Bir Ömür Bir Fıçıya Sığmaz!

Dünya Hali
İznikli İsmail Alkış, Türkiye’deki son fıçı ustalarından biri. Kütükleri farklı bölgelerden toplayıp kesip biçiyor, demirlerle kuşatıp fıçıya çeviriyor.  Bir elinin bütün parmaklarını makin...
EMOJİLE

İznikli İsmail Alkış, Türkiye’deki son fıçı ustalarından biri. Kütükleri farklı bölgelerden toplayıp kesip biçiyor, demirlerle kuşatıp fıçıya çeviriyor. 

Bir elinin bütün parmaklarını makineye kaptırsa da babasından öğrendiği mesleği 66 yıldır sürdürüyor.

Beton bir binaya yaslanmış eski bir atölye… Duvarların yüzü buruşmuş, ahşap kapı ve pencerelerin camları yaşlı bir adamın dişleri dökülmüş. Cam yerine şeffaf naylon çekilmiş ama nafile! Rüzgâr kapıyı çalmadan içeri giriyor; soğuk, adamın içine işliyor. Etraftaki tahtalar soğuğa boyun eğer gibi eğilip bükülmüşken yaşlı bir adam makinenin başında durmadan çalışıyor. Üst üste yığılmış, boy boy fıçılara yeni birini ekliyor.

Hikâyesini sorunca atölyesini anlatmaya başlıyor önce: "40 yıldır buradayım. Gecem gündüzüm burada geçiyor. Fıçı yapıyorum fıçı. Eskiden değerliydi, tıpkı benim gibi!…" Son cümlesiyle soğuk atölyeye kar yağıyor sanki.

Küçük kızı kapının arkasından görülüp kaybolurken kendi hikâyesine geçiyor: "İznik’te doğdum, büyüdüm. 80 yaşındayım. Babam marangozdu. Ondan öğrendim bu mesleği. 14 yaşında… Askere gittim, benzer bir iş verdiler. Dönünce fıçı yapmaya devam ettim. İznik’in başka köyünde oturuyorduk o zamanlar, sonra buraya taşındık. Eskiden çok talep oluyordu, yanımda 8-10 adam çalışıyordu. 30 yıl önce atölyenin önü, caddeye kadar fıçılarla doluyordu. Zamanla ilgi azaldı, ben yaşlandım. Ama gücüm yerinde Allah’a şükür. Şimdiye kadar çalıştığım bütün atölyeleri kendim yaptım mesela. İçinde bulunduğumuz atölyeyi de ben yaptım… Şükür!…"

Hafif buruşmuş parmaklarını gösteriyor. Dört parmağının ucu yok. Hepsini de makineye kaptırmış. Yaş ilerledikçe gözleri iyi görmediği için dikkatsizlikten parmakları tahtalarla beraber erimiş, ufalmış. ‘Ama hiç acile kaldırılmadım.’ diyor: "Kaç kere kaza geçirdiğimi hatırlamıyorum. Belki yüz kere yaralandım. Ama evde kendi tedavimi kendim yapıyorum. Kanama fazla olursa doktora gidiyorum. Geçenlerde yine kaza geçirdim, doktor parmağını kurtaramayız, keseceğiz, dedi. Ben izin vermedim. Zamanla parmağım yine işlev görmeye başladı. Çok şükür şimdi normal kullanıyorum."

Kızı arkadan sesleniyor: "En son dedeniz düştü, omuzu çıktı. Hastaneye götürdük, bir kolunu sargıya aldılar. Dönünce tekrar atölyeye indi, kesmeye biçmeye başladı." İsmail dede araya giriyor: "Evde canım sıkılıyor, buraya iniyorum. Neneniz bırak artık, diye hayıflanıyor ama olmuyor. Özlüyorum…" Mesleğine bu kadar aşkla bağlanan adam bugüne kadar kaç çırak yetiştirdi acaba? Kendisinden dinleyelim: "Hiç… Yanımda çalışan oldu ama aşkla şevkle öğrenen çıkmadı. 4 kızım var. Torunlarımın sayısını bilmiyorum. Erkek çocuğum olsa yine çağıramam ki. Kaza geçirir, beddua eder."

Babamla yaptığım kapıyı söktüm getirdim

İsmail dede, gözlüklerini değiştirip kapıya yöneliyor. Eliyle kapıyı yoklayıp konuşuyor: "Bu kapıyı babamla beraber yaptık. Taa 40 yıl önce. Köydeki atölyedeydi. O ölünce söktüm buraya getirdim. Bunu ikimiz yaptık, ikimiz…" Sessizliğin üzerini örten bir soru soruyor kızı: "Baba şimdi neler yaptığını anlat."

Yutkunarak konuşuyor: "Kızlarımla beraberiz. Yandaki dört katlı apartman bizim. Her katında bir kızım oturuyor. Hepsi evli. Komşuların tamir işlerine gidip geliyorum. Bu bayram da atölyede bıçak biledim. Şimdi köylerdeki camilere rahle yapıyorum. Allah rızası için. 1998’de hacca gittim, üç ay kaldım. O görevimi de çok şükür yerine getirdim."

10 ton peynir alan bir fıçı

İsmail dedenin yaptığı bütün fıçılar el emeği, göz nuru. Kimi zaman Düzce’ye kimi zaman Akyazı’ya gidiyor, kuru kütükleri (hepsi meşe) arabaya yükleyip getiriyor. Fıçıları birbirine bağlayan demirleri ise Bursa’dan alıyor. Bütün malzemeleri atölyenin arkasındaki bahçede saklayan Alkış, bütün gün atölyede yalnız. Ağaçları de kendi kesiyor, demirleri kendi eğiyor.

Fıçılar su kaçırmasın diye tahtaların arasına kurumuş kamış koyuyor. Hayatını fıçı yaparak kazanmış ama bugünlerde atölyeye ayak basanların sayısı oldukça azalmış. Son model soğutucular, buzdolapları çıktığı için yaptığı büyük fıçılara pek rağbet yok. O da şimdi küçük hediyelik fıçılar, kayık kürekleri, oklava vb. yaparak işini devam ettiriyor.

Yaptığı en büyük fıçı ne kadar büyüklükte? 10 tonluk… Onları da 30 yıl önce Karabük’teki sirke fabrikası için yapmış. 5-6 tanesi alıp götürmüşler, bir tanesi kalmış. Geçen yıla kadar gelip götürmelerini beklemiş. Ses seda çıkmayınca sökmüş, hediyelik eşya yapmaya başlamış.

Zaman