Selanik’te bir Osmanlı köyü Arnea

Toplum
Başka bir ülkeye gitme fikri sizi korkutmasın. Sabah gazetesinde yer alan habere göre; karayolu veya hava yoluyla Yunanistan’ın Selanik şehrine gitmek, Antalya’ya gitmekten neredeyse ...
EMOJİLE

Başka bir ülkeye gitme fikri sizi korkutmasın. Sabah gazetesinde yer alan habere göre; karayolu veya hava yoluyla Yunanistan’ın Selanik şehrine gitmek, Antalya’ya gitmekten neredeyse daha kolay. İstanbul’a sadece 700 km uzaklıktaki Selanik’i görmeyenler için şehirde gezecek çok yer olduğunu söyleyelim. Beyaz Kule, Selanik Kalesi, kiliseler, antik eserler ve müzeler, Atatürk’ün doğduğu ev gezip görülmesi gereken yerlerden. Şehir turistik bir değere sahip değil aslında ama oldukça enerjik. 24 saat canlı bir yapısı var. Çalışmayı pek sevdikleri söylenemez. O yüzden günün her saatinde kordon boyunca sıralanan kafe/barlarının dolu olduğuna şahit olacaksınız. Dükkanlar ve müzeler erkenden kapanıyor ve insanlar gezip eğlenmeye çıkıyorlar. Ama biz size Yunanistan’da daha sakin, huzur dolu, doğayla kültürün iç içe geçtiği bir yarımadayı öneriyoruz. Selanik’in hemen yanı başında yeşillikler içindeki dağ köyleri, balıkçı kasabaları ve dini merkezleri ile denize uzanan üç yarımadadan biri olan Halkidiki, tatil yapmak için çok cazip alternatifler sunuyor. 

3500 NÜFUSLU OSMANLI KÖYÜ 
Selanik’e otobüsle yaklaşık bir saat uzaklıkta bir mesafede bulunan Halkidiki; Kassandra, Sithonia ve Athos adında üç yarımadadan oluşuyor. Kassandra, Halkidiki’nin batısında bir yarımada. Oldukça fazla lüks otel, gece kulübü ve plaj yer alıyor. Ortada yer alan Sithonia yarımadası ise Kassandra’ya kıyasla daha az keşfedilmiş sahil ve alternatif tesislere sahip. Kamp yapmak için ideal. Kutsal Athos Dağı’nın bulunduğu Athos ise otonom bir yönetime sahip ve Ortadokslar için bir nevi Vatikan hükmünde. Ziyaret etmek için Selanik’teki özel bürolara başvurup giriş için izin belgesi almanız gerekiyor. Eğer maksadınız deniz ise bu üç bölge sakinliği ve doğasıyla size yeterli. Ama biraz farklı bir şeyler hissedeyim istiyorsanız size Arnia Köyü’nü öneririz. Aristo’nun doğum yeri olan bölgede bulunan köylerin tarihi dokusu bir Anadolu kasabasından farksız. Gözünüzü bir sabah burada açıp etrafınıza baksanız Yunanistan’da olduğunuzu anlamanız zor olacaktır Köyün meydanı, çeşmesi, meydandaki çınar ağacı, etrafında bulunan ve restore edilmiş ikişerüçer katlı konaklar buranın bir Osmanlı köyü olduğunu belgeliyor. Arnavut kaldırımlı sokakları arasında dolaşırken, oturduğunuz bir kahvede lokumla ikram edilen Türk kahvesini yudumlarken, köydeki etnografya müzesindeki eşyalara ve fotoğraflara bakarken hiç yabancılık çekmiyorsunuz. Tek yabancısı olduğunuz şey dil. Zira Osmanlı döneminde kurulan ve 1880’lerin sonuna kadar en büyük nüfusun Türkler olduğu bu köyde artık bir Türk’e rastlamıyorsunuz. Çünkü 1924’te yapılan nüfus mübadelesi sonucunda köye Anadolu’dan getirilen Rum göçmenler yerleştirilmiş ve köydeki Türkler başka yerlere göç ettirilmiş. Buraya Anadolu’dan getirilen Rum göçmenler ninelerinden ve dedelerinden duydukları akıllarında kalan birkaç Türkçe kelime ile konuşmaya çalışıyorlar sizlerle. Tabii bunun yanında bölgede Türk dizileri çok izlendiği için oradan öğrendikleri üç beş kelime de konuşmalarına eşlik ediyor. Osmanlı’nın en büyük darphanesinin de bulunduğu 200 evden oluşan bu köyü yerel halk 1940 yılına kadar Osmanlı diye biliyorlarmış. Tabii ki bunda Anadolu’dan getirilen Rum göçmenlerin yaşam tarzlarını aynen devam ettirmeleri ve köyün dokusunu korumaları etkili. Öyle ki kendilerine hiç yabancı gelmeyen bu köyde Türkiye’de nasıl yaşıyorlarsa yaşamlarını aynen sürdürmüşler. Şu an 3500 nüfusun bulunduğu köy, bitkisel ürünler ve zeytinyağı üretimi ile geçiniyor. Aynı zamanda Yunanistan’ın bal üretiminin yüzde 65’ini karşılıyor. Dilleri yabancı ama köydeki yaşam bir Anadolu kasabasından farksız. Eskiyen evlerini kendi imkanları ile restore ediyorlar. Yeni yapılan evlerin mimarileri de bu yapıya ters düşmemek zorunda. Gerçi bir Osmanlı köyünde mutlaka var olan hamam ve camii gibi yapılar tahrip edilmiş, bunlardan eser yok. Ancak konuştuğumuz herkes bu camilerin restore edilerek açılmasını arzu ediyor. Aynı durum Selanik’in merkezi içinde geçerli. Selanik’te onlarca Osmanlı camisi restore edilmeyi ve ibadete açılmayı bekliyor. Şehrin belediye başkanı Selanik’e Osmanlı turunun yapılması, camilerin ibadete ya da ziyarete açılması için büyük çaba sarfediyor. 

ÇINAR ALTINDA BİR FİNCAN KAHVE 
Bölgedeki turizm yatırımcıları da Türk turistleri bölgeye çekecek bu projeye destek veriyor. Köyün meydanına geri dönelim. Meydandaki çınar ağacının yanında, ağacın altından akan buz gibi pınar suyunun kenarında soluklanan 84 yaşındaki Nicosla Brillas, köyün Osmanlı mimarisinin korunmasının önemli olduğunu anlatıyor heyecanla: “Benim babam da buralıydı. Buradaki mimarinin korunmasını istiyoruz. Türkleri biz çok seviyoruz, aramızda bir sorun yok. Birlikteyken de çok iyiymiş atalarımız. Biz de Türkler gibi misafirperveriz. İstiyoruz ki Türkler buraya gelsinler ve hiçbir yabancılık çekmeyecekleri köyümüzü gezsinler. Hepsinin başımızın üzerinde yeri var.” Bir fincan Türk kahvesi eşliğinde soluklandığımız köyün kahvehanesinde baklava ve ıspanaklı-peynirli böreğimizi yerken burasının Türk turistler için oldukça cazip bir yer olacağını anlıyorsunuz. 

TARİHİ TUR VE DENİZ TATİLİ BİR ARADA
Dünyanın 65 farklı ülkesine tur düzenleyen Prontotour, Halkidiki bölgesini seyahat listesine eklemiş. Tabii ki Halkidiki bölgesindeki tek Osmanlı köyü Arnea değil. Civarda tipik Osmanlı köylerine benzeyen irili ufaklı birçok köy mevcut. Bu tarihi tur yanında bölgenin kumsallarıyla ünlü, denize çok yakın olması nedeniyle yaz aylarında denizden faydalanmak isteyenler için parmak şeklindeki üç yarımada iyi ve ucuz bir alternatif. Tercih sizin…