Arabesk Müzik Aklandı

Dünya Hali
Gençlik dönemi 1980’li yıllara genk gelenler için Ümit Besen, Müslüm Gürses, Orhan Gencebay ve Ferdi Tayfur‘un farklı bir anlamı vardır. Gençlik isyanlarının, acılarının, imkansızlıklarını...
EMOJİLE

Gençlik dönemi 1980’li yıllara genk gelenler için Ümit Besen, Müslüm Gürses, Orhan Gencebay ve Ferdi Tayfur‘un farklı bir anlamı vardır. Gençlik isyanlarının, acılarının, imkansızlıklarının tercümanı olmuşlardır çünkü.

Zaman gazetesinden Gülizar Baki’nin haberine göre, pop müziğin patlamasıyla bu isimler gözden düştü. 90’ların popçu gençliği, onları dolmuş şarkıcısı olarak gördü. Ta ki Teoman gibi popüler rockçının çok sevilen bir şarkısını Müslüm Gürses seslendirene kadar

Şair Murathan Mungan‘ın da bu müzisyenlerin hayranı olduğunu açıklayıp, methiyeler düzmesi bu kültürün kaderini değiştirdi ve arabeske sınıf atlatan gelişmeler çorap söküğü gibi ardı ardına geldi. Orhan Gencebay‘ın şarkılarını popçular yorumlamaya başladı. Milenyum gençliği, bir önceki neslin isyanına tercüman olan "Batsın Bu Dünya" şarkısının remiksiyle çılgınca dans etti. Entel takımının yuvası üniversitelerde (mesela Sabancı Üniversitesi) arabesk geceleri yapıldı. Bu süreçle birlikte arabesk kültürü ve müziğinin gecekondu, dolmuş ve varoş gibi sosyal referanslarla ilişkisi, tamamen kopmasa bile iyice zayıfladı.

Bugün artık Müslüm Gürses ya da Ümit Besen melodisi neredeyse hiç kimsede bir gerilim, irkilme ya da iğrenme hissi uyandırmıyor. İşte bu sebeple reklamlarda arabeskçilerin kralını, babasını daha sık görmeye başladık. Ümit Besen, yıllarca şarkısını yaptığı dramı yeni nesil gibi boşveriyor ve artık kremalı bisküviye şarkı söylüyor. Orgunun başında "Hayatın draması varsa, Rondo’nun kreması var" sloganını dillendiriyor.

MediaCat dergisinin yayın direktörü Aşkın Baysal, arabeskin varoşun sesi olmaktan çıktığını, merkeze kaydığını dolayısıyla reklamcılar tarafından keşfedildiğini söylüyor. Baysal, reklamcıların arabesk yıldızlarına yer vermeye başlamalarının ardındaki dinamiği görmek için arabesk kültürünün ve müziğinin yaşadığı dönüşüme bakmak gerektiğini vurguluyor. Tabii burada reklam verenlerin yerel öğelere yönelmesinin de etkisi var. Mesela Cola Turka, ilk tanıtım reklamlarında Amerikalıları Türkleştirmişti. Bu reklamlar dünyada başka hiçbir markanın yapamadığı etkiye sebep oldu. Baysal bu başarı üzerine Coca-Cola bir popçuya değil Müslüm Baba’ya "brrr" dedirtmişti. Bir süre sonra Pepsi, başka bir arabesk-fantezi sanatçısını Seda Sayan‘ı tanıtım kampanyalarında kullandı.

Şimdi Orhan Gencebay’ı global bir marka kullanıyor. Vodafone, 80’lerin idolüne teknolojinin nimetlerini anlattırıyor, internet bağlantı hızını öven cümleler söyletiyor. Gencebay, yeni teknolojiyi övdüğü konuşmasının sonunu alışılmış hareketiyle, sağ elini sol göğsüne götürüp "Berhudar olun" diyerek bitiriyor. Baysal bu reklamların tüketiciyi kalbinden yakalamak amacı taşıdığını söylüyor.

Reklam eleştirmeni Şermin Topçu, arabeskçilerin reklamlarda yer almasını cesur ve önemli bir hamle olarak görüyor. Bu reklamları da mizahi buluyor. Topçu, reklamcılığın popüler olandan faydalanma sanatı olduğunu vurguluyor ve: "İnsanların artık çekinmeden arabesk müzik dinliyor, bunun kompleks bir durum olmaktan çıktığı düşünülürse bence arabeskin popülaritesi arttı." diyor.

Günseli Özen Ocakoğlu, Ümit Besen‘li reklamı ilginç buluyor. Değerlendirmesi ise şöyle: "Geçmişin kahreden ayrılıkları yerine yeni kuşağın ‘adam sendeci’ tavrının altı çiziliyor. Kuşaklar arasındaki çelişkiyi mizahi bir anlatımla dile getirmek iyi bir seçim. Popüler kültür ürünlerinin tanıtımında eski zamanların popüler kültürü kullanılıyor." Ocakoğlu Orhan Gencebay’lı tanıtım filmi içinse: "Vodafone, Gencebay’la abonesiyle arasındaki buzları çözmeye çalışıyor. Şu anda tüm kuşaklara hitap eden başka sanatçı olmadığından Orhan Gencebay doğru bir tercih."

Ülker, ürünlerinin tanıtımında Ümit Besen’i tercih etmelerinin sebebini: "Ümit Besen sadece herkesin tanıdığı bir müzisyen değil, günümüzde nostaljik bir tadı olan drama kültürünün de sözcüsü. Ürünümüzü Ümit Besen motifi üzerinden dramanın karşısına konumlandırmış olduk. Dramadan kastımız üzerinde durulmaması gereken gündelik ve geçici sıkıntılardı, kremadan kastımız da ‘Rondo’ydu." diye açıklıyor.