Pidenin Tarihi Yolculuğu

Turizm&Seyahat
Bu haftaki alışılmadık bir yolculuk. Buram buram maya kokan, geçmişten bugüne uzanan bir güzergâhtan geçeceğiz. Ramazanın vazgeçilmezi mis gibi ekşi maya kokan, altı kepek tozu ile kaplanmış pid...
EMOJİLE

Bu haftaki alışılmadık bir yolculuk. Buram buram maya kokan, geçmişten bugüne uzanan bir güzergâhtan geçeceğiz. Ramazanın vazgeçilmezi mis gibi ekşi maya kokan, altı kepek tozu ile kaplanmış pidelerdir. Yüzyıllardır bu pideleri Kastamonu’dan İstanbul’a özel olarak gelen ustalar pişirir. İnsan sırf bu pideler yüzünden ramazanın bitmesini hiç istemez.

Hürriyet Gazetesi’nden Mehmet Yaşin’in haberine göre, aslında niyetim ramazan pidesini yazmaktı. Ama ne kaynak kitaplardan ne de bu işin ustalarından dişe dokunur bilgiler edinebildim. Pide peşinde koştururken, ekmekle ilgili ilginç bilgilere rastladım. Onun için yazım “ekmek-pide denemesi” olacak.

Ramazan pidesini düşününce, çocukluk günlerimin Ortaköy’üne gittim. İçine kapanık, şimdiki snopluğundan uzak, herkesin birbirini tanıdığı mütevazı bir köydü. İftara birkaç saat kala, fırınların önünde uzun kuyruklar oluşurdu. İşte o kuyruklarda beklemeyi çok severdim. Fırının kapısından süzülüp, bekleyenlerin burun deliklerini okşadıktan sonra, gökyüzüne doğru bir ruh gibi yükselen ekşi maya kokusunun, her şeye kadir olduğunu daha o zamanlar keşfetmiştim. O kokunun peşine düşenin, kaynağına kavuşmak için göze almayacağı hiçbir şey olamazdı. Sıcak pidenin ekşi maya kokusu, yıllar boyu hep ağzımı sulandırdı.

Sıram gelince gazetenin arasına, üç sıcak pideyi koyar, Palanga Caddesi’nden eve tırmanırdım. Koku öylesine tahrik ediciydi ki, annemin kızacağını bile bile ucundan küçük lokmalar kopartıp yerdim. O lokmaların lezzetini hiç unutmadım. Yaşım ilerlese de fırından eve bütün bir pide (veya ekmek) getiremedim. Tırtıklamayı hep sürdürdüm. Eve gelince önce annemden azar işitir, sonra sanki oruç tutuyormuşum gibi gözümü Ortaköy Camii’nin minarelerine diker beklerdim. İftar vaktini müjdeleyen ışıklar, nedense yanmak bilmezdi.

Ezanla masaya oturup pideye saldırırdım. En sevdiğim de, sıcak pideyi aralayıp, babamın getirdiği kuşgönü pastırmasını araya tıkıştırmaktı. Pastırma yağının erimesiyle oluşan tat anlatılamazdı. Pastırma yoksa, pidenin arasına ya kaşar ya da tulum peyniri koyar, biraz bekledikten sonra sündüre sündüre yerdim. Pide bitinceye kadar gözüm masadaki diğer yemekleri görmezdi. Pideden bir yıl uzak kalacağım için, ramazanın bitmesini hiç istemezdim.