Srebrenitza’da Barış Yürüyüşü!

Doğal Yaşam
Yazan: Hamza ALGÜL Avrupa’nın ortasında mahzun bırakılmış bir belde… Yıllarca zulme uğramış ve atıl bırakılmış bir bölge… Bunca yaşanan olayın ardından bir insan olarak hele ki bir...
EMOJİLE

Yazan: Hamza ALGÜL

Avrupa’nın ortasında mahzun bırakılmış bir belde…

Yıllarca zulme uğramış ve atıl bırakılmış bir bölge…

Bunca yaşanan olayın ardından bir insan olarak hele ki bir Müslüman genç olarak orada yapılan soykırıma duyarsız kalmak mümkün değildi. Bir grup arkadaşla birlikte çıktık yola… 2 saate yakın süren yolculuğumuzun ardından Bosna’ya ayak bastık. Ve planlanan barış yürüyüşüne katılmak için sabırsızlanmaya başladık.

MARS MİRA (Barış Yürüyüşü)

Barış yürüyüşü 8–10 Temmuz tarihleri arasında uzunluğu 110 km. olan parkurlara bölünmüştü. Yürüyüş kafilesi 8 Temmuz 2010 saat 08.30 civarında Nezuk köyünden yola çıkarak hedefi olan Potaçari‘ye yani soykırımın yapıldığı noktada sona eriyordu. Yürüyüş rotası zorlu arazi ve tepelerden, yoğun ağaçlık bölgelerden ve hatta Sırplara ait olan mayınlı arazilerden oluşuyordu.

Bu parkurun Boşnaklar nazarında çok anlamlı bir yeri vardı. Kullanılan bu güzergâh Srebrenitza’daki akü fabrikasında katledilen insanların kullanmış olduğu yoldu. Zulüm ve katliamın yapıldığı bu yerlerden geçtikçe o günlerin acısını yüreklerimizde hissedebiliyorduk.

Bu yılki yürüyüşte yaklaşık 5000’in üzerinde katılımcı vardı. Ancak yürüyüş devam ederken geçilen köy ve kasabalardan bu korteje katılan insanlarla bu şahitlik 10 binlere yaklaşmıştı.

Bu yürüyüş bir anma yürüyüşü değil; zulümleri, acıları, esareti ve şehitleri anlama yürüyüşüydü. Yürüyüş sırasında belirli dinlenme noktalarında tarihi olayları anlatan kısa sunumlar yapıldı. 1995 yılındaki ölüm yürüyüşünden kurtulan katılımcıların hazin hatıralarını dinlendik. Halkın sıcaklığı ve samimiyeti karşılıklı içilen kahvelerle dostlukları perçinlemiş ve 40 yıllık hatıra yudumlanan kahveler eşliğinde tekrar tazelenmişti.

Bu yürüyüş parkuru sonunda konaklama ve geceleme hizmetleri Bosna-Hersek silahlı kuvvetleri tarafından sağlanıyordu. Geceleri askeriyenin kurmuş olduğu çadırlarda kalıyor ve sabah erkenden çadırları toplanıp yürüyüşe devam ediliyorduk.

Yürürken tek ayağı olmayan ve elindeki koltuk değnekleriyle yürümeye çalışan bir amca dikkatimi çekti. Daha sonra öğrendim ki bu amca savaş sırasında gazi olmuş, o ruhu kaybetmemiş ve her şeye rağmen mücadelesine devam eden bir gaziydi.

Herkesin ortak kanaati son günün en anlamlı gün olduğuydu. Her yıl Bosna’da bulunan toplu mezarlardan çıkarılan şehitlerin cenazeleri Srebrenitza’da bulunan kabristanda toprağa veriliyordu. Bu yıl 750 şehidin cenaze törenine dünyanın dört bir yanından gelen insanların katılımıyla –ki bu sayı 70 bin civarındaydı- toprağa verildi.

Bosna halkının Türkiyeli Müslümanlara olan ilgisi beni çok şaşırtmıştı. Bunun nedeni kuşkusuz ki savaş sırasında Türkiye’den Bosna’ya giden yardımlar ve o savaşa katılan Türkiyeli Müslümanlardı. İçerisinde Türkiyeli Müslümanların yoğunlukta olduğu 7’nci Müslüman Tugay’ı bütün halk tarafından biliniyordu. Bunun en büyük nedeni ise bu tugayın katıldığı bütün operasyonları başarıyla kazanmış olmasıydı. Selami Yurdan, Bilal Atlı, Renda Tosuner, Edip Sadioğlu bu savaşın sembolleşmiş isimlerindendi.

Türkiye’ye dönerken içimizde buruk bir sevinç vardı. Ve herkes birbirine söz verdi. Daha kalabalık bir sayı ile seneye tekrar buradayız…