Aslıhan Köşşekoğlu’nun haberi
Samanyolu Tv’de, "Davetsiz Misafir" olduğu her ilde en ücra köye kadar gidiyor, türküleri sahiplerine söyletiyor. Sanatçının repertuvarı beş ayda oldukça genişlemiş: "Söylenen türkülerin yüzde 80’i bilmediklerim." diyor. Başyayla’nın bir de şöyle tespiti var: "23 ilin köylerine kadar gitmiş biri olarak söylüyorum ki; bizim topraklarımızda kavga yok."
***
Alıştınız mı her hafta farklı şehirde uyanmaya?
Konserler ve program dolayısıyla nerede uyandığıma şaşırır oldum. Kameraman arkadaşlara "Hangi ildeyiz?" diye soruyorum bazen sabah kalktığımda. Keyifli yorgunluklar bunlar. Anadolu’ya gitmek, başlı başına tatil benim için. Ziyaret etmediğimiz il kalmasın istiyoruz.
Bir sanatçısı için güzel olsa gerek…
Elbette, fikir heybemi dolduruyorum. Halk müziği sanatçısı için en büyük nimet gezmek. En ücra köye kadar gitmeli. Türkülerin gerçek sahipleriyle tanışıp onlara misafir olmaktır bence iş. Hayatım değişti beş ayda. Konserlerime, diğer işlere de katkısı olacak bunun. Hayata karşı duruşumu da etkiliyor. Karşınızdaki belki horon oynuyor ama gözlerim doluyor. İnsanların kültürümüzü göstermedeki çabalarından çok etkileniyorum. Tabii duygulanmamın altında başka etkenler de var.
Hangi etkenleri kastediyorsunuz?
Televizyon programlarında ya da medyada bazı kötü niyetliler bir şeyler yapmaya çalışıyor. Alevi’yi Sünni’yle, Kürt’ü Türk’le kavga ettirmeye çalışıyorlar. Anlatıldığı gibi değil, toplum birbiriyle çatışmıyor. Köylere kadar gitmiş biri olarak söylüyorum ki topraklarımızda kavga yok. Televizyonlar sanki başka bir ülkeyi anlatıyor. O resmi gördüğünüzde duygulanıyorsunuz.
Başka ne tür tespitleriniz oldu?
Nasıl bir çağ atladığımızı görüyoruz tabii. Kentlileştikçe bu amcalar, teyzeler kaç yıl daha olacak? Böyle düşündükçe kaygılanıyor, daha fazla program çekmek istiyorum. Bazı gezi programlarında büyüklerle dalga geçen tarzda yaklaşımlar seziyorum, üzülüyorum. Teyzenin yanına yaklaşıp "gurban olurum" demekle iş bitmiyor. Anadolu insanı hassas, onlara evladı gibi gitmelisiniz, ki zaten öyleyim. Ekip olarak Anadolu’yu bilen insanlarız. Bu da programa yansıyor.
Gezi programları bir süre sonra birbirine mi benziyor, böyle eleştiri var mı?
Aksine, yeni bir tavır sergilediğimizi düşünüyor izleyicilerimiz. Spor, müzik, gezi her şey var. Bugüne kadar duyulmamış türküleri keşfediyor, sahiplerine söyletiyoruz. Programda söylenenlerin yüzde 80’i duymadığım türküler.
Sizin için en özeli hangisiydi?
Kastamonu’da bir şehit annesinin yaktığı ağıttan çok etkilendim, hatta bir süre çekimi durdurduk.
Sporcu kimliğinizi de görüyoruz…
Evet, zaten doğa sporlarıyla ilgiliyim. Profesyonel basketbolcu ve dalgıcım. Bazen paraşütle uçuyorum, bazen bir pehlivanla güreşiyorum. Yeri geliyor rafting yapıyor, bazen de Şalvarspor’lu kadınlarla futbol oynuyorum.
Paraşütte büyük tehlike atlattınız. Var mı böyle heyecanlı denemeler?
Evet, Hakk’ın rahmetine kavuşuyorduk (gülüyor). Amacım her yerde türkü okunacağını göstermekti. Ama ufak bir kaza geçirdik.
Gezi programı sunucularının kiloları zamanla değişiyor. Kilo aldınız mı?
Beş ayda on kilo aldım, belki yirmi de olabilirdi. Anadolu insanı yedirmeyi seviyor, yemezseniz darılıyorlar.
Yanınızdan ayırmadığınız şeyler var mı gezerken?
Yârenim (elindeki asa).
Nedir hikâyesi?
Program başlamadan önce görsel olarak da bir detay olsun dediler. Bir araba, bisiklet ya da sırt çantası gibi. Elimde sadece bir asa olsun dedim. Dervişlerin yetiştiği toprakları geziyorum, onlar gibi olmak istedim. İsmine de Çankırılı olduğum için ‘yâren’ yani dost koydum. Anadolu’da benden ünlü oldu. Çekimlerde yâreni gören teyzeler, dedeler "Bunun yanındaki çocuk nerede?" diyormuş.
***
Tarihe geçtiğimi ertesi gün öğrendim
Altın Portakal’da aday gösterildiğiniz Anne ya da Leyla filminde oyunculuklar epey eleştirildi, şevkiniz kırıldı mı?
Çekim aşamasında sıkıntılar yaşandı. Kamerada bir hata yüzünden bazı sahneler yeniden çekildi. Eleştirilerde en büyük etken, oyuncuların basına verdiği demeçlerdi. Rol için hayat kadınlarından ders aldığını söyleyenler oldu. Bunlar itici geldi. Benim ilk uzun metraj filmimdi. Elimden geleni yaptığıma inanıyorum, oyuncu koçlarıyla çalıştım zaten. Ondan sonra da başka projelerde yer aldım. Aslında bir dönem filminde oynamayı çok istiyorum.
Bilinmeyen bir yönünüz de ressamlığınız. Devam ediyor musunuz karakaleme?
Fotoğraf çekiyorum bu aralar. Kendi internet sitemde programdan önce paylaşıyorum. Özellikle teyzelerimizin, amcalarımızın söylediği türkülerden bir prestij albümü yapmayı ve fotoğraflardan sergi açmayı düşünüyorum.
TBMM’de ilk konser veren sanatçısınız. Nasıl oldu?
Tesadüf diyelim. 23 Nisan 2002’deydi sanırım. Başbakan ve o zamanki bakanlar, Cumhuriyet tarihinde ilk kez halkı, vekilleri ve sanatçıları Meclis avlusunda bir araya getirdiler. O konserde ilk ben sahne aldım, onların isteği doğrultusunda. Ertesi gün gazetelerden öğrendim, tarihe geçtiğimi. Çok heyecanlanmıştım. Başbakanımız orada, bütün bakanlar var. Bir de böyle bir özelliği olduğunu bilsem daha da heyecanlanırdım herhalde.
Annemin repertuvarı benim dört mislim
Müzik yeteneğiniz aileden mi?
Evet, ailem müzikle haşır neşir. Annemin repertuvarı benim dört mislim! Bağlamayla ilkokuldayken tanıştım. Türkü söylemeye de ortaokulda başladım, beni annem keşfetti.
Misafirlere türkü mü söyletirdi?
Kapılardan dinlermiş beni. Misafir geldiği zaman oğlumun sesi güzel, iyi bağlama çalıyor derdi. Bunlar da beni teşvik ediyordu. Ben hiçbir zaman Türkiye’de sanat camiasının ayaklarının yere bastığını düşünmedim, bu sebeple geri durdum. Tamamen ailemin teşvikiyle hem spora hem müziğe yöneldim.
Neydi peki sizi bu kadar korkutan?
O zamanlar halk sanatçılara odaklıydı. Hak etmeyenler fazlasıyla yüceltiliyordu. Bu dünyanın içinde asıl güzelliklerin kaçırıldığını düşünüyordum. Birçok sanatçının sesinden Anadolu’daki herhangi bir kardeşimizin sesinin daha iyi olduğunu görüyorum. Her şeyin safı, güzeli Anadolu’da. Doğaçlama tiyatrolarımızda ne Al Pacino’lar, Robert De Niro’lar olduğunu görüyoruz!
Nasıl uzak kaldınız sizi korkutan o dünyadan?
Nefis meselesi diyelim. Evlenme sebebim de budur. Düzenli bir hayatım olsun istedim. Ben rahmetli Hilmi Topaloğlu’nun sanatçısıydım. Her zaman magazin hayatının içine itilmeye çalışıldım. Sanatçılara giden çok ilginç teklifler fazlasıyla geldi. Her seferinde reddettim. Sicili sağlam bir yorumcu, oyuncu ya da sunucu olmak istedim. Gündeme gelmek için geriye dönüp pişman olacağım işler yapmak istemedim. Yaşayacağımız ömür belli. Hayırlı bir iş yapmak istiyorum.
Zaman