3 saate 3 din ve Kudüs

Turizm&Seyahat
Birol Keleş’in Star gazetesindeki yazısı… Hiç bir geziye gidecek olmak beni bu kadar heyecanlandırmamıştı. Yolculuğum Kudüs’e olacaktı. Kısa bir gezi olmasına rağmen dünyanın tansiyo...
EMOJİLE

Birol Keleş’in Star gazetesindeki yazısı…

Hiç bir geziye gidecek olmak beni bu kadar heyecanlandırmamıştı. Yolculuğum Kudüs’e olacaktı. Kısa bir gezi olmasına rağmen dünyanın tansiyonu en yüksek bölgelerinden birine gidiyor olmam heyecanlandıran en önemli etkendi. Bu şehri görmek istemememin en büyük nedeni 3 kutsal dinin merkezi olarak görülmesinin yanı sıra şehrin bölge ve dünya siyasetindeki önemiydi. Ortadoğu siyasetine ilgi duyan biri olarak yıllarca sayısız gazete haberi, onlarca kitaplar okuduğum bir sorunun ( İsrail- Filistin) kalbine gidiyordum. Kudüs’e.

Önce Ramallah

Gezimize ilk önce Tel Aviv’den Ramallah’a daha sonra da turumuzun diğer bölümü olan Kudüs’e geçecektik. İlk sürpriz havalimanında pasaportumun kısa süre de olsa alınması ile başladı. Bunun nedeni İsrail’e ilk defa gelmem veya daha kuvvetli olasılık ise İsrail’e göre ‘sakıncalı’ ülkeler listesinde olan Pakistan, Malezya gibi ülkelere daha önce gitmiş olmamdı diye düşündüm. Sanırım haklıydım. Bunu ülkeden çıkarken de anlayacaktım.

İlk kontrol noktası ve Ramallah

Tel Aviv Ben Gurion Havalimanı’ndan Ramallah’a olan yolculuğumuz başlamıştı. Bir İsrailli Arap olan İbrahim adında yerel bir rehberimiz vardı. Bir de bölgeye sayısız defa gelen Türk rehberimiz Emre bize eşlik ediyordu. Yol boyunca tarihi anektodlarla bölge hakkında verilen bilgileri dinlerken beni daha fazla ilgilendiren çevreme dikkat kesilmeyi daha çok önemsiyordum. Düzenli İsrail yollarından geçerken, modern İsrail yapıları da dikkatimizi çekiyordu. Yavaş yavaş Ramallah bölgesine gelmeye başladığımızı söyleyen ve ileride İsrailli askerlerin kontrol ettiği ( Bölgede sıkça karşımıza çıkan) ilk Kontrol Bölgesine yaklaşacağımız, rehberimiz tarafından bize iletildi. Ramallah’a daha varmadan sol tarafımda gördüğüm tel örgüler dikkatimi çekmişti. Nedir bunlar diye sorduğumda telin diğer tarafında Filistinliler’in yaşadığını ve onların İsrail tarafına geçmesinin önlenmesi için yapıldığı cevabını aldım. İsrail sınırlarından Ramallah’a kontrol noktasından araba ile geçer geçmez farklı bir coğrafyaya girdiğinizi hemen anlıyorsunuz. Yollar hemen kötüleşiyor, sağlı sollu kirli caddeler, bakımsız evlere ve çevreye daha fazla alışmaya başlıyorsunuz. Rehberimiz İbrahim de bunu bizim özellikle farketmemiz için ‘Gördüğünüz gibi ortam hemen değişti. Tamamen farklı bir bölgeye geldiğinizi fark ediyorsunuz’ diyerek kontrol noktası sonrası aslında çok şeyin de ayrıldığını anlamamız gerektiğine vurgu yapıyordu.,

Duvar’la tanışma.

Ramallah’ın pek de ilginç olmayan sokaklarından geçerek, aracımızla Ramallah’ın en ‘lüks’ bölgesinde dünyaca ünlü politikacıların da bölgeye geldiklerinde yemek yedikleri lokantada öğle yemeği molası verdik. Humus, çiğ köfte, yöresel salata ve kebapların çok lezzetli olduğunu söylemeliyim. Bu topraklar humusun ana vatanı nede olsa. Kudüs’e gitmemiz için daha fazla zaman kaybetmememiz için rehberimiz İbrahim’den artık yemek olayını bitirip yola çıkalım önerisi geldi. Kaygısı ise Kudüs’e girişte göreceğimiz kontrol noktasında sıra olabileceği ve belli bir satten sonra geçişe izin verilmediği yönündeydi. Ve Ramallah’tan Kudüs’e şehrin içinden gitmeye başladık. Bu Kontrol Noktası İbrahim’in de söylediği gibi daha önce geçtiğimizden farklı olacaktı. Çünkü Kudüs’e giriş, İsrail tarafı için ciddi bir şekilde kontrol edilmesi gereken bir işti. Kontrol Noktası’na yaklaşmıştık ve yolun sağ tarafında o meşhur ‘utanç’ duvarıyla ilk tanışmamı yaşadım. Üzerinde Filistin’in karizmatik lideri Yaser Arafat’tan, İsrail hapishaneleinde yatan Filistinli milliyetçilerinin resimleri vardi. Duvar’da Arapça ve İngilizce yazan ‘Özgür Filistin’ yazılarını okuyabiliyorsunuz. Kontrol noktasına yaklaşırken bizi taşıyan minibüsün ön camından Kontrol Noktası’nın fotoğrafını çekmeye başlamıştım. Yaklaştıkça rehberimizin tedirgin uyarısıyla fotoğraf çekimini bıraktım. Çünkü kesinlikle yasaktı. Evet Kontrol Noktası’nda bir araba ile geçiş noktası, bir de araçsız geçen Filistinliler için bir bölüm vardı. Filistinliler için Ramallah’tan Kudüs’e geçmek özel bir izne bağlıydı ve bunun yanında kontrol noktasından geçmek bazen 10 dakika da alabilir bazen de 3 saati de bulabiliyormuş. İnsanların bunu hergün iş için bu sınırdan geçtiklerini düşünürseniz aslında durumun tradejisi bir bakıma anlaşılıyor. Ramallah’ta yaşayan bir Filistinli’nin Kudüs’e gitme koşullarını görmek özgürlük denen şeyin bu küçük coğrafyada çok da gündemde olmadığını düşündürüyor insana. Tabiiki Filistinliler için!

İki şehir arasında eziyet

Her zaman bu kontrol noktalarını merak etmiştim. Bu arada ilk defa bir İsrail askeri ile de karşılaşmıştım. Genç, dövmeli, bronz tenli iki İsrail askeri minibüsün kapısından aracın içine bakarak pasaportları görmek istedi. Ellerinde tabiiki yüksek teknolojik silahlar. Pasaportları görmeleri ile izin vermeleri bir oldu. Ve bir sorun olmadan beklemeden geçtik kontrol noktasından. Artık Kudüs sınırları içindeydik. Biz Kudüs’e girdik ama bir de akşam vakti olduğu için Ramallah’a dönenlerinin kontrol için girdği kuyruğu görüyorsunuz. Sırayı gösteren rehberimiz, ‘En sondaki aracın kontrol noktasını geçmesi 3 saati alır ‘ diyordu. Her gün çekilen böyle bir eziyet var. Kudüs ve Ramallah arasında.

Zeytin Dağı

Kudüs’e doğru yol alırken solumuzda kalan Batı Şeria ile Kudüs’ü bölen ‘utanç duvarı’ da karşımıza çıktı. Bu duvar İsrail tarafından Filistinlilerin geçişlerini önlemek için ve aynı zamanda bölgenin sınırlarını daha da belli etmek için yaptığı bir duvar. İşgal duvarı, utanç duvarı verilen isimlerden bir kaçı. Duvar boyunca belli bir süre yolumuza devam ettikten sonra Musevi caddelerinden geçerek Doğu Kudüs’e geldik. Doğu Kudüs’te Arap sokaklarından ilerleyerek ‘Eski Kudüs’e (3 tek tanrılı dinin kutsal mekanlarının olduğu yer) tepeden bakabileceğimiz Zeytin Dağı’na gidiyorduk. Burası Müslümanların hesap gününe inandıkları sırat köprüsünün bir ayağının kurulacağı yer olarak da bilinir. Gerçekten büyüleyici bir manzarası olan tepeden eski şehri seyretmek, daha sonra gezeceğimiz bu 3 kutsal din içinde vazgeçilmez öneme sahip olan Doğu Kudüs’ün Eski Şehir (Old City) bölgesini gözümüzün önüne serilmişti. Daha önce Mescidi Aksa olarak bildiğim resimlerde gördüğüm sarı kubbeli camii ( Kubbetü Sahra) karşımızda duruyordu. Tam önümüzde ve tepenin aşağısında ise düzenli ve sadece İsrail’de zengin veya üst sınıftan olan Yahudiler’in yattığı mezarlık duruyordu. Rehberimiz İbrahim, buraya gömülmenin çok ciddi bir para karşılığında olduğunu, zengin kişiler başta olmak üzere siyasetçilerin bile burada gömülmek için milyon dolarlar verdiğini söylüyordu.

Aslan Kapısı ve Çile Yolu

Tarih kitaplarından okuduklarımın bir kısmını artık yaşıyor gibiydim. Ama Eski Şehir’i görmeden bu duygu yaşanamazdı tabii. Programımızı değiştirerek otele gitmeden önce şehrin bir bölümünü gezmeye başladık ve 6 giriş kapısı olan eski şehrin Aslan Kapısı denen ve tarihi duvarla çevrili olan 3 dinin merkezine giriş yaptık. İlk durağımız Hz İsa’nın çarmığa gerilip yürüdüğü, daha sonra çarmığı çıkartılarak naaşının yatırıldığı taşın olduğu Hıristiyanların akın akın geldiği Kutsal Kabir (Church of the Holy Sepulchre) Kilisesi olacaktı. Kudüs’te Eski Şehir’in duvarları arasında olan bu kilise Hıristiyanların HAC yaptıkları yer olması nedeniyle de bulunduğumuz yerin önemini bana daha da anlamlı kılıyordu. Yürüdüğümüz bu yol boyunca tarihte o bölgeye katkı sağlayan farklı medeniyetlerin izlerini de görüyorsunuz. Dar, bakımlı ve serin eski Kudüs sokaklarından yürüyerek Kilise’ye giderken yürüdüğümüz yolun Hz İsa’nın Çile Yolu denilen yolu olduğunu öğreniyoruz. Neden çile yolu. Çünkü Hz İsa yargılanıp suçlu bulunduktan sonra sırtındaki çarmıkla bu yolu yürüyerek bu kiliseye gelmiş. Burada ölmüş. Bu kilisede çarmığı çıkartıldıktan sonra yatırıldığı taş ve mezarı olduğuna inanılan bölüm var. Hıristiyan dünyası için buranın öneminin ne kadar fazla olduğunu anlıyorsunuz. O taşa yatıp secde eder gibi sırayla dua edenlerin hislerini de yüzlerinden okuyabiliyorsunuz. Kilisenin kapanmasına az bir süre de kalsa mimarisiyle tarihiyle oldukça etkileyici bu kiliseyi gezmek Kudüs’e geldiğimizi bize daha çok belli ettiriyordu.

Hz Ömer Camii’nde namaz

Kilisenin hemen karşısında da Hz Ömer Camii’si var. Hz Ömer Kudüs’ü ele geçirdikten sonra namaz kılmak için Kilise’de değil onun yanında bir yerde namaz kılmayı tercih ediyor. Nedeni eğer orada namaz kılarsa daha sonra oranın camiye dönüştürüleceği düşüncesi. Bunu istemediği için de yakınında bir yer de namaz kılmayı tercih etmiş. Oraya da ismi Hz Ömer Camii olan ibadethane yapılmış. Biz de Kilise’den çıktıktan sonra Hz Ömer camiine girerek akşam namazımızı kıldık. Maneviyat’ı fazla olan bir şehir derler ya Kudüs için evet doğru. Bunu hissetmemeniz için hiç bir neden yok. Hz İsa’nın çile yolunda yürüyüp onun yattığı kiliseye uğramak ve çıkışta Hz Ömer Camii’de namaz kılmak gezimizin daha sonraki saatlerinde bize gerekli ip uçlarını veriyordu.

Lawrence’la aynı otelde

Kudüs’ün en tarihi yeri olan Eski Şehir’de ( Old City) Müslüman, Hıristiyan, Ermeni ve Musevi bölgeleri var. Ancak bu bölgeler arası geçiş ve hayat ortak. Eski Şehir’in sokaklarında yürürken karşınıza çıkan Filistinli kadın ve çocuklarla, rahibelerle, papazlarla, batılı turistlerle her an içli dışlısınız. Arap nüfusun yaşadığı bölgeler sanki biraz daha hareketliydi. Arapça müzik kulağınıza bir yerlerden dokunuyor. Çok fazla sokak ve çarşı varmış gibi gelen Kudüs’ün Eski Şehri’nde Arap esnafın olduğu bölgeden artık o günkü turumuzu tamamlayarak Kudüs’ün olmazsa olmazı olarak düşündüğümüz nargile içmeye doğru yol aldık. Nargile, arap kahvesi, taze nane yapraklı çaylar eşliğinde Kudüs akşamını geçirip, Kudüs’ün turistler açısından en popüler ve bölgenin en tarihi oteli olan, gittiğimde Arabistanlı Lawrence’dan dünyaca ünlü sanatçı ve siyasetçilere kadar bir çok ünlünün kaldığını öğreneceğim American Colony Otel’e geçtik. Eski Şehir’in dışında olan otele giderken geçtiğimiz bölge de bir nevi Batı dünyanın ufak bir kopyası gibiydi. British Council’dan İngiliz katedraline kadar ve bazı Batı devletlerine ait görkemli ve tarihi yapıların önünden geçiyorsunuz. Kudüs’te ne yeneceğini söylemek gerekirse bölgeye has mezeler en tadınası şeyler. Humus, falafel, tabule gibi yerel ama bir o kadar da dünyaca bilinen mezeler kesinlikle Kudüs’te tadılmalı. Otelde bunları tatmak bir ayrıcalıktı. Akşam yemeği sonrası herkesin yorgun olduğu belliydi. Dinlenmeye giderken aklımda yarın için Doğu Kudüs’ün akıllardaki yapısı olan Mescidi Aksa’yı görmek daha sonra da Musevi tarafında yer alan Ağlama Duvarı’na geçmek vardı.

Şam Kapısı ve Mescidi Aksa

Harika bir güneşli gün bekliyordu bizi. Sabah kahvaltıda buluşup pek geç olmadan Mescidi Aksa başta olmak üzere Kudüs’ün görülmesi gereken yerlerini keşfe çıkmanın keyfini barındırıyordum. Bol havuç sulu ve hurmalı bir kahvaltıdan sonra otelden ayrıldık. Önce Mescidi Aksaya gidecektik. Cuma günü olduğu için kalabalık olacağı bilgisiyle Eski Şehrin Kuzey kapısı olarak bilinen görkemli olduğu kadar tarihi Şam Kapısı’ndan girecektik. Şam Kapısı’na doğru ilerleyen kalabalık dikkat çekiciydi. Kapı’dan girip kendimizi kalabalığa bıraktık. Sağlı sollu dilencilerden yerde yaprak satan satıcılara artık alışıyorsunuz. Kadınlı erkekli bir Arap çarşısının içinde ilerlerken Arapça müzik sesleri nargile ve kebap dumanları sizi çarşı boyunca yalnız bırakmıyor. ‘Güvenlik’ nedeniyle ikili gruplar halindeki eli silahlı İsrail askerlerini de görebiliyorsunuz. İsrail askerlerinin önünden geçerken onların tavırlarını ve onlara karşı Arapların tavırlarını merakımdan olsa gerek dikkatle izlemeye çalıştım. Açıkcası İsrail askerlerini bu bölgede göreceğimi beklemiyordum. İki İsrail askerinin yanında ayaklarını bacak bacak üzerine atmış bir Filistinliyi görürken, kimseyi umursamayan İsrail askerinin ıslık çalışı ve önünden geçen Filistinli gençlerin askerler yokmuş gibi umarsamaz tavırları bir söylenmeyen gerginliğin resmi gibi algıladım. Rehberimiz eşliğinde çarşıyı bitirip Mescidi Aksa’nın avlusuna girerken Türk ve Müslüman oluşumuz kapıdaki görevlilere (sanırım İsrail askeriydi) söylendi ve içeri girdik. Artık Müslümalar için Mekke ve Medine’den sonraki en kutsal toprağa girmiştik. Normalde Cuma namazı nedeniyle bu bölge Müslümalar dışında pek kimsenin izin verildiği bir yer değil. Evet şimdi Kubbetü Sahra’nın içine gireceğiz ancak kadınların sırası olduğu için işimiz zordu. Şunu belirtmek gerekir ki Kubbetü Sahra bir çok kişi tarafından Mescidi Aksa olarak biliniyor ancak Mescidi Aksa camii Kubbetü Sahra’nın hemen 200 metre karşısındaki camiinin adıymış. Sıkıntı yok ben de yeni öğrenmiştim bunu.

Muallak Taşı

Zamanla yarışıyorduk. Bir kapıdan alınmayınca diğer kapıdan şansımızı denedik ve kadın görevlilerle konuşan rehberimiz Hz Muhammed’in namaz kıldığı yere bakıp çıkmamıza izin verdi. Camii Cuma namazı öncesi tamamen kadınlara tahsis edilmişti. Cuma namazı öncesi kadınlara camide namaz kılma hakkı verilmişti. Namaz kılan kadınların yanından geçerek Hz Muhammed’in namaz kıldığı ve Muallak Taşı olarak bilinen camiinin alt katına girdik. 10 metrekare var veya yok. Namaz kılan kadınlar vardı. Orada namaz kılmanın önemi ve manevi duygusu kadınlrın yüzünden okunuyordu. Bunu gerçekleştirmenin ayrıcalığı ve tatmini tarif edilemezdi onlar için. Orada kısa bir zaman geçirdikten sonra Kubbetü Sahra’nın dışına kapıdaki görevliye teşekkür ederek çıktık. Daha sonra buradan çıkıp abdest alıp Mescidi Aksa’ya girdik. Cami içinde uyuyan, uzanan kişileri görmeyi ilk önce garipsedim ama sonra buna da gözüm alıştı. Burada böyle bir kültür var diyerek düşünmeye başladım.

Burak Camii

Rehberimiz daha sonra bizi Hz Muhammed’in Burak atını bağladığı ve daha sonra Burak camii olarak adlandırılan yine Mescidi Aksa’nın avlusunun içinde bulunan küçük camiye indik. Burası önemliydi çünkü camiinin arka duvarı Musevilerin Ağlama Duvarı’ydı. Orada Kuran’dan ayet okuyan bir Türk hacısını dinledikten sonra çıktık. Şimdiki ve son durağımız benim bölgede merak ettiğim diğer tarafa gidecektik. Musevi bölgesine ve Ağlama Duvarına…

Ağlama Duvarı

Mescidi Aksa’dan çıkıp Arap çarşılarından geçerek Ağlama Duvarı’na yakın Musevi bölgesine girmeye yaklaştık. XRay’lardan geçerek Musevi bölgesinde Ağlama Duvarı’na yakın çarşıya girdik. Artık kipa giymiş Museviler, Batılı turistler, siyah elbiseli Musevilerin ( Ortodoks Musevi) görünürlüğü arttı. Western Wall (Ağlama Duvarı) da gözüktü. Belgeselerde, kitaplarda, filmlerde ve siyasetçilerin ziyaretlerinde gördüğüm Ağlama Duvarı karşımda duruyordu. Kadın ve erkek bölümü olarak ayrılmıştı. Bir an önce yakınlaşmak istiyordum duvara. Ellerinde kutsal kitapları, bazıları oturarak bazıları da duvara alınlarını koyarak dua edenlerin arasındaydım. Dua ederken ağlayan Musevilerle birlikte kendini ibadetine daha fazla kaptıran Ultra Ortodoks diye tabir edilen Musevilerin sesli dua okumaları arasında Ağlama Duvarı’nda gezindim. Ağlama Duvarı’nın eski Kudüs’te olduğunu biliyordum ancak duvarın hemen arkasının Mescidi Aksa’nın olduğunu daha önce bilmiyordum. Yani iki inancın ibadetleri yerleri arasında bir ‘duvar’ vardı. Museviler Ağlama Duvarı’na gelerek dua ederken bir de duvar aralarına notlar yazarak oraya sıkıştırıyorlardı. Ağlama Duvarı’ndaki zamanımızı da doldurarak Kudüs’te son öğle yemeğimizi de yine lezzetli humus, kebap ve salata ile tamalayarak havalimanına doğru yollara düştük.

Çıkışta ‘yüksek risk’

İsrail’den çıkışta yolcuları check-in yapmadan önce görevliler karşılıyor. Soru-cevap şeklinde süren mülakatlar yapıyorlar. Yaklaşık 15 dakika sürdü. Daha önce gittiğim ülkelere neden gittiğim, oralarda tanıdığım olup olmadığı gibi soruların yanında klasik çantanızı siz mi hazırladınız gibi sorularla muhatap oluyorsunuz. Pakistan, Dubai, Irak, Malezya gibi vizelere sahipseniz bende olduğu gibi biraz zaman alabilir bu soru cevap. Bu soru cevaplardan sonra geçtik geçmesine ama pasaportumuzun arkasına bir numara yapıştırıldı. Çantalarımız yanımızda olduğu için güvenlik için geçeceğimiz sırada bir kadın görevli bizi başka bir sıraya götürdü. Bu arada yüksek riskli bulunduğumuzu belirten numaralar pasaportumuzun arkasına yapıştırıldığını ayaküstü oradaki sırada olan kişilerle sohbette öğrenecektim. Sırada Avrupa pasaportu olan kimseler de vardı. Sadece Türk pasaportlu olanlar yoktu yani. Detaylı bir arama yaptılar. Çantaların içinin de dahil olduğu aramadan da geçince artık Lounge’da dinlenme vakti gelmişti. Uçağı beklememiz sürerken ve tanıştığım bir İsrailli kızla sohbet ederken daha önce Antalya’ya geldiğini söyledi. Artık Türkiye’ye gelmenin güvenli olmadığını da kaydetti. Bunun anlamsız bir kaygı olduğunu söylesem de İsrailli güzel kızın fikrini değiştirdiğimi sanmıyorum. Politik gerginlik insanların düşüncelerine yansımıştı. Artık İsrail’den ayrılma vaktiydi. Merakla beklenen Kudüs yolculuğum bitmiş, ve dünyanın en tartışmalı topraklarından ayrılıyordum. İçimde Kudüs’ü görmenin mutluluğunu yaşıyordum. Gidilmesi gereken bir yer Kudüs. Doğu Kudüs’te 3 gün kalmak dini, siyasi ve tarihi hakkında yeterli bilgiye sahip olmanız için yeter. İsrail’den ayrılırken bu Kudüs’e tekrar gelmek isteği aklımın bir köşesinde duruyordu. Kısmet.