İlk albümünün yayınlandığı 1975 yılından bugüne kadar 30’dan fazla çalışmaya imza atan Latin yıldız Paloma San Basilio’nun, son albümü Türkiye’deki müzik marketlerde de raflardaki yerini aldı.
Latin müziğinin Avrupa’dan çıkan en ünlü yıldızlarından biri olmayı başaran Paloma, Latin Müzik Akademisi’nin ‘Yaşam Boyu Başarı’ ödülünü kucaklamış bir diva…
İlk albümünüz ‘Sombras’ (Gölgeler) 1975 yılında yayınlanmış, o günden bugüne 30’u aşkın albümünüz var, artık tüm rüyalarınız gerçek oldu diyebilir miyiz?
Düş kuruyorsanız hayat dolusunuz demektir. Gerçekten odaklandığınız hayalleriniz de bir şekilde gerçek oluyor. Üniversitede bir tiyatro grubundaydım ve şarkı söylemeye duyduğum tutku tiyatro sahnesinde başladı diyebilirim. O günden beri hep arzu ettiğim gibi şarkılar söyledim.
‘KEŞFİ SEVİYORUM’
Latin müzik piyasasında en ünlü isimlerdensiniz, size hangi müzikler ilham veriyor?
Çocukluğumda Sevilla’da flamenko şarkılarıyla büyüdüm. Genç kızlığımda Soul ve R&B şarkılarına çok meraklıydım. Aretha Franklin gibi, Dionne Warwick gibi güçlü sesleri hala çok seviyorum. Bana en çok etnik müzikler ilham veriyor. Şimdi de Pasion Turca’dan arkadaşım Sinan’ın bana verdiği Türkçe albümleri ve Türk şarkıcıları dinliyorum. Müzik derin bir okyanus gibi ve o kadar güzel şarkılar var ki…
İlk uluslararası çıkışınızı 1980’lerde Evita müzikali ile gerçekleştirmişsiniz, sizce Eva Peron’la kişilikleriniz açısından benzerlikler var mı?
Eva Peron güçlü bir kadın. Ben de güçlü olduğumu düşünüyorum ama Eva gibi hırslı değilim. O hırsları için başkalarını kullanıyor, bu bana göre değil.
‘Clasicamente tuya’ albümünüzde Beethoven gibi büyük bestecilerin eserlerinden uyarlamalarla dinleyicinin karşısına çıkmışsınız, bu kariyeriniz için bir tür meydan okuma sayılmaz mı?
Klasik müziği küçüklüğümden beri çok seviyorum, babam bir klasik müziği aşığı olduğundan evde hep klasik müzik dinlenirdi. ‘Clasicamente tuya’ kariyerim açısından belki de en cesaretli albümüm ama büyük keyif aldığım bir kayıt. Albümde çok ünlü bestecilerin harika eserlerine aşk dolu sözler yazdık.
2006 yılında Latin Müzik Akademisi’nden ‘Yaşam Boyu Başarı Ödülü’ aldınız….
35 yıldır konserlerle, turnelerle, stüdyo kayıtlarıyla dopdolu bir müzik kariyerim oldu. Şu anda şimdiye kadar yaşadığım tüm tecrübelerin tadını çıkarıyorum ve günlük hayatımda daha çok kendimi dinlemeye zaman ayırıyorum. Ne başarabilirim gibi bir düşüncem yok, hayatımın şu döneminden büyük keyif alıyorum.
SAMİMİ VE SICAK ALBÜM
Nihayet ‘Invierno Sur’ albümünüz yayınlanarak Türkiye’de de müzikseverlerle buluşuyorsunuz, Oscar Gomez’in prodüksiyonunu üstlendiği bu albümünüzü bize nasıl tarif edersiniz?
Türkiye’de de albümüm çıktığı için çok keyifliyim hatta Türkçe şarkılar dinleyerek kendimi daha yakın hissediyorum ve bu albüm benim en özgür davrandığım albüm.
Çok sade, akustik ve canlı kayıtlarla sıcak bir albüm kaydedebilmek istiyordum ve Oscar Gomez’le birlikte bunu gerçekleştirebildik. Çok iyi müzisyenlerle provalar yapıp, canlı kayıtlar gerçekleştirdik. Albümde çok iyi Kübalı müzisyenler var. Albüm samimi ve sıcak öyle ki fotoğraflarını bile Javier Salas yaşadığım evin önündeki kumsalda çekti.
HER ŞARKI YENİ BİR HEYECAN
Neredeyse 40 yıldır profesyonel olarak şarkı söylüyorsunuz ve yüzlerce güzel şarkı yayınladınız, peki artık söylemekten bıktığınız bir şarkı var mı?
Aslında hiç birşeyden nefret etmiyorum ve öyle bir duygu taşımak istemem. Şarkılarımı söylerken her defasında farklı bir duyguyla söylüyorum ve şarkı söylediğiniz her an diğerinden farklı. Mesela defalarca, Don’t cry for me Argentina’yı söylemişimdir ama seyirci, sahne ve o anki hislerim hep farklı olmuştur. Üstelik orkestramla şarkılarımı kimi zaman çok farklı düzenlemelerle söylemeyi de çok seviyorum. Türkiye’deki dinleyiciye de şarkılarımı söylemek benim için yepyeni bir heyecan olacak.
İstanbul’un tarihi mekanları beni büyüledi
İstanbul’a bir İspanyol dergisinin tarihi mekanlarda özel çekimleri için geldiğinizi biliyorum, İstanbul’u nasıl buldunuz?
İstanbul’un kültürel açıdan ne kadar zengin bir şehir olduğunu her köşesinde hissedebiliyorsunuz. Çekimler için gezdiğimiz tarihi mekanlardan hemen hemen hepsinden büyülendim. Dolmabahçe’yi, Sultanahmet Camii’ni, Yerebatan Sarayı’nı ve Aya Sofya’yı görme şansım oldu. Ayrıca Boğaz’da çok güzel vakit geçirdik. Kapalıçarşı’dan alışveriş yaptım. Üstelik 2 günlük bir çekim gezisiydi ama uçağı kaçırdık ve uçağı kaçırdığıma hiç üzülmedim çünkü İstanbul’da bir gün daha şehri yaşamış oldum. İstanbul harika bir şehir.
Madonna gibi değilim
Evita’nın bir başka ünlü yorumcusu Madonna ile sürekli imaj yeniliyor olmanız açısından karşılaştırılıyorsunuz, bu konuda ne dersiniz?
Madonna olağanüstü bir şarkıcı ve sürekli kendini yeniliyor. Müzik endüstrisinin en zeki kadını olduğunu düşünüyorum ama ben onun gibi her defasında dinleyicilerimi şaşırtmak için kendimi yenilemiyorum. Ben sadece canım değişmek istediği için değişiyorum ve sansasyon yaratmak gibi bir kaygım yok. Madonna dans ediyor, şarkı söylüyor ve sahnede müthiş bir şov yaratıyor. Oysa ben şarkı söylemekle dans etmek arasında bir seçim yapmak zorunda kaldım, çünkü dans ederken sesinizle dilediğiniz gibi oynayamıyorsunuz.
Akşam