Gizli Suriye kenti: Gaziantep

Toplum
Erimiş peynir. Peynirin arada gizlendiği incelik tel kadayıf. Kıvamında şerbet ve gülsuyu. Ve hepsini boydan boya örten dövülmüş antep fıstığı tabakası.  Arapçada ‘kanafa’, Türkçede &...
EMOJİLE

Erimiş peynir. Peynirin arada gizlendiği incelik tel kadayıf. Kıvamında şerbet ve gülsuyu. Ve hepsini boydan boya örten dövülmüş antep fıstığı tabakası.  Arapçada ‘kanafa’, Türkçede ‘künefe’, pek çoklarının gözdesi; insanların anlata anlata bitiremediği yöresel tatlı. Kimileri en iyi künefeyi Türklerin yaptığını söylüyor, kimileri Suriyelilerin.

BBC’nin haberine göre Gaziantep’de formika masalar, florasan lambalar, yerden tavana yükselen aynalarla döşenmiş, künefeden başka birşey yapmayan ve sunmayan birçok tatlıcı var. Gaziantep ve sınırdan sadece iki saatlik bir yol uzaklığındaki Halep’in, günümüzün gözde deyimiyle, ‘ortak kültürel alanda’ yer aldıklarını gösteren simgelerden biri künefeciler.

Osmanlı yönetimi altındayken aynı vilayete bağlıydı bu iki şehir. Eski çarşılar, koyu ve açık renkli şerit şerit taşlarıyla camiler, sınırın her iki yakasında birbirine benziyor. Ya da belki benziyordu demek gerek; Halep, Suriye savaşında bir harabeye dönüşmeden önce…

İki Gaziantep

Birkaç yıl önce, daha hiç kimse ‘Arap Baharı’nın düşünü bile görmez iken, Gaziantep’in ışıltılı yepyeni alışveriş merkezleri günübirlik alışverişe gelen Suriyelilerle dolup taşıyordu. Gaziantep ekonomik patlama yaşayan ‘Anadolu kaplanı’ kentlerden biriydi. Suriyeliler alışveriş torbalarını yüklenmiş halde, sınırı aşıp evlerine dönerdi.

Bugünse yıpranmış Halep plakaları taşıyan otomobiller Gaziantep’e yüklü halde geliyor. Yükleriyse aile eşyası. Ve genelde, hiç geri dönmüyorlar.

İki Gaziantep var burada.

Türkiye’nin resmi Gaziantep’i, hareketli, kendine güvenen vilayet.

Ve bir de birçoklarınca görülemeyen, gizli Suriye kenti. Bir apartman dairesine 3-4 mülteci ailesinin sığıştığı Gaziantep. Diz dize yaşamak zorunda kalan Suriyeli politikacılar, gazeteciler, odalarda ve mutfaklarda üniversite ortamını yaratmaya çalışan Suriyeli profesörler ve öğrencileri.

İki Gaziantep farklı saatlerde yaşıyor. Suriyeliler, Türklerin birçoğundan çok daha geç saatlere kadar ayakta. Sürekli ülkelerinin geleceği üstüne konuşuyorlar. Ve dünya her geçen gün daha fazla Gaziantep’e gelir oldu, bu insanlarla konuşmak için.

Bu güvenli tarafsız bölge, bombaların düştüğü noktalardan sadece bir saat uzaklıkta. Gaziantep, Kasablanka’nın 1942’deki halini andırıyor ama o kadar ihtişamlı değil. Birçok yönüyle ilginç, ufak bardaklarda içilen çayların eşliğinde gözlerden uzak toplantıların yapıldığı, savaşmaktan bıkmış komutanların cepheden biraz uzaklaşıp Batılı diplomatlarla buluştuğu, ittifakların kurulup dağıldığı, yenilerinin kurulduğu, karanlık çehreli Kuveytli ve Emirlikler’den gelme iş adamlarından nakit para arayışına gidildiği bir kent şimdi.

Gaziantep otellerinin lobilerinde ve konferans salonlarında uluslararası yardım kuruluşlarını, Suriye stratejilerini planlarken görüyorsunuz. Yabancı hükümetlerin mali destek verdiği demokrasi atölyelerinde, sınırın ötesinden sivil toplum kuruluşları birkaç günlüğüne de olsa mermilerden uzaklaşıp, barışın sağlanması yolunda hazırlanan senaryolarda rol alıyor, fikir alıp veriyorlar.

Ve Kilis’teki hayat mücadelesi

Şimdi de, ayaklarımızın altındaki, kışın dondurucu soğuğunda eriyen karın çamurla karıştığı kalın sıvı tabana, erkenden inen akşam karanlığında, sokak lambalarının ışıkları yansıyor. Gaziantep’in bakımlı asfalt yolları değil; Kilis’in delik deşik, çukurlarla dolu yolları bunlar.

Sınırdaki Kilis’te, büyük şehirde apartman kiralayacak durumda olmayan, on binlerce perişan haldeki Suriyeli mülteci barınıyor.

Ayağında naylon terliklerle karlı çamurlu yolda yürüyen 9 yaşında Halepli bir kız çıkıyor karşıma. Ve ailesine yiyecek alabilmek için 11 yaşındaki oğlunu bütün gün kahvehanede çalıştırmak zorunda kalan bir kadın…

Sonuçta diplomatların, komutanların, danışmanların burada bulunma nedeni olan insanlar, bunlar. Bu insanlara yöneltilen yardımlara, kaderlerinin konuşulduğu konferanslara ve güçlerinin silahlandırılmasına milyarlar harcanıyor.

Türkler ellerinden gelen çabayı harcıyorlar ev sahibi olarak. Ama mülteci kampları hızla genişledikçe, Gaziantep’in gizli hayatı, resmi gidişatı gölgeler hale geldikçe, kent halkı huzursuzlaşıyor.

Herkes Gaziantep ve Halep’in, ortak mimariyi ve künefe düşkünlüğünü paylaştıkları günlere dönmek istiyor.

Ancak ne yazık ki, bu, yakın bir zamanda gerçeklecek gibi görünmüyor.