Gizem Gül’ün Haberi
Meclis Genel Kurul’unda görüşmeye başlanılan 12 yıllık kesintili eğitim pek çok değişikliğin yanı sıra çocukların ilköğretime başlamaya yaşıyla ilgili de bir değişiklik getiriyor. 4+4+4 yeni eğitim sistemine göre çocukların okula başlama yaşında alt sınır 60 ay, üst sınır ise 72 ay olarak belirlendi. Hal böyle olunca 5 ve 6 yaşında çocukları olan anne babaların kafası karıştı. Peki anne babalar bu noktada ne yapmalı? Bu konuyu Uzman Pedagog Adem Güneş’e sorduk. İşte yanıtlar:
Okula Başlama Yaşında Uzman Tavsiyesi: Çocuklar, 72’i Ayını Doldurduktan Sonra Okula Başlamalı
4+4+4 kesintili eğitime geçilmesiyle birlikte çocukların birinci sınıfa başlama yaşı alt sınır 60 ay, üst sınır ise 72 ay olarak belirlendi. Peki 60 ayını doldurmuş bir çocuğu olan anne babalar çocuklarını ilköğretime başlatmalı mı, yoksa anaokuluna mı göndermeli?
222 Sayılı Eğitim Kanunu’na göre zaten çocukların ilköğretime başlama yaşı 60 ay idi. Yeni kanun ile ilköğretime başlama yaşında bir değişiklik yapılmadı.
Kanuna göre 60 ayını dolduran bir çocuğun ilköğretime gitmesi gerekiyor. Ancak fiili durum bundan farklı işledi bu güne kadar. Her ne kadar 60 ayını dolduran çocukların ilköğretime kayıt edilmesi kanunda yer alsa da, okul idareleri 72 aydan sonraki çocukları ilköğretime kayıt ediyorlardı. Bu durumun değişeceğini sanmıyorum, okul idareleri yine eski düzeni devam ettireceklerdir.
Bir uzman olarak düşüncem ise, anne babalara okul kaydı için mutlaka çocuklarının 72 ayını doldurmalarını tavsiye ederim. 6 yaşını doldurmamış bir çocuğun okul olgunluğu tamam değildir.
60 ay yani 5 yaşını doldurmuş çocuklar okula başladıklarında tuvalet alışkanlıklarında ya da anne-babadan ayrılma gibi problemler yaşayabilir. 60 ayını doldurmuş çocukların okula başlamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
60 aylık bir çocuğun (yani 5 yaş çocuğunun) ilköğretime başlaması doğru bir pedagojik bakış değildir. Bu çocuklar henüz oyun çağındadır, eğitimin sürükleyici bir ritmine ayak uyduramazlar. Hele ki bir de okulöncesi eğitimi almamış yüzbinlerce çocuk açısından düşünülürse, eğitim nedir bilmeden bu küçük yaşta eğitilmeye kalkılırsa eğitime karşı bir direnç baş gösterebilir çocuklarda…
Okula başlama yaşının 60-72 ay olarak belirlenmesi ile 60 aylık ve 72 aylık çocukların aynı sınıfta öğrenim görmeleri herhangi bir soruna yol açar mı?
Yaş grupları farklı çocukların aynı sınıf ortamı içinde bulunması bir sakınca doğrumaz aksine, öğrenme sürecini kolaylaştırır. Günümüzde özellikle modern eğitim sistemlerinde çocukların birbirlerinden öğrenmesi ve akran eğitimine yönelmiş olunması dikkat çekicidir. Örneğin Montessori Eğitim sisteminde, 3 yaşından 6 yaşına kadar çocuklar aynı sınıf içindedir ve 1907 yılından bu yana hiçbir mahsur görülmemiş aksine çocukların birbirlerine yardımlaşmasını ve sosyal gelişimlerinin arttığı görülmüştür.
"Fatih Projesi’nin 5 Yaşında Okula Başlayacak Olan Çocuklara Uygulanması Sakıncalı Olur"
5 yaşını doldurmuş bir çocuk ilköğretime başlayacaksa bu yaş grubunun fiziki ve zihinsel gelişimleri göz önünde bulundurularak nasıl bir müfredat ya da eğitim yöntemi uygulanmalı?
60 ay (beş yaş) çocuğu henüz somut dönemden çıkmamıştır. Kendisine sunulan eğitim mutlaka “soyut”luk anlayışına göre gitmelidir. Soyut kavramlar somut nesnelere dönüştürülerek çocuğa oyun eşliğinde sunulmalıdır. Örneğin bu yaş grubu çocuklar “soyut” olarak okuma yazma faaliyetine katılamazlar. Harfler ve rakamlar somut halde sunulduğu takdirde çocuk ancak o zaman önce yazmayı sonra okumayı kavrayabilir. Bu açıdan bakıldığında, ilköğretim okullarındaki birçok konu, çocuğun bu özelliğine göre yeniden şekillenmelidir. Ayrıca şu an soyut bir öğrenme sunan Fatih projesi bu yaş grubu çocuklara uygulanması sakıncalı olur. Zira akıllı tahta ile desteklenen ve tablet pc kullanımına başlanmış olması bu yaş grubu çocuklar için doğru değildir. Çocuk henüz somut yaşam dönemini tamamlamadan soyut ve sanal dünyanın içine alınması çocuk ruh sağlığı açısından sakıncalar doğurur.
Okul öncesi eğitim çocuklar için zorunlu olmalı mı?
Okul öncesi zorunlu olması pedagojik olarak doğru değildir. Zira bazı çocukların aidiyet duygusu zedelenmiş olabilir veya vakti ile gelişmemiş olabilir. Ailesi ile henüz bütünlük oluşturamamış olan bir çocuğun “zorunlu” olarak okul öncesi kurumuna çağırmak bu aileyi zora sokmak demek olur. Her aile kendi özel şartları içinde çocuğunun okul öncesi eğitim alıp alamayacağına ve/veya uzmanların görüşü alınarak okul öncesine başlayıp başlayamayacağına karar vermelidir. Çocuklar okul öncesi dönemde çok hassastır dikkat etmek gerekir.
Geçtiğimiz günlerde Milli Eğitim Bakanımız Ömer Dinçer, dünyadaki 197 ülkeden 126’sında okula başlama yaşının 6 olduğunu belirtti. Peki, buna göre çocukların okula başlama yaşı ile ilgili olarak dünyadaki uygulamalar hakkında bilgi verebilirsiniz?
Sorun, okula başlama yaşının 60 ay olmasında değil, sorun ülkemizde uygulanan eğitim sisteminde. Dünya üzerinde daha erken yaşlarda da çocuklar okullara kabul ediliyor. Ancak uygulanan sistem, “duyarlılık eğitimi” içeriyor. Bizde ise “davranış eğitimi”ni içeriyor. Ülkemiz maalesef dünya eğitim sistemini göremiyor. Örneğin bir Waldorf Eğitim Sistemi veya bir Montessori Eğitim sistemine ülkemiz yabancı. Bizde “transmisyon” eğitim modeli uygulanıyor. Klasik eğitim modeli uygulanıyor. Çağın çok gerisinde kalmış olan ve disipliner, otorirter ve çocukta davranış oluşturmaya çalışılan ülkemiz eğitim sistemi ülkemizin en büyük kayıbıdır. Halbuki çocuklar yeteneklerine göre ve kendi fıtratlarının yol göstericiliği ile oluşan kazanımlarına göre okul öncesi ve ilköğretim okullarında rehberlikleri yapılmalıdır. Maalesef çocuğun en duyarlı ve yeteneklerinin en hassas olduğu bu dönem ülkemizde çok trajedik olarak bomboş geçmektedir.
"Eğitimdeki Bürokratik Çark Arada Çocukları Eziyor"
Halbuki örneğin, çocukların dile karşı en hassas olduğu ve bir dili en kolay öğrendiği dönem 3-6 yaş dönemidir. Yurt dışında birçok okullarda çocuklar bu dönemde ikinci dillerini öğrenmektedirler. Halbuki bizim ülkemizdeki çocukların bu dönemi boş geçmekte olduğunu acı acı görüyorum. İngilizce öğrettiğini söyleyen okulların da en fazla, rakamları saymak, birkaç eşyanın ismini söylemesi ve birkaç da şarkı öğretmiş olmayı dil öğretmek olarak velilere sunması da ayrı bir trajedi. Halbuki Bakanlığın şuan üstünde durması ve sorgulaması gerekli olan en önemli şey “bu çocuklar neden okul öncesinde dil öğrenemiyor” diyerek öğrenme sistemlerini kontrol etmelidir.
Ama maalesef bakanlık yetkilileri okul öncesi kurumlarda çocukların kazanımlarını değerlendirmek yerine resmi evrak takibi ve bürokratik gerekliklerin oluşup oluşmadığı ile mücadele ediyor. Ve ben merak ediyorum, acaba neden Milli Eğitim Bakanlığı hem okul öncesi ve hem de ilköğretim kurumlarından “başlangıç ölçümü” yapmıyor ve birkaç yıl sonra da aynı çocuğun “kazanım ölçümü” yapmıyor. Bir çocuk boş boş okula gidip geliyor hiçbir kazanım sağlayamıyor, böylesi bir okul nasıl olur da bakanlık tarafından “ikaz edilmez”… neden bu çocuklar “dil öğrenemiyor” diye sorulmaz… Maalesef bürokratik çark arada çocukları eziyor… Öğretmenler duyarlılıklarını kaybediyor… Okul idareleri su, elektrik ve temizlik işleri peşinde koşmaktan eğitime yeterince değer veremiyorlar… Çok değil, ülkemizde üç beş tane eğitim çılgını okul çıkmadıkça ve bu iş bakın böyle oluyor denmedikçe herkes iyi bir şey yaptığını zannederek çocuğa karşı duyarsız, eğitime karşı başarısız olmaya devam edecek gibi geliyor…
"4+4+4 Eğitim Sistemi Çocuğun Yeteneğine Keşfedecekse, Mükemmel Bir Gelişmedir"
Son olarak da 4+4+4 kesintili eğitimin çocukların zihinsel ve fiziksel gelişimi üzerindeki etkileri ile ilgili düşüncelerinizi kısaca öğrenmek isteriz.
4+4+4 eğitim sistemi eğer verilen iki arada çocuğun yeteneğine göre bir üst okula yerleştirilmesi ve çocuğun yeteneğinin keşfedilmesi üzerine kurulacaksa ülkemiz açısından mükemmel bir gelişimdir. Ancak, çocuklar ilkokuldan sonra yetenek ve isteklerine göre rehberlikleri yapılamayacaksa, o zaman 8 yıllık kesintisiz eğitim 12 yıllık kesintili eğitime dönüşmüş olur ki bu da oldukça rahatsız edici bir eğitim anlayışı olur.
4+4+4’te Meslek Lisesi Meselesine Dikkat!
Ayrıca şu an sinsi bir tehlike ülkemiz çocuklarının başında dönüyor… Hükümet iyi niyet ile bu kanunu teklif ederken, görüyorum ki “meslek lisesi”ne yüklediği anlam “işçi” sınıfını oluşturmayı hedefliyor. Yani ilköğretimden sonra bir mesleğe yönelen çocuklar “sanayiye ara eleman” olarak değerlendiriliyor. Yani çocuğun parmakları iyi çalışıyor, ama matematiği iyi değil ise bu çocuk bir süre sonra kendisini sanayi de ara eleman olarak bulabilir. Bu benim çocuğum da olabilir sizin çocuğunuz da…
Halbuki meslek liseleri dünyanın her bir yanında var ve fakat “sanayiye ara eleman” yetiştirmek için değil, bir “meslek” sahibi olsun diye var… Bu “meslek” örneğin “öğretmenliktir” veya “avukatlık” veya “psikologluk”tur… Bunların her birisi bir meslektir ve bu meslek sahibi kişiler meslek liselerinden yetişerek üniversiteye getmelidir. Ancak ve maalesef Başbakanımız da dahil olmak üzere Milli Eğitim Bakanımız da dahil olmak üzere “meslek lisesi” tanımını sanayi için kullanıyorlar… Evet, sanayi ye de ara eleman yine meslek liselerinden mezun olanlar gidebilir, bunda mahsur yok… ancak meslek tabiri sadece işçi olmayı değil, memur olma mesleğini de, bürokrasi mesleğini de içine alır. Şahsen ben ülkemizin bu kara deliğini görüyor ve hem yetenekli çocuklar ve hem de kendi çocuklarım adına endişe duyuyorum… Eğer bir çocuk matematik, geometri veya fizikte başarılı değilse bu çocuğun ülkemizde geleceği yok maalesef… Ve malesef zeka türlerinden matematik zekaya sahip olmayan ve fakat dahi özellikler taşıyan yüz binlerce çocuk sokakta kalmakta… Ve bu çocuklar çok çabuk hayattan kopmakta ve içinde bulunduğu durumu kabullenemediği için toplum içinde yıkıcılıklar sergilemektedir. Bir şiddet toplumu oluşumuzun temel faktörlerinden biri de kişilerin yeteneklerine göre yaşama atılamıyor oluşunun verdiği isyan duyguları olduğunu unutmamak gerek…
Umarım yeni sistemin mimarları çocuk yutan bu kara delikleri görüyorlardır…
on5yirmi5