Ali Tufan Koç’un röportajı
Alışagelmişin dışında bir oyuncu portresi çiziyorsunuz. Olan bitenle eğlenir gibi.
Evet, çünkü sistemin hem tam ortasındayım hem de dışında. Oyunculuğa ilk adım attığım yıllarda “Neden tiyatro?” sorusuna “Çünkü çok eğleniyorum” cevabını verince sağlam bir fırça yemiştim o zaman çalıştığım hocamdan ama hâlâ aynı fikirdeyim.
Bu dürüstlük insanların sizi ‘arıza’ olarak algılamasına neden oldu mu?
Herhalde oluyor ki böyle bir soru yöneltiyorsunuz. Arıza değil, değişik olabilirim. Kadınların dilediği gibi konuşup davranmasına pek alışamadık zaten. Arıza; bozuk, düzen dışı, sistem karşıtı demek… Sistemin dışına çıkıyorum diye arıza olarak tanımlanmak istemem. İş konusunda son derece disiplinli, çalışkan ve üretkenim.
Hep böyle disiplinli miydiniz? Yoksa var mı ‘dalgalandım da duruldum’ hali?
Herkes gibi benim de 18-21 yaşlarında gezdiğim, tozduğum, tozuttuğum bir dönem oldu. Şimdi bir 24 yaş hikayesi var, anlamış değilim. Libidosu tavan yapmış genç partiye giremiyor, içki içemiyor. Sosyalleşme olasılıkları elinden alınıp yerine silah veriliyor. Enerjisini çok masumane şekilde akıtabilecekken yasaklarla bir canlı bomba yaratılıyor. Sapkınlığın sebebi yaşayamamak. Tüm bunları açık ve net bağırmak arızalıksa, evet, ben arızayım.
Kendinizi 34 yaşında gibi hissediyor musunuz?
Sence? Bir tipime bak… İnsanlar yaşını saklar. Ben sürekli söylüyorum. ‘34 yaşındasın Akasya, kendine gel’ deyip duruyorum. Yaşın getirdiği güzel bir olgunluk var. Bu da beni daha sakin ve huzurlu bir insan yapıyor.
Öpüşme/sevişme sahneleri magazin için en büyük malzeme. Bir oyuncu bu ‘cinsel açlıkla’ nasıl başa çıkar?
Bu tarz haberlere ‘fetiş’ haber diyorum. İnsanlar seks, kan, vahşet izlemekten/görmekten tuhaf bir haz duyuyor. Seks gibi ölüm görmeye de bayılıyorlar. Adam vurulmuş, ağzı burnu dağılmış, millet elinde çekirdek, heyecanla izliyor. Bedri Baykam’ın bıçaklanması mesela… Sokakta yanımızdan geçene bir şey olsa izlemekten yardım edemeyecek haldeyiz. Tüm bunlar müthiş bir duygusal erozyona sebep oluyor. Ben buna hizmet eden hiçbir şeyin parçası olmak istemem.
Röntgenciliğin son noktası da ‘Ünlüysen her şeyini paylaşmak zorundasın’ durumu sanırım…
‘Ama sen halka mal olmuş birisin’ gibi bir laf var. Ne demek bu yahu? Ekmeğimi kamera önünde olarak kazanıyorsam kafadan halkın malı mı oluyorum? Kim koymuş bu bedeli? Oyuncunun, tam aksine, özel yaşantısını herkesten gizli tutması gerekiyor ki isim olarak marka değeri, canlandırdığı karakterin önüne geçmesin.
Twitter/Facebook çağında oyuncu kendini toplumdan nasıl izole edebilir?
Türkiye’de göz önünde bir iş yapıyorsan ve kolay ulaşılabilirsen, bir haset objesisin ve yumuşak karnından ağır darbeler yemeye mahkumsun demektir. İnsanlar ‘Bak onun da başına neler geldi’ diyerek rahatlıyor. Evde oturmaktan poposunda sivilce çıkmış ergen, oturduğu yerden sana saydırma hakkını kendinde görebiliyor. Saygıdan dolayı oluşan mesafe kalktı maalesef.
Kariyerinizin zirvesinde sayılırsınız.
Kendimi hâlâ yolun başında görüyorum. Bu sene sezona dizinin yanı sıra yeni bir tiyatro oyunuyla girmek istiyorum. Bir oyun da yöneteceğim. Bir de televizyon programı yapmak niyetindeyim. Sabah programı teklifi geldi ama akşam kültür-sanat programı sunmuş biri olarak sabah börek açmak pek çekici gelmedi.
İstikrarlı olmak lazım…
Kesinlikle! Şimdi bir müzik performans programı hazırlıyoruz. Önümüzdeki günlerde Çubuklu Hayal Kahvesi’nde harika performanslar olacak. Yıllardır tanıyıp sevdiğim büyük müzisyenlerle sohbet etme ve beraber müzik yapma fırsatı yakalayacağım. Yine bir taşla iki kuş anlayacağın! [Radikal]