Dünyanın En İğrenç Lafları!

Dünya Hali
İstanbul’un göbeğindeki tarihi Eminönü bölgesinde bulunan ”bekar odalarında” yaşayan 12-20 yaş arasındaki gençler, çeşitli zorluklarla mücadele ediyor. Fatih Unkapanı Yavuz Sinan Mah...
EMOJİLE

İstanbul’un göbeğindeki tarihi Eminönü bölgesinde bulunan ”bekar odalarında” yaşayan 12-20 yaş arasındaki gençler, çeşitli zorluklarla mücadele ediyor.

Fatih Unkapanı Yavuz Sinan Mahallesi’nde 23 Ocak’ta 4 katlı binanın çatısında çıkan yangında hayatını kaybeden ve para kazanmak için Diyarbakır’dan İstanbul’a geldiği öğrenilen 3’ü kardeş 5 kişinin ölümü, bekar odalarından yaşayanların hayatını gündeme getirdi.

Küçükpazar semtindeki sayıları 60’ı bulan her birinde 20’ye yakın daire bulunan hanlarda, yaşayanların bulunduğu ortamlar sağlık açısından da hiç de elverişli değil.

Küçükpazar Hoca Gıyaseddin Mahallesi Molla Şemseddin Gürani Camisi Sokak 25 numaralı handaki 6 metrekarelik odada kalan Rıdvan Bağcı (17), Veysel Yılmaz (19) ile Yusuf Bağcı (16), memleketlerini bırakarak İstanbul’a geldiklerini anlattı.

Büyüklüğüne göre odalarda 4 veya 12 kişi kaldıklarını, barındıkları odalara 300 lira kira verdiklerini belirten Veysel Yılmaz, kente 2 yıl önce geldiklerini ve iş buldukça dönemsel olarak çalıştıklarını, iş bulmadıkları zaman ise 1-2 aylığına memleketlerine giderek pamuk tarlalarında çalıştıklarını dile getirdi.

Ailesi Şanlıurfa’nın Halfeti ilçesinde yaşayan, dışardan liseyi bitirmeye çalışan Yılmaz, kendisini ne Şanlıurfa’ya ne de İstanbul’a ait hissettiğini ifade etti.

”Hayalim kendime ait bir ev”

Yılmaz, barınma ve sağlık standartlarından çok uzak olan odayı paylaştıkları arkadaşlarıyla imkansızlıklar içerisinde hayata tutunma mücadelesi verdiklerini kaydetti. Ailesinin İstanbul’da çalışmasını istemediğini söyleyen Yılmaz, ancak kalabalık bir aileye mensup olduğunu ve babasının çalışmadığını anlattı.

Memleketinde ailesine ait 15-20 dönümlük arazi bulunduğunu ancak sadece orada geçinemeyeceklerini belirten Yılmaz, şunları söyledi:

”Aileme yardımım dokunsun ve liseyi dışardan bitirdikten sonra belki eğitimime burada devam etmek için bu sıkıntıları yaşıyorum. Polis olmak en büyük hayalim. Buraya gelmeden önce televizyonda izlediğim dizilerde hep Taksim Meydanı, Galata Kulesi ve Kız Kulesi’ni görür ve bir gün buraları gezeceğim diye düşlerdim. Ama iki yıldır buralardan geçmeye dahi fırsatım olmadı. Çünkü sadece çalışıyor, uyuyor, tekrar çalışıyorum. Yazları da, burada iş yerlerinin çoğu çalışan sayısını azalttığı için Adana’da pazarcılık yapıyorum. Yani yılın 6 ayını burada, 6 ayını Adana’da geçiriyorum. Aslında bir mesleğimin olmasını çok isterim. Çünkü bu işler geçici ve gelecek sağlayan işler değil. Hayallerimden biri de kendime ait odamın bulunduğu bir ev. Ama bekar olduğumuz için kimse ev vermiyor zaten.”

”Köyümde çalışmayı tercih ederdim”

Farklı lokanta ve kafelerde garson olarak çalışan Rıdvan Bağcı ise, aynı odayı paylaştığı Yusuf Bağcı ile akraba olduklarını ve Diyarbakır’dan çalışmak için geldiklerini kaydetti.

İstanbul’a gelirken çok büyük hayaller içerisinde olduklarını belirten Bağcı’da şu şekilde görüşlerini dile getirdi:

”Mesela, kendi hayatımızı kazanmak gibi… Şimdi bu hayallerimizi gerçekleştirmeyi bırakın, çalışmaktan bunları düşünecek halimiz bile kalmıyor. Kalabalık bir aileye sahibim. 8 kardeşim var. Aslında beni buraya memleketimdeki imkansızlıklar sürükledi. Orada çalışma şartları olsa, köyümde çalışmayı tercih ederdim. Çünkü burada sağlıksız şartlarda yaşıyoruz. Geçtiğimiz gün bizim gibi şartlarda yaşayan 5 arkadaşımız çıkan yangında hayatlarını kaybetti. Şimdi biz de yangın çıkmaması için önlem olarak, elektrikli ısıtıcıyı kapatıyoruz. Olayın şokunu hala yaşıyoruz. Ayrıca bize hep suçlu gözüyle bakılıyor. Bu nedenle birçok iş yeri bize çalışma imkanı sunmuyor. Genelde lokanta ve kafe işletmelerini Doğu kökenli vatandaşlar işlettiği için bu sektörde daha çabuk iş bulabiliyoruz. Bazı iş yerlerinde yatılı olarak da kalabiliyoruz.”

”Öğretmen olmak isterdim”

Ayda ortalama 700-800 lira kazandıkların, bu paranın da çoğunun beslenme, kira, elektrik, çamaşır yıkama masraflarına gittiğini söyleyen Bağcı, ”Geri kalan parayı da çoğu zaman ailelerimize yardım olarak gönderiyoruz. Tekstil sektöründe de çalıştım, ama orada bahşiş olmadığı için kazancımız daha az oluyordu. Yalnızca pazar günü iznimiz var. O gün de yorgunluktan odadan bile çıkamıyoruz. Fırsat bulduğumuzda yakın olduğu için Sultanahmet veya Sarayburnu’na gidip denizi izlemek bütün yorgunluğumu alıyor. Aslında okuyup öğretmen olmak isterdim. Ama şartlar buna müsaade etmedi” diye konuştu.