Fuzuli Ne Demek İstedi?

Dünya Hali
Ömrünü Divan Edebiyatı’nın öğretilmesine ve hak ettiği değerin insanlarca anlaşılmasına hasretmiş merhum Ali Nihat Tarlan’ın kuşkusuz en heyecan verici çalışması Fuzuli Divanı Şerhi’...
EMOJİLE

Ömrünü Divan Edebiyatı’nın öğretilmesine ve hak ettiği değerin insanlarca anlaşılmasına hasretmiş merhum Ali Nihat Tarlan’ın kuşkusuz en heyecan verici çalışması Fuzuli Divanı Şerhi’dir. Hoca, şerhin önsözünde Fuzuli’nin şairlik macerasına ve şiire dair çok çarpıcı bilgiler verdiği Farsça divanının mukaddimesinden alıntılar yapıyor.

"Kolay anlaşılmaz bir üsluba ve mazmun inceliğine" karşı yaratılışında vazgeçilmez bir tutku bulunan Fuzuli, daha o vakitlerde kendisinin çetin bir ceviz olduğunu gösterişe düşmeden söyleyiveriyor. "Öyle ki onun zekâsı şiirlerinde öylesine gizli işliyor ki" diyor Tarlan, asırların bunun farkına varmadığını ve onu daima derin aşkının ateşleri içinde yanan samimi bir âşık olarak tanıdığını ifade ediyor.

Şiirleri öylesine can alıcı ki, insanı sermest ediyor; lakin sözleri basit bir ilhamın başını döndürdüğü bir kalemden peydâ olmamış.

Fuzuli’nin mukaddimesindeki duasına bir göz attığımızda sözlerinin anlaşılması için gerekenlerin neler olduğu daha bir anlaşılabilir.

"Yâ Rabbi" diyor Fuzulî, "kendi istikametim için rüsvalık çamuru ve nedamet taşı ile meydana getirdiğim ve onu sıvamak ve süslemek için kanlar yuttuğum ve dağınık birkaç beyti, ‘Ehl-i beyt-i Nebevi’ masumları hürmetine, mânâlar üzerinde gündüzleri akşama kadar düşünmüş ve onları bir araya getirip bir manzume yazabilmek için gece sabahlara kadar uğraşmış insanlar görüp okusunlar. Zira onlar şairlik madeninden orijinal bir inci çıkarmak için ne kadar meşakkat çekmek lazım geldiğini bilirler."

Bu duaya âmin dedikten sonra lafız ve manadan anlamayan, inceliklere ulu orta itiraz eden, şiirlerini alay konusu yapmak isteyenlerin ayakları altında ezdirmemesini Allah’tan niyaz ediyor.

Fuzulî’yi az çok bilenler bu dualarının Osmanlı dönemi içerisinde nasıl kabul olunduğunu anlayabilirler. Cumhuriyet sonrası medeniyet kırılması yaşayan toplumumuzda kimi aydınların alaycı değerlendirmelerinden maalesef Fuzulî de nasibini aldı. Fakat bu devran uzun sürmedi.

Fuzulî’nin duasını okuyunca şimdilerde iki ismi birden hatırladım. Sanki bu iki isim (elbette onun şiirine dair hakikati arayan diğer muhterem isimler de dâhil) onun duasının daima söylendiğini ve daima kabul edildiğini işaret ediyorlar.

Sezai Karakoç, Fuzulî’nin Şikâyetname’sini şahsî bir sızlanma olarak algılayıp alaya alanları keskin ve ikna edici bir dille eleştiriyor ve çok sağlam delillerle bunun böyle olmadığını işaret ediyor. Osmanlılara bağımlılığa halel getirmeden, uğradığı bir haksızlığı kendini feda ederek ifade etmişti o. Fuzulî yüce istimnasından bir anda toplum adına sıyrılmış ve kavga meydanına atılmıştı. Eski düzenin bütün lakaytlığı, rüşvetçiliği, adaletsizliği şair taralından dengeler gözetilerek dile getirilmişti.

İkinci bir isimse yakın zamanda yayımlanan İhsan Fazlıoğlu. Işk imiş her her ne var alem’de / İlim bir kiyl u kâl imiş ancak. Fuzuli Ne Demek İstedi eserinde Fazlıoğlu, bu beytin anlamını derinlemesine irdeliyor, Türk İslam düşüncesinin geniş havzasında akademik bir dili derviş sohbetlerine sararak konuşuyor. Konuşuyor diyoruz çünkü eser Bilim ve Sanat Vakfı’nda 10 Aralık 2009’da verdiği seminerin Kanada / Montreal de "özel bir öbek” ile birlikte yapılan okumaların bir sonucu. Bu nedenle metin “sözlü ve yazılı kültürün bir terkibi" sayılabilir. Eser, başlı başlı başına Fuzulî’nin bir beytinin anlam katmanlarını göstermesi bakımından dikkate değer. Bir beyite neler sığabilir diye soran varsa bukitabı eline almadan bu soruyu cevaplamasın.

Fazlılıoğlu’nun metine/şerhine bu eseriyle çağdaş bir yorum getirdiğini söylersek abartmış olmayız. Herhangi bir kavramın noktadan ha­reket ederek helozonik bir hiçimde büyüyen dairelerle bütüne ya da  bu­nun zıddına hareket ederek genişten içteki en küçük noktaya ulaşarak idrak etmek. Buna istinaden metin­de ilim, ışk, al, âlem, ve kîl u kâl kelime­leri bu yöntemle ele alınıyor.  Eserin sohbet havasının yanında gece Fuzulî’nin gece sabahlara kadar uğraşmış olan­ların okumalarını ele alırken Fazlıoğlu oldukça kavram­sal bir dil kullanmış. Bu terimlere olan uzaklığımızı da kendi medeniyetimize olan olan uzaklığımıza bağlayan yazar, geçmişinden bile geri kalmış bir kültürün çocukları olarak bizleri o medeniyetle yüzleşmeye çağırıyor. Bu çağrı, kendi kelimelerini kaybet­miş bizler için öze, özgüvene, haki­kate açılacak kapının anahtarı.

Nasıl olur da "îlim Çin’de bile olsa alınız" hadisini söyleyen Hz. Peygamber’in (s.a.v) dinine mensup, Türkçe divanının başında ilimsiz şi­irin temelsiz bir bina gibi olacağını ifade eden, iyi bir medrese eğitimi almış bir şair Alem’de her ne var ise aşk olduğunu ilmin ise kîl u kâl olduğunu söyler? Şairin, anlaşılması oldukça kolay şiirlerinde bile derin­lemesine düşünüldüğünde insanı gü­lünç duruma düşüren bir uyanıklığı var. Fazlıoğlu, buradaki kıl u kal’in bahs ve fikri ifade ettiğini dolayısıy­la aklı temsil ettiğini, bunun karşı­sında hâl’in bulunduğununu işaret edi­yor. Yani keşf ve müşahede. Kısaca aşk. Bütün bu bilgileri, Şirazi, Mevlana, Ibn Arabi, Sühreverdi, Konevi gibi âlimlerin ortaya koyduğu haki­katleri süzerek ortaya koyuyor.

İlim ne dünyevi, ne de rûhî âlemde insana pâye kazandırmaz; tersine hem dünyevî hem de rûhî âlemde pâye, rütbe, mevki ilmin kazandır­dığı makamât-ı kâl’i değil, aşkın kazandırdığı makamât- hâl’i kat etmekle olanaklıdır.

Beytin anlamı son noktada bu şekilde açılıyor.

Nereden mi çıkarıyoruz? Hani bir hoca tahtaya yazdığı bir beyti sa­atlerce anlatmış da bir talebe cüret edip soruvermiş: "Hocam, nereden çıkarıyorsunuz bu kadar mânâyı, şair bunların hepsini nasıl kastetmiş olabilir?" Hoca da ona cevaben de­miş ya: "Evladım bu şiiri ben yaz­dım, oradan biliyorum."

Fazlıoğlu, Fuzulî’nin duasına mazhar olan ve bizim şiirimizin yaslandığı temelleri çok iyi kavramış bir ilim adamı ola­rak bu beyti yazmamış olsa da çok iyi okumuş.

Mostar