Lalenin İtibarını İade Mevsimidir

Dünya Hali
Lale, İstanbul için parkları, caddeleri güzelleştiren herhangi bir çiçek değildir. Bu şehri diğerlerinden farklı kılan bütün ögelerle çok ilişkilidir. Şahsiyetini oluşturan kültürün hikayelerinden bir...
EMOJİLE

Lale, İstanbul için parkları, caddeleri güzelleştiren herhangi bir çiçek değildir. Bu şehri diğerlerinden farklı kılan bütün ögelerle çok ilişkilidir. Şahsiyetini oluşturan kültürün hikayelerinden biridir. Tarih boyunca siyaseti, mimariyi, şarkıları, şiirleri, resimleri etkilemiştir. Lale, Avrupa’ya 16’ncı yüzyılda Osmanlı’dan gönderildiğinde özellikle Hollanda’da çok rağbet görmüş, adına botanik bahçeleri, akademik kürsüler kurulmuştur. Hatta ‘Lale çılgınlığı’ diye adlandırılan lale borsası felaketlerine neden olmuştur. Baharda İstanbul’un adı lale, mimoza ve erguvandır. Lalenin onuru iade edilmelidir…

‘Havaların durumu’ dünyanın her yerinde, her kültür ve cinsiyetten insanın en fazla konuştuğu ilk üç konudan biri olarak birçok anket sonucunda değişmez yere sahip. Bizim gibi Tanzimat’tan beri ‘Ne olacak memleketin hali’ni en çok konuşan bir kültürde bile ‘havalar’ ilk sırada. Belki de hem suya sabuna dokunmadan gevezelik etme rahatlığı, hem de hepimizin işi-gücü, bütçesi, eğlencesi, iş seyahatleriyle beraber, son yıllarda şiddetlenen doğa felaketleri ve en çok da ruhumuzu kontrol edişiyle ilişkisi düşünülünce, ‘havalar’ hakkında konuşmanın çağlar boyu popüler olması hiç de şaşırtıcı sayılmaz. Bu yıl İstanbullular şehrimize hatta ülkemize aniden gelip, sonra çekip giden ilkbaharın yerine gri ve ıslak günlere mahkum olunca yoğun politik gündem bile havalar muhabbetine yenildi. Hatta bu yazıda bile İstanbul’un lale zamanını anlatmaya havalarla başladım işte!

HOLLANDA SAHİPLENDİ

“İyi ki, İstanbul’u bu adını çıkartamadığım, muhteşem rengarenk çiçeklerle donatmışlar da insanın içi açılıyor, yoksa İstanbul yerine bir Viking şehrinde sanacağım kendimi” diyor, ‘üzerine hiç yağmur yağmayan Kaliforniya’dan şehrimize gelen Avustralyalı yazar arkadaşım Paul Hoppe. Geçen yıl bugünlerde otomobille İstanbul turu atıyoruz. Sonyaz taklidi çok kasvetli serin bir günün ortasındayız. Şoför dahil hepimiz dışarıya bakıyoruz: evet her taraf rengarenk lalelerle donatılmış; İstanbul: lale, lale: İstanbul olmuş.

“Aa demek ki lale zamanı gelmiş!” diyorum sevinerek. “Onlar laledir, lale İstanbul’un sembol çiçeklerindendir! Bahar gecikti ama hiç değilse laleler ruhumuzu ısıtıyorlar. Bak nasıl da yakışıyor İstanbul’a lale“ diye açıklıyorum yabancı konuğumuza.

“Ama lale Hollanda’nın sembolü değil midir” diye soruyor, hemen her Batılı arkadaşım gibi Paul de. Bense artık yıllardır yabancı ülkelerde karşılaştığım yanlış bilgi, önyargı veya klişelerden kaynaklı sorulara karşı adeta ‘kalecinin penaltı korkusu’nu yenmiş deneyimli bir kaleci(!) gibi kızmadan, sakin yanıt veriyorum: “Genelde öyle bir kanı var ancak doğrusu: lale soğanının ilk kez 16’ncı yüzyılda Osmanlı tarafından Hollanda’ya armağan edilmesiyle orada popülerleşerek Avrupa’ya yayıldığıdır. Hatta orada Lale Borsası bizde de Lale Devri’ne bile adını vermiş önemli bir çiçektir lale” diyorum. Beni biraz şaşırmış bir ilgiyle dinleyen sadece Paul değil, İstanbullu şoförümüz de kulaklarını dikiz aynasından uzatmış anlamaya çalışıyor. Anlattıklarımı ona kısa bir Türkçe özet yapınca, bu kez o beni şaşırtıyor: “Lalenin İstanbul’un sembolü olduğunu hiç bilmiyordum inanın!” İnanmıyorum değil, inanamıyorum tabii…

HAZİN BİR KOMEDİ

‘Lale yalnızca bir çiçek değildir’ desem, ‘bu bir pipo değildir’ etkisi yapmaz ama madem ki, artık yıllardır İstanbul’da yaşayanlar, en az ilköğretim eğitimi almış yeni İstanbullular bile lalenin İstanbul ile özdeşleşmiş, şehrimizin ruhuna rayihasını, şeklini ve renklerini armağan etmiş olduğundan bihaber, o halde biz edebiyatçılar, şehir aşıkları ve ‘koşulsuz şartsız İstanbullular’ için tehlike çanları bu kez de laleye çalıyor demektir. Çünkü bir şehrin kültürü ve onun beslendiği damarıyla sanat ve edebiyat o şehri diğerlerinden farklı kılan, bir anlamda kişiliğini oluşturan bütün ögelerle çok ilişkilidir; birinin eksikliği veya kaybolması, bir biyolog için mikroskopik bir türün kaybı kadar hayati önem taşır. Yoksa parası olanın daha büyük çelik ve cam gökdelen dikerek önemli şehir yaratma çabaları ne hazin komedilere dönüşüyor, gözü olan herkes farkında…

İşte lale, İstanbul’un kimliğindeki önemli yeri nedeniyle herhangi bir çiçek değildir. Lale, nisan boyunca İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Lale Festivali kapsamında İstanbullulara eski güzellikleri anımsatmak, ‘Yeni İstanbullular’a da tanıtılmak üzere şehrin önemli bölgelerine, parklarına rengarenk dalgalar halinde ekilmiş, içimizi açıyor. Ancak laleyi şehrin sosyal tarihi, kültürel zenginliği temelinden kopuk sunmak, İstanbul’un laleyle göbek bağını bilmeyen gençler ve yeni İstanbullular için onu herhangi bir çiçekten farklı algılamaya yol açmaya yetmiyor.

TV DİZİSİ DEĞİL, GERÇEK

Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul’da kültür ve sanata en fazla yatırım yaptığı (1718-1730) dönemlerden biri sayılacak ‘Lale Devri’nin (TV dizi filmi sananlara inat) neden laleyle özdeşleştiğini belki farklı kültür ve sanat aktiviteleriyle İstanbullular’a hatırlatmak ve yeni bir algı sağlamak gerekiyor. Lale, yalnızca şehrimizi güzelleştiren çiçeklerden biri değil, şehrin şahsiyetini oluşturan kültürün hikayelerinden de biridir. Avrupa’ya 16’ncı yüzyılda Osmanlı’dan gönderildiğinde özellikle Hollanda’da çok rağbet gördüğü, adına botanik bahçeleri, akademik kürsüler kurulan ve sonunda ‘lale çılgınlığı’ diye adlandırılan lale borsası felaketlerine de neden olduğu bilgileriyle algılanması sağlanmalıdır. Yani lalenin onuru iade edilmelidir. Şehir efsaneleri, şehirlerin görünmez taçlarıdır; bunlardan en lalelisi: Türklerin başına sardığı sarığa Türban adı veren Avrupalıların türbana benzediği için Batı dillerinde laleye Tulip dedikleridir ki, laleye bambaşka bir görsel tad katar.

Lalenin hiç kimsenin özel çiçeği, sembolü değil, bizim ‘şehr-i İstanbul’umuzun yüzlerce yıllık sembolü, çiçeklerin sultanı ve hepimizin baş tacı olduğunu ancak onun geçmişiyle bize ait olduğunu algılayışımızla gerçekleşir.

Avusturalyalı yazar arkadaşımla İstanbul’u rengarenk çiçekten halı gibi görkemli süsleyen laleler üzerine (tabii şoföre arada kısa Türkçe özetler vermeye devamla) keyifli bir sohbete daldığımız kısa yolculuğumu burada sizlere naklederken bile sözün başı ve sonu yine havalara geldi dayandı. Neden bu yıl İstanbul’a bir türlü bahar gelmiyor, bu yağmur ve mızmız havalar içimizi karartıyor falan… Öyledir işte, herşey dönüp dolaşır daima havalara bağlanır. Havalar hayat kadar önemli, havalar hayat kadar güçlü etkiler biz kendini alemin sultanı sanan fanileri… Sonra döner ve laleyi farkederiz. Lalesi İstanbul’un içimizi açar çünkü artık biliriz ki; lale yalnızca bir çiçek değildir.

Lale İstanbuldur ve sırada daha mimoza ile erguvan vardır…
 

Lale, İstanbul için parkları, caddeleri güzelleştiren herhangi bir çiçek değildir. Bu şehri diğerlerinden farklı kılan bütün ögelerle çok ilişkilidir. Şahsiyetini oluşturan kültürün hikayelerinden biridir. Tarih boyunca siyaseti, mimariyi, şarkıları, şiirleri, resimleri etkilemiştir. Lale, Avrupa’ya 16’ncı yüzyılda Osmanlı’dan gönderildiğinde özellikle Hollanda’da çok rağbet görmüş, adına botanik bahçeleri, akademik kürsüler kurulmuştur. Hatta ‘Lale çılgınlığı’ diye adlandırılan lale borsası felaketlerine neden olmuştur. Baharda İstanbul’un adı lale, mimoza ve erguvandır. Lalenin onuru iade edilmelidir…

‘Havaların durumu’ dünyanın her yerinde, her kültür ve cinsiyetten insanın en fazla konuştuğu ilk üç konudan biri olarak birçok anket sonucunda değişmez yere sahip. Bizim gibi Tanzimat’tan beri ‘Ne olacak memleketin hali’ni en çok konuşan bir kültürde bile ‘havalar’ ilk sırada. Belki de hem suya sabuna dokunmadan gevezelik etme rahatlığı, hem de hepimizin işi-gücü, bütçesi, eğlencesi, iş seyahatleriyle beraber, son yıllarda şiddetlenen doğa felaketleri ve en çok da ruhumuzu kontrol edişiyle ilişkisi düşünülünce, ‘havalar’ hakkında konuşmanın çağlar boyu popüler olması hiç de şaşırtıcı sayılmaz. Bu yıl İstanbullular şehrimize hatta ülkemize aniden gelip, sonra çekip giden ilkbaharın yerine gri ve ıslak günlere mahkum olunca yoğun politik gündem bile havalar muhabbetine yenildi. Hatta bu yazıda bile İstanbul’un lale zamanını anlatmaya havalarla başladım işte!

HOLLANDA SAHİPLENDİ

“İyi ki, İstanbul’u bu adını çıkartamadığım, muhteşem rengarenk çiçeklerle donatmışlar da insanın içi açılıyor, yoksa İstanbul yerine bir Viking şehrinde sanacağım kendimi” diyor, ‘üzerine hiç yağmur yağmayan Kaliforniya’dan şehrimize gelen Avustralyalı yazar arkadaşım Paul Hoppe. Geçen yıl bugünlerde otomobille İstanbul turu atıyoruz. Sonyaz taklidi çok kasvetli serin bir günün ortasındayız. Şoför dahil hepimiz dışarıya bakıyoruz: evet her taraf rengarenk lalelerle donatılmış; İstanbul: lale, lale: İstanbul olmuş.

“Aa demek ki lale zamanı gelmiş!” diyorum sevinerek. “Onlar laledir, lale İstanbul’un sembol çiçeklerindendir! Bahar gecikti ama hiç değilse laleler ruhumuzu ısıtıyorlar. Bak nasıl da yakışıyor İstanbul’a lale“ diye açıklıyorum yabancı konuğumuza.

“Ama lale Hollanda’nın sembolü değil midir” diye soruyor, hemen her Batılı arkadaşım gibi Paul de. Bense artık yıllardır yabancı ülkelerde karşılaştığım yanlış bilgi, önyargı veya klişelerden kaynaklı sorulara karşı adeta ‘kalecinin penaltı korkusu’nu yenmiş deneyimli bir kaleci(!) gibi kızmadan, sakin yanıt veriyorum: “Genelde öyle bir kanı var ancak doğrusu: lale soğanının ilk kez 16’ncı yüzyılda Osmanlı tarafından Hollanda’ya armağan edilmesiyle orada popülerleşerek Avrupa’ya yayıldığıdır. Hatta orada Lale Borsası bizde de Lale Devri’ne bile adını vermiş önemli bir çiçektir lale” diyorum. Beni biraz şaşırmış bir ilgiyle dinleyen sadece Paul değil, İstanbullu şoförümüz de kulaklarını dikiz aynasından uzatmış anlamaya çalışıyor. Anlattıklarımı ona kısa bir Türkçe özet yapınca, bu kez o beni şaşırtıyor: “Lalenin İstanbul’un sembolü olduğunu hiç bilmiyordum inanın!” İnanmıyorum değil, inanamıyorum tabii…

HAZİN BİR KOMEDİ

‘Lale yalnızca bir çiçek değildir’ desem, ‘bu bir pipo değildir’ etkisi yapmaz ama madem ki, artık yıllardır İstanbul’da yaşayanlar, en az ilköğretim eğitimi almış yeni İstanbullular bile lalenin İstanbul ile özdeşleşmiş, şehrimizin ruhuna rayihasını, şeklini ve renklerini armağan etmiş olduğundan bihaber, o halde biz edebiyatçılar, şehir aşıkları ve ‘koşulsuz şartsız İstanbullular’ için tehlike çanları bu kez de laleye çalıyor demektir. Çünkü bir şehrin kültürü ve onun beslendiği damarıyla sanat ve edebiyat o şehri diğerlerinden farklı kılan, bir anlamda kişiliğini oluşturan bütün ögelerle çok ilişkilidir; birinin eksikliği veya kaybolması, bir biyolog için mikroskopik bir türün kaybı kadar hayati önem taşır. Yoksa parası olanın daha büyük çelik ve cam gökdelen dikerek önemli şehir yaratma çabaları ne hazin komedilere dönüşüyor, gözü olan herkes farkında…

İşte lale, İstanbul’un kimliğindeki önemli yeri nedeniyle herhangi bir çiçek değildir. Lale, nisan boyunca İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Lale Festivali kapsamında İstanbullulara eski güzellikleri anımsatmak, ‘Yeni İstanbullular’a da tanıtılmak üzere şehrin önemli bölgelerine, parklarına rengarenk dalgalar halinde ekilmiş, içimizi açıyor. Ancak laleyi şehrin sosyal tarihi, kültürel zenginliği temelinden kopuk sunmak, İstanbul’un laleyle göbek bağını bilmeyen gençler ve yeni İstanbullular için onu herhangi bir çiçekten farklı algılamaya yol açmaya yetmiyor.

TV DİZİSİ DEĞİL, GERÇEK

Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul’da kültür ve sanata en fazla yatırım yaptığı (1718-1730) dönemlerden biri sayılacak ‘Lale Devri’nin (TV dizi filmi sananlara inat) neden laleyle özdeşleştiğini belki farklı kültür ve sanat aktiviteleriyle İstanbullular’a hatırlatmak ve yeni bir algı sağlamak gerekiyor. Lale, yalnızca şehrimizi güzelleştiren çiçeklerden biri değil, şehrin şahsiyetini oluşturan kültürün hikayelerinden de biridir. Avrupa’ya 16’ncı yüzyılda Osmanlı’dan gönderildiğinde özellikle Hollanda’da çok rağbet gördüğü, adına botanik bahçeleri, akademik kürsüler kurulan ve sonunda ‘lale çılgınlığı’ diye adlandırılan lale borsası felaketlerine de neden olduğu bilgileriyle algılanması sağlanmalıdır. Yani lalenin onuru iade edilmelidir. Şehir efsaneleri, şehirlerin görünmez taçlarıdır; bunlardan en lalelisi: Türklerin başına sardığı sarığa Türban adı veren Avrupalıların türbana benzediği için Batı dillerinde laleye Tulip dedikleridir ki, laleye bambaşka bir görsel tad katar.

Lalenin hiç kimsenin özel çiçeği, sembolü değil, bizim ‘şehr-i İstanbul’umuzun yüzlerce yıllık sembolü, çiçeklerin sultanı ve hepimizin baş tacı olduğunu ancak onun geçmişiyle bize ait olduğunu algılayışımızla gerçekleşir.

Avusturalyalı yazar arkadaşımla İstanbul’u rengarenk çiçekten halı gibi görkemli süsleyen laleler üzerine (tabii şoföre arada kısa Türkçe özetler vermeye devamla) keyifli bir sohbete daldığımız kısa yolculuğumu burada sizlere naklederken bile sözün başı ve sonu yine havalara geldi dayandı. Neden bu yıl İstanbul’a bir türlü bahar gelmiyor, bu yağmur ve mızmız havalar içimizi karartıyor falan… Öyledir işte, herşey dönüp dolaşır daima havalara bağlanır. Havalar hayat kadar önemli, havalar hayat kadar güçlü etkiler biz kendini alemin sultanı sanan fanileri… Sonra döner ve laleyi farkederiz. Lalesi İstanbul’un içimizi açar çünkü artık biliriz ki; lale yalnızca bir çiçek değildir.

Lale İstanbuldur ve sırada daha mimoza ile erguvan vardır…
 

Hürriyet