Hükümet PKK dışındaki Kürtlerle de konuşmalı

Dünya Hali
Engin Dinç’in haberi Türkiye, Kürt sorununun çözümünde yeni arayışlara devam ediyor. Bu kapsamda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Meclis Başkanı Cemil Çiçek ve AK Parti Grup Başkan Vekili Mahir Ünal,...
EMOJİLE

Engin Dinç’in haberi

Türkiye, Kürt sorununun çözümünde yeni arayışlara devam ediyor. Bu kapsamda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Meclis Başkanı Cemil Çiçek ve AK Parti Grup Başkan Vekili Mahir Ünal, BDP’lilerle Kürt sorununa çözüm arayışları için biraraya geldi. Peki beklenen çözüm bu görüşmeler yoluyla gelecek mi? Bu görüşmeler, şu an için ne ifade ediyor ve ne derece çözüme katkı sağlayacak? Bu soruların cevabını Kürt aydın ve siyasetçi İbrahim Güçlü ile konuştuk.

GÖRÜŞME YAPILIYORSA TÜRK VE KÜRT GENÇLERİ NEDEN ÖLÜYOR?

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Meclis Başkanı Cemil Çiçek ve AK Parti Grup Başkan Vekili Mahir Ünal, BDP’lilerle Kürt sorununu çözmek için biraraya geldi. Siz bu görüşmeleri nasıl görüyorsunuz? Kürt sorununda yeni çözüm arayışları devam mı ediyor?
Ciddi bir kafa karışıklığı söz konusu. Doğrusu devlet dediğimiz kurum ciddi bir kurumdur. Özellikle de demokratik bir devleti yeniden inşa etmek isteyen askeri vesayete son vermek isteyen bir partinin hükümet ettiği bir devletin ciddi olması gereklidir ve gelişigüzel değil, mutlaka demokratik gelenekler çerçevesinde karar alması gerekir. Biliyorsunuz bir dönem öncesinde Başbakan şu açıklamada bulundu: “Biz BDP ile görüşürüz, BDP’yi muhatap kabul ederiz, PKK’yı muhatap kabul etmeyiz.” dedi. Daha sonrasında BDP’nin Şemdinli’de PKK’lıları kucaklamasından sonra Başbakan Erdoğan’ın şöyle bir açıklaması oldu: “Ben kucaklayanla değil, yani BDP ile değil PKK ile görüşme yaparım.” Daha sonra bir müzakerenin olabileceğini, İmralı’da Abdullah Öcalan ile görüşülebileceğini ve bir dönem sonra PKK’nın yönetimiyle görüşülebileceğini söyledi. Ama bu konularda tartışmalar yürürken, bu işte bir samimiyetin, bir ciddiyetin olmadığını ben açıkladım.

Bugünkü gelişmelere baktığımız zaman Kürt meselesinin Türkiye’nin temel meselesi olduğu şüphesiz. Yüz yıllık bir mesele olduğu da şüphesiz. Tabii ki Kürt meselesinin çözümü sadece sıradan ve palyatif birtakım hakların verilmesiyle gerçekleşebilir bir durum değildir. Açık söylemek gerekirse Kürt meselesinin çözümü köklü bir meseledir, AK Parti’yi, BDP’yi aşan bir meseledir. Tabii ki onları da içine alan bir meseledir; ama Türklerle Kürtleri haklar ve siyasi statü açısından eşitleyen bir proje, bir tasarım, bir senaryo sorunudur.

“Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” prensibini Başbakan sık sık ifade ediyor. Dolayısıyla askeri vesayet döneminde hakimiyetin Türk milletine ait olmadığını, askeri vesayetin tasfiyesiyle birlikte hakimiyetin milletin meselesi haline geldiğini, yani milletin olmaya başladığını söylemesinden şunu anlıyorum: Doğrudur, askeri vesayet döneminde hakimiyet asker-sivil bürokrasi ve Kemalist elitle sınırlıydı. Şu anda en azından AK Parti’nin temsil ettiği değişik toplumsal kesimleri de içine alan bir hakimiyet çerçevesinde kaldı. Şu andaki problem de, Türkiye’de tüm halkların; Kürt milletinin, Türk milletinin diğer tüm etnik unsurların, 72 milyonun nasıl kayıtsız şartsız hakim olacağı meselesi. Yani sorun bu kadar kapsamlı bir sorundur. Dolayısıyla böyle kapsamlı bir sorunu çözerken de yol-yöntem meselesini buna göre tayin etmek lazım. Hangi boyutlarının bir hükümetin ya da bir siyasi partinin boyutlarını aştığını, muhalefeti ilgilendirdiğini görmek lazım. Örneğin Kürt kesiminde hangi oranda BDP’yi ilgilendiriyor, hangi oranda PKK’yı ilgilendiriyor? Bunlar önemli ve ciddi projelendirilmesi gereken sorunlardır. Şimdi bütün bu çerçevede soruna baktığınız zaman doğrusu Türkiye’de olup bitenlerin atılan adımların ciddi, sorunun çözümüne yönelik ve elbette ki demokrasi ve hukukun kurallarının da geçerli olabileceği bir çözüm çerçevesinde olduğu konusunda benim bir kuşkum var. Şimdi buradaki kuşkuyla şunu kastediyorum: Elbette ki sorun görüşmelerle çözülecektir. Peki bütün bu görüşmelerle çözülecekse ben AK Parti kongresinde ya da diğer toplantılarda Başbakanın BDP ile ilgili yaptığı açıklamalarda ya da BDP’nin bir dönem önce kongrede yaptığı açıklamalarda bunu niye göremiyorum? Dün takır takır 20 tane PKK’lı öldürüldü. Her gün bir asker öldürülüyor. Yani böyle görüşülebilecekse Allah için bir yanda Türk gençlerinin, bir yanda Kürt gençlerinin öldürülmesinin anlamı ne? Yani bunlar bir günde, bir gecede mi karar alınan kararlardır? Bir günde, bir gecede karar altına alınan konular değilse, uzun bir dönemde ve ciddi bir uzmanlığa dayanılarak bu görüşmeler gerçekleştiriliyorsa bu gençler neden öldürülüyor? Peki okullara neden saldırılar yapılıyor? Öğrencilerin, okulların yakılması nasıl düşünülebilir? Bunu anlamak çok zor. Bu nasıl bir demokrasi kültürüdür? Bu şekilde nasıl sorun çözülebilir?

KÜRTLER ADINA BDP Mİ SÖZ SAHİBİ

BDP, Cumhurbaşkanı, AK Parti arasındaki görüşmelerde BDP şöyle bir açıklamada bulundu: Üçlü bir mesele vardır, eşitlik problemi vardır, adalet problemi vardır, bir de barış problemi vardır. Eşitlik ve adalet problemini bizle çözersiniz. Barış problemini de PKK ile çözersiniz. İmralı ile ve Kandil ile çözersiniz. Allah için anlamadım ben Kürtler adına kim söz sahibi? Yani belli bir kesim adına, İmralı mı söz sahibi, BDP mi söz sahibi?

Bir Kürt olarak ben BDP’ye ve PKK’ya şunu söylüyorum: Lütfen düşüncelerinizi birleştirin, bir oyun oynamaya gerek yok ki. İmralı’dan BDP’nin farklı olmadığı, BDP’nin Kandil’den farklı olmadığı ortadadır. Eğer farklı farklı oturulacaksa, konuşulacaksa, sorunlar böyle karmaşık hale gelecekse bu olmaz. Yani bir yanda BDP ile görüş, bir yanda PKK ile. Aynısını ben hükümet için de söylüyorum. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın görüşmeleriyle giderilecek bir sorun değil ki bu. Artık açığa çıkmış bütün sorunlar ve bu sorunların yol haritası açıkça halka anlatılması gerekli. Bu görüşmelerde PKK’nın hak ihlalleri, devletin hak ihlalleri nereye oturacaktır? Halkın geleceği nasıl güvence altına alınacaktır? Bunlar önemli sorunlar. Bir defa PKK özellikle son dönemlerde ‘Devrimci Halk Savaşı’ teorisinden sonra kurtarılmış bölgeler stratejisine bağlı olarak eğer bölge savaşının bir parçası olan bir savaş sürdürüyorsa; BDP, hatta İmralı, hatta hatta Kandil gerçekten müzakere için, sorunun çözümü için barışçıl bir yöntem için bir irade sahibi midirler? Bu konuda Suriye’nin yeri nedir? Eğer Suriye açık bir şekilde PKK’ya destek veriyorsa, ben “şak” diye hükümetle oturdum sorunu çözdüm diyebilecek midir? Ya da İran eğer bütün imkanlarıyla PKK’yı destekleyerek Suriye, İran ve Türkiye arasındaki çatışmada daha doğrusu düşük yoğunluklu savaşta bir enstrüman olarak ele alıyorsa; PKK rahat bir şekilde kendi idaresiyle ben bu sorunu müzakere edebileceğim diyebilecek mi?

PKK hiçbir hal ve şartta silah bırakacak durumda değildir. “Ben” diyor, “silahlı bir güç olmaya devam edeceğim, silahlı bir güç olarak egemenlik alanına ihtiyaç duyuyorum.” Daha açık ifade etmek gerekirse “bana bir PKK devleti vermelisiniz” diyor. Hükümet bu projeye çok uzak olduğuna göre bu müzakerelerden nasıl bir sonuç alınabilir?

Siz bu görüşmeleri konjönktürel olarak görüyorsunuz anladığım kadarıyla…

Konjönktürel gördüğüm gibi şunu da görüyorum: BDP ile Cumhurbaşkanı ve AK Parti’nin görüşmeleri gizli yapılıyor. Bunlar legal partiler değil mi? Parlamentoda olan partilerdir. Ben PKK ile MİT’in görüşmesinin gizli olmasını anlayabilirim. BDP ile Cumhurbaşkanı, BDP ile AK Parti nasıl gizli görüşebilir! Eğer bu görüşmeler gizliyse şunu anlamak istiyorum: Hakikaten Türkiye bu dönemde genel anlamda Suriye meselesi ve onun bir parçası olarak PKK konusunda bir gelişme, Suriye, İran ve Rusya’yı da içine alan bir gelişme söz konusu mu? Eğer bunlar yoksa, hakikaten yeniden zaman kaybı… Kürtlerin kolektif haklarına kavuşturulması, Kürtlerin Türklerle eşit haklara sahip olması hakikaten ulus üstü bir devletin yapılabilmesinin koşulları varken, PKK’nın da pozisyonu belliyken ve inisiyatif Hükümetteyken neden bu yolu uzatıyorsunuz? BDP şu an Kürtlerin yüzde 20’sini temsil ediyor, peki yüzde 70-80’ini nereye oturtuyorsunuz? Yani Ak Parti’ye verilen oylar çok mu anlamsız oylardır! Yani o Kürtler çok mu anlamsız Kürtlerdir. Ya da bu iki kesimin bloke ettiği Kürtlerin dışındaki Kürtler çok mu anlamsız? Bütün bunların bilinmesi gerekmez mi demokrasi açısından, hukuk açısından?

IRA ÖRNEĞİNİ VEREREK ÖLÜMÜ MEŞRULAŞTIRAMAZSINIZ

Peki IRA örneği veriliyor. IRA ile İngiltere de kan akarken barış görüşmelerini sürdürdü ve belli büre sonra sonuç alındı belirtiliyor. Dolayısıyla çatışmalar sürerken görüşmeler yapılması bu anlamda sürecin doğal bir sonucu değil mi acaba?
Üçüncü dünya ülkelerinin en önemli problemi nedir? En büyük problemi şablonculuğudur, kopyacılığıdır. Türkiye en azından 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana batıyı örnek alır, batı demokrasisini örnek alır. Maalesef bu ülkede demokrasi gerçekleşmez. Düşün ki batıyı örnek almış, Avrupa Birliği’nin üyesi olacaktır, Kürtlerin varlığı bile son yıllarda kabul edilmeye başlamıştı. Bunu şuna benzetiyorum: Almanya’da demokrasi gerçekleştiği gibi Türkiye’de de gerçekleşebilir. Ya da İngiltere Anglosakson demokrasisi Amerika ve İngiltere’de çok köklü bir geleneğe sahipken Türkiye’de Kürt meselesinde de bu gerçekleşebilir demek gibi bir şeydir. İrlanda meselesiyle bu mesele aynı değildir. Bu örneklerden istifade edebilirsiniz. IRA meselesine baktığınız zaman, bu meselede sınırlandırılmış çerçeveler vardır. Savaş iki taraflı olarak bu kadar kirli değildir. Yani bunlara benzetemezsiniz, farklı özellikler taşıyorsunuz. Şunu yapalım öyle mi? Devlet canımıza okumaya devam edecek Kürtlerle.  PKK canımıza okuyacak, ondan sonra bu sorunu çözmüş olacak. Böyle bir şey olabilir mi?

IRA böyle yaptıysa, sizin yapmamanız gerekir. IRA örneğini alırken bile bu böyle yapılır demek kadar insanlık suçu olamaz. İrlanda’da IRA ile İngiltere arasındaki anlaşma gibi bir şey dediğiniz zaman ölümü meşrulaştıramazsınız. Bunlar çok ilkesel, ciddi sorunlardır. Yani biz anlaşırız, öldürmeye de devam ederiz. Olur mu böyle bir şey! Bunu diyemezsiniz, bu başlı başına bir insanlık suçudur. Devlet de bunu diyemez, PKK da bunu diyemez. Tabii ki bu örneklerden yararlanacağız. Ama şablonlarla olmaz. Bir defa BDP, İrlanda’daki partiye benzemiyor. PKK da IRA’ya benzemiyor. Türkiye de İngiltere değildir. İngiltere dünyanın en gelişmiş demokrasinin beşiği olan bir ülkedir. Yazılı anayasası olmayan bir ülkedir. Sınıf bileşenleri değişiktir. Sınıflar arası siyasi kültürler farklıdır. Aynısı IRA için de geçerlidir. Ya da İskoçya, İngiltere ilişkisi farklıdır. Kolombiya’da, Filipinler’de bir olay oluyor, onu kendimize benzetiyoruz. Biz kendi gerçeklerimize uygun olan şeye bakmıyoruz. Esas önemli olan şudur: Biz demokrasiye, hukuka, milletlerarası ilişkilere, insanların ve toplulukların kendi kaderlerini tayin hakkı prensibine, kimsenin üstte olmadığı, herkesin hak-hukuk açısından eşit olduğu prensiplere bakmalıyız… Şunu çok iyi görmek gerekir: İrlanda’da sorun çözüldüğü zaman otomatik bir şekilde İrlandalılar kendi hakimiyetlerine sahip bir duruma geldiler. Şu anda böyle bir gerçek var mı bizde? Siz sorunu çözmek istediğiniz zaman yine bir şey yapmış olmuyorsunuz ki? Nasıl olsa Kürdistan oradadır. İrlanda’da IRA azınlığı temsil eden bir örgüttür. Çoğunluğu temsil eden diğer sosyalist siyasi partilerdir. Peki Kürdistan’da var mı böyle bir meclis? İrlanda diye bir ülke var. O bakımdan bunlar bir kısım aydınlarımızın aktarmacı bir düşünceyle, -çok da biliyorlar ya- işleri karmaşık hale getirdikleri meselelerdir. IRA’yı dinleyecekler, İngilizleri dinleyecekler ve sorunu çözdüğünü zannedecekler. Böyle bir şey yok. Kürtlerle ilgili çok ciddi bir sorun var. Bütün bunları bizim konuşmamız gereklidir. PKK devlet tarafından oluşturuldu ve Kürt örgütü 1974’ten sonra çoğulcu yapı tek bir merkezde Kemalist bir modele göre yapılandırıldı.

HÜKÜMET PKK DIŞINDAKİ KÜRTLERLE DE BU SORUNU TARTIŞMAK ZORUNDA

Sizin de söylediğiniz gibi Kürt halkı aslında PKK tarafından baskı altına alınmış durumda, yani Kürt muhalefetinde çoğulculuk yok. Dolayısıyla çoğulcu anlamda Kürt muhalefetinin sesinin de çıkması için bu süreçte neler yaşanmalı? Yani halen çatışmalar PKK’nın gücünü artırıyor, Kürt halkı içinde belli bir toplumsal destek ve ama diğer Kürt muhalefetini de bastırıyor. Peki bu sorun nasıl aşılacak?
İrlanda’da halkın iradesini temsil eden çoğulcu bir yapı var. Üstelik de IRA dışındaki örgütler çoğunluğu temsil ediyorlar. Demokrasi açısından bir sorun yoktur. Sorunun çözüm anından itibaren bizatihi demokratik bir işleyiş söz konusu. IRA da o demokratik işleyişe uymak zorundadır. PKK ile doğrudan ilişki kurmak demek Kürdistan’ı tekçi bir ideolojiye, tek lidere ve tek bir partiye teslim etmek demektir. Birincisi bu. Bu sorunu ciddi bir şekilde, Kürtlerle demokratik güçlerle tartışmak zorundadır. Hükümet bizimle bunu tartışmak zorunda. PKK dışındakilerle tartışmak zorundadır. Bu hemen gerçekleştirilebilir bir yol da değildir. İkinci olarak önemli bir olay var, bu da AK Parti’yi ilgilendirmektedir. Yani aydınlar bir başka gerçeği görmüyorlar. O da şu: 1938’den sonra Kürdistan’da milleti yöneten, milleti millet yapan tabakalar, bu memleketin ağası, beyi, şeyhi öldürüldü, sürgün edildi ya da devlete entegre edildi. Dolayısıyla 1946 yılından sonra Kürtlerin önemli bir gücü şu anda AK Parti’ye yüzde 50 Kürt oyunu sağlayan, devletin katliamları ve Kürt egemen sınıfların siyaset ve tarih dışına itilmelerinin ürünüdür. Biz PKK karşısında çoğulculaşacağız. AK Parti, yani sistem partisi karşısında nasıl bir çoğulculuk ortaya çıkacaktır? Kürtler, Ak Parti’de böyle mi kalacaklar? Böyle mi devam etmelidir? Üstelik de PKK’yı dengeleyecek önemli toplumsal kesimler AK Parti’de toplanmış durumdadır. Çoğulculuğu kim sağlayacak? Güney Kürdistan’ı örnek gösterelim. Barzani, Irak Kürdistan Demokrasi Partisi ile belirli toplumsal kesimleri temsil ediyor. Ağaları, beyleri, şeyhleri, değişik toplumsal kesimleri, aşiret reisleri, kanaat önderleri ve muhafazakar aydınları temsil eden muhafazakar demokrat bir parti. Ama onun karşısında kim var? Kürdistan Yurtsever Birliği, İslamcı partiler var. Kürdistan Yurtsever Birliği ise solcu, jakoben geleneği olan ya da sosyal demokrat bir parti. CHP gibi, CHP ne kadar sosyal demokratsa Kürdistan Yurtsever Birliği de o kadar sosyal demokrat ve Sosyalist Enternasyonel’e üye durumdadır. Şimdi burada çoğulculuk var, muhafazakar kesimler ve değişik radikal küçük toplumsal kesimler birbirinden ayrı. Tabiri caizse sivil Kürt ve asker kesimler de birbirinden ayrılmış durumdadır ve farklı partilerde temsil ediliyor. PKK jakoben olan kesimleri, yani işler yerli yerine oturduğu zaman bizdeki CHP’nin temsil gücü kadar temsil gücü olan bir parti olacak. Peki AK Parti içindeki Kürtlerin konumu ne olacak. Yani AK Parti’nin ya da devletin zorla tarih dışına ittiği, o siyaset dışına ittiği Kürt egemen sınıfları, PKK’yı dengeleyecek sınıfların ayrışması, farklılaşması, demokratikleşmesi nasıl olacak? Herkes o cephede farklılaşmayı ve çoğulculaşmayı beklerken AK Parti cephesinde yani devlete entegre olmuş toplumsal kesimler, üstelik de zorunluluktan dolayı entegre olmuş olan kesimlerin çoğulculaşmasından bahsedilmiyor. Bu da önemli bir olaydır. Bütün bu çerçeveyi düşünerek projelendirmek gerekli bu sorunu. Yani olay AK Parti’nin BDP’yle, PKK’yle yan yana gelerek yana gelerek çözebileceği bir sorun değil.

on5yirmi5.com