Bir insanın sahip olduğu ve hayatına yön veren en önemli özelliği kişiliğidir. Öyle ki kişiliğimiz bizim mesleğimizi, eşimizi, işimizi, çocuklarımızı nasıl yetiştireceğimizi, hobilerimizi, iletişim şeklimizi önemli oranda belirler. Bu derece önemli olan kişiliğimizin oluşumda genlerimiz ve aynı oranda hayatımızın ilk altı yılı çok önemlidir. Bu dönemden sonra ise kişilik pek değişmez. “Can çıkar huy çıkmaz”, “Yedisinde neyse yetmişinde odur.” sözleri kişiliğin kolay kolay değişmediğini ifade eden atasözlerimizdir.
Bu yazıyı okuyanlar olarak hepimizin parmak izimiz gibi kendimize has bir kişiliğimiz var. Ancak kişiliklerin bazı ortak özelliklerini fark edip çeşitli kişilik tipleri de belirlemek mümkün. Örneğin kimimiz içedönüğüz, kimimiz ise dışadönük; bazılarımız mantıklıyız, bazılarımız ise duygusal; bir kısmımız esnek diğer kısmımız ise kararlı; birçok kişi sezgileri ile karar verirken, birçok kişi de beş duyu organından elde ettiği verilere göre karar veriyor. Bizler bu kişilik özelliklerimiz ile toplumda tanınıyor ve biliniyoruz. “Sakin, öfkeli, tezcanlı, merhametsiz, vurdumduymaz, çıkarcı, cimri” ibareleri aslında hep kişiliğimizin özelliklerini tarif ediyor.
Yunus “İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir” derken, kişinin kendini tanımasına vurgu yapıyor aslında. Kendini tanımak, kişiliğini tanımakla eşdeğer sayılabilir. Kişiliğini tanıyan ve onun farkında olan insan ilişkilerinde ve seçimlerinde daha dikkatli olabilecektir.
Şimdi de eğitim sistemimizin bizim kişiliklerimizi ne kadar dikkate aldığına sorularla bir göz atalım isterseniz. Çünkü bize kişiliğimizi yansıtacak, kişiliğimize göre bizi yönlendirecek kurumların başında okullar gelmektedir.
Okullardan ve eğitim sisteminden ilk beklentimiz bize kendi kişiliğimizi fark etmek konusunda ışık tutması ve yol göstermesidir. Hayatımızın 16-17 yılını okullarda geçirip kişiliğimiz hakkında bilgi sahibi olmuyorsak eğitim sistemi önemli bir noktayı göz ardı etmiş demektir.
Okullardan ikinci beklentimiz ise eğitim ve öğretim faaliyetlerini bizim kişilik özelliklerimizi göz önüne alarak planlamasıdır. Müfredatlar, ders işlenişleri ve ödevler kişiliklere göre farklılık gösterebilmelidir. Hareketli, tez canlı, yerinde duramayan bir çocuğa tarih anlatmakla, sessiz, dinlemeyi seven bir çocuğa tarih anlatmak farklı olmalıdır. Bu iki çocuğa verilen ev ödevleri, onların bilgilerini ölçecek sınavlar yine farklı olmalı değil midir? Her öğrenciye özel bir program ödev geliştirmeyiz belki ama en azından birkaç gruplama yapıp daha fazla kişiliği kapsayabiliriz.
Mehmet Teber – Haber 7