‘Şiddet Gördük Nereye Gideceğiz?’

Doğal Yaşam
Haber: Arzu Erdoğral Bugün, "25 Kasım Uluslar arası Kadına Karşı Şiddete Hayır Günü"… Dünyada ve ülkemizde birçok kadın şiddete maruz kalıyor. Bu konuda yasal önlemler alınsa da çoğun...
EMOJİLE

Haber: Arzu Erdoğral

Bugün, "25 Kasım Uluslar arası Kadına Karşı Şiddete Hayır Günü"… Dünyada ve ülkemizde birçok kadın şiddete maruz kalıyor. Bu konuda yasal önlemler alınsa da çoğunluk bu önlemlerin yeterli olmadığını düşünüyor. Konu ile ilgili olarak görüşlerini aldığımız kadın siyasiler ve dernek temsilcileri ise tek bir noktada birleşiyor.

AK Parti Kadın Kolları Genel Başkanı ve Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin
KADINA ŞİDDETİN ENGELLENMESİ KONUSUNDA KARARLIYIZ

Şiddet olgusu modern dünyanın üzerinde çalıştığı en önemli konulardan bir tanesi. Kadına karşı şiddet de bunun en öne çıkmış boyutu. Biz yaklaşık 8 yıllık iktidarımız boyunca çok önemli bir şeyin başlangıcını yaptık.

Bizim Araştırma Komisyonumuzun raporundan sonra Başbakanlık Genelgesi yayınlandı. Kadına karşı şiddetin toplumsal bir sorun olduğu ve çözülmesi gerektiği, burada hangi kurumlara iş düşeceğiyle ilgili 2005 yılında çok önemli bir genelge yayınlandı. Bu çok önemli bir başlangıçtır ve önemli bir iradedir devletin şiddeti sorun olarak görmesi, bununla mücadele için karar alması. Yasal boyutta eksiklerimiz vardı. 4320 Ailenin Korunması Kanunu, şiddet uygulayan erkeğin evden uzaklaştırılması, devamlı şiddet uyguluyorsa psikolojik tedavi görmesi gibi önemli yasal düzenlemeler yapıldı.

Şu anda ilgili kurumlarda özellikle Emniyet Genel Müdürlüğü’nde yaklaşık 3 ay önce yalnızca kadına karşı şiddeti takip eden Asayiş Daire Başkanlığı’nın altında şube müdürlüğü ve 5 amirlik açıldı. Buradaki kayıt sistemini takip eden bunun önlenmesini sağlayacak koruyucu tedbirler alan bir birim oluştu.

Bunların hepsi önemli gelişmeler ama yeterli değil. Kurumlar arası işbirliği ile güçlendirilmesi ve birebir takibinin de sağlanması gerekiyor. Gelinen noktayı da ben önemli buluyorum.

CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman
KADINLARIN YÜZDE 97’Sİ ŞİDDET MAĞDURU
Uluslararası Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele ve Dayanışma gününde 21. yüzyılın Türkiye’sinde Türk kadını için durum vahimdir. Çünkü kadınlarımıza yönelik şiddet çok çok artmıştır. Bugün bu ülkede kadınların % 97’si şiddet mağdurudur. Bunların % 39’u fiziksel şiddet mağdurudur. Yani her 10 kadından 4’ü fiziksel şiddet mağdurudur. Bu kadınlardan bir tanesi de yaralanacak boyuttadır. Bu şiddet kadınların hayatına mahal olmaktadır. Son 7 yılda ülkemizde kadına yönelik şiddetle oluşan kadın cinayetleri % 1400 oranında artmıştır. İktidar biz birçok yasa çıkardık diyor, biz de muhalefet olarak bir çok yazılı önergeler verdik, araştırma komisyonlar kurduk ama bütün bunlara rağmen kadına yönelik şiddet artıyor. Neden şiddetin arttığını sormak lazım…

Bence "mış" gibi yaptığımız için artıyor. Yani kadına yönelik şiddetle mücadele ediyormuş gibi yapılıyor ama aslında edilmiyor. Bunu da şöyle görmek lazım, bu ülkede cinsiyet ayrımcılı artmaktadır. Bunu zaten bütün dünya raporları sergilemektedir. Dünya Ekonomik Forumu 2010 cinsiyet işsizliği raporunda Türkiye listenin sonlarında dadır. Bu ülkede kadınlar hala okumaz yazmazdır. Kadınımızın % 41’inin ilkokul diploması bile yoktur. Bırakın bir iş meslek sahibi olmasını bir yana bırakın ilkokul diploması dahi yoktur. Kadının iş gücüne katılım oranının en düşük olduğu ülkelerden biriyiz. İş gücüne katılım oranı % 24, kadın istihdamı % 22. Bu büyük kentlerde % 17’ye kadar düşmektedir. Yani bugün 10 kadından 8’i iş hayatının dışındadır. Kadınlarımız siyasette de yoktur. Karar alma mekanizmalarında yoktur. Bugün ulusal parlamentoda % 9 kadın oranı yani nüfusun % 91’i erkek olan bir parlamento vardır. Yerel parlamentolarda durum daha da kötüdür, oranımız % 4 tür. Bunlar Türkiye’ye yakışmıyor.

Bu tablo Türk kadınının statüsünün nasıl düştüğünü nasıl güçsüzleştiğini gösteriyor. Kadın tabii, eğitimsiz işsiz, karar mekanizmalarının, iş yaşamının dışında eve ve erkeğe mahkûm edilir ve kendi haline bırakılırsa tabi ki şiddet toplumun en zayıf olan kesimini yani kadınları vurur. Ne yazık ki bu ülkede "erkek vurur, devlet korur" zihniyeti egemendir. İşte her şeye kolaylıkla ağlayan Başbakanımız, Başbakan Yardımcımız % 1400 artışla öldürülen kadın ve kız çocuklarımız için ağlamamaktadır. Neden Başbakanımız gidin eve 3 çocuk doğurun demektedir. Neden Başbakanımız kadınlara okuyun, çalışın, iş hayatına katılın, güçlü olun, güçlü olmanız için ben her şeyi yapacağım dememektedir de gidin çocuk doğurun demektedir? Neden bu şiddet artıyor sorusunun cevabı buradadır.

Bu ülkenin entellerinin, siyasilerinin, ileri gelenlerin ağzından demokrasi sözü düşmüyor. Hatta bu da kesmiyor ileri demokrasi diyorlar. Hangi hakla hangi yüzde bunu söyleyebilmektedirler sormamız gerekir. Yani düşünün bu ülkede kadının insan hakları yaşama geçmemektedir, anayasa sayfalarında kalmaktadır. Yani erkek meclislerin yönettiği kadının eğitimsiz işsiz yoksul, eve ve erkeğe mahkûm edildiği kadının insan haklarını kullanamadığı çok ağır oranda şiddete maruz kaldığı ülkede nasıl ileri demokrasiden bahsedilebilir.

Ama biz kadınlar bu konuda mücadele etmeye kararlıyız. Kadının hayatının yaşamının her alanında erkeklerle eşit söz sahibi olabildiği, yönetilen değil yönetenlerin de yarısı olduğu bir ülkede çocuklarımızı yetiştirmek istiyoruz. Bunun için de mücadele etmeye kararlıyız. Bu mücadeleye diğer yarımızı da davet ediyoruz: Erkekleri de davet ediyoruz. Çünkü bu sadece eşitlik talebi değil bu bir demokrasi talebidir aslında.

Kadınlara şiddetsiz günler diliyorum, şiddeti asla kabullenmemelerini şiddete karşı suskun kalmamalarını temenni ediyorum. Yalnız olmadıklarını bilsinler.

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Canan Güllü
YASAL DEĞİŞİKLİKLER YAPILDI AMA ALANA YANSIMADI

Türkiye’nin şu an içerisinde bulunduğu şiddet haritası gerçekten ürkütücü ve korkunç. 2010 yılında artık ciddi anlamda kulak ve burun kesme, tek taraflı aşk adına kilometrelerce ötedeki kişinin hayatının tehlikeye girmesi ve ölümlerin gerçekleşmesi, aile içi şiddetin ekonomik kriz nedeni ile artan oranlarla gelmesi bununla birlikte yapılan bir araştırmaya göre de 2002 yılından bu yana yüzde bin 400 oranında şiddet artışı var.

Peki, yasal çerçevede değişikler yapıldı mı? Evet, yasal çerçevede alınması gereken tedbirler alındı. Ancak alana yansıması gereken işlemler yapılamadı. Örneğin, 2006/17 sayılı Başbakanlık Genelgesi nüfusu 50 bin olan ilçelerde sığınma evi açılmasını öngörüyordu. İçerisinde bulunduğumuz yıllarda Türkiye’deki sığınma evi sayısı 38. Biz şiddet binde 400 arttı diyoruz ama sığınma evi sayısında bir artış olmuyor. Burada bir terminoloji hatası da yapıyoruz. Oranın konuk evi olduğu dillerde dolaşıyor. Sığınma evi ihtiyacının giderilmediği, insanların sığınabilecek ya da yasal hükümlerden haberi olmadığı kişilerin gidebileceği yerler olmadığı sürece şiddeti sadece önleme işini sivil toplumların eğitim alanına bırakırsanız yeterli olmayacaktır. Bu çözüm değildir. Nedir çözüm? Alanda birlikte çalışmaktır. Madem yasal çerçeve içerinde önlemler alınabiliniyor, eksikliklerimiz olmakla beraber hukuki bir boyuta getirebiliyoruz bunu, ama bu eksiklerin alanda giderilmesi adına kamu işbirliği şart, kamu işbirliği ile birlikte sivil toplum örgütlerinin her alanda, her bölgede yerel yönetimlerle işbirliği ile bu sorun halledilebilecektir. Bizim isteğimizde bu doğrultudadır. Web sitemize gelen maillerinden bir kitap oluştursak vatandaşın ne kadar bilgisiz olduğu ortaya çıkar. “Şiddet gördük nereye gideceğiz?” Eşimden, kayınvalidemden, kayınpederimden… Aile içerisinde şiddet uygulayan kişilerde çok farklı olabiliyor. Karakola mı gideceğim, hukuk alanında ne yapabilirim? Bunları bilmeyen bir insana yasal bir uygulamanın da faydası olmuyor. Türkiye’de her bireyin bu anlamda her an her şeyin başına gelebileceğini düşünerek sorumlu davranması, kamu sosyal devlet dediğimiz anda da vatandaşını koruyan devlet işlevinin yerine getirilmesi gerekiyor.

AKDER Genel Sekreteri Neslihan Akbulut Arikan
SIĞINMA EVLERİNE İHTİYAÇ VAR
Kadına şiddet konusunda özellikle bir noktayı vurgulamak istiyorum. Hukuki değişikliklerin kâğıt üzerinde kalmayıp mahkeme kararlarına yansıması, yerel yönetimlerle STK’ların işbirliği, kadınların hukuki hakları konusunda bilinçlendirilmesi kesinlikle çok önemli. Bu sayılanların dışında aile içinde şiddete kadınları mahkûm etmeyecek en acil önlem kadına şiddet ortamından uzaklaşabilecek imkânlar sunmak. Hükümet şiddet uygulayan erkeği evden uzaklaştırıcı yasal değişiklikleri yapmış olabilir ancak pek çok vakada (bunların içinde AKDER’e bizzat gelen vakalar da var) kadın ne kadar ağır şiddet görmüş olursa olsun kocasının evden uzaklaştırılmasını istemiyor.

Bunun da en önemli nedeni bu kadınların geçimlerini kocalarının sağlaması. Koca evden uzaklaştırılınca kadının geçimini sağlayacağı bir kaynağı olamıyor. Bu nedenle şiddete uğrayan kadına o şiddet ortamından uzaklaşabilecek bir yolun açık olması lazım. Bunun için de sığınma evlerine ihtiyaç var. Sığınma evlerinin sayısı çok yetersiz. Yerel yönetimler yasası değiştiğinde belediyelere faaliyet bölgelerinde nüfusları oranında bir kapasiteye sahip sığınma evi açma zorunluluğu getirildi ancak sığınma evi açmayan belediyelere hiçbir yaptırım uygulanmıyor.

Eğer özellikle mecliste grubu bulunan siyasi partiler bu konuda samimi iseler yerel yönetimleri bu konuda zorlayıcı ve yaptırımı olacak bir yola gitmeliler. Şiddet mağduru kadınların çoğunluğunun bunu kader olarak görmesi kocasından bağımsız ayakta duramayacak olmalarından kaynaklanıyor. Devlet kurumları bunu sağlayabilecek güvenceyi kadınlara sunmalı. Bu noktada biz AKDER olarak sığınma evlerinin şiddete uğramış kadınları rehabilite etme ve hayatlarını sağlıklı sürdürme adına kilit önem taşıdığını düşünmekteyiz.