Şifa mı, Ceza mı?

Doğal Yaşam
Son 20 yıldır, yediğimize içtiğimize bir haller oluyor… O eski eciş bücüş, açıklı koyulu sebzeler ve meyveler yerlerini parlak, düzgün görünüşlü ama kokudan ve tattan uzak olanlara bıraktı. Bun...
EMOJİLE

Son 20 yıldır, yediğimize içtiğimize bir haller oluyor… O eski eciş bücüş, açıklı koyulu sebzeler ve meyveler yerlerini parlak, düzgün görünüşlü ama kokudan ve tattan uzak olanlara bıraktı. Bunun en büyük sebebi ise bitkilerin genleriyle oynanıyor olması… Genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO) her geçen gün sağlığımızı tehdit etmeye devam ediyor.

Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, 26 Ekim’de, “Biyolojik çeşitliliğimizin korunmasını ve sürdürülebilir kılınmasını tehdit ettiği” gerekçesi ile GDO’lu tohum ve buna bağlı ürünlerin üretimini ve bebek mamalarında kullanılmasını yasakladı. Peki son yıllarda adını sıkça duyduğumuz GDO nedir, ne değildir, hepsi bu yazıda…

Bir canlının gen diziliminin değiştirilmesi ya da ona kendi doğasında bulunmayan bambaşka bir karakter kazandırılması yoluyla elde edilen canlı organizmalara "Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar", kısaca GDO adı veriliyor.

Frankeştayn Gıda olarak da nitelenen GDO‘lar bugün kolera bakterisi geni taşıyan yonca, akrep geni taşıyan pamuk, tavuk genli patates, balık genli domates gibi gıdalar şeklinde karşımıza çıkıyor.

İnsanlık bugün doğal çeşitliliğe zarar vererek tür zenginliğinin yok olmasına yol açan GDO’ların çeşitli yollardan yayılarak yeni Frankeştaynlar yaratma tehlikesiyle karşı karşıya.

“DOĞADA BEDELSİZ KAZANÇ OLMAZ”

Özelikle medyada genetiği değiştirtmiş organizmalarla ilgili olumsuz haberlere daha çok yer verilmekte. Aslında gen çalışmalarının az bilinen olumlu tarafları da var. Genetik bilim sayesinde, bazı hastalıkların önceden teşhis edilerek önlenmesinde, kişiye özel ilaç ve tedavi yöntemleri geliştirilebilmesinde önemli gelişmeler sağlanabiliyor. Ama bilim adamlarının da dediği gibi: Doğada bedelsiz kazanç olmaz. Genetiği değiştirilmiş organizmaların insanlığa verdiği zararın boyutları henüz tam olarak bilinmiyor…

1970’li yıllardan itibaren insülin hormonu, büyüme hormonu gibi insana özgü gen ürünleri diğer canlılarda sentezlenebiliyor. Koyuna bir insan geni aktarılarak, koyun sütünde bir insan proteinin bulunması sağlanabiliyor. Sazan balığı gibi bazı canlıların daha hızlı büyümesi de bu yöntemlerle mümkün.

GDO ÜRÜNLERİ SAĞLIĞIMIZI NASIL ETKİLER?

GDO’lu ürünlerin temel sakıncalarından biri, insan sağlığına karşı olumsuz etkileri. Uzmanlara göre bu ürünlerin bilinen sağlık riskleri şunlar: Antibiyotiklere karşı dayanıklılık oluşması, gıda olarak kullanımda insan ve hayvanda toksik ya da alerjik etki yapması, doğrudan alım durumunda insan ve hayvan bünyesindeki mikroorganizmalarla birleşme ihtimali.

GDO’lu ürünlerin oluşturduğu sağlık risklerini doğrulayan bilimsel araştırmalara her geçen gün bir yenisi daha ekleniyor. Örneğin, Brezilya fındığının bir genine sahip olan transgenik soya fasulyesi, fındığa alerjisi olanlarda alerjiye neden oluyor.

Yapılan bir araştırma, besinler yoluyla aldığımız yabancı DNA’nın hücrelerimize taşınabileceğini ortaya çıkardı. Yakın zamana kadar DNA’nın bağırsaklarımızda sindirilebileceği düşünülüyordu. Ancak deneyler durumun aksini kanıtladı. 

Bakteriyel bir virüsün DNA’larıyla beslenen farelerde bağırsak boyunca yaşayabilen ve kana karışabilen büyük virüs DNA’sı parçaları bulundu. Alınan DNA’lar lökositlerde, dalak ve karaciğer hücrelerinde de görüldü ve virüs DNA’sının fare genomuna yerleştiği kanıtlandı. Hamile farelere yedirilen virüs DNA’sının, ceninin ve yeni doğmuş yavruların hücrelerine geçtiği de belirlendi.

Bunlar, genetiği değiştirilmiş organizmaların bilinen zararlarından bir kaçı, ama maalesef bilim adamları bu ürünlerin henüz bilmediğimiz pek çok zararın olabileceğini söylüyor.


İNSANIN GENİNİ DE DEĞİŞTİREBİLİR 

Uzmanlar, besin zinciriyle gelen gıdalardaki hormonların bir miktarının, yiyen insana da geçebileceğine dikkat çekiyor. Yani, GDO’lar yendikçe zamanla o üründe kullanılan genler, insan genlerine de etki eder ve insan genetiği de değişim geçirebilir…

GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ORGANİZMALAR AÇLIĞA ÇARE OLUR MU?

Önceleri biyo-teknolojinin özellikle tarım ürünleri konusunda büyük gelişmeler sağlayarak dünyada açlığın giderilmesinde devrim yaratacağı müjdesi veriliyordu; fakat günümüzde genetik mühendisliği, özellikle biyo-teknoloji, üniversitelerden özel şirketlere geçmiş ve bunlar büyük maddi kazanç getirecek başka çalışmalara yönelmiş durumda.

Çoğu çevrebilimci, üçüncü dünya ülkelerinde görülen açlık sorununun, üretim potansiyelinin eksikliğinden değil, üretim kapasitesinin plansız kullanımından ve dağılımın adil olmayışından kaynaklandığı görüşünü savunuyor. 

Uzmanlar, mevcut tarım kapasitesinin dünya nüfusunun ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli olduğunu düşünüyor. Fakat yapılan araştırmalar gösteriyor ki, tarımsal üretimin artırılmasıyla sağlanan kazancın bedeli, artan çevre kirliliği, küresel ısınma, yok olan türler ve daha sayılabilecek onlarca çevre sorunu olarak karşımıza çıkıyor.

VERİM GELENEKSEL TARIMIN ALTINDA

GDO’lu çeşitlerden elde edilen verim, geleneksel tarımla elde edilenin altında. Bu, bu işin patentini alan ticari şirketlerin söylemlerini tamamen yalanlayan bir olgu. GDO’nun randımanı geleneksel tarıma oranla daha az, üstelik tohum başına daha yüksek fiyata, bakım ürünlerinde de eşit masrafa sahip.

Avrupa ile karşılaştırılacak olursa, Türkiye bitki türleri bakımından oldukça zengin bir ülke. 11 bin bitki türümüzden 2 bin kadarı, başka hiçbir yerde bulunmayan endemik (başka yerde yetişmeyen) türler.

Bir ülkenin bitki ve hayvan türleri açısından sahip olduğu zenginlik, aynı yeraltı kaynakları ya da tarihi eserler gibi o ülkenin en önemli zenginliklerden biridir. Buna rağmen her yıl yaklaşık 2 milyon GDO’lu tohumun Türkiye’ye girdiği söyleniyor.

HANGİ ÜLKELER GDO’LU BİTKİ ÜRETİYOR?

Başta ABD ve Arjantin olmak üzere, Brezilya, Çin, Kanada, Hindistan, Avusturalya, Yeni Zellanda ve Güney Afrika gibi toplam 28 ülkede genetiği değiştirilmiş organizmalar üretiliyor.

TÜBİTAK verilerine göre, dünyada üretilen 72 milyon hektar soyanın %5,5’ini, 140 milyon hektar mısırın %11’ini, 34 milyon hektar pamuğun %21’ini ve 25 milyon hektar kanolanın da %14’ünü transgenik çeşitler oluşturmakta.

Bununla birlikte, buğday, ayçiçeği, pirinç, domates, patates, papaya ve yer fıstığı gibi ürünlerin de transgenik olarak üretildiği, muz, ahududu, çilek, kiraz, ananas, biber, kavun ve karpuzun da denemelerinin yapıldığı biliniyor. Giderek yaygınlaşan GDO’lu ürünlere karşı dikkatli olmalıyız. Zira bu ürünleri direkt olarak tüketmesek de dolaylı yollardan soframıza gelebileceğini unutmamalıyız.

HANGİ ÜRÜNLER GDO’LU OLABİLİR?

Günümüzde pek çok GDO’lu ürün var. Mısır, patates, domates, pirinç, soya, buğday, kabak, balkabağı, ayçiçeği, yer fıstığı, bazı balık türleri, kolza, kasava, papaya bunlardan bazıları. Bunların dışında çalışmaların devam ettiği ürünler arasında muz, ahududu, çilke, kiraz, ananas, biber, kavun, karpuz, kanola bulunuyor. Ayrıca üretim sırasında GDO kullanılmış pek çok ürün var. Mısır ve soya genleri ile oynanan ürünlerde ilk sırayı aldıklarından, bu bitkilerden üretilen yan ürünlerin de GDO’lu olma riski var.

Mısır ve soyadan üretilen yağ, un, nişasta, glikoz şurubu, sakaroz, fruktoz içeren gıdalar günlük tüketim maddeleri arasında yer alıyor. Örneğin bisküvi, kraker, kaplamalı çerezler, pudingler, bitkisel yağlar, bebek mamaları, şekerlemeler, çikolata ve gofretler, hazır çorbalar, mısır ve soyayı yem olarak tüketen tavuk ve benzeri hayvansal gıdalar ile pamuğun GDO’lu olma riski taşıyor.

Sadece mısırdan üretilen ve çeşitli gıdalarda bileşen veya katkı maddesi olarak kullanılan yan ürün sayısı 700’ü, soyadan üretilen türevlerinin sayısı ise 900’ü buluyor. Yani bu yan ürünleri içeriğinde kullanan her bir işlenmiş ürünün GDO‘lu olma riski bulunuyor.

GIDA SEÇİMİNDE NELERE DİKKAT ETMELİ?

Ürünleri dış görünüşünden anlamaya imkan yok. Bu nedenle riski azaltmak gerek.

• Organik ürünler yemeye dikkat edin. Bu ürünlerin üretiminde ekolojik sertifikalı tohumluk kullanılır. Her organik veya ekolojik denen ürüne itibar etmeyin. Mutlaka sertifikasını görmek isteyin. Alışveriş yaptığınız marketlerde organik ürün talep edin.

• Gıdaları mevsiminde tüketin. Mevsimi dışında yetiştirilen sebze ve meyveler için doğal olmayan zorlama yöntemler kullanılmaktadır. Doğal yöntemlerin kullanılmadığı seralarda çok fazla tarım ilacı kullanıldığını da unutmayın.

• Gıdalarınızı yerel olanlardan seçin. ABD veya Arjantin gibi dünyada en çok GDO üreten ülkelerden gelen ürünlerin GDO’lu olma riski yüksek. Ülkemizde üretilen ve kaynağını bildiğimiz ürünler tüketerek yerel çeşitlerin korunmasına da katkıda bulunun. Ayrıca dünyanın farklı bölgelerinden gelen ürünlerin ulaştırılması için harcanan yakıtın yarattığı kirliliği unutmayın.

Gıdanızın Kontrolü İçin Ne Yapabilirisiniz?

1. Bilgi edinme hakkınızı kullanın. Günlük olarak en çok tükettiğiniz gıdaların, şüphe duyduğunuz tohum ve yemlerin listesini çıkarıp, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’na tarım il ve ilçe müdürlüklerine danışarak bu gıdaların GDO’lu olup olmadığını sorabilirsiniz. Bilgi Edinme Yasası’na göre yetkililer size 15 gün içerisinde konuyla ilgili bilgi vermek zorundalar.

2. Alışverişlerde mağazaların dilek şikayet kutularına malların üzerine GDO’lu olup olmadığını belirten uyarılar konmasını talep edin. Gıda firma tüketici servisinden de bunu talep edin. Bütün bunlar kamuoyu yaratmanıza sebep olur. Israrlı talebiniz gündem ve arz yaratır.

3. Şüphe duyduğunuz ürünlerde bizzat Ankara İl Kontrol Laboratuvarı (0 312 315 00 89) ya da Bursa Gıda Merkez Araştırma Enstitüsü‘ne (0 224 246 47 21)analiz ettirebilirsiniz. Ancak analizler ücret mukabili yapılıyor.