Türkiye’deki Müzik Lobisi Beni Sevmez

Sanatçılar
Kıraç yeni albümü Derindekiler’in kapağında, kendi yazdığı bir Derinlik Söylevi’ne de yer veriyor. Bu söylevi, "Sen bu kadar değilsin. Derinde fazlası var." sözleriyle bitiriyor....
EMOJİLE

Kıraç yeni albümü Derindekiler’in kapağında, kendi yazdığı bir Derinlik Söylevi’ne de yer veriyor.

Bu söylevi, "Sen bu kadar değilsin. Derinde fazlası var." sözleriyle bitiriyor. Kendi arkadaşından bir örnekle yola çıkan Kıraç, "Şu anda 40 yaşındayım. Söylediklerim şimdi ağzıma daha çok yakışıyor." diyor.

Derindekiler, Kıraç’ın diğer albümlerinden farklı bir yerde mi duruyor?

En içime sinen albümlerden birini yaptım. ‘Yolcu’ albümünde tamamen türküler söylemiştim, eleştiriler gelmişti: ‘Niye kendi şarkılarını yapmıyorsun?’ Kazandığım paralarla, şu bulunduğum binada stüdyo kurmak zorundaydım. İstediğiniz şarkıyı kaydedebileceğiniz stüdyolar bulmak çok zor. Akustik şarkılar yapıyoruz, canlı çalıyoruz. Tamamen ‘son (i)ki üç’ ve kayıt… Bunu sadece Kayıp Şehir albümünde yapabildim; ama o kadar yoruldum ki!

Müzisyenlik, bir yalnızlık alanı da gerektiriyor. Dizi müzikleri, Pepee’nin müzikleri derken; bu bölünmüşlükte o alanı nasıl koruyorsunuz?

Erkekler için 30’undan sonra hayat daha da yoğunlaşıyor. Çocuktan sonra da artıyor bu. Ben bir dönem dağıttım; ama hayatım boyunca, gün içinde müziğimle uğraştım. Şu anda da böyle geçiyor. Yapacağınız şey, insanların kolay algılayacağı bir şey olmayabilir. Zamanım hep bunu düşünmekle geçiyor. Sadece toplumun ya da kendimin sevdiği şeyleri yapamam.

Rahmetli Cem Karaca ile verdiğiniz bir röportajda ‘Müslüman’ım, milliyetçiyim ve komünistim’ dedikten sonra, üstat size ‘Bunları nasıl yan yana getirebiliyorsun?’ demişti. Hâlâ böyle mi düşünüyorsunuz?

Cem Karaca ile fikren bir olmamıza rağmen, ifade biçiminde ayrılıyorduk. Bunu sıralaması önemlidir ve hâlâ öyleyim.

Üçü, nasıl bir araya geliyor?

O, "Yurtseverim de." diyordu (Gülüyor). Türkiye’de yıllarca Müslümanlık, milliyetçilik ve komünizm yan yana gelemiyorsa, bu terimlerin değil, insanların sorunu. Müslümanlığın içini siz başka, karşı taraf başka dolduruyor. Milliyetçilik de öyle, bir rejim değildir. Bir ideadır, yaşam biçimidir. Genel kültürle ilgili ve folkloriktir. Komünizm bir sistemdir, ekonomi biçimidir. Şu an dünyanın yüzde 90’ı sefalet içinde sürünürken, yüzde 10’u maddi refah içinde. Görünüyor ki ekonomik sistem olan kapitalizm, dünyayı ıstıraba sürüklüyor. Bakın orada Çin, yeni bir alternatif sunuyor dünyaya. Dünyanın bir numaralı ekonomisi.

Müziğiniz bu üçlü sacayağında -tıpkı Anadolu rock’ın babaları olan ağabeylerinizdeki gibi- daha çok ‘milliyetçilik’e mi tekabül ediyor?

Günümüz itibariyle, sosyal bir olgu olduğu için müzik, bu topraklardan besleniyor. Barış Manço ve Cem Karaca, müziklerinde en iyi teknolojiyi kullanıyorlardı; ama içeriğini kendileri koyuyordu. Tamirci Çırağı’nda bizim hiçbir enstrümanımız yoktur. Ama buranın insanını anlatır. İşte bu adam sanatçıdır. Bu yaklaşım insanlar tarafından çok sevildiği halde, gittikçe yok oluyor.

Bugünkü sanatçıların entelektüel bir zayıflığı mı var?

O insanların dünyaya bakışları çok farklıydı. Toplum da, sistem de o dönemde düşünen, soru soran, arayışta olan insanı üstte tutuyordu. Bu insanlar, günün birinde, var olan sisteme problem olmaya başladılar. Gençlik, korkunç bir ıstıraba sürüklendi. Testteki seçeneği bil, doğru taşı doğru yere koy. Bir ton saçma sapan, ipe sapa gelmez bilgiyi insanların beynine doldurduk. Orada artık düşünmeye yer yok! Bu adam müzisyen olduğunda Tamirci Çırağı’nın içeriğini de göremeyecek.

Kendi tereyağımı ve peynirimi yapıyorum

Böyle bir ortamda sizi üstte tutan ne?

Samimiyet. Bu, yeterli bir sebep. Ben aşklarımla gündeme gelmedim. Şarkılarımda sevdalarımdan bahsettim. İnsanları kandırmadım.

Söylemleriniz çok didaktik ve sert. Bu söylemlerin, müziğinizin üzerine çıktığını düşünüyor musunuz?

Söylemlerimin en serti Türkçeyle ilgili olanıdır. Yabancı dille eğitimin hâlâ cinayet olduğunu düşünüyorum. Korkunç bir hata yapıyoruz. Sömürge olduğumuzu kabul ettiğimiz bir atılımdır. Röportajlarımda, Türk halkının iki yüzlülüğünü ve riyakârlığını, çevremden örnekler vererek de söyledim. Biz de bunun dışında değiliz. Her şeyi alkışlamak, bizi buraya getirdi. Hem ‘sanatçı değil’ diye eleştir, gördün mü de alkışla!

Müzik lobisi, bu düşünceleriniz nedeniyle, size nasıl bakıyor?

Beni sevmiyorlar. Söylemlerimi de sevmiyorlar. Lobici adam değilim. Her şeyim açık. Lobide bir gizlilik vardır, sır vardır. Bendeyse hiç yoktur. Birisine, aslında bulunduğu yeri hak etmediğini söylerseniz, adamın canını sıkarsınız.

Kendi üzerinizden okursanız, sistem dışı bir aktörün bu kadar tutması, sistem adına size ümit veriyor mu?

Ama rock müzik budur. Her zaman düzen dışıdır ve tutar. Gençler 17 yaşına geldiklerinde ‘Ya ne oluyor bu dünyada?’ demeye başlarlar. Çünkü en azından bir dönem özgürler.

Albümün kapağındaki Derinlik Söylevi’nde "Kalplerimizin önü kalabalık, içi boş; aşkın kabuğu parlak, içi kof" deyip şöyle bitiriyorsunuz: "Sen bu kadar değilsin. Derinde fazlası var."

Derinlik, yüzeyde olanlar için karanlıktır. Ama oraya inerseniz, hiç de karanlık değildir. Dürtmek istiyorum; çünkü çevremdeki insanlar yüzeysellikten bıkmış. Her şey yapay! Ben peynirimi, tereyağımı kendim yapıyorum. Marketten aldığım hazır yoğurttan, tereyağı çıkmıyor. Çünkü yoğurt değil. Ben Göksu’da oturuyorum. İlk gün ‘Sütçü dur’ deyince, zabıta sandı, korktu ve kaçtı. (Gülüyor) Zor anlatabildim kendimi. Şimdi ineklerden sütü alıyoruz, bebeğim o sütü içiyor. Eşimle, o sütten tereyağı ve peynir yapıyoruz. Her şey doğasına uygun yürüyor. Ama yüzeysellikte, hep ‘mış gibi’… Bu, insanın fıtratına aykırı.

O ‘derinliğin’ farkına vardıran neydi?

Yaş. Senarist bir arkadaşım çok güzel bir şey demişti: "Yaşım 44 oldu diye çok mutluyum. 34’ümde de aynı şeyleri söylüyordum, kimse ciddiye almıyordu. Şimdi ise ciddiye alıyorlar." Gerçekten de öyle. Ben de şu anda 40 yaşındayım. Galiba ağzıma daha çok yakışıyor şimdi.

Albümün yenilikçi bir yanı da üç boyutlu performans görüntülerinin olması. Bu fikir nasıl çıktı?

‘İnsanlar o şarkıları dinlerken, ben de orada olabileyim’ düşüncesiyle çıktı. ‘Tüm albüme klip çekeceğimize, görüntü çekelim’ dedik. Kâğıt gözlüklerle her yerde üç boyutlu izleyebilirsiniz. Maliyetiyle bir çılgınlık; ama söz verdiğimiz gibi albümün içini doldurduk.

Eurovision’da birinci oldun da; bu ülkenin neyini tanıttın?

Oldukça iyi ses vibrasyonlarınız var. Ses aralığınız geniş. Bu topraklara özgü müzik yapmaya çalışıyorsunuz. Eurovision’da derece getiren şarkıların birçoğunda bizden de tatlar vardı. Başarı ihtimaliniz yüksekken, neden Eurovision’u düşünmediniz?

Teklif çok geldi; ama kendi şartlarımda olamayacağını söyledim. Yabancı dile tamamen karşıyım.

Türkçe söyleseydiniz?

Olabilirdi; ama Eurovision bir amatörler yarışması olmalıdır. Sanat bir yarışma değildir. Bu bir şovsa, bırakın amatörler yapsın bu şovu. ‘Bütün vatan, millet birlik olalım, Eurovision’da birinci olalım’… Bu ancak, bizim gibi sömürüye maruz kalmış ülkelerde olabilir. İngilizce bir şarkıyla birinci olup, neyini tanıttın? Oryantal bir parçayla birinci oldun da, bu ülke oryantal bir ülke mi? Bu ülkenin Âşık Veysel’i, Pir Sultan Abdal’ı, 800 yüzyıldır yaşayan Yunus Emre’si var. Siz yok sayabilirsiniz; ama var. Biz okullarda yabancı dil eğitimi veriyoruz diye, iyi halt ettik sanıyoruz.

Bir de çocukların dili var. Pepee’yle birlikte, hiç tanımadığınız çocukların diline pelesenk olan şarkılar yapmak nasıl bir his?

Çok değer verdiğim bir mutluluk bu. Allah’a şükürler olsun ki, yıllardan sonra ilk defa bizim bir çizgi filmimiz var. Bizim oğlan yani. Zeybek, Diyarbakır, Antep, Karadeniz oynuyor ve bizim gibi konuşuyor. Çocuklara bu yüzden bayılıyorum. Hepsi sanatçı doğuyor. Yakalıyor, zeybeğin ne kadar güzel olduğunu.

İyi bir eş ve baba olmak dünyanın en önemli mutluluğu

Yedi Silahşör diye bir film izlemiştim. Orada adam öldürerek kahraman olan tipler vardı. Bir yanda da kasap, çiftçi olduğu için babalarından utanan çocuklar vardı. Finalde, baba olmayı başaramadıkları için olduklarını anlatıyordu! Çok etkilenmiştim. Akıl Oyunları’nın finalinde John Nash der ki: "Hayatım boyunca kendimi çok önemsedim. Nobel almak istiyordum. Bu ödülle anlıyorum ki, belki de sadece karımın kocası olmak için dünyaya geldim. Bu ödülü karıma armağan ediyorum." İyi bir eş ve baba olmak, dünyanın en önemli mutluluğu.

Eğer şike varsa iki yıl futbol oynatmazsınız

Aziz Yıldırım’ın hiçbir lekeye bulaşmadan, hapisten çıkacağına eminim. Fenerbahçe, hak etmediği biçimde yaralandı. Bu yara, öyle kolay iyileşmeyecek. Türkiye’de şike yapılıyorsa, üç büyüklerin hiçbiri bunun dışında olamaz. Böyle operasyon olmaz! Bütün bedelleri göze alırsınız, iki yıl Türkiye’de futbol oynatmazsınız, her şeyi temizlersiniz, ondan sonra oynatırsınız futbolu.

Zaman

  • Universitas terbaik Tapanuli
  • tutorial dan tips zeverix.com
  • https://insidesumatera.com/
  • https://prediksi-gopay178.com/
  • https://margasari.desa.id/
  • https://sendangkulon.desa.id/