Mutlu evler için İlahi reçete

Çevre
Mimar Semih Akşeker, yeni çıkan Mutlu Ev kitabında hem bu soruya cevap veriyor hem de ayetler ve hadisler ışığında bir evin nasıl kurulması gerektiğini anlatıyor. Sultanahmet’teki tarihî F...
EMOJİLE

Mimar Semih Akşeker, yeni çıkan Mutlu Ev kitabında hem bu soruya cevap veriyor hem de ayetler ve hadisler ışığında bir evin nasıl kurulması gerektiğini anlatıyor.

Sultanahmet’teki tarihî Firuz Ağa Camii’nin, görüntüsü gibi sıcak bir hikâyesi vardır. Duyanlar bilir. Caminin minaresi geleneğin aksine sağda değil, sol taraftadır. Sebebi şudur: Eğer cami minaresi sağa yapılsa bitişikteki komşunun evinin önünü kapatacak, güneş almasına mani olacaktır. Ev sahibi bu durumu fark edince cami inşası devam ederken kadıya itirazda bulunur. Komşunun tepkisini haklı bulan kadı, minarenin sola kaydırılmasına hükmeder…

Osmanlı’da adalet, komşu hakkı gibi değerlere mimaride de hassasiyet gösterildiğini ortaya koyan bu örnekten sonra objektifi günümüze çevirelim. Bırakın mahalleleri, evlerdeki yaşantımıza göz gezdirelim. Değerlerimizle evlerimizdeki beklentilerimiz ne kadar örtüşüyor? Mesela, evlerimizdeki spot aydınlatmalar sırf lüks uğruna daha fazla enerji harcarken vicdanımız nasıl rahat ediyor? Kimsenin birbirinden haberdar olmadığı lüks apartmanlardaki ihtişamın arasında İslam’ın tevazu, sadelik anlayışını nereye yerleştirmek gerekiyor? Ya da doğadan uzak beton yığını binaların arasında tefekkür etmeyi nasıl ümit ediyoruz? Kafa yorduğumuzda listenin uzayıp gideceği ve meselenin bir yerlerde hepimizin hayatına değeceği aşikâr. Bizler, belki bu kadarını bile düşününce rahatsızlık duyarken, mimar Semih Akşeker dört yıl boyunca bu fikir üzerine yoğunlaşmış ve "Mimari, değerlerden bağımsız olamaz" tezi üzerine kurduğu çalışmaları neticesinde Mutlu Ev kitabını hazırlamış. Mutlu Ev’in sırrını da kitabın alt başlığında buluyoruz: "Evinizi kurarken Kur’an’ın öğütlediği 9 prensip"

Ayetler, hadisler ve Osmanlı’dan bu yana gelenekler ışığında mutlu ev projesini anlatıyor Akşeker. İşin trajik yanı, mesleği gereği günlerini dev plazaların, lüks apartmanların inşaatında geçirmesi. Ama ısrarla modernizmi reddettiğini vurguluyor. Modernizmin en büyük gösterge alanı olarak nitelediği mimarinin dünyanın çirkinleşmesinde büyük rol oynadığı görüşünde: "Fiziki manada dünyayı bu kadar değiştiren başka bir şey yok. Daima iyiye değil de kötüye gidiyor. Her gün beton, her gün asfalt, yüksek binalar." İşte tüm bu sebeplerden ötürü tespitleri ve önerilerine gelmeden önce kitabına değerlerden bahsederek başlıyor. Ona göre mimari yalnızca malzeme ve ustalıkla meydana getirilen inşa faaliyeti değil. Din, ahlak, kültür gibi değerlerle de ilgili ve artık bunun kabul edilmesi gerekli. Aslında bunu söylerken unutulan değil, değişen değerlerimize gönderme yapıyor. Elbette evler yine birtakım değerler üzerine kuruluyor. Ancak geçmişle kıyaslandığında ortaya çıkan resim şu: "İslam mimarisini meydana getiren değerler, kaynağı Kur’an olan adalet, tevazu, sadelik, fanilik düşüncesi, mahremiyet, hürmet, emanet şuuru gibi birtakım değerlerdir. Günümüzde ise bu değerlerin yerini lüks, konforlu, keyifli, pahalı, büyük, gösterişli, görkemli denilen ve dinin tasvip etmediği birtakım seküler değerler almıştır."

Kırılma noktası Almanya ziyareti

1988 yılından bu yana Türkiye’de ve yurtdışında mimarlık yapıyor Akşeker. 1995’ten beri de mimari ve değerler ilişkisi üzerine kafa yoruyor. Onu harekete geçiren Almanya seyahati olur. Çalışmak için küçük bir kasabaya gider Mimar Akşeker. Vardıklarında gece olduğundan hiçbir yeri göremeden otele geçer. Sabah karşılaştığı manzarayı hala heyecan içinde anlatıyor: "Böyle bir şehir görmedim. Hepsi bahçe içinde, tek katlı evler. Beton asfalt yok. Yollar Arnavut kaldırımı dediğimiz taşlarla döşenmiş." Almanya seyahati Akşeker’e sürekli 70’lerdeki çocukluğunun Bursa’sını hatırlatır. Döndükten sonra "Türkiye’de de müstakil ev olur mu olmaz mı, eskisi gibi dini ve kültürel değerlerimize sadık kalınarak evler inşa edilemez mi?" düşüncesini bir türlü kafasından atamaz. Araştırmalarından sonra Türkiye’de mimarlık tarihinde Turgut Cansever dışında bu düşünceyi dillendiren çok fazla isimle karşılaşmasa da kararlı bir şekilde çalışmalarına başlar. 2008’de "Apartmana Hayır!" isimli kitabıyla çok katlı binaların beden ve ruh sağlığımızı tehdit ettiğine dikkat çekmişti. Şimdi de Hayykitap’tan çıkan Mutlu Ev kitabını yayımlamanın huzuru içinde. "Söylediklerimin hiçbirini ben görmeyeceğim" diyecek kadar farkında aslında bahsettiklerinin uzun vadeli meseleler olduğunun. Ama şimdilik amacına ulaştığını söylüyor ve "Hiç olmazsa bizden sonrakilere bir mesaj olacak." diyor.

Mimarlık ve şehir geçen tüm ayetleri taradım

Batılı paradigmaların hepsini reddeden Semih Akşeker, "Yerli bir ses, yerli bir nefes olsun istedim. Bunun için de yerli kaynaklara baktım." diyor. Arapça bilmemesine rağmen dört yıl boyunca Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şerif taraması yapmış, mimarlık, ev ve şehir geçen tüm ayetleri incelemiş. Neticede otuza yakın ayet ve hadise ulaşmış. En önemli gördüğü dokuz hususu tespit etmiş ve ayet ve hadislerden yola çıkarak prensipleri belirlemiş. Kitabın en orijinal tarafının da yalnızca eleştirmek olmadığını, eleştirdikten sonra bu prensiplerle öneri sunduğunu söylüyor Akşeker…

Ayet ve hadislerde ev düzeni

Hz. Peygamber komşu haklarını sıralarken şöyle buyurdu: "..(komşunun) izni olmadıkça binanı onun binasından daha yüksek yapıp ışığına, rüzgarına mani olmaman." (Beyhaki, Şuab VII, 83; Kurtubî, V, 120-123)

De ki: Rabb’im bana adaleti emretti (A’raf 7/29)

Sizler ne kadar güçlü ve zengin olduğunuz görünsün diye yüksek yerlere koca binalar kurup, boş şeyle mi uğraşırsınız? (Şuarâ, 26/128)

Dikkat ediniz, gün gelecek insanlar yüksek bina yapmakta birbirleriyle yarış edecekler. (Buhari, Fiten, 25; Tevrid-i Sarih Tercümesi; 1/58)

Hz. Peygamber (sas) buyurdu ki: "Hiçbir nebinin süslü bir eve girmesi doğru olmaz." (Ebu Davud, Atime, 8)

Görmedin mi Rabb’in Âd kavmine ne yaptı, o yüksek sütunlarla dolu irem’e ne oldu? O ki şehirler içinde onun bir benzeri yaratılmamıştır. (Fecr, 89/ 6-8)

Zaman