19. YY’da fikir akımları

Dünya Hali
a. Osmanlıcılık: Osmanlı tarihinde ilk defa olarak bazı aydınlar tarafından Genç Osmanlılar adıyla hükümetin çalışmalarını denetleyecek bir cemiyet kurulmuştur. Bu cemiyetin üyesi olan aydınlar Osmanl...
EMOJİLE

a. Osmanlıcılık:
Osmanlı tarihinde ilk defa olarak bazı aydınlar tarafından Genç Osmanlılar adıyla hükümetin çalışmalarını denetleyecek bir cemiyet kurulmuştur. Bu cemiyetin üyesi olan aydınlar Osmanlı Devletinde yaşayan azınlıkların ayrılma isteklerine ve isyanlarına son vermek için çalışmalar yapıyorlardı. Azınlık unsurlarını kazanmak ve onları Osmanlı Birliğine çağırmak basit manada Osmanlıcılık düşüncesini doğurdu.

Tanzimat Devri’nin sonlarına doğru ortaya çıkan bu akım fertlerin siyasal, sosyal ve hukuki olarak eşit¬liklerini sağlamayı hedeflemektedir. Devletin sınırları içinde yaşayan fertler arasında dil, ırk, kültür ve din bakımından hiç bir fark gözetmeksizin, hepsinin aynı hak ve yetkilere sahip olmasının gerektiği savunulmaktadır. Osmanlı Toplumunda olması istenen kaynaşmanın ancak bu düşünceyle sağlanacağına inanmaktadırlar.

Osmanlıcılık, milli birliği, milli düşünceyi ve milli idealleri sağlamayı Osmanlı birliğinin sağlanmasına bağlamıştır. Aynı zamanda bu sözlerin teorik bir görüş olmaması içinde Meclis-i Mebusan’ın kurulmasını ve Kanun-u Esasi’nin (ilk anayasa) ilân edilmesini istemişlerdir.

Osmanlıcılık fikrinin uygulama safhasına geçirilmesi II. Abdülhamit’in tahta çıkmasıyla başlamıştır. Padişah Mithat Paşa’nın etkisiyle Kanun-i Esasiyi (ilk anayasa) ilân etmiş, parlamentoyu (Meclis-i Mebusan) kurmuştur. Osmanlıcılık fikrinin yaşaması Meşrutiyet idaresinin varlığına bağlıdır. Her kesimin ve milletin temsilcileri parlamentoyu doldurmuş ve herkes kanunlar önünde eşit sayılmıştır. Bütün bu girişim ve çabaların sonucu olarak Osmanlı toplumunun kaynaşması beklenirken, meydana gelen iki önemli olay tamamen ters bir durum meydana getirmiştir.

Birincisi: Azınlıkların Mebusân Meclisindeki temsilcilerinin ayrılıkçı ve uzlaşmaz tutumları,
İkincisi: Yeni başlayan 1877-78 Osmanlı-Rus savaşında Balkan uluslarının Osmanlı Devleti aleyhine Rusya’nın yanında yer almaları ve savaşın Balkan cephesinde Müslüman halka kötü davranmaları. Bu gelişmelerden sonra II. Abdülhamid çağın gelişen düşüncesi milliyetçiliğe ters düşmesi ve ihtiyaçla¬ra cevap verememesi üzerine Meclis-i Mebusanın varlığına son vermiştir. Meclisin kapatılması, Osmanlıcılık fikrinin de uygulamadan kaldırılması sonucunu ortaya çıkarmıştır.

b. İslamcılık:
İslamcılık, siyasi ve sosyal bütünlüğümüzü koru¬mak amacıyla değişik dönemlerde sık sık bir MI çaresi olarak ileri sürülmüştür. Özellikle Meşrutiyet devrinde uygulama alanında görülmüştür.
İslamcılık, dünyanın değişik yerlerinde yaşayan Müslümanlar arasında bir birliğin gerçekleştirilmesini hedefleyen, devletin sosyal bağlarını din birliğinde arayan bir düşünce akımıdır, l. Meşrutiyetin sonları¬na doğru büyük bir gelişme göstermiştir.

II. Abdülhamit özellikle sömürge altında bulunan Müslümanları hilafet kanalıyla merkeze (İstanbul) bağlamaya çalışmıştır. Böylece buralarda her an is¬yan çıkarmayı ve büyük devletleri kontrol altında tut¬mayı amaçlamıştır.

İslamcılık, l. Meşrutiyette iki türlü olarak işlenmiştir.
Birincisi
; Padişah tarafından uygulanan ve dış siyasette etkili olan ve devlet doktrini haline gelen islamcılık.
İkincisi; Bazı fikir adamları tarafından temsil edilen bilim, hukuk, toplumsal gelenek ve eğitim alanın¬daki düşüncesiyle İslamcılık. Bu fikir Mehmet Akif, Said Halim Paşa, Cemaleddin Afgani, M. Şemseddin ve Musa Kazım gibi kişiler tarafından savunulmuştur.

İslamcılık akımı etkili olduğu dönemde bütün dünya Müslümanlarının iç açıcı bir durumda olmaması nedeniyle başarılı sonuçlar doğurmamıştır. Bunun yanında milliyetçilik gibi akımlarda İslamcılığa engel olmuştur.

II. Abdülhamid’in son yıllarında ülke dışında İslamcılık önemli bir potansiyel güç olarak dururken ülke içindeki ittihatçılarda meşrutiyete dayanan Osmanlıcılığı savunuyorlardı. İslamcılık kısaca birlik ve bütünlüğü dinle sağlamayı amaçlayan bir akımdır. II. Abdülhamit döneminde yapılan faaliyetlerin faydaları milli mücadele döneminde Hindistan ve Buhara Müslümanlarından gelen yardımlar şeklinde kendini göstermiştir.

c. Batıcılık:
Bu görüş, devletin ancak batılılaşmak yoluyla kur¬tulabileceğini ve bunun için çeşitli alanlarda ıslahatlar yapılması gerektiğini savunmuştur.

Batıcılık kaynağını, Tanzimat ve önceki devirlerin ıslahat teşebbüslerinden alır. Batı medeniyetinin siyasi, sosyal ve felsefi görüşlerinden azami derecede faydalanmayı istemektedir.Batıcılık, Abdullah Cevdet, Celal Nuri ve Süleyman Nazif tarafından temsil edilmiştir. Batıcılar tek kadınla evliliği, kadın özgürlüğünü, medeni kanunun kabulü nü, lâik mahkemelerin kurulmasını, Latin harflerinin kabulünü, tekke ve zaviyelerin kapatılmasını, modern giysiler giyilmesini istiyorlardı. Görüldüğü gibi batıcılık sadece bir taklitçilikten ibaret kalmıştır. Her şeyden evvel Batıcılık fikrinin Osmanlı toplumunun bünyesini ve ülkenin ihtiyaçlarını dikkate alması gerekirdi.

I. Meşrutiyete kadar yapılan batılılaşma hareketlerinin önderleri padişahlar ve onların destekledikleri devlet adamlarıdır. I. Meşrutiyetten sonra ise batılılaşmanın fikir yönünden önderliğini devleti yönetenler dışında ve yönetime rağmen Jön Türkler yapmışlardır.
Batıcılık da bazı hatalarından dolayı başarıya ulaşamamıştır. Buna karşılık bazı olumlu sonuçları da olmuştur. Meselâ, sağladığı tecrübelerinden Türk İnkılâbının oluşumunda faydalanılmıştır. Yeni Anayasa ‘nın hazırlanmasında batılılaşma hareketlerinin önemli bir payı vardır.

Batıcılık akımının, diğer fikir akımlarından farklı bir özelliği vardır. Bu da Osmanlı Devletini yaşatmaktan ziyade, yeni bir devletin kurulması için yapılan çalış¬malar bütünü olmasıdır.

d. Türkçülük:
Türkçülük hareketinin esas unsuru coğrafyada, dil¬de, kültürde, tarihte birlik ve bütünlüğü sağlamaktır. Türkçülük II. Abdülhamit devrinde dil, edebiyat ve ta¬rih alanlarında bir fikir hareketi olarak gelişmiş, Os¬manlıcılık veya İslamcılık gibi bir idare ve siyaset sis¬temi haline gelememiştir.

Avrupada Türkler aleyhine yapılan olumsuz propa¬gandalar, Türk milletinin ikinci sınıf görülmesi, Türk tarih ve kültürünün incelenmesi ihtiyacını ortaya çı¬karmıştır. Rus işgaline uğrayan Türk illerinden kaçan Türk göçmenlerin etkisiyle Türkçülük giderek önem kazandı. Özellikle II. Meşrutiyet’in ilânından sonra Türkçülüğün etkisi daha da arttı. İttihatçılar genellikle bu düşünceye sahiplendiler.
Türkçülük akımı Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde yaşayan Türkleri dil, din ve kültür değerleriyle birbirlerine bağlanmasını, dışarıdaki Türklerle de bir¬leşme yolları aranmasını amaçlıyordu. II. Abdülhamid’in kurmak istediği İslâm Birliği gibi Türk Birliğini kurmak amaçlanmıştır.

Türkçülük fikrinin savunucuları Ziya Gökalp, M. Emin Yurdakul, Ömer Seyfeddin gibi yazarlardı. İlk kez Ziya Gökalp Türkçülüğü sosyolojik bir metodla inceleyerek eksik, dağınık, çekingen fikirlerin toplan¬masını ve bir sistem haline getirilmesini mümkün kıl¬mıştır.
Türkçülük Akımı, II. Meşrutiyet’in ilânından önce yalnız anavatanı düşünmekle kalmamış, bütün Türk¬lerin kurtuluş imkanlarını da araştıran Pantürkizm ce¬reyanına doğru yönelmiştir.
Milliyet fikrinin etkisiyle ortaya çıkan Türkçülük, bi¬çim değiştirmiş, Turancılıktan Misak-ı Milli esaslarına dönüşerek Türk Kurtuluş Savaşı’nın ve Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ideolojilerinden olmuştur.

II. Meşrutiyet döneminde olgunlaşan fikir akımları aslında 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren zaman zaman devlet modeli olarak uygulanmıştır. Buna rağ¬men fikir akımları başarılı olamayarak kendinden beklenen sonucu verememişlerdir.
Fikir Akımlarının Başarısızlık Nedenleri:
1. Ülke içinde fikir akımlarına halk desteğinin sağ¬lanamaması.
2. Fikir akımlarının geniş halk kitlelerine indirgene-memesi.
3. Fikirlerin birbirlerine karşı ortaya atılmış olması.
4. Dış baskıların artması.
5. İç değişmeler, isyanlar ve bağımsızlık hareketleri

fturka.com