67 yaşındaki Dhoruba Bin Wahad Amerika’da doğup büyüyor. 1968’de anti-faşist, anti-kapitalist, anti-emperyalist Kara Panter Partisi’ne (1) katılır ve New York liderliğine yükselir.
Ku-Klux-Klan ve polis şiddetine karşı eylemler düzenler. 1971’de iki cinayetle suçlanıp hapse girer ve içerdeyken Müslüman olur. Büyük bir hukuk mücadelesi vererek mahkûmiyetine sebep olan delillerin sahte olduğunu kanıtlanır ve 1990’da tahliye edilir. Kazandığı yüklü miktarda tazminatı Afrikalı mahkûmlara bağışlar. Daha sonra Gana’ya yerleşen Dhoruba Bin Wahad, Kara Panter fikrinden hareketle tüm Pan Afrikan fikrini geliştirir.
Geçtiğimiz günlerde Boğaziçi Üniversiteli öğrencilerin çıkardığı Kampüsten Dünyaya Dergisi’nin düzenlediği bir organizasyona katılmak üzere Türkiye’ye gelen Dhoruba Bin Vahad ile geçmişi ve bugünü konuştuk. Söyleşinin gerçekleşmesinde (tercümanlık dahil) desteğini esirgemeyen Hamza Alkan’a ne kadar teşekkür etsem az.
"BAŞKA YOL KALMADIĞINDA ŞİDDET KARŞI TARAFA VERİLMESİ GEREKEN BİR MESAJDIR."
Kara Panterler’in silahlı örgütlenmeyi savunduğu bir dönem var, şu an silahlanma-şiddetle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Dhoruba Bin Wahad: Still Black Still Strong adlı kitabımda bu soruya cevap verdim. Özetlemek gerekirse şiddet bir gücün sonucu değildir. Ama başka yol kalmadığında şiddet karşı tarafa verilmesi gereken bir mesajdır. Eğer kendimi savunacak hiçbir yol kalmazsa şiddete başvurabilirim. Özgürleşme yolunda bu da bir seçenek olarak bazen göz önünde bulundurulabilir. Kaçırdığımız bir nokta var ki Afro-Amerikalılara kendilerini savunmak hakkı yokmuş gibi davranılıyor. Kara Paner örgütü böyle bir duyarlılıktan doğan bir güçtü. Siyah çizmeler giyen, siyah giyinen bir grup kurumları ve devleti tabii ki tedirgin etti. Ve amerikan hükümeti Kara Panterlere karşı şiddetli bir kampanya başlattı. Sadece fiziksel bir yok oluş değildi. Direnme fikrine karşı devlet bir güç oluşturdu ve yok etmek istedi. Şu an sadece şunu soralım, sadece 4 yıl yaşamış bir parti nasıl hâlâ gündemimizde ve konuşuluyor? Kara Panterler şiddeti seçmeseydi bugün konuşulur muydu? Her yerde bu tür örgütler vardır ve normal kabul edilir ama Amerika’ya gelince sanki böyle bir hakkımız yokmuş gibi bu doğal karşılanmıyor.
Afrika diasporası doğru bir tanımlama mı?
Kesinlikle doğru bir tanım. Bugün Afrikalılar her yerde. Dolayısıyla Afrika’dan daha fazla dünyanın her yerindeler. Dünyanın her yerinde İspanya’da, Latin Amerika’da, Brezilya’da, Avrupa’da, Asya’da Afrikalılar var. Tek bir Afrika’dan bahsedemiyoruz artık bugün çünkü tek bir topluluk değiller. Dolayısıyla önemli olan şey Afrikalı bilincine sahip olmaktır.
Afrika ve dışındaki Afrikalılar birbiriyle iletişim kurabiliyor mu?
Böyle bir şey yok, 54 ülke var Afrika’da ancak hiçbiri dışarıdakileri önemsemiyor. Çünkü kendileri öz bir devlet değil, bilinçle oluşturulmuş bir devlet değil. Hepsi batının oluşturduğu sınırlar içerisinde kurulmuş. Bunu söylememin nedeni Afrika’yı ya elitler ya asker ya da Avrupa bizzat kendi yönetiyor. Afrika’daki sisteme ve politik sisteme baktığımızda Avrupa’yı taklit eden bir sistemle karşılaşıyoruz. İki partili yahut tek partili sistemler, eğitilmiş elit her zaman halkı sömürüyor Afrika’da olan bu.
Libyanın dış politikasına baktığınızda da bunu görürsünüz. Üzülüyoruz tabii. BM’de Libya’ya bomba atılması ve müdahaleyi savunan 4-5 Afrika ülkesi vardı bu kabul edilemez. Çünkü haklarıyla değil batıyla anlaşmaya çalışıyorlar Libya ile değil. Hâlbuki Libya Kuzey Afrikalı, kendileri Güney Afrikalı ama onlar Libya ile değil batı ile aynı hissetmek istiyorlar.
"AVRUPA, AMERİKA, BATI ÖZELDE STK’LARI POLİTİKLEŞTİRDİ."
Elit kesimle halk arasında çok fazla bir uçurum var gibi görünüyor. Halkta birlikte hareke etme bilinci var mı?
Afrika birliği diye bir kurum var ancak bu kurumun mülteci ve yardımları toplama gibi bir konseyi bile yok.
Biz Afrika’da bunun için çalışmalar yaptık bir STK kurduk ve maddi yardımlarla Afrika birliği-insanları bilinçlendirme anlamında bir şeyler yaptık ancak kazanılan paralar müziğe, kartlara, çok gereksiz yerlere gitti. Bu da anlamsız oldu. Biraz sorumluluk almamız, taşın altına elimizi koymamız gerekiyor. Katerina tufanından sonra insanlar artık devlete güvenemeyeceklerini, kendi kendilerine bir dayanak oluşturmaları gerektiğine anladılar. Çünkü devlet bazen güvenilmez olabiliyor, doğal afetler karşısında yetersiz kalıyor. Dolayısıyla insanlarda bu bilincin gelişmesi gerekiyor. Devlete asla güvenemeyiz. Kesinlikle kendi kaynaklarımızdan beslenmemiz gerekiyor, en azından eğitim için alt yapı hazırlanmalı. En azından kendilerini nasıl doyuracakları konusunda bir fikirleri olmalı. Bundan sonra artık fikirler konuşulabilir. Çok da geciktirmeden basit ihtiyaçlar karşılandığında fikirlere geçilebilir. Böylece halklar harekete geçirilebilir. Bu sorunun cevabı bu…
Avrupa, Amerika, Batı özelde STK’ları politikleştirdi. Dolayısıyla yardım politik olarak algılandığı için durumu güçleştirebiliyor.
ABD hükümeti yardım kurumlarını da kendisi oluşturuyor. Afganistan ya da herhangi bir yere gittiklerinde yardım kuruluşu da olsalar, arkalarında hükümet olduğu için iyi insanlar yerel halk tarafından düşman olarak görülüyorlar. Ama bunu böyle yapmayan kurumlar da var. Bunlar Afrika’ya gittiklerinde gerçekten kardeş gibi görülüyorlar ve bu gerçekten önemli.
Mavi Marmara Türkiye’den Gazze’ye doğru giderken Hamas ve Hizbullah yanlısı olmakla suçlandı ve tabii ki içinde terörisitlerin olduğu kocaman bir yalandı.
"MÜSLÜMANLAR BATIDAKİ KURUMLARI TAKLİT ETMEMELİ."
Afrika ülkeleri (halkları mı demeliyim) arasındaki bağımsızlık ve insan hakları çalışmaları nasıl yürüyor? İslâm birliği mümkün mü, nasıl?
Bunu hükümetlerin yapmasını bekleyemeyiz. Çünkü hükümetler değişir ve yanılabilir. Afrika’da bahsettiğim birlik olamama sıkıntısı İslam ülkeleri arasında da var. Birleşeceğimize gittikçe parçalanıyoruz. Müslümanlar batıdaki kurumları taklit etmemeli.
Bu yardımın politikleştirilmesi sorununu doğruyor ve yardım üzerinden kendi politikasını meşrulaştırıyor. Kesinlikle apolitik, halklara ait bir çözüm olmalı.
Meselâ Mısır’da gençler arasında çok ciddi uyuşturucu bağımlılığı sorunu vardır. Diğer İslam ülkelerinde de böyle genç nüfus maalesef uyuşturucu bağımlısı. Afro Amerikalılar uyuşturucu ve tedavisi konusunda çok tecrübeliler. Birlikten konuşacaksak. Mesela Afro Amerikalılar Mısır’daki uyuşturucu bağımlılığına bir çözüm getirsinler, yardımlaşsınlar. İslami bir rehabilitasyon merkezi kurulabilir, ortak bir çalışmayla bu gerçekleştirilebilir. Neden modern İslami rehabilitasyon merkezleri kurulmuyor?
Uyuşturucu kesinlikle politik bir konudur, gençler üzerinde yaygınlaştırılarak onları politikadan uzaklaştırmak için kullanılır. Şu andaki rehabilitasyon sistemi insanların bağımlı kalmasını sağlıyor, çünkü doktorlar da satıcılar da para kazanıyorlar. İslam kuşatıcı olduğu ve insanı yeniden oluşturduğu için İslami rehabilitasyon modeli oluşturulabilir. Bu sadece basit bir örnekti, söylemek istediğim şu insanlar birbirlerine güvenirlerse, buraya gönderirler. İslam’da sadaka sistemi olduğu için yardım etme duygusu da baskındır. Bu bizi kaynaştıracak tek unsurdur, ben buna vurgu yapıyorum.
Devleti, hükümetleri neden sevmiyorsunuz?
Devletlere kesinlikle güvenmiyorum. Çünkü modern devletin temeli ırkçılığa ve milliyetçiliğe dayanmaktadır.
Modern devletler sürekli beyazların içinde olduğu, belli bir elite hizmet ederler. Bu nerede olursa olsun değişmeyen bir gerçektir. Devletlere güvenmediğim için de bahsettiğim halkların, insanların birliği, birleşmesi.
Bugün devlet dediğimiz şey Avrupa merkezli, Avrupa anlayışıyla kurulmuş. Dolayısıyla bir birlik kurulacaksa da Avrupa benzeri olacak.
Devlet hiç olmasın demiyorum tabii ama özgün, kendimize ait bir sistem kurmamız gerekiyor. Papalık modeliyle hilafet kurulmaz.
Avrupa korumacılık üzerine, kendi ekonomisini korumak, başkalarını ezmek ve sömürgecilik üzerine bina edilmiştir. Afrika ülkeleri de sömürülmüştür. Bu sistemle devam etmek çok güçtür. Kendi güçleriyle bir şeyler yapmaya çalışan, direnen insanlar bu devletler tarafından öldürülüyor, özgün hareketler yok ediliyor.
Devletler önemsiz demiyorum ama devlet halka hizmet ederse önemlidir. Bu rejimler kendi halklarını koruyamıyor.
Sivil insanların hükümetlerde söz alma yetkisine sahip olması gerekiyor. Öyle bir sorumlulukları var. Eğer yanlış giderse sistem kendisini yok edecektir.
Allah’ın Kuran’da dediği gibi "Sizden bazılarınızı yükseltir ve alçaltırız. Böylece birbirinizi kontrol edersiniz." Bugün ABD birilerini kontrol ediyorsa yarın ABD’yi kontrol eden birileri çıkacaktır. Var olan hükümetler sistemine karşıyım. Allah en doğrusunu bilir ama Allah Türkiye’yi ABD’yi kontrol edecek kadar yükseltsin.
Arap Baharı’nı nasıl yorumluyorsunuz?
Arap baharı diye bir şey yok.
Libyalılar, Tunuslular, faslılar Arap. Afrika baharı desek anlardım. Arap baharı diyerek güney Afrika ile bağlantısını koparıyorlar ki "bu Arap Baharı bizimle ilgisi yok" deyip inanmasın.
Afrikalılar ayaklandığında "Bu senin işin değil. Burası Libya değil, burası Mali, Kongo, Güney Afrika" diyecekler ve onları susturacaklar. Amerikalılar da sahara çölünün altındaki ülkelere ‘destek’ vermeye devam edecekler ve diktatörler de kendi halklarını sömürmeye devam edecekler.
Nijerya’a yüzlerce binlerce insan öldürülüyor ama bunlar hiç televizyonlara çıkmıyor.
Ülkelerin çoğunda hristiyan ve Müslümanlar birlikte yaşıyor. Kuzeyde Hıristiyan güneyde Müslümanlar bir gün biri, bir gün diğeri birbirlerini öldürüyorlar. Petrol şirketlerine direnenler genelde Müslümanlardır. Avrupa ülkeleri Hıristiyanları destekliyor. Ülkenin başkentinin neresi olduğuna, kuzeyde mi, güneyde mi olduğuna dikkat edilirse güç dengesi daha kolay anlaşılabilir.
11 Eylül ABD müslümanlarını nasıl etkiledi?
Vaktimiz azaldı. Kısaca cevap vereyim.
60’lar dönemi ABD devleti için çok önemliydi çünkü gençler ayaklanıyordu. Afrikalılar ayaklanıyordu, Afrikalıların en direndiği dönemdi. Hükümet özellikle polis üzerinden bütün Afrikalıları kontrol etti. Afrikalıların ve bütün siyahî hareketlerin üzerinde polis gücünü kullandılar. Belli bir süre sonra özgürlükler, insanlar daha fazla öne çıktı derken 11 Eylül geldi.
Askerin ve polisin aynılaşması üzerinde durmak istiyorum. İçerideki halkı da dışarıdakini aynı görür oldu devletler. İçerdekileri düşman görüyordu, dışarıda da teröristler vardı. Herkesi terörist olarak görüp kontrol etmeye çalıştı. Çeşitli yasalar çıkararak herhangi birini içeri alabiliyorlardı, aldılar. Özellikle direnmeye dönük politik söylem üretmeye çalışan herkesi ABD’de bir kere hapiste görmüşsünüzdür. İnsanların politik olmasını sevmiyorlar.
Kara Panter Partisi, (Black Panther Party) asıl adı Black Panther Party for Self-Defense – Kara Panter Öz Savunma Partisi. ABD’de Siyahların haklarını savunan devrimci parti. 1966’da California eyaletinin Oakland kentinde Huey Newton ve Bobby Seale tarafından kurulmuştur. Partinin başlangıçtaki amacı, Siyahların yaşadıkları gettolarda devriye gezerek mahalle sakinlerini polis saldırılarına karşı korumaktı. Kara Panterler zamanla bütün Siyahların silahlanmasını, başta askerlik hizmeti olmak üzere beyaz Amerika’ya karşı bütün yükümlülüklerden bağışık tutulmalarını, hapisteki bütün Siyahların salıverilmesini ve beyaz Amerikalıların yüzyıllardır süren sömürüsünün bedeli olarak Siyahlara tazminat ödenmesini talep eden Marksist bir devrimci grup niteliği kazandı. 1960’ların sonlarında üye sayısı en yüksek düzeye ulaşarak 2 bini aşan örgütün ülkenin birçok büyük kentinde etkinlik gösteren şubeleri vardı. Kara Panterlerle polis arasındaki sürtüşmeler, 1960’ların sonları ile 1970’lerin başlarında California, New York ve Chicago’da silahlı çatışmalara yol açtı. Örgütün önderlerinden Newton, bu çatışmalardan birinde bir polis devriyesini öldürmek suçundan hapse atıldı.Bazı parti üyelerinin suç niteliği taşıyan eylemlerde bulunduğu biliniyordu. Ama polisin örgüt üzerindeki sürekli baskısı yer yer şiddet amaçlı saldırılar biçimine büründü. Polisin, Kara Panterlerle ilgili etkinlikleri konusunda birkaç kez Kongre soruşturması açıldı. 1970’lerin ortalarında üye sayısı önemli oranda azalan ve ABD’li birçok siyah önderin gözünde saygınlığını yitiren Kara Panter Partisi, şiddet kullanmaktan vazgeçerek geleneksel bir siyasi parti kimliğine büründü. Çalışmalarını Siyahların yaşadıkları mahallelere sosyal hizmetlerin götürülmesi üzerinde yoğunlaştırdı. |