatürk e izin kâğıdını gösteremezler. Tarih dersinin müzakeresinden kaçtıklarını itiraf ederler. Atatürk ün kaşları çatılır: Hiç tarih dersinden kaçılır mıymış diye sorar. İçlerinden biri: Kaçılmaz paşam amma kitapların lisanı bize ağır geliyor; anlayabileceğimiz dille bize kitapları verin oturup çalışalım der. Atatürk elini çocuğun omzuna koyar ve oğlum istediklerinizin hepsi olacak amma her şeyin birden yapamayız. Sıra beklemek lazım. Tarih ve dil üzerindeki çalışmalar da devam ediyor. Biz inkılâpları yaptık devam ettirmek de sizin vazifeniz. Haydi, bakalım şimdi doğru okulunuza der.
6- Bir çizelgeyi dikey olarak ortalamak için, bu çizelgenin kaç satırlık yer kaplayacağı bulunur. Bu da satır sayısına boşlukların satır sayısı eklenerek bulunur. Bulunan sayı kâğıdın aldığı satır sayısından çıkartılır. Kalan üst ve alt marjlara paylaştırılır. Boşlukları satır cinsinden hesaplamak için atılan kol sayısının bir eksiğini almak gerekir. Marjlara paylaştırmak için kalan tek sayı ise üstten bir satır az bırakılmalıdır. Üst kısımda fazla boşluk kalırsa çizelge aşağı doğru kaymış olursa çirkin gözükür. Dikey ortalamalarda bir, iki santimlik kayma normal kabul edilir. Bir çizelgeyi yatay olarak ortalamak için her sütunun en uzun satırındaki vuruş sayısı bulunur; bunlara sütun boşluklarının vuruş sayısı eklenir. Böylece cetvelin yatay olarak kaplayacağı yer belirlenmemiş olur. Kâğıdın aldığı vuruş sayısında bulunan bu sayı çıkartılır. Kalan da marjlar için paylaştırılır. Artan tek sayı ise soldan bir vuruş fazla boşluk bırakılır. İlk sütun için sol marj mandalı kullanılır. Diğerleri için tabülatör durağı yapılır. Sağ ve solda kalan marjlarda bir iki santim kadar kayma, hesap hatası olabilir. Sütün başlıklarının altı iki şekilde çizilebilir. Sadece başlığın altı çizilir. Diğer şekilde ise sütunun en uzun satırı kadar çizgi çizilip başlık ortalanır.
7- Bir ailenin fertleri birbirlerini sevip sayarlar. Bir konuda anlaşamazlar ise birbirlerini kırmadan konuşup anlaşmazlığı giderirler. Millet dediğimiz topluluk da büyük bir aileye benzer. Bu büyük ailenin fertleri sayılan vatandaşlar da birbirlerini severler sayarlar. İnsanların aynı fikirde ve inançta olmaları düşünülemez istenemez. Amma vatandaşlar milletin refahı ve mutluluğu, Türklüğün yüceltilmesi vatanın bütünlüğü gibi ana amaçlarda milli birlik ruhu içinde oldukları için diğer ayrılıklar düşmanlık nedeni olamaz. Bütün milletlerde, aynı şekilde, medeniyet ailesinin fertleri gibidir. Her milletin örfü, adetleri, dini ve dili farklı olabilir. Ancak mutlu ve güvenli yaşama isteği yönünden milletler arasında bir fark yoktur. Milletler de çıkabilecek anlaşmazlıkları birbirlerine saldırmadan ve düşman olmadan halledebilirler. Eğer insanlık yönünden düşünülür ise harbin galibi veya mağlubu olmaz; Kaybeden insanlık olur. Bu nedenle yurtta ve dünyada sulh istiyor sulhun korunması için çaba gösteriyoruz. Bütün milletlerin de yurtta sulh cihanda sulh ilkesine uygun olarak hareket etmeleri halinde, bunun insanlığın ve medeniyetin refahı ve ilerlemesine etkili olacağına inancımızı daima koruyoruz.
8-Yazı başlıkları veya yazı içinde geçen bazı kelimeler, dikkati çekmek için aralıklı yazılabilir. Aralıklı yazılan kelimeler arasında üç ara bırakmak, yani aralık çubuğuna üç kere vurmak gerekir. Aralıklı yazılacak kelime metin içinde geçiyorsa, kendisinden önce ve sonra ikişer kez aralık çubuğuna vurulur. Yani aralıksız yazılan son kelimeden sonra iki ara verilip aralıklı kısım yazılır; bu kısım bitince de yine iki kere aralık çubuğuna vurulup normal yazıya devam edilir. Aralıklı olan kelimedeki harf sayısına, bu sayının bir eksiğini ekleyip bunun kaç vuruşluk yer kaplayacağını bulmak kabildir. Birden fazla kelime aralıklı olarak yazılacaksa, kelime aralarındaki boşluklar da bir harf gibi hesaba katılır. Aralıklı yazılan başlık ise ve geri tuşu metodu ile ortalama yapılacaksa, başlıktaki her bir harf için geri tuşuna basılır. Ancak başlığın en son harfi için geri tuşuna basılmaz. Bu süratle başlık kâğıda ortalanmış olur.
9- Konuşma, yazışma ve duyguları anlatma aracı dildir. Bir milletin dili, anlatım yönünden zengin, fertlerin birbirlerin kolaylıkla anlayabilecekleri kadar sadeyse o milletin fertleri arasında milli bağ da o derecede kuvvetli olur. Bir milletin yaşama tarzı olan kültür de ancak zengin bir dil ile ilerler, yayılır. Birbirinin konuştuğunu tam olarak anlayan ve duygularını da aynı dille paylaşın fertlerin meydana getirdiği toplumlar birlik içinde olurlar. Birlik içinde olan toplumlar kuvvetli olacaklarından dirlik içinde olurlar ve bağımsızlıklarını korurlar. Yabancı kelimelerden arındırılmış, eski yeni ikiliğinden ve zıtlığından kurtarılmış, herkesin anlayabileceği, milletin benimseyeceği bir dil, milli duyguların kuvvetlenmesini sağlar. Türk dili şuurla işlendiği takdirde ilmin ve fennin gelişmelerine uyum saylayabilecek bir yapıya sahiptir. Yeryüzünde kültür ve kelime alış verişinden dolayı, içinde hiçbir yabancı unsur taşımayan arı dil bulunmasa da sağlık durumu tam olan her dil, kendisini yabancı saldırıya karşı korur; çünkü dili yapan insan değildir; insana milli özelliğini veren dildir.
10- Karbonlu yazıları kâğıt destesi, aşağıda açıklanan usulle de hazırlanabilir. Kâğıtlar karbonsuz olarak makineye bir kaç dişli boyu takılır. En alt kısımda bulunan kâğıt elle yukarı doğru kaldırıldıktan sonra, önüne karbon konulur. Karbonun parlak yüzü daktilografa doğru olmalıdır. Sonra bir üstteki kâğıdın önüne karbon konulur. Tüm karbonlar yerleştirildikten sonra silindir çevrilir. Bu şekilde takıldığında destede kayma olmaz. Karbonların çaprazlama iki ucu kesik olur. Yazı bitince bu kesik yerdeki boşluktan tutulur ve karbon destesi alttan çekilir. Böylece bütün karbonlar bir çırpıda çıkarılmış olur. Karbonların uçları kesik değilse, deste hazırlanırken bunlar biraz aşağıya doğru konulur. Üstte kalan bu boşluk karbonların tulum halinde kâğıtlardan ayrılmasını kolaylaştırır. Önce kâğıtların sonra karbonların takılması metodunda ise bu boşluk kendiliğinden oluşur. Üst boşluk, takma sırasında kâğıt kaymasını da önler. Deste çok sıkı tutulursa, karbonların boyası parmakların altındaki kısımda iz şeklinde çıkarabilir. Deste makineye takılırken buruşabilir. Silindirin ilk çevrilişinden sonra görülen bu durumu önlemek için, kâğıt gevşetme mandalı açılır ve kapatılır.
11- Okuyucuya önem verme ve ona yardım etmeye çalışma nezaket kuralının temelidir. Nezaket yazının hem dilinde ve hem de okuyacak olana karşı alınan tavırda olmalıdır. Okuyucu kendisine yardımcı olma isteğinde bulunduğumuzu, mektubun biçeminde yani üslubundan hissetmelidir. Okuyucuya zaman ve emek kaybettirmemek de bir nezaket kuralıdır. Sattığımız bir malın, gönderildiğini bildiren bir mektup yazıyorsak, bunun alıcının eline ne zaman geçebileceğini bildirmemiz okuyucuyu düşündüğümüzü gösterir. Yakında malı alacaksınız demek yerine; beş gün sonra, ayın dördünde gibi, daha yararlı bilgi vermek de karşımızdakini düşündüğümüzü, ona nazik davrandığımızı ortaya koyar. Bir neden bildirmek açıklama yapmak da okuyucuyu önemsediğimizi belli edecektir. Eğer istenilen mal ya da hizmet bizde üretilmiyorsa, nerede bulabileceğini belirtmek de uygun olur. Nezaket, iyi ilişkilerin kurulmasına, kurulmuş ilişkilerin devamına yardım eder. Gerek istediğinde; lütfen, özür dilerim, teşekkür ederiz ve kutlarız gibi kelimeler yani nazik bir dil kullanılması da iyi ilişkiler için yardımcıdır. Nazik yumuşak bir dille yazılmış ve okuyucuyu ön planda tutan ona yardım etmeyi amaçlayan bir mektup nezaket kurallarına uygun olarak yazılmış demektir.
12- Özlü olabilmesi için kısa yazılan mektuplarda bazen önemli bir hususun unutulduğu olur. Mektupta bütün bilgiler tam olarak verilmelidir. Bu bilgiler kısa, fakat tam olarak yazılmalıdır. Bazı kez alınan bir siparişte noksan hususlar bulunabilir. Yazar siparişi verenin bu eksikliğini, onun neyi istemiş olabileceğini çıkarmaya çalışarak giderebilmeli ve gereğini ona göre yerine getirilmelidir. Bize gelen mektup tamam olsun olmasın, bizim mektubumuz eksiksiz olmalıdır. Aldığımız bir sipariş mektubunda kaç beygirlik güçte motor istenildiği belirtmemiş olabilir. Eğer birçok motor var ise biz o alıcı için uygun olduğunu sandığımız motor ile ilgili bilgi verebiliriz. Özlü yazmaya çalışmakla beraber okuyucunun istediği ya da istenmesi muhtemel olan hususları eksiksiz yazmalıyız. Açık olarak belirtmemekte yarar görülen biri durum yoksa bütün gerekli detayları bildirmeliyiz. Bunlar fiyat, gönderme tarihi, ödeme tarihi gibi konular olabilir. Gerekli özel bilgileri vererek şüpheli nokta bırakmayarak okuyucuyu memnun etmek amacını gütmeliyiz. Kusursuz insan olamaz; fakat kusursuz mektup olur. Noksansız yazma; özenen özenli olan insanların hayat tarzının kâğıttaki izdüşümüdür.
13- Osmanlı devletinin pek kısa zamanda nasıl olup da o kadar büyüdüğünü ve cihanın en büyük imparatorluklarından biri durumuna geldiğini şu hikâye en güzel şekilde açıklar. Devletin ilk kuruluş senelerinde bir gün tosun ismindeki küçük bir çocuk akşamüstü evine dönerken kırda tek başına kalıp meleyen bir kuzu görür. Kuzuyu kucaklayıp eve getirir. Anası kendisine ait olmayan bir malı alan oğlunu azarlar ve sabah olur olmaz kuzuyu götürüp sahibine teslim etmesini ister. Çocuk ben kuzuyu çalmadım; başıboş buldum sahibini nasıl bulayım derse dinletemez. Faziletli Türk anası kuzuyu kucaklayıp çevredeki mandıraları dolaşırsın der. Annesi olan koyun yavrusundan uzak kaldığı için mutlaka acı acı melemektedir. Sen de nerede böyle bir ses duyarsan yavruyu gösterirsin. Eğer annesi ise onu yalamaya bu da ona sokulmaya başlarsa sende o zaman bırakır gelirsin. Küçük tosun kan ter içinde dolaşıp öğleye doğru Rum tekfurunun konağının önünde duyduğu meleme sesiyle kuzunun anasını bulur. Birbirine kavuşan ana ile yavrunun bu mesut buluşma ve koklaşmalarını seyredip ayrılır. O sırada tekfur çocuğu izlemektedir. Bu millette kadını ile çocuğu ve çocuğuyla bu kadar fazilet bu kadar mertlik ve dürüstlük varken şüphesiz ki eninde sonunda bütün bu topraklara sahip olmaları haklarıdır diye düşünür ve birkaç gün sonra Osman beyle kucaklaşarak onun hizmetine severek girer.
14-İlk çağlarda trampa ekonomisine bir göze atarsak büro çalışmaları denecek bir etkinliğin söz konusu olmadığını, ticaretin Pazar denilen yerlerde bizzat yetiştiriciler tarafından bir malla başka bir malın değiştirilmesi suretiyle yapıldığı görülür. Kapalı ev ekonomisinde de aynı durum vardır. Yanlış olarak insanlar aza kanaat etmeye şartlandırılmıştır. Herkes kendi yağı ile kavrulmayı, başkalarının ürettiği mallara ihtiyaç duymayarak yaşamayı düşünmektedir. Böylece işlerin bürolardan idaresine dolayısıyla da büro etkinliklerine hiç lüzum duyulmadığı açıktır. Fakat dünya nüfusunun artması ve toplum halinde yaşayan insanların birbirlerine muhtaç olduklarını anlamaları sonucunda ticaret, pazarların tekelinde kalmaktan kurtulmuş ve dükkânlar ticarethaneler doğmuştur. Devletlerin ve izlenen politikaların da bu gelişmede rolü büyük olmuştur. Çalışma hayatı ve ticaret kişisel olmaktan kurtularak karmaşık bir hal almış, gelişen ve genişleyen işlerin birçok insan tarafından yapılması gerektiği anlaşılmıştır. Bir işte çalışan çok sayıda insanın gelişi güzelliği bırakarak organize edilmiş guruplar halinde ve büro denilen kapalı yerlerde daha da verimli çalışabilecekleri fikri de bu tarihi gelişimin bir sonucu olmuştur. Bugün modern toplumların büro çalışmaları ise her gecen gün gelişmekte, çalışanı yormadan en yüksek verimi elde etmek için gereken bazı tedbirler tam olarak alınmaya çalışılmaktadır. Bu arada büroların hızla makineleşmekte oldukları görülmektedir.
15- Orduda ve halk arasında Mustafa kemal adı tamamen yayılmıştır. O her tarafta bozgunlar verdiğimiz, her taraftan çekildiğimiz korkunç harb yıllarında karanlık içinden yol gösteren bir yıldız gibi parlıyordu. Bu şöhretini bile çekemeyenler, o zamanlar çıkan resimli bir harb dergisinde, Mustafa kemal in basılmak üzere bulunan resmini çıkartmak emrini verdiler ve onun yerine, alman generalinin resmini bastılar. Ne var ki artık onun dehasına, karakter kuvvetine, yiğitliğine inanmayan da kalmamıştı. O nişanlarını ve madalyalarını ordu ve halk saygısını politika yollarından değil, şerefli meslek ve ahlak başarılarıyla kazanıyordu. Savaş içindeki sefaletler ve cephelerdeki bozgunlar halkı ve aklı erenleri, iktidardan soğutmuş olduğundan gönüller harb politikasının ve başta olan hükümetin muhalifi de olduğunu bildikleri Mustafa kemal e dönmüştü. Resmi edebiyat elinden geldiği kadar onu unutturmağa ve gölgede bırakmağa uğraşıyordu. Fakat o ölüm günlerinde bu büyük askere görev vermekten de kimse kaçınamıyordu. Oysaki o vazife aldıkça başarıyor ve yeniden parıldıyordu.
16- Kış, “ her yanına yerleşebilmek için rüzgârlarını poyraz, yıldız poyraz, mystro, dradumana, gün doğusu, batı karayel, karayel şeklinde seferber ettiği zaman; öteki yakada yaz daha henüz pılını pırtısını toplamamış, oldukça mahzun göçmen gibi bir kenara oturmuştur. Gitmekle gitmemek arasında sallanır bir halde, elinde pasaport, çıkınında da üç beş altın bekleyen bu güzel yüzlü taze göçmen kızını benden başka bu adada seven hemen hiç kimse yoktur, diyebilirim. Övünmek için değil. Artık herkesin yeni başlayacak olan altı yedi aylık soğuk hayata kendini şimdiden hem alıştırmak ve hem de hazırlamak için bir şeyler yapmaya çalıştığı bu tür günlerde ben; tembelliğim hep kaçanı kovalayan huyumla yazın, o taze göçmenin peşine düşmüş, onu yakalamaya çalışmışımdır. Nerede yakalar isem orada kuracaklayıveririm onu. Kimi bir çamın gölgesinde durgun ve güneşsizdir. Kimi ise çimenlikte bütün eski heybetiyle daha yeni başlamıştır. Daha yazın parça parça, lime lime, bohça bohça eşyalarıyla gitmek için fazla telaş etmediği o yakada hiç ev yoktur. Yalnız bir tek kır kahvesi vardır. Bu kır kahvesinin tahta masaları üstünde karıncalar gezer, sinekler kahve fincanının etrafına bir iner bir çıkar. Etrafta sesler artık kesilmiştir.
17- Nasrettin hoca, yedi asırdan beri dünyaya gülen o koca adam. ona her yerde bir beşik ve her devirde bir mezar gösterilir. Amma o bunlardan hangisinde sallandı büyüdü? Bu gün de nerede yattığını Allah bilir. Bizim bir bildiğimiz, bir duyduğumuz var o bu gün bir kolu doğuda, bir kolu batıda ve ruhu ebedilikle bir başlatır. O bu dünya durdukça duracaktır. Bu ne sihirdir, ne keramet; ne de şöyle bir el çubukluğu marifet. Nasrettin hocayı bu ölmezliğe eriştiren gülen yüzü, tatlı dilidir. Biri gönlün yaylası, biri de yaylanın güneşidir. Zaten adam dediğin ya yüzünden belli olur ya sözünden. Kötü adan acı soğan sözlü ve kara bulut yüzlüdür. Bu kara gülmezlerin yüzlerinden düşen yüz parçaya bölünür. Saya yağı ile yağlar, çakırdikenli dağlar. Hâlbuki iyi adam tatlı dilli güler yüzlüdür. Bu güleç yüzlü adamların yüzlerinden nur mu dedin nur akar. Dillerinde de bal mı bal damlar. Hele de hocanın ne gözünde bir karartı vardır ne de yüzünde bir morartı; alnının ortası bile güleç ve şendir. İlle de dili alimallah kaymak çalıverir balın üzerine. Gayrı onun sözüne, sohbetine, dediklerine doyulur mu? Hanları hanümanları cümle âlemi ağzına baktırır. Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır. Onunda huyu bu dobra dobra konuşmak. Bir laf dilinin ucuna geldi mi öyle vezir vüzera gibi yut gitsin etmez. Lakin parmağım gözüne kör kadı hesabı değil, şöyle tam yerine ve dengine getirir ve taşı da gediğine öylesine güzelce oturtuverir.
18- Ferdin fikri hayatındaki hürriyet haklarında birisi de vicdan hürriyetidir. Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasi bir fikre malik olmak, intihap ettiği dinin icabetini yapmak ve ya yapmamak hak ve hürriyetine maliktir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hâkim olunamaz. Vicdan hürriyeti mutlak ve taarruz edilmez. Ferdin tabii haklarının en mühimlerinden biri tanınmalarıdır. Medeniyetin geri olduğu cehalet devirlerinde fikir ve vicdan hürriyeti tahakküm ve tazyik altında idi. İnsanlık bunda çok zarar görmüştür. Bilhassa din muhafızlığı kisvesine bürünenlerin hakikati düşünebilenler, söylenebilenler hakkında reva gördükleri zülüm ve işkenceler insanlık tarihinde daima kirli facialar olarak kalacaktır. Türkiye cumhuriyetinde her reşit dinini intihapta hür olduğu gibi muayyen bir dinin merasimi de serbesttir. Yani ayin hürriyeti masundur tabiatıyla ayinler asayiş ve umumi adaba mugayir olamaz. Siyasi nümayiş şeklinde de yapılamaz. Mazide çok görülmüş olan bu gibi hallere artık Türkiye cumhuriyeti dâhilinde bilumum tekeler ve zaviyeler ve türbeler kanunla set edilmiştir. Tarikatlar lağvolunmuştur. Şeyhlik, dervişlik, çelebilik, halifelik, falcılık, büyücülük, türbedarlık vs irtica membaı ve cehalet damgalarıdır. Türk milleti böyle müesseslere ve onların mensuplarına tahammül edemezdi ve etmedi.
19- Atatürk yüksek zekâlı bir insan olduğu için şartlar olgunlaşmadıkça fikirlerini ortaya atmaz; zamanı gelmemiş ise ortaya atılmazdı. Yoksa çoktan harcanıp gideceğine şüphe yoktu. Sabretmeyi, günü beklemeyi bilmiştir. Atatürk ün ideali ne idi? Bu ikiye ayrılabilir. Memleketi ve milleti için idealleri tam manasıyla medeni bir Türkiye ve medeni bir Türk idi. Zaferleriyle ve inkılâplarıyla bunu sağlamıştır. İnsanlık için idealı harbsiz ve bütün milletlerin kardeşçe yaşayacakları bir dünyanın yaratılması idi. Yurtta barış cihanda barış; onun sözüdür. O bu sözünde samimi idi. İlk dünya savaşından sonraki idareciler sivildirler. Fakat mareşal üniforması giymişler ve ölünceye kadar da üniformalarını çıkarmamışlar. Milletlerini savaşa hazırlamışlardır. Atatürk ise asker ve mareşaldi. Zaferden sonra üniformasını çıkardı, sivil elbise giyindi. Daima barış anlaşmaları ve barış tertipleri yaptı. Hatay gibi canını sıkan bir vatan meselesini bile barış yolu ile halletmek, Türk kanı döktürmemek için kendini yordu. Bu da hastalığını ağırlaştıran bir sebep olmuştur. Atatürk esir milletlerin kurtuluşlarını her zaman desteklemişti. Bir sabah şafak söküyordu. Atatürk şimdi doğacak güneşe bakın dedi. Ufukta günün ilk ışıkları belirlemişti. Şimdi günün ağardığını nasıl görüyorsam; uzaktan bütün şark milletlerinin uyanışlarını da öyle görüyorum dedi. Atatürk istiklal savaşı kazanarak şark milletlerini uyandırdı.
20- Türk dilinin özündeki zengin hazinenin gün ışığına çıkarılması, bütün Türk milletinin başta gelen milli görevlerindendir. Bu görevi gerçekleştirme yolunda ilk adımları Türk dil kurumunun kurulması ve dil kurultaylarının düzenlenmesiyle atan Atatürk, Türk dilinin kendi benliğine, aslındaki güzellik ve zenginliğine kavuşması için bütün devlet teşkilatımızın dikkatli olmasını vurgulamış. Dil konusunun herkesi ilgilendirmesi gereken bir devlet meselesi olduğuna dikkati çekmiştir. Atatürkçülük te Türk dilinin sadeleştirilmesi, zenginleştirilmesi ve kamuoyuna bunların benimsetilmesi için her yayın vasıtasından faydalanmalıyız. Her aydın hangi konuda olursa olsun yazarken buna dikkat edebilmeli, konuşma dilimizi ise ahenkli güzel bir hale getirmeliyiz. Türk dilinin kendi benliğine kavuşması, zenginliklerinin ortaya çıkarılması ve sadeleştirilmesi yolunda devletin öncülüğünde başta Türk dilini en iyi kullanması gereken aydınlar olmak üzere her türlü yayın araçlarıyla çaba gösterilmesi gerekmektedir. Dil konusunda bilinçli çalışmalar yapılarak Türk dilinin yabancı dillerin etkisinden kurtarılması, dilde var olan zenginliklerin araştırılarak ortaya çıkarılması milli bilinç ve kültürel bağımsızlık açısından zorunludur.
21- Mustafa kemal bu işi de başardı. Ankara da komisyona yeni bir yazı alfabesi yapma görevini verdi. Herkes düşünüyordu; bir millet yazısını nasıl değiştirebilir? Ne kadar zamanda değiştirebilir? Ne düşündü arkadaşlar süre meselesi için diye sordu. Beş yıl diyen var, on beş diyen var. Birkaç sene okullarda iki yazıyı bir arada öğretmelidir. Önce yarımşar sütundan başlayan gazeteler de beş yılda bütün gazeteyi kaplamak üzere yeni yazı ile basılan kısımlarını artırmalıdırlar; diyorlar. Yüzüme baktı ve çocuğum, dedi; bu ay üç ayda olur, ya da hiç olmaz. Gazetenin yeni yazı kısmını hiç kimse okumaz. Herkes sadece eski yazıyı okur. Bir harb bir buhran çıktı mı, inkılâp da düşer, demiş idi, Sarayburnu parkında bir gece halka bu inkılâbı da haber verdikten sonra yola çıktı. Yer yer dolaştı halka öğretmenlik etti. Sonuçta bir iki sene içinde yeni yazıyla okuyup yazanların sayısı eski yazı ile okuyup yazanları geçti. Sonra dil konusunu ele aldı. Mustafa kemal büyük bir tarihi ve bağımsız bir dili olmadan bir milletin büyük olmayacağını bilirdi. Türk dil kurumunu dil konusu, dilin işlenmesi ile görevlendirdi. Eskiden Türkçe hiç yeni bir kelime, yeni bir terim türetemezdik. Geçmişin gelenek ve görenekleri içinde dağılış ve batış kaderine boyun eğen Türklük bu inkılâplarla gelecek zamanlara doğru kanat açmaya başlıyordu.
22-Kâğıdı makineden çıkarmadan, kalemle çizgi çizmek için kart tutacaklarının kenarlarındaki deliklerden yararlanılır. Çizgi için tükenmez kalem veya rapido kalemi kullanılır. Dolma kalem kullanılmamalıdır. Yatay çizgi çizerken şaryo gevşetme mandalına basılıp şaryo hareket ettirilir. Dikey çizim sırasında silindir gevşetme mandalı çekilir; silindir döndürülür. Eğer bu mandal açılmadan silindir döndürülürse dişlilerin yarattığı titreşim nedeniyle çizgiler çok düzgün olmaz. Eğer kalem kullanmadan çizilecek ise işaret ve çizgi tuşları kullanılır. Toplam kalınlaştırma çizgilerini, silindir gevşetme mandalını kullanarak ve silindiri de hafifçe oynatarak tuşuyla çizeriz. Silindir gevşetme mandalı, satır aralığı düzenini bozmadığı için satırlar kaymaz.
23- Şimdi öğleden sonra saat dört. İkinci gazze muharebesinin üçüncü ve son gününü bitirmek üzereyiz. Düşman son hücuma kalkacak. On birinci bölük, siperinde günü telaşsız geçirdi. Sonra düşmanın en şiddetli hücumlarını püskürttü. Barut ve demirden kürelerin müthiş bir patlayışı var. Ansızın geniş bir saha kalın dumana boğulur, güneşin ziyası söner; sonra açılan dumanın altında düşman dalgalarının boşluğu görülür; düzgün kıtalar sendelerler ve telaş gösterirler. Bir bomba siperin önündeki toprağa düştü. Ve yanlış toz kalktı. Bir er fırlayıp bombayı omzuna aldı ve düşmanın bir saniye kesilmeyen ateşi altında siperine döndü. Bu sefer bomba hakiki hedefini de buldu. Tarih böyle kahramanların ismini yazmaz; fakat Gazze muharebesinin son gününü görenler on birinci bölüğün ismini unutmazlar. Birçok kıtamız sonradan aynı siperde çarpıştı. Amma hepsi siperi on birinci bölük siperi ve küçük tepeyi bomba tepesi diye andılar. Haziranın en ziyade sıcak günündeyiz. Düşman mermilerinden bazıları ölçülecek. Nefere emrettim ve nefer hiç tereddütsüz siperden çıktı, topçu ateşi ve makineli ateşi altında; kocaman yirmi dörtlük bir gemi topu mermisini kazması ile çıkardı. Mermiyi ölçüp karargâhıma dönerken kendi kendime hep bu neferi düşünüyordum. Çünkü bu adam o top ateşi ve yeri yalayan piyade ateşi altında, muhakemesiz ve sendelemeksizin hayatını feda etti ve hiç bezginlik göstermeksizin öyle bir iş yaptı ki bunun faydası da zararı da onun kendisi için meçhuldü.
24- Medeniyet yolunda başarı yenileşmeye ve yenileşme isteğine bağlıdır. Sosyal hayatta olsun, ekonomik hayatta olsun, ilim ve fen sahasında olsun başarılı olmak için biricik olgunlaşma, ilerleme yolu budur. Hayat ve yaşayışa hâkim olan hükümlerin de zamanla değişmesi, gelişmesi, yenileşmesi zorunlu olmaktadır. Medeniyetin yarattığı arzular fennin harikaları; cihanı değişiklikten değişikliğe koşturduğu sürüklediği bir devirde asırlık eskimiş köhne zihniyetlerle geçmişe düşkünlükle varlığın muhafazası mümkün değildir. Medeniyetten söz ederken şunu kesinlikle söylemeliyim ki medeniyetin esası ilerleme ve kuvvetin temeli; aile hayatındadır. Bu hayatta fenalık mutlaka sosyal ekonomik siyasal düşkünlüğe neden olur. Aileyi teşkil eden kadın ve erkek unsurlarının tabi haklarına malik olmaları aile görevlerini idareye istekli, yetenekli bulunmaları icap eder. Artık duramayız. Mutlaka ileri gideceğiz; çünkü gitmeye mecburuz. Millet açıkça bilmelidir; medeniyet öyle kuvvetli bir ateştir ki ona kayıtsız olanları yakar, mahveder. İçinde olduğumuz medeniyet ailesindeki layık olduğumuz yeri bulacağız. Bu yeri koruyacağız ve yükselteceğiz. Refah da mutluluk da insanlık da bundandır. Biz bu batı medeniyetini taklitçilik yapalım diye almıyoruz. Onda iyi olarak gördüklerimizi kendi bünyemize uygun bulduğumuzdan dünya medeniyet düzeyi içinde benimsemiş olmaktayız.
25- Her zamanki gibi bu kez de o’nun dedikleri doğru çıktı. Düşman ordusu başlarında kralları olarak geldikleri yerlere döndüler. Meclis bu zafer üzerine Mustafa kemale gazilik unvanını ve mareşallik rütbesini verdi. Gazi Mustafa kemal Sakarya da çarpışan askerlere bir beyanname yazdı. Askerler kurtuluş için yaptığınız bu savaştan çok daha önceleri sizi başka meydan muharebelerinde de tanımıştım. Dünyanın hiçbir ordusunda yüreği seninki kadar temiz seninkinden sağlam askere rastlamamıştım. Her zaferin mayası sendedir. İnancınla ve imanınla hiçbir korkunun yıldıramadığı demir gibi sağlam ve temiz kalbinle düşmanı nihayet alt eden büyük gayretin için minnet ve şükranımı söylemeyi nefsime en aziz borç bilirim. Sizin gibi komutanları askerleri olan bir milletin yabancıya köle olması mümkün değildir, diye yazdı. Sakarya artık savunma vuruşmalarının sonu idi. Düşman bir daha taarruz edemeyecekti. Çekildiği hatlar karşısında toplanmak ve son darbeyi indirmek lazımdı. Düşman son hücumda aldığı bütün yerleri bırakıp çekildi.
26- Sekreter amirinin sağ koludur. Ve bu durumda da amirinin yapmaya vakit ve imkân bulamadığı işleri yapar. Tipik bir sekreterin iş saatinin başlamasından önce büroya gelmesi ve amirinin masasının koltuğunun temiz olmasını, dolma kaleminde mürekkep bulunmasını, kalemlerinin yontulmuş olmasını, sigara tablasının temizlenmiş olmasını sağlamakla başlayan günlük işlerini gözden geçirelim. Ayrıca bütün bunların çalışma saatinden evvel yapılması gerektiğini de unutmayalım. Bundan sonra sekreter kendi masasına gider aynı temizlik kontrolünü bu kez kendisi için yapar. Sonra da dikte alabilmek için stenografi defterini temiz bir sayfa çevirmek ve tarih atmak suretiyle hazırlar. Takvimini, randevu bloknotunu kontrol eder ve amirine günlük mühim işleri hatırlamak üzere notlar yazarak masasının üstüne bırakır. Kullanılacak malzemelerin yeterli olmadığına ve küçük kasanın durumuna bakmak gibi gündelik işlerine devam eder. Telefon konuşmaları olduğu takdirde herhangi bir konunun özünü kavrar; bu konuyu çabuk ve doğru olarak not eder ve telefonda düzgün ve ahenkli bir sesle konuşur. Amir geldiği zaman bir gülümseme ve nazik bir günaydınla karşılar. Telefon mesajlarını alır ve günün randevu ve çalışma programını uygulamaya koyulur. Mektupları açmadan önce gözden geçirerek kişisel olanları ayırır. Öbür mektupları dikkatle açar. Mektubun eki varsa mektuba iliştirir. Mektuplardan istenen bilgi varsa dosyalardan çıkarır. Hepsini amirine götürür. Amir sekretere dikteler verir. Sekreter bunu bildiği için dolma kaleminin ve yedek kalemleri ile not defterini hazır tutar. Dikteden sonra mektupları yazar; diğer yazı işlerini yapar. Çevirme yaparken veya mektup yazarken yazım ve dilbilgisi kurallarına dikkat eder. Eğer gerekiyorsa mektuplardaki hesapları denetler. Bu işi yapabilmesi için dört işlemin nasıl yapıldığını. Yüzdelerin ve karların nasıl yazıldığını ve ondalıklarla kesirlerin nasıl kullanıldığını bilmesi gerekir. Bazı mektupları da sadece amirinin verdiği bazı açıklamalara dayanak kendi kendine yazar. Bütün bunları nezaketle ve siyasetle yapmaya çalışır. Sekreter büroya gelenlere karşı da çalıştığı müessesenin temsilcisi sayılır
27- Büyük küçüğe kadın erkeğe el uzatır. Büyük ya da kadın el uzatmazsa karşısındaki kendiliğinden el uzatmamalıdır. Tanışmalarda tebessüm edilir. Bir ziyafet sofrasında bir hanım, eğer tanımadığı bir erkeğin yanına düşerse ismini vermeden onunla konuşur. Erkek isim verirse kendisi de ismini söyleyebilir. Yolda veya bir taşıtta selamlaştığınız bir kimseyi yanınızda bulunana takdim etmeyiniz. Sokakta rastladığınız bir tanıdık ile konuşurken beraber yürüdüğünüz bir şahıs var ise onun sizden birkaç adım ötede beklemesi uygundur. Kadınla yürüyen bir erkek yanındakinden izin alıp durmazsa karşıdan gelen yalnız erkek kesinlikle durmamalıdır. Erkek kadını sağına alarak yürür. Sağ taraf tehlikeli ise kadın sola alır. Bazı yerlerde sigara içilmemelidir. Hasta ve çocuk yanında yatak odasında kapalı yerlerde büyüğün huzurunda cenaze töreninde misafir karşılarken ya da misafir gidilen yere girilirken asansörde ve ibadet yerlerinde yolda bir bayanla yüründüğü ya da konuşulduğu zaman erkek de sigara içemez. Bir hanımın sokakta sigara içmesi yakışık almaz. Genç bir erkek akraba olsun yabancı olsun şapka çıkarmadan genç bir bayana selam veremez. Şapkasını çıkaran ayrıca başını eğerek selam vermez. Toplu yerlerde çiklet çiğnenmez. Tiyatroda koltukta oturanların önünden geçip yerinizi almaya giderken; yüzünüzün ve vücudunuzun sahneye dönük olması gerekir. Yani sırtınız geçtiğiniz sırada oturanlara dönük olarak dar yolu geçip yerinize oturmuş oluyorsunuz.
28- Bir hanımın, hiçbir yerde erkeğin solunda oturmaması gerekir. Otomobilde de bu kural aynıdır. Şayet otomobili şoför kullanıyorsa araba sahibi arkada, direksiyonun arkasına düşen yere değil; önü açık, boş kalan yerin hizasına oturur. Yemekli vagonda, bayanlar trenin gidiş yönüne yüzleri dönük olarak otururlar. İki hanın yan yana oturur. Bayan tekse pencere kenarında oturur. İki arkadaş karşı karşıya otururlar. Yapamayacağınız bir şeyi yaparım demeyin; vaade bulunmayın. Önemli ya da önemsiz, eğer bir söz vermişseniz, sözünüzü mutlaka tutun. Yaşamın daha anlamlı olması için, görgü kuralları insanlara yardımcı olur. Görgü kurallarına uymak, aşırı kibarlık veya çıtkırıldımlık değildir. Uzun bir zaman süresince oluşan bu kurallar, denemelerin sonucudur. Görgü kuralları memleketten memlekete farklılıklar gösterebilir. Ancak hepsindeki öz aynıdır. Bu da yasamayı daha kolay ve topluma uyumlu duruma getirmek ve insan sevgisi yaratmaktır. Kuralları; görüp, yaşayıp, okuyup öğreniriz.
29-Ey Türk gençliği Birinci vazifen Türk istikbalini ve Türk cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel senin en kıymetli hazinendir istikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhili ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin bu imkân ve şerait çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar bütün dünya da emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş bütün tersanelerine girilmiş bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bil fiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler millet fakrı zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evladı! İşte bu ahval ve şeriat içinde dahi vazifen Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
30-Atatürk gençliğin aşkı ve elden tutucusu idi. en genç yaşta bakanlar onun devrinde iktidara geldiler. Bir gençte yetişme kabiliyeti görünce onu bu vatanda kendi kadar büyütmek için bütün imkânlarını kullanırdı bütün ümidi gençlikte idi nutkunun sonunda Türk cumhuriyetini gençliğe emanet etmiştir son zamanlarda Hatay davası onun başlıca derdi idi. O yüzden uyumaz hasta uzun yolculuklara çıkar milleti harbe sokmaksızın yabancılar elindeki bu Türk toprağını vatanına katmak isterdi. Bir akşam umumi yerde rastladığı Fransız büyük elçisine yine bu meseleyi açmıştı. Bir ara beni üzüyorsun dedi Türkçe söylemişti salanda bu sözü duyan bir genç ayağa kalkarak Atatürk sen üzülme arkanda biz varız diye bağırdı. Atatürk başını sesin geldiği yana çevirdi. Yüzünde bir sevgi açılışı vardı gözlerini gence ve arkadaşlarına dikerek biliyorum çocuğum bunu bildiğim için böyle konuşuyorum dedi bir geçit töreninde cumhuriyet okullarından yetişen gençleri gördükten sonra o akşam sofrada düşebileceği tehlikeden bahsedenlere Mustafa kemaller yirmi yaşındandır demişti o her gençte kendini görürdü
31-Masanız sallanmaz durumda olsun akşamları makinenizi örtün makineniz güneş ve radyatör ısısından uzak bir yerde olsun makinenizi kaldırmanız ve bir yere taşımanız gerekirse şaryosunu ortalayın ve sonra makineyi arka kısmından kaldırın makine arka kısmından şasinin alt ve yanlarından tutulmak suretiyle kaldırıp taşınır hiçbir zaman da ön taraftan tutarak makineyi taşımayın yazarken tuşlar takılırsa bunları eğmeden kurtarın makine üzerine ağırlık koymayın makinede kâğıt tıkılmış durumda değilken tuşlara vurmayın yani silindire yazmayın kâğıdı çıkartırken mutlaka kâğıt gevşetme mandalını açın şerit çatalı yukarıda kalıyorsa eğilmiş olup olmadığına makaraların dönüp dönmediğine bakın fazla eskimeden şeritleri değiştirin bir tornavidanız olsun bazen vidaların gevşemesi mümkündün vidaları düşüp kaybolmadan sıkıştırın makinenin bozukluğunu basit bulup bu durumda idare etmeye çalışmayın hemen bir tamirciye başvurun makinenizi sevin onu iyi koruyun. Bu şekilde kurulama işlemini tamamladıktan sonra bezi çekip çıkartın makinenize bir boş kâğıt takarak teker teker vurun böylece ispirto bulaşığı kalmamış olur bezin temiz kısmını ya da başka bir bezi ispirtoya batırın silindiri ve ön taraftaki kağıt baskılarını silin bu suretle de makinenin ömrünü uzatan aylık bakımı tamam olur makineyi birkaç ayda bir yağlamanız da mümkündür ancak bu işi dikkatli yapmak gerekir önce makinenin temizlenmesi lazımdır sonra şaryo yatağını yağ damlatılmış bir bezle hafifçe silin yağlama işini tamircilere de bırakabilirsiniz yağ olarak da dikiş makineleri için kullanılan ince yağları kullanın makine temizliğine daima özen gösterin işi biten malzemelerinizi temizleyin ve kaldırın. ve sonra kapağını çıkartın toz alma işlemini biraz daha genişletin tuşlara avuç içi ile basarak hepsinin aşağı inmesini ve harf kollarının yukarı kalkmasını sağlayın. Yarım ay şeklindeki harf sepetine tüysüz bezi yerleştirin tuşları eski şekline getirin ufak bir kaba renkli ispirto koyun sert fırçayı sık sık ispirtoya batırarak tuşları temizleyin sonra da tüysüz bezi biraz kendinize doğru çekerek harf çekirdeklerini bezin ıslanmış olan kısmından kurtarın bezin kuru olan uç kısmı ile harf çekirdeklerini teker teker kurulayın bu işlemi yaparken başparmak ile işaret parmağınızı sapan çatalı gibi açarak bezi tutun harf kolları sağa sola eğilmeyecek şekilde düzgün olarak harf kollarını harf çekirdeklerini teker silin