Müslüm Baba’yı uğurladık geçen hafta. Büyük kayıp. Ardından kaleme alınan çoğu sahte, birazı içten yazıları okurken en hoşuma giden ayrıntı, evlenme teklifi meselesi oldu. Baba, eşi Muhterem Nur’a, ‘sen de benim haracımı yersin bundan sonra’ diyerek izdivaç teklif etmiş. Gönlünün genişliği bir milyon metrekare. Böylesine bıçkın bir halk adamı ama aynı zamanda –sanırım Gülhane Konseri kaydında- ‘İsyanım Var’ şarkısını okumadan önce seyircilerin arasından gelen ‘Baba ölürüz sana!’ feryadına şu cevabı verebilecek kadar da âl-i cenap: ‘Hadise gül, kan değil.’
‘KADRİNİ SENG-İ MUSALLADA BİLÜB EY BABA’
Baba evlendi, haraç verdi. Söyledi, haraç verdi. Oynadı, haraç verdi. İçti, içirtti, ağladı, ağlattı, kimseden almadı, hep verdi. Bazen isyan, bazen umut. Hal bu olunca sanatını ve tarzını kullanmak isteyenler de çok oldu. 2006 yılını hatırlarsınız, Murathan Mungan’ın hazırladığı, ‘Aşk Tesadüfleri Sever’ adlı albümü. Baba’ya; Björk, Leonard Cohen, Bob Dylan gibi Batı müziğinin en ünlü isimlerinin şarkılarını Türkçe sözlerle okuttular. Hiçbir zaman ısınamadım o albüme. Sıkı Müslümcülerin üç-dört düzey üstü olan jiletçi fanatikler ise nefret ettiler. Tabii ki nedensiz değil bu nefret, arabeskin insanları yozlaştırdığı ve hissizleştirdiği saçmalıklarıyla da analiz edilemez. Daha doğrusu yaşamayan, dinlemeyen bilemez. Türkiye gibi âdemden fazla sosyoloğun olduğu bir memlekette hele, ne tantana…
Hatırlıyorum Aşk Tesadüfleri Sever albümünün çıktığı günleri, gazete yazarları, sosyologlar hatta antropologlar, ‘Müslüm Gürses, Beyaz Türklere arabeski sevdirdi’ tarzında kibirle karışık bir pespayeliğin içine gömülmüş, çırpınıp duruyorlardı. Bu hezeyanın nedenini bir nebze anlayabiliriz. Baba’nın yorumları, bu yıllanmış ‘beyaz ambalajlılar’ın, içlerinde biriktirdikleri nefretle karışık hayranlığı açığa çıkardı. Cohen’den daha hisli Cohen, Dylan’dan daha ozanvari Dylan oldu Müslüm Gürses, 70’li yıllardan 90’ların sonuna kadar yaptığı onlarca albümle sözüm ona, ‘yozlaşmışlık’ ve ‘kroluk’ yaratan bu adam, kendilerinin taparcasına dinledikleri sanatçıların şarkılarını o eşsiz tarzıyla yorumladıktan sonra birden bire ‘Beyaz Türkler’in ilgisini cezbetti.
İLGİ DE BİR YERE KADAR
Lakin bir yere kadar… Beyaz Türk intelijansyasının büyük oranda güvenilmez kişilerden oluştuğunu dikkate alırsak, Baba’nın cenazesini neden yine en fanatik hayranlarının kortej eşliğinde kaldırdığına bir mânâ verebiliriz… Diyor ya Bâki;
‘Kadrini seng-i musallâda bilüb ey Bâkî
Durub el bağlayalar karşuna yâran saf saf’
(Ey Bakî! Dostlar senin kadrini musalla taşında bilerek
Karşında durup saf saf el bağlasınlar.)
Müslüm Gürses’i musalla taşında gözleyen, gözetleyen, hıçkıran, ağlayan, bayılan hayranları yine sokaklardan gelen, büyük bölümünün vücutları jiletli tamirhane çocuklarıydı. Baba’yı Cohen’le, Dylan’la sevenlerse ‘acımız büyük’ gözlüklerini çıkarmadan gözlük camı üzerinden ağlamayı başarıp, tekrar tarihe geçtiler…
EZİLENLERİN SESİ
Türkiye’nin en büyük sosyal tartışmalarından biri, yıldırım hızıyla gerçekleşen şehirleşme. Ankara Üniversitesi DTCF Halkbilim Bölüm Başkanı, değerli hocamız Prof. Dr. Muhtar Kutlu’nun tabiriyle, ‘ara geçişi olmadan, zamana yayılmadan, direkt olarak köyden kente’ akan kitlelerin sosyal bilimleri alt-üst etme durumu… Müslüm Gürses diğer arabesk yorumcularından ayrı olarak bu kültürün en büyük ikonlarından biri. 70’lerin anarşi ortamından 80 darbesine geçiş, piyasa ekonomisinin Türkiye açılımı, Mc Donald’s –ki altı üstü ekmek arası köftedir- burgerlerinin, daha lezzetli ve sağlıklı olan annelerimizin hazırladığı ekmek arası köftelerin yerini alması, vesaire, vesaire…
Müslüm Baba, çoğaltabileceğimiz yüzlerce benzer örnek altında ezilen, sömürülen, yoksullaşan, yoksullaştıkça hırçınlaşan ve umutsuzluğa kapılan insanların mesajını taşıdı milyonlarca kişiye. O’nun şarkılarındaki yalınlığı, doğrudan hedefe giden anlatıyı, muadili hiçbir arabeskçide bulamazsınız. Zaten Müslüm Gürses efsanesini ortaya çıkaran altyapıyı da bu mesajlar hazırladı.
KAFKA’NIN MESAJI
Sadık Hidayet’in, üzerine pek konuşulmayan ama edebiyat tarihinin alanında en güçlü, tesirli sayılabilecek bir denemesi vardır: Kafka’nın Mesajı. Orada Hidayet, Kafka’nın yok sayılmasıyla, yerden yere vurulmasıyla ilgili olarak şöyle der: ‘Kimileri diş bileyip, Kafka’nın yapıtlarının yakılmasını öneriyorsa bunun nedeni Kafka’nın halkı eğlendirecek şeyler getirmemiş olmasıdır. Aksine, birçok aldatmacayı ortadan silmiş süpürmüş, yeryüzündeki yalancı cennete giden yolu tıkamıştır. Çünkü ona göre bizim anlamsız ve değersiz hayatımız, içinde çırpınıp durduğumuz sonsuz bir boşlukta uçmaya çalışmakta ve üç günlük ömrümüz kesin yoklukla çarpışmaktadır.’
Yazının devamını okumak için tıklayınız!
Yenişafak