Yavuz Alevileri değil, casusları yargıladı!

Toplum
Tarihçi-yazar Yavuz Bahadıroğlu, Zeytinburnu Belediyesi’nin düzenlediği Tarih Okumaları söyleşisinde Ocak ayı konuşmasında “Yavuz Sultan Selim ve Aleviler” konusun anlattı. 16 Ocak akşamı Zeytinburnu ...
EMOJİLE

Tarihçi-yazar Yavuz Bahadıroğlu, Zeytinburnu Belediyesi’nin düzenlediği Tarih Okumaları söyleşisinde Ocak ayı konuşmasında “Yavuz Sultan Selim ve Aleviler” konusun anlattı.

16 Ocak akşamı Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezi’nde gerçekleşen söyleşi, İstanbul’a kazandırılan 3. Köprüye  Yavuz Sultan Selim adının verilmesiyle alevlenen tartışmaya da ışık tutacak nitelikteydi.

Yavuz Sultan Selim’in Şah İsmail’in Anadolu’yu ele geçirme çabasını gören ve bu tehlikeyi görmeyerek onunla münasebet halinde olan  babası II. Beyazıd’ı devirerek bir içi darbe ile padişah olduğunu belirten Bahadıroğlu, “Yavuz Sultan Selim’in gördüğü tehlike, özellikle Anadolu insanının Türkmenlerin arasında yayılan siyasi Şiiliktir. Siyasi Şiiliği devlet için bir tehdit olarak algılamış, Osmanlı Devleti’nin Anadolu’daki varlığına son verilmek istenmesinin önüne geçmek istemiştir. Babasını bu tehlike için uyarmış, daha sonra da tahta kendisi geçmiştir. Babasını zehirlediği tarzında yazılan romanlar gerçeği yansıtmamaktadır. Osmanlı terbiyesinde babaya böyle bir muamele yoktur.” Dedi.

Yavuz Sultan Selim’in 8 yıllık padişahlık süresinde 80 yıllık bir hizmet gerçekleştirdiği konusunda  bütün tarihçilerin fikir birliği içinde olduğunu söyleyen Bahadıroğlu; daha sonra ülke gündeminde zaman zaman tartışma konusu olan “Yavuz Sultan Selim Alevileri katletti mi?” sorusuna cevaben konuştu:

“Yavuz Sultan Selim tahta geçtiğinde, Çaldıran Seferi hazırlığına başlamıştır. Tebriz’e Şah İsmail’in üzerine gidecektir. Şii olan Şah İsmail aynı zamanda Türk’tür.  Yavuz Sultan Selim Anadolu’yu korumak için bu sefere çıkmak zorundadır. Bu sebeple padişah olmuştur. Onu destekleyenler de kendisinden bu tehlikeyi önlemesini beklemektedir. Padişahlar istediğini yapan kişiler değillerdir, devletin gerekliliği vardır. Çaldıran Seferi’ne hazırlanıldığı günlerde Anadolu’da karışık durumdadır. Şah İsmail’in etkisiyle ayaklanmalar meydana gelmektedir. Sefere çıktığında arkadan vurulmak istememiştir. Bu sebeple mülki amirlerine bölgede Şah İsmail’e bağlı bulunan, ona hizmet edenlerin takibi ve tesbiti için ferman vermiştir. Bir Alevi katliamı sözkonusu değildir. Başka bir devlete hizmet eden casuslara yönelik bir fermandır. Zaten fiziksel anlamda bu iddia mümkün değildir. 40 bin insanın kılışça kesilmesi için 4 vilayetin tarihten silinmiş olması lazım. O bölgede yapılan yol vs. çalışmalarında herhangi bir toplu mezara da rastlanmamıştır. 40 bin insanı öldürüp, defnetmek için çok geniş bir arazi lazım. Casuslukla yargılanmış olanlar, zindana girmiş olanlar, kürek cezasına çarptırılmış olanlar ve idam uygulananlar da olmuştur.  Osmanlı Devleti başka dinlere, mezheplere böyle muamele etmiş olsaydı bugün Balkanlarda bir hristiyan, Anadolu’da bir Alevi, Rum kalmazdı. Yabancı tarihçilerde bu suçlamalara karşı böyle bir katliam olmadığını, delil bulunmadığını yazmıştır. Kudüs’ü aldığında Hz. Ömer’in, Selahaddin Eyyubi’nin izinden gidip, onların verdiği hakların geçerli olduğunu belirterek, haçlıların “Müslüman kanı çizmelerimizi doldurdu” diyerek gururlandığı bir devirde, inancınızda, ticaretinizde, seyahatinizde özgürsünüz şeklinde insan hakları beyannamesi niteliğinde bir ferman veren bir padişaha bu suçu izaf etmek mümkün de değildir. ”